Şeker-iş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu;

Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu, kendisinin de bir çiftçi, köylü ve muhtar olarak kabul edilip çiftçilerin “Ne pahasına olursa olsun, ne kadar zarar edersek edelim ama 2014 yılına kadar elimizdeki kotaları kaybetmemek için pancarı mutlaka ekelim.

Şeker-iş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu;
Bu kendimizi değil, çocuklarımızı, torunlarımızı ve geleceğimizi düşünerek yapmamız gereken bir kutsal görevdir” dedi.Türk-İş’e bağlı Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu, bir takım temaslarda bulunmak üzere gittiği Ankara dönüşü çarpıcı açıklamalarda bulundu. 29 Temmuz Cuma günü Şeker-İş Sendikası Başkanlar Kurulu toplantısına katılan Çufadaroğlu, “Türkiye’de pancar sektörünü bitirmek için bir takım gizli operasyonların yapıldığını” iddia ederek bu yöndeki çiftçileri uyardı. Çufadaroğlu, pancar üreticilerine seslenerek bu tür oyunlara gelmemelerini ve ısrarla pancar dikmelerini istedi.İçinde bulundukları dönemde bazı kesimlerce sık sık “Türkiye’nin Japonya’dan sonra şekerde en pahalı ikinci ülke olduğu bu yüzden Türkşeker’in bir an önce özelleştirilmesi ve Türkiye’deki şeker fabrikası sayısının 12’ye düşürülerek şeker ithalinin serbest bırakılması gerektiği” gibi ifadeleri savunarak 2000 yılında Şeker Fabrikaların özelleştirilmesi çalışmalarına başlandığına ve günümüze kadar geldiğini belirten Çufadaroğlu, “Bu iddia ve saldırıların arkasında; başını ülkemize küreselleştirme ve neo-liberal ekonomik politikalarla birlikte özelleştirme uygulamalarını dayatan IMF ile Türkiye’yi kendi pazarları haline getirmek isteyen AB ve ABD gibi büyük şeker üreticisi ülkelerin çektiği ve bunların yurt içindeki uzantıları olan ED&F Man gibi uluslararası şeker kartelleri, ülkemizi Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) cennetine çevirmek isteyen Cargill gibi rant sevdalısı NBŞ üreticileri ve ürünlerinde NBŞ ve kimyasal tatlandırıcıları hesapsızca kullanmaya devam ederek karlarını üç kuruş arttırma uğruna bu kesimlere destek veren gıda üreticilerinin oluşturduğu anti-şeker lobisi bulunmaktadır” dedi.KASTAMONU’YU BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKEŞeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu, Ankara’daki başkanlar kurulu toplantısının ardından geçtiğimiz günlerde tekrar özelleştirilmesi için başlatılan çalışmalara açıklık getirerek Türkiye’de olduğu gibi Kastamonu’yu bekleyen büyük tehlikeleri sıraladı. Çufadaroğlu, konuyla ilgili bir klasörde topladığı bilgileri Kastamonu AK Parti Milletvekili Mustafa Gökhan Gülşen’e verdiğini ve bu süreçte kendisinden destek istediklerini belirtti. 250-300 milyon TL gibi bir parayı sadece Kastamonu’da tutan bacasız fabrika olduklarını anlatan Çufadaroğlu, bu para Kastamonu’da pancar üreticisinde, nakliyecisinde, işçisinde, köylüsünde, esnafında, gübresinde gibi şeker üretiminden yararlanan her kesi etkilediğini ifade etti.Yılda 360 bin ton pancar üterimi yaptıklarını bundan 40 bin ton şeker elde ettiklerini anımsatan Çufadaroğlu, Faransa, Almanya, Hollanda, ABD gibi şeker üretiminde önde gelen ülkelerin Türkiye’de pancar üretimini bitirmek isteriklerini iddia etti. Dünya’da şeker üretiminde 3. sırada bulunan Türkiye’nin 2014 yılında yürürlüğü girecek olan “Dünya Şeker Rejimi Politikası” içinde yer almaması için AB ve ABD ülkelerinin büyük uğraşlar verdiğini belirten Çufadaroğlu, “Dünya şeker rejiminde şeker üretimi 6 ülkeye bırakılacak. Diğer ülkeler şeker üretimi yapamayacak. Bu yüzden Türkiye’de şeker üretimini bitirerek şeker kotamızı düşürmeye çalışıyorlar. Bu nedenle çiftçilerimiz zararda etse 2014 yılına kadar pancar dikmeye devam etsin. Çünkü 2014 yılından sonra şeker, altından daha değerli hale gelecek” dedi.Kastamonu’da 400 köyde 12 bin kişinin pancar dikildiğini ve bu üretimden 40 bin civarında insanın geçimini sağladığını, 415 işçi ile yaklaşık 300 milyon TL katma değeri bulunduğunun önemine vurgu yapan Çufadaroğlu, işsizliğin boy gösterdiği Kastamonu’da şeker fabrikasının kapanmasının köylü vatandaşın bittiği anlamına geldiğini söyledi.KAR EDEN FABRİKALAR SATILIYOR, ZARAR EDENLER SATILMIYORŞube Başkanı Çufadaroğlu, Türkiye’de kar eden fabrikaların satılmak istendiğini zarar eden fabrikalarında devlet nezdinde tutulmaya çalışıldığını belirterek şöyle dedi:“Doğu ve Güneydoğu Anadolu için hayati öneme sahip şeker fabrikaları o bölgeler için her ne sebepten satışa çıkmıyorsa, yetkililer Kastamonu içinde Şeker fabrikasının hayati önem taşıdığını bilmesine rağmen satışa çıkarıyor. Burada Şeker fabrikalarının satış gayesi zarar ise eğer, zarar eden fabrikaların satışa çıkartılmaması son derece düşündürücüdür. Çünkü Kastamonu gibi kar eden 15 fabrika satılmak isteniyor, fakat Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bulunan 7-8 şeker fabrikası zarar etmesine rağmen satışa çıkartılmadı. Tosya yasa diye bilinen 6111 sayılı yasaya son anda küçük ve kısa bir madde düşürüldü. Bu madde ‘fabrikalar istediği kotayı belirleyebilecek’ şeklinde. Bunun anlamı ise örneğin Çorum’daki şeker fabrikası Kastamonu’dakini satın alıyor. Adam Kastamonu’daki fabrikayı kapatıp kotayı kendisi belirlediği için Çorum’da istediği kadar üretim yapabilecek. Bu madde yüzünden Türkiye’de satışa çıkan 15 fabrikadan sadece 1-2 tanesi üretimini sürdürecek diğerleri kapanacak. Buda Türkiye’nin 2014 yılına kadar kotasının düşürülüp Dünya’da şeker üretimi yapan 6 ülkenin arasında yer almamızı engelleyecek anlamına geliyor.Çiftlerimiz, halkımız bu oyuna gelmesin 2014 yılına kadar zararda etse mutlaka pancar diksin. Biz bu fabrikaların özelleştirilmesine karşı değiliz. Satıldıktan sonra çalışacağına garanti verilsin satılsın. Ama şuana kadar Türkiye’de özelleştirilen fabrikaların yüzde 60’dan fazlası kapatıldı. Bu yüzden şeker fabrikaları da aynı kaderi paylaşacağından endişe duyuyoruz. Bunlar gerçekten çok iyi planlanmış sinsi oyunlar. Halkımın bu oyunlara gelmesin.”ÖİB, BASKILARA BOYUN EĞEREK ŞEKER FABRİKALARINI ÖZELLEŞTİRMEK İSTİYORÇufadaroğlu, yaptıkları bütün açıklama ve uyarıları göz ardı ederek “Türkşeker’in özelleştirilmesinde nemalanmak isteyen bu kesimlerin baskılarına boyun eğen Özelleştirme İdaresi Başkanlığının (ÖİB) 11 Eylül 2009 tarihinde Portföy A ve B atlanarak Portföy C fabrikaları ihaleye çıkartılmıştır” dedi.Çufadaroğlu açıklamalarında şunları kaydetti: “Sadece karlı fabrikaların yer aldığı portföyler, içinde yer alan düşük karlı fabrikalar nedeniyle yok pahasına satılacak, ardından Türkşeker’in özelleştirilmesine yönelik Ek Strateji Raporu’nda yer aldığı şekilde fabrikalar arası kota transferi yoluyla kotaları karlı bir ya da iki fabrikada toplanmak, kalanları kapatılacak ve ancak 4-5 fabrika ayakta kalabilecektir. Özellikle doğu bölgelerimizde bölgesel kalkınma ve istihdam gibi sosyal gayelerle kurulan, düşük kar oranlarıyla çalışan küçük ölçekli fabrikalar ise özel sektör tarafından işletilmeleri mümkün olmadığından kesinlikle satılamayacaktır. Nitekim 2008 yılında ihaleye çıkartılan Portföy A fabrikalarına hiç talep gelmemesi nedeniyle ihalenin iptal edilmesi, sendikamızın haklılığını ortaya koymaktadır.Bu durumda 2000 yılından beri desteklenmeyen Türkşeker tamamen zarar eden bir yapıya dönüşerek devletçe desteklenmek zorunda kalınacak ve devletin sırtına yeni bir yük daha bindirilmiş olacaktır. Örneğin Türkşeker’in Afyon, Ereğli, Eskişehir ve Ilgın gibi birim maliyetleri en düşük fabrikalarından 4’ünün satılması ve diğerlerinin Türkşeker tarafından işletilmeye devam edilmesi halinde kalan fabrikaların ortalama birim üretim maliyetleri 2-2,5 TL’ye yükselecektir. Türkşeker verilerine göre, bu fabrikalardan Afyon’un 15,9 milyon, Eskişehir’in 21 milyon lira dönem kârı bulunmaktadır. İmalatçı-ihracatçılara C şekeri satışı (dahilde işleme izin belgesi kapsamındaki satış) yaptıkları için Ereğli’nin dönem karı 1,9 milyon lirada kalırken, Ilgın’ın 10,9 milyon lira dönem zararı oluşmuştur. Ereğli ve Ilgın’ın C şekeri satmayıp ürettikleri tüm şekeri yurtiçi piyasaya vermeleri halinde, birim üretim maliyetleri ve 2008 yılı şeker satış fiyatı (1,73 TL/Kg.) üzerinden yapılan hesaplamaya göre Ereğli’nin 70 milyon, Ilgın’ın ise 40 milyon liraya yakın dönem karına ulaşmaları mümkün olabilecektir. Bu durumda bu dört fabrikanın satılıp, diğerlerinin Türkşeker tarafından işletilmeye devam edilmesi halinde Türkşeker yılda yaklaşık 145 milyon liralık kârdan mahrum olacak, 3,2 milyon liralık 2008 yılı kârı dikkate alındığında yaklaşık 140 milyon lira zarar etmiş olacaktır. Bu fabrikaların sattığı C şekeri de Türkşeker’in diğer fabrikaları tarafından temin edileceğinden, bu zarar katlanacaktır. Bu durumda Hazine yardımı da almayan Türkşeker’in yaşama şansı kalmayacak, kalan fabrikalar da kapanacaktır. Satılamayan fabrikaların kapanması durumunda ise başta doğu bölgelerimiz olmak üzere pek çok yörede 400 binin üzerinde çiftçi pancar tarımından dışlanmış olacak, pancar tarımı bitecek ve bölgesel kalkınma sekteye uğrayacaktır. Şeker üretimi 700 bin ton, istihdam 15 bin kişi civarında daralacak, en az 6 milyon insan bundan olumsuz etkilenecek ve köyden kente göç, terör gibi problemler ağırlaşacaktır. Kurulu yatırım değeri yaklaşık 3 milyar US $ civarında olan fabrikalar yok edilmiş, ülkemiz yaklaşık 2 milyar US $’lık katma değerden yoksun bırakılmış olacaktır. 200 bin ton melas ve 1,5 milyon ton yaş küspe üretilemeyecek, taşıyıcılara yaratılan iş hacmi 9 milyon ton azalacaktır. Türkiye sadece şekerde değil, şekerin yan ürünleri olan melas, küspe, yem, alkol gibi ürünlerde de dışa bağımlı hale gelecektir. Türkşeker’in yan kuruluşları olan; fabrika yapan fabrikalar olarak nitelenen Ortadoğu ve Balkanların en büyük makine fabrikaları, Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası, Şeker Enstitüsü, Tohum İşleme Fabrikası gibi ülkemizin alanındaki ender ve yetkin kuruluşları da kapanmak zorunda kalacaktır. Başta mevcut sanayi tesislerine yönelik makine ve elektromekanik aygıtlar üretimi olmak üzere şeker ve tohum alanındaki Ar-Ge faaliyetlerinde de dışa bağımlı hale gelecektir olan Türkiye’nin bu kayıpları tekrar telafi etmesi mümkün olmayacaktır. Görüldüğü gibi Türkşeker’in özelleştirilmesi birilerini zengin ederken, Türkiye’nin kaybetmesine neden olacaktır. Türkşeker fabrikalarının en verimli ve karlıları satılıp, satılamayan fabrikalar ise kapatılmayarak Türkşeker tarafından çalıştırılmaya devam edildiğinde ise, Türkşeker tamamen zarar eden bir yapıya dönüşecektir.”AVRUPA’DA SÜREÇ TERSİNE İŞLİYOROysaki günümüzde dünyada yaşanan süreç özelleştirmenin tam tersi yönünde işlemektedir. Özelleştirmesini yıllar önce tamamlamış Fransa’da şeker fabrikaları hızla kooperatiflerin mülkiyetine geçmekte, devletin tarım sektörüne müdahale aracı olan kooperatiflerin sektördeki payı yüzde 65’e ulaşmış bulunmaktadır. Diğer AB ülkelerinde de aynı gelişme yaşanmakta olup, AB genelinde sektördeki kooperatif payı yaklaşık yüzde 60’a yükselmiştir. ABD’de ise şeker fabrikalarının tamamı kooperatifler bünyesinde faaliyet göstermektedir. Pancar tarımı, münavebe gerektirmekte, her yıl pancar ekilmesi durumunda ortaya çıkan yumru hastalığından dolayı toprakların yıllarca kullanılamaması riski doğmaktadır. Dolayısıyla pancar tarımının ciddi bir şekilde kontrol altında tutulması gerekmektedir. Özel sektörün, kısa dönemli rant uğruna toprağı feda etmesi mümkün olabilmektedir.Öte yandan son birkaç yıldır dünya şeker piyasalarında yaşanan gelişmelerle stratejik ürün sıralamasında baş sıralara yükselen şekerin gıda güvencesi olarak sahip olduğu önem, yaşanmakta olan küresel kriz nedeniyle daha da artmıştır. AB Şeker Rejimi Reformu ve Şeker Hammaddeleri kullanılarak gerçekleştirilen biyoetanol üretimindeki artış tüm dünyada yıllık 8-10 milyon ton civarında şeker arzı açığı oluşturmuş ve şeker fiyatlarında hızlı bir yükseliş trendi oluşmuştur. Bunun sonucunda birkaç yıl önce 200-250 USD/ton aralığında olan dünya fiyatları 2009 Ağustos ayında 600 USD/ton seviyelerine ulaşmıştır. Pancar şekeri, dünyanın yeni yükselen değeri haline gelmiştir.DÜNYA’DA NBŞ ÜRETİMİ DÜŞTÜPancar şekerinin bu yükselişinde, yeterli rafinerizasyon teknolojilerinden yoksun olan gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde hijyenik olmayan, iş ve işçi sağlığı ve güvenliği sağlanmamış koşullarda üretilen kamış şekeri karşısında rekabet üstünlüğü kazanması kadar, tüm dünyada insan sağlığı açısından çok büyük riskler taşıyan GDO’lu ürünlere ve GDO’lu mısırla üretilen Nişasta Bazlı Şekerler (NBŞ) ile diğer yapay tatlandırıcılara yönelik tepkinin artmasının da büyük etkisi bulunmaktadır. Bu tepki sonucunda bazı büyük gıda üreticileri ürünlerinde pancar şekerini tercih ettiklerini açıklarken, bazı ülkelerde NBŞ ve kimyasal tatlandırıcı üreten ürünlerin yasaklanması söz konusu olmuş, AB ülkelerinde ise GDO’lu tohumların yasaklandığı görülmüş, tüm dünyada NBŞ üretiminde ciddi düşüş gözlenmiştir.Özellikle Şeker Rejimi Reformu kapsamında AB dahilindeki NBŞ üretiminin de her yıl 100.000 ton olmak üzere 3 yıl içinde 300.000 ton arttırılması öngörüldüğü halde 2008/2009 döneminde 819.000 ton olan izoglikoz kotasının 2009/2010 döneminde 690.440,8 ton’a düşmesi bunun en açık örneğidir. AB’de toplam 16 ülke NBŞ üretiminden tümüyle çekilmiştir.İnülin şurubunun ise artık üretimi durdurulmuş olup, AB sınırları dahilinde üretimi yapılmamaktadır. AB’de halen NBŞ üretimini sürdüren 8 ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler pancar şekerini ya hiç üretmeyen ya da cüzi miktarda üreten ülkelerdir.DÜNYA, ŞEKER ÜRETİMİNE GEÇTİBu gelişmeler sonucunda da şeker rejiminde reform gerçekleştiren AB hariç tüm dünya ülkeleri var güçleriyle şeker üretimine yönelmişlerdir. Bu durum karşısında Türkiye, sahip olduğu pancar ve şeker üretim potansiyeli ve net şeker ithalatçısı ülkelere coğrafi yakınlığı nedeniyle büyük bir avantaj yakalamıştır. Ülkemiz, maliyetlerini minimize edip mevcut şeker üretimini koruyabildiği ve mümkün olduğunca arttırabildiği sürece gelecek birkaç yıl içinde şekerde dünyanın yıldız ülkesi haline gelebilecektir.Bunun için dünya gerçekleri doğrultusunda özelleştirmeden vazgeçilmeli, Türkşeker’in özerkleştirilmesi sağlanmalı, bunun yapılamaması durumunda varlık satışı yerine işletme hakkının devri yönteminin benimsenmeli, sektörün asıl sahipleri olan pancar çiftçileri, şeker işçileri ve devletin birlikte yer alacağı yeni bir model oluşturulmalıdır.ŞEKER SEKTÖRÜNÜN ÖNÜ TIKANIYORTürkiye’de Şeker Sanayi ve Nişasta Bazlı Şekerler (NBŞ) konusunda da bilgiler veren Çufadaroğlu, Türkiye’de şeker sektöründe alınması gereken siyasal kararlar sebebiyle şeker sektörünün önünün tıkandığına vurgu yaparak Türkiye’de pancar sektörünü bitirmeye yönelik bir operasyon olduğunu iddia etti. Artan dünya nüfusunun yanı sıra toplumların refah düzeyindeki gelişmelere paralel olarak, insanların beslenme sorununun çözümü ve değişen beslenme alışkanlıklarına yönelik çalışmaların geçmişten günümüze hızlı bir şekilde devam ettiğinin altını çizen Çufadaroğlu, ürünlerin ve gıda maddelerinin doğal yapısını bozan bütün çalışmaların insanların güvenli gıda tüketim hakkını sınırladığını, bununla beraber dünyada ve ülkemizde sağlıksız kuşakların oluşmasına neden olduğunu ifade etti.Ülkemizde glikoz şurubu ve izoglukoz (fruktoz şurubu) olmak üzere iki ana gruptan oluşan Nişasta Bazlı Şeker’in (NBŞ) mısırdan üretildiğinin altını çizen Çufadaroğlu, mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerlerin; şekerlemelerden, şekerli ve unlu ürünlere, bisküvi ve geleneksel tatlılardan (Baklava vb), dondurma, helva, reçel ve marmelat, alkollü ve alkolsüz içeceklere kadar çok geniş bir yelpazede kullanıldığını kaydetti.Fazla miktarda früktoz ihtiva eden beslenmenin sebep olduğu sağlık tehditleri arasında; başta obezite olmak üzere, pankreas kanseri, diyabet, kalp-damar hastalıklarının yanı sıra; alerji ve kısırlık problemlerinin bulunduğunu ifade eden Çufadaroğlu şunları söyledi: “Avrupa Birliği’nde şeker rejimi; Genel Pazar Organizasyonu kapsamında düzenlenmiştir. Rejimde pancar şekeri ve Nişasta Bazlı Şekerlerin üretim kotaları, çok sıkı kurallarla ve detaylı olarak kontrol edilmektedir. Bu rejim çerçevesinde tüm dünyada pancar şekeri stratejik bir ürün olarak kabul edilmekte, korunmakta ve desteklenmektedir. Alternatifi olmayan bir ürün olmasına rağmen, bu ürünü dünya üzerinde desteklemeyen tek ülke Türkiye’dir. Bu bağlamda şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusunda dünyada şeker sektörü gelişmelerine ve yapılanmasına yakından bakmak, ayrıca AB şeker rejimi reformunu titizlikle incelemek gerekmektedir. Dünyanın en liberal ülkesi ABD’de şahıslara ait bir tane şeker fabrikası bulunmamaktadır. AB’de ise özelleştirmeleri gerçekleştirmiş ülkeler, şeker üretiminden tamamen çekilmek zorunda kalmış olup bugün AB’de fabrikaların yüzde 65’i çiftçi kuruluşlarına aittir. Şahısların tekeline bırakılamayacak kadar önem arz eden şeker pancarına bu ülkeler, akılcı devlet politikalarıyla sahip çıkmaktadırlar. Bu nedenle, ülkemizde acilen yeni ve dünya ile uyumlu bir pancar şekeri politikası oluşturularak, pancar üreticisi, şeker işçisi ve kamunun yer aldığı yeni bir yapılanmanın hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir.”PANCAR ÜRETİMİ NÜFUSU KIRSAL KESİMDE TUTUYORŞeker pancarı tarımı ve sanayisinin, ileri teknoloji gerektirmesi nedeniyle üreticilerin tarımsal bilgi ve kültür düzeylerini yükselten, ailenin tüm fertlerine çalışma imkânı ve istihdam sağlayan, nüfusun kırsal kesimde tutulmasına, iç göçün yavaşlatılmasına ve bölgesel kalkınmışlık farklarının azaltılmasına en büyük katkıyı sağlayan ürünlerin başında geldiğini belirten Çufadaroğlu, pancar tarımı, hayvancılık, ilaç, et, süt, nakliye, alkol, yem, maya ve kozmetik sektörleriyle de iç içe geçmiş durumda olduğunu söyledi. Pancar şekeri sektörünün yıllık ekonomik büyüklüğünün 4,8 milyar TL (3,2 milyar dolar) olduğunu vurgulayan Çufadaroğlu, sektörden doğrudan veya dolaylı olarak 10 milyon kişinin ekmek yediğine dikkat çekti.Hali hazırda Şeker Kanunu kapsamında kota tahsisi yapılan 7 şirkete ait 33 şeker fabrikasının pancar şekeri kurulu üretim kapasitesinin bugün yılda 3.1 milyon ton olduğunu anlatan Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu, Şeker Kanunu kapsamında üretim yapan NBŞ’de ise üretim yapılan 5 şirkete ait 5 fabrikanın kapasitesinin yılda 900 bin ton civarında olduğunu söyledi.NBŞ’DE KOTALAR BUGÜNE KADAR HEP ARTTI, HİÇ AZALMADIÇufadaroğlu açıklamalarına şöyle devam etti: “Ülkemizde 2001 yılından itibaren yürürlüğe giren Şeker Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan NBŞ kotaları için Bakanlar Kurulu’na verilen yüzde 50 oranında arttırma-eksiltme yetkisi, kotaların bugüne kadar sürekli arttırılması yönünde uygulanmaktadır. Sendikamız Şeker-İş, her yıl pancar şekeri aleyhine haksız bir şekilde yapılan kota artış kararlarına karşı, 2005/2006 pazarlama yılından itibaren Danıştay nezdinde sürekli dava açmış ve bu kararların hemen hemen tümünde yürütmenin durdurulmasını sağlamıştır. Danıştay nezdinde başlatılan hukuk mücadelesi sürecinde kota oranları; 2006/2007 yılında yüzde 50, 2007/2008 yılında yüzde 35, 2008/2009 yılında yüzde 25 ve son olarak 2009/2010 yılında yüzde 50 olarak gerçekleşmiştir. Yani sonuç olarak, Bakanlar Kurulu yüzde 50 arttırma-eksiltme yetkisini her yıl artış yönünde kullanmaktadır. Bu haksız uygulama karşısında her yıl pazarlama yılı başında açıklanan kota artış oranlarına karşı açtığımız davalarda hukuki süreç devam ederken NBŞ firmalarının kota miktarları kadar üretim yapmaları ile hukuki olarak alınan kararların hayata geçirilmesi ne yazık ki mümkün olamamıştır. Tehdidi altında bulunduğumuz unsurların etki alanının sınırlandırılamaması karşısında Şeker-İş Sendikası konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımak zorunda kalmıştır. Zira yargı mercileri: “Söz konusu kararların genel gerekçesinde 4634 sayılı kanun ile yurt içinde şeker talebinin yurt içi üretimle karşılanmasını ve Türkiye’deki şeker rejimine istikrar getirilmesini, ülkenin makro düzeydeki tarım ve sanayi politikaları ile sosyal ve ekonomik dengesi gözetilerek şeker üretiminin ülke ekonomisinin yararına düzenlenmesi gerektiği belirtmektedir.”NBŞ ARTIŞI DURDURULSUNTürkiye’de, sanayinin ihtiyacı olan sıvı şekerin pancardan üretilebilmesi için belli bir yapılanmanın mevcut olduğuna işaret eden Çufadaroğlu, sağlıklı nesiller adına; NBŞ kotasının her yıl yüzde 50 oranında arttırılması yerine; mevcut şeker fabrikalarımızda pancar şekerinden sıvı şeker üretiminin gerekli modernizasyon sağlanarak gerçekleştirilebileceğini iddia etti.NBŞ üreticilerinin; 4634 sayılı Şeker Kanununun kabulü sonrası kotaların belirlenmesinde kendilerine haksızlık yapıldığını, 4634 sayılı Şeker Kanununun yürürlüğe girmesinden önceki satış rakamları üzerinden kota verilmesi gerektiğini, bunun hakkaniyetten ve Anayasal eşitlik ilkesinden uzak olduğu yönündeki yaklaşımlarının söz konusu grubun kanunu delme gayretinden başka bir şey olmadığını ifade eden Çufadaroğlu, “Yürürlükte olan bir kanun vardır. Eğer kendilerine kanun dışı bir uygulama yapılmış olsaydı, rahatlıkla bu konuyu uluslar arası platforma taşırlardı. Burada Türk Halkı adına, 2005 yılından bu yana, Sendikamızca NBŞ kota oranlarının arttırılmasına istinaden açtığımız tüm davalarda verilen yargı kararlarına rağmen, Bakanlar Kurulu Kararı ile NBŞ kotalarının her yıl ısrarla arttırılması üzerine, Şeker-İş sendikası olarak konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımak zorunda kaldığımızı da belirtmek isterim” diye konuştu.ŞEKER PANCARI ÜRETİMİ DESTEKLENMELİŞeker pancarı üretiminin daha da önem kazandığı bugünlerde, artan petrol fiyatları ve fosil yakıtların ömrünü tamamlaması dünya ülkelerinin yenilenebilir enerji arayışına girmesine sebep olduğunu kaydeden Çufadaroğlu, bu kapsamda, alternatif güç kaynağı olarak hammaddesi şeker pancarı olan biyoetanol üretiminin ön plana çıktığını söyledi. “Dünyada biyoetanol üretimine yönelen ülkeler, en verimli hammadde olan şeker pancarı üretimine ağırlık verirken, ülkemizde neden en verimli hammadde olan bu ürünün varlığı göz ardı edilmektedir? Türkiye biyoetanol üretimine 2004 yılında başlamış olup, kullanım oranı Maliye Bakanlığı’nın izni ile yüzde 2’dir. Benzinde, ÖTV’den muafiyet ancak yüzde 2 oranında katkı yapıldığında geçerli olmaktadır. Dünyada en çok biyoetanol üreten ve tüketen ülke olan Brezilya’da yüzde 26 olan biyoetanol kullanımı yasalarla alt sınır olarak belirlenmesine rağmen, yüzde 85 oranında kullanılmaktadır. Biyoetanol kullanımının yaygın olduğu diğer bir ülke olan ABD, son 2 yıldır biyoetanol üretimini büyük ölçüde arttırarak Brezilya’nın önüne geçmiş, Brezilya’nın ürettiği biyoetanolün de üçte ikisini ithal etmektedir. 2005 yılında ABD yönetiminin çıkardığı yeni yasayla biyoetanolün 2012 yılına kadar mecburi kullanımı 5 milyar galondan (18,9 milyar litre) 7,5 milyar galona (28,4 milyar litre) çıkartılmıştır” diye konuşan Çufadaroğlu, ülkemizde şeker pancarı ekim alanlarının korunması ve kota baskısından kurtulmasıyla sağladığı istihdam, akaryakıt ithalinden kaynaklı dış ticaret açığının kapatılmasına verdiği destek ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması açısından sağladığı katkılardan dolayı şeker pancarı üretiminin desteklenmesi gerektiğine dikkat çekti.AVRUPA’DA YÜZDE 2 OLAN KOTA, TÜRKİYE’DE YÜZDE 15’İ BULUYORÜlkemizde NBŞ kotalarının, AB normlarının aksine fiilen her yıl toplam şeker kotasının yaklaşık yüzde 15’i oranında uygulanması neticesinde, 2003 yılından bu yana 8 pazarlama yılı itibariyle pancar şekeri üretimine etkisi, toplam 2 milyon 194 bin 725 tonluk üretim daralması şeklinde yansıdığının altını çizen Çufadaroğlu, bu daralmadan dolayı 300 bin hektar alanda pancar tarımının yapılamadığını, bu durumun ise yan sektörlerle birlikte milli ekonomimize yaklaşık, 3,2 milyar dolarlık bir kayıp olarak yansıdığını hatırlattı.Çufadaroğlu, ülkemizde son 8 yılda yapılan Nişasta Bazlı Şeker uygulamaları neticesindeki kayıpları şöyle sıraladı; “1,8 milyon tonluk şekerin üretilememesi, 300 bin hektar alanda pancar tarımının yapılamaması, 3,2 milyar dolarlık katma değer kaybı, 60.000 tarım işçisinin işini kaybetmesi, 4,5 milyon ton küspenin ve 600 bin ton melasın üretilememesi ve dolayısıyla 150 bin tonluk et açığının oluşması, Pancar Şekeri sanayinin yüzde 47 kapasiteyle çalışması ve neticesinde maliyetlerin artması olarak görülmektedir.”Şeker fabrikalarında halen 20 bin civarında işçinin istihdam edildiğini ve binlerce çiftçi ailesinin geçimini pancar tarımından sağladığını vurgulayan Çufadaroğlu, açıklamasında şu örneklere yer verdi: “Elma kaynatıldığında nasıl ki reçel elde edilebiliyorsak, Şeker Pancarı’nı kaynattığımızda da Pekmez elde edilebiliriz, çünkü bu gıda maddelerinin kimyasında doğal şeker bulunur. Buna karşın mısırı kaynattığınızda değil pekmez veya reçel ağızda tat bırakabilecek herhangi bir şey elde edemeyiz. Çünkü mısır şurubundan elde edilen tatlandırıcılar glikoz ve fruktoz kökenlidir. Oysa Şeker Pancarından üretilen şeker tamamen doğal olan sakarozdan oluşmaktadır. Buradan hareketle yapay tatlandırıcıların insan sağlığı açısından ne boyutlarda tehlike arz ettiğini sizlerin yorumuna bırakıyorum. Ben konuyu ülkemiz ekonomisi ve milli menfaatlerimiz açısından anlatmaya çalıştım. Pancar şekeri sanayi hem kuruluşu, hem de tarımsal üretim ayağı ile millidir ve Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına dayanan köklü bir geçmişi vardır. Türk insanının emekleriyle ve ödedikleri vergilerle kurulmuş bir sanayinin korunmasında, üyesi olmaya çalıştığımız AB uygulamaları örnek alınmalı, sürdürülebilirliğinin sağlanması yönünde yeni politikalar üretilmelidir.”DEVLET ŞEKER ÜRETİMİNDEN ÇEKİLİRSE HALK SAĞLIĞI TEHLİKEYE GİRERŞeker sektöründe özelleştirmenin başladığı 2000 yılından buyana sürdürdüğü hukuk mücadelesi ile özelleştirmelere ilişkin kaygılarını tüm kamuoyu ile paylaşan, olası bir özelleştirme durumunda meydana gelebilecek risk ve tehditleri, ülke ekonomisinin alacağı yaraları, sektörün geleceğine yönelik endişeleri bütün gerçekliği ile ortaya koyan Şeker-İş Sendikası, son günlerde siyasi iradenin devletin şeker üretimi alanlarından çekileceği yönündeki beyanlarına istinaden gelinen noktada anlam, değer ve güncelliğini yitirmiş özelleştirme politikalarında bundan sonra ısrar edilmemesinin sendika ve sektörün ortak beklentisi olacağından hareketle bu toplantıyı gerçekleştirdiğini belirten Çufadaroğlu, alınan kararları şöyle özetledi:“Dünya, bugün hem bir ekolojik yıkımla, hem de çok ciddi bir iktisadi krizle karşı karşıyadır. Bunların hem etkilediği, hem de etkilendiği başka bir kriz olan gıda krizinin yaşandığı bir dönemde, birçok gıda ürününde olduğu gibi şeker üretiminde de düşüş beklenmesi kaçınılmazdır. Başta AB ve ABD olmak üzere gelişmiş sanayi ülkeleri pancar üretimlerini ve pancardan şeker üretimlerini ısrarla sürdürmesinin ardında yatan neden olarak; bu sektörün yarattığı katma değer, iş ve işçi istihdamı, taşımacılık, ilaç sanayi, ticaret kesimine sağladığı olanaklar, besi ve süt hayvancılığına yaptığı katkıların büyüklüğü olarak gösterirken, ülkemize 2 milyar doların üzerinde katma değer sağlayan şeker sektöründen devletin ısrarla çekileceği yönündeki söylemleri kabul edilemez niteliktedir. Dünya ülkeleri örneğinde olduğu gibi pancardan şeker üretiminde dünyada söz sahibi olan Fransa, bu özelleştirmelerin üretim ve istihdama verdiği zarardan dolayı fabrikaları tekrar devletleştirmek zorunda kalmış, pancar üreticilerinin payı yüzde 65’e ulaşmıştır. Ülkemizde ise; 2003 yılında, uluslararası bir şeker kartelinin danışmanlığında hazırlanan özelleştirme stratejileri, başlangıçtan bu yana ülke gerçekleri ve kamu yararına uygun olmadığı gibi, bugün itibariyle yeterliliğini/güncelliğini de kaybetmiştir. 2003 yılında dünya şeker fiyatları 180 USD seviyesinde iken bugün 850 USD seviyesine ulaşmıştır. Giderek yükselen şeker fiyatları şeker üretim tesislerinin değer tespitini geçersiz kılmıştır.Ülke gerçekleri, kamu yararı ve Danıştay’ın özelleştirmeye dair verdiği kararlar gözetilerek, şeker kartellerinin değil, sektör temsilci/uzmanlarının danışmanlığında yeni bir “sektör yönetim modeli” hazırlanmalı ve uygulanmaya konmalıdır. Sosyal amaçlı fabrikalar, üretim amaçlı fabrikalarla desteklendiğinde üretimin devamlılığı ve istikrarlı işleyişin sürdürülebilirliği sağlanabilecektir. Güncelliğini ve geçerliliğini yitirmiş özelleştirme stratejisi belgesinde “İşletme Hakkı Devri” yönetimin hiç değerlendirilmemiş olması manidardır. Gerçekler ortada iken, Türkiye’de şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci durdurulmadığı taktirde korkumuz odur ki sektör, tamamen yok olmayla karşı karşıya kalacak, milyonlarca insanın onuru zedelenecektir. Ülkemizde şeker sektörünün varlığının korunması çabaları bir taraftan sürdürülürken, diğer yandan da sektörün varlık nedeni olan şeker üzerinde NBŞ’lerle kıyaslama yapılmak yoluyla karalama kampanyaları sürdürülmektedir. Şöyle ki; Kamuoyunda Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) olarak bilinen mısır şurubundan üretilen tatlandırıcıların tüketilmesi durumunda diyabetten kalp krizine, obeziteye bağlı kansere, karaciğer yağlanmasına ve daha birçok hastalığa neden olabileceği tıp çevreleri ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından defalarca dile getirilmesine rağmen, küresel güçlerin Türkiye’deki uzantılarının farklı mecralarda şeker üzerindeki oyunlarını sahneleme faaliyetleri hızını kaybetmeden artmaktadır. Çaresizce, dibi balçık tutmuş bir kuyunun içerisinden etrafına çamur atarak çıkmaya çalışanların bir acizliği olarak nitelediğimiz bu durum karşısında Şeker-İş Sendikası olarak bir takım çıkarlar uğruna insan sağlığını hiçe sayarak NBŞ’lerin masum olduğunu ve şekerin de en az NBŞ’ler kadar zararlı olduğunu öne sürenleri şiddetle kınıyoruz.Anadolu insanının yüzyıllardır bir geleneği haline gelen meyveleri kaynatarak reçel, pancardan pekmez yapımı, doğal tüketilen tatlı gıdalar sınıfına girerken, yere göğe sığdırılamayan ve uğrunda adeta fırtınalar kopartılan mısırdan şeker üretimine bir takım çevreler nasıl bir izah tarzı getireceklerdir? Bir kere mısırdan şeker üretilebilmesinin yolu ona bir takım kimyasal katkı maddeleri ilave ederek elde edilebilirken, şeker pancarından üretilen şekerin katkı maddesine ihtiyacı yoktur. Yani siz meyveleri kaynatarak pekmez ve reçel yapabilirsiniz. Ancak, mısır için bu söz konusu değildir. Bu açıdan insanlarımız sağlıklarını düşünüyorlarsa mutlak surette şeker pancarından üretilen şekeri tüketmelidirler.Halkımız şu gerçeği iyi bilmelidir. Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerin içerisinde oransal olarak früktozun fazla olması, pankreasın çok az insülin salgılamasının bir nedenidir. Bunun anlamı ise tokluk hissi yaratmadan sınırsızca yeme, karaciğer yağlanması, damar sertliği, kan seviyesinin yüksekliği, obezite ve buna bağlı pankreas kanseri ile birçok hastalığın sebebi olarak tartışılmaktadır. Şeker pancarında ise fruktoz değil sakaroz bulunmaktadır. Bilim insanları karaciğer yağlanmasının sebebinin ne olduğu konusunda ayrılık yaşasa da, California ve Stanford Üniversitesi’nden obezite uzmanı Robert Lusting ve Gerald Reaven gibi pek çok uzman deneylerin açıkça fruktoza işaret ettiğini dile getirmektedirler.PİYASADAKİ DÜŞÜK FİYATLI TATLILARDAN KORKUNBütün bu gerçekler doğrultusunda özellikle piyasada çok ucuz fiyatla satılan baklava ve şekerleme türü tatlıların genelinde mısır şurubunun öne çıktığını söylemek mümkün iken bu tür ürünleri satanların işyeri camlarına “Mamullerimizde hiçbir suretle katkı maddesi ve şeker şurubu yoktur” şeklinde notlar yazmaları ülkemizde insan sağlığının ne derecede önemsendiğinin bir göstergesidir. Şeker-İş Sendikası, halk sağlığı ile oynayanlar konusunda Tarım Bakanlığı başta olmak üzere TOBB, Esnaf Odaları, Sivil Toplum Örgütleri ve Belediyeleri göreve davet etmektedir. Oluşturulacak bir konsorsiyum çerçevesinde gereken tedbirler ivedilikle alınmalı, tatlandırıcılar konusunda kafa karışıklığı yapan sorumlulara cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Aksi taktirde yaşayacak yarınımız olmayacaktır.” dendi.
Kaynak: İHA