(Özel Haber) Bir Ailenin Dramı
Diyarbakır‘da aynı aileden 4 kişi eşine az rastlanan ailesel kemik tümörü (Osteosarkom) hastalığına yakalandı. Genetik olan bu hastalıktan dolayı 1 kişi hayatını kaybederken, 2 kişi de halen hastanede kemoterapi tedavisi görüyor. Bir kişi de kemoterapinin kendisine ağır geldiği gerekçesiyle tedavi olmak istemiyor.
Merkez Sur ilçesine bağlı Harmanlar köyünde yaşayan Çınar ailesi, 10 yıl önce ailesel kemik tümörü hastalığı ile tanıştı. İlk başta baba Abdullah Çınar‘ın (60) yakalandığı bu hastalık daha sonra sırasıyla büyük oğlu Menderes Çınar (22), kızı Selamet Çınar (26) ve ortanca oğlu Eşref Çınar‘da görüldü. Menderes Çınar, kemik tümörü hastalığından hayatını kaybederken, evin küçük çocuğu Mehmet Çınar (11) ise hastalığına tanı konulamadan hayatını kaybetti. Daha önce ailesel kemik tümörü hastalığına yakalanan ve
bu hastalığı gördüğü kemoterapi ile atlatan baba Abdullah Çınar, hastalığının 10 yıldan beri olduğunu söyledi. Kemik tümörü hastalığından büyük oğlu Menderes‘i kaybettiğini söyleyen baba Çınar, 11 yaşındaki küçük oğlu Mehmet‘in ise hastalığına tanı konulmadan öldüğünü kaydetti. Baba Çınar, "Benim diğer oğlum olan Eşref‘te 20 yaşında kansere yakalandı. Tümör ayağına vurunca bacağını kesti doktorlar. Şimdi durumu iyi değil. Bir de kızım var 25-26 yaşında. Akciğerden sorunu var. O da yoğun bakımda. 4-5 günden
bu yana yüzünü görmedik. Bundan önce benim hastalığım vardı. Kemik tümörü hastalığını 6 yıl önce kemoterapi olarak yendim. Şimdi de lösemi oldum. Benim ailemde böyle bir hastalık yoktu. Bir tek ben ve çocuklarımda görüldü bu hastalık" diye konuştu.
Abdullah Çınar‘ın ortanca oğlu olan Eşref Çınar (20) da kemik tümörü hastalığı pençesinde bulunan bir diğer hasta. Hastalığının 19 yaşındayken başladığını kaydeden Eşref, bir dönem Antalya‘da çalıştığını ve bir sabah kalktığında ayağının şiştiğini hissettiğini söyledi. Kendisinin önce bu şişliğin bir ısırık olduğunu zannettiğini aktaran Eşref, daha sonra şişkinliğin kendisine giderek artıp dayanılmaz acılar yaşattığını söyledi. Dayanılmaz ağrıların ardından Antalya‘da tedavi olmak için hastaneye
gittiğini belirten Eşref, "Orada bacağımda tümör olduğunu ve tedavi olmam gerektiğini söylediler. İmkanımız yoktu. Bu hastalıktan sonra Diyarbakır‘a döndüm. Diyarbakır‘da devlet hastanesine gittik. Devletten bizi üniversiteye gönderdiler. Burada araştırma yaptılar parça alıp tetkik yaptılar. Bundan sonra kemoterapiye başlamam gerektiğini söylediler. Kemoterapiye başladım bende 6 kür gördüm. Cevap vermedi. En sonda ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Kabul ettim bende. Ameliyatta bacağımı aldılar.
Bacağımın alınmasından sonra doktorlar her ihtimale karşı kemoterapi görmem gerektiğini söylediler. Bende 2 kür daha gördüm. Daha sonra kemoterapiyi kaldıramadım. Kemoterapiyi bıraktım. Kemoterapi görürken yere düştüm ön dişlerim kırıldı. Kanım azdı. Ayakta duramıyordum bundan dolayı kemoterapiyi bıraktım" şeklinde konuştu. Bu hastalığın ilk babasında çıktığını ifade eden Eşref, şöyle devam etti:
"Daha sonra benden büyük ağabeyimde çıktı aynı hastalık. O vefat etti. Ardından ben yakalandım bu hastalığa. Benimde bacağım kesildi. Hala da belirsiz benim hastalığım. Ondan sonra aynı hastalık kız kardeşimde çıktı. Kız kardeşim de hala kemoterapi görüyor hastanede. O daha ameliyat olmadı. Benden küçük bir kardeşim vardı ona da teşhis konulmadı. O da vefat etti. Hangi doktora gittiysek hepsi ayrı ayrı şeyler söylüyorlardı."
"OKULA GİTMEYİ ÇOK İSTİYORDUM OKULU BİTİRİNCE İŞLETME BÖLÜMÜNÜ OKUYACAKTIM"
İlk başta maddi imkansızlıklardan dolayı lise 1. sınıfı terk eden Eşref Çınar, daha sonra okula dönmeyi başarsa da bu sefer hastalığı okumasına izin vermedi. Lise 3. sınıfta hastalığının ortaya çıkmasının ardından okulu tekrar yarıda bırakmak zorunda kalan Eşref, daha sonra okula dönmek istese de okul müdürünün ‘6 yılda lise bitirilmez. Okula dönemezsin‘ lafıyla hayallerinin yıkıldığını söyledi. Eşref Çınar, "Evimiz köydeydi mecbur merkeze gidip lise eğitimime devam ediyordum. Maddi durumumuz el
vermediği için lise 1‘i terk ettim. Okuyamadım. Bir yıl ara verdim ondan sonra tekrar gittim. Lise 1 ve 2‘yi okudum lise 3‘te hastalandım. Hastaneye gittim. Okula gidemedim. Tedavi gördüm tedavim bittiği zaman okul tekrar açılınca okula gittim. Hoca beni almadı. Müdür bana bir öğrenci 6 yıl okul okuyamaz dedi. 2 yıl ara vermişsin ben sizi okula alamam dedi. Bende okula gidemedim. Okula gitmeyi çok istiyordum. Okulu bitirince işletme bölümünü okumak istiyordum" dedi.
HASTALIKTAN DEĞİL YALNIZLIKTAN ŞİKAYETÇİLER
Ortaya çıkan hastalıklarının ardından köylülerin kendilerine karşı tavırlarının da değiştiğini belirten Eşref, kimsenin evlerine gelmediğinden şikayetçi. Akrabalarının bile kendilerine iyi davranmadığını kaydeden Eşref, "Herkes bizden kaçıyor. Diyorlar belki bu hastalık bizi de yakalar diye. Köylülerimizin arkadaşlarımızın bizim yanımıza gelmelerini istiyoruz. Herkesin bizlere bakış açısı değişmiş. Kimse bizlere karşı eskisi gibi değil. Eskiden bizim yanımıza geliyorlardı. Şimdi kimse gelmiyor bize"
şeklinde konuştu.
Dicle Üniversitesi Onkoloji Hastanesi‘nde görevli Yard. Doç. Mehmet Küçükören, kendilerine başvuran aynı aileden 3 hastalarının olduğunu söyledi. Bu hastaların osteosarkom tanılı hastalar olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Küçükören, hastalarda çok nadir görülen ailesel osteosarkomun (kemik tümörleri) mevcut olduğunu söyledi. Bu hastalarımızdan babaları 6 yıl önce osteosarkom nedeni ile opere edildiğini ifade eden Küçükören, "Diğer çocuklarının iki tanesi erken yaşlarda, 15-16 yaşlarında bu hastalıktan dolayı
opere olmuşlar. Sonraki dönemde bu hastalıktan dolayı vefat etmişler. Bizim merkezimize başvurmamışlar. Şu an Dicle Üniversitesi Onkoloji Bölümü‘ne gelen hastalarımız baba, kızı ve bir çocuğu. Her ikisinin de tanısı çocuklarının osteosarkom tanısı. Bu tanı nadir görülen ailesel olarak görülen durum olup literatürde de vaka sunumları şekilde rapor edilmiş şu ana kadar. Bu hastalarımıza biz kemoterapi uyguladık. Şu an hastalardan ikisi kemoterapi almakta. Babaları daha önceden osteosarkom nedeni ile opere
olmuş. Erken evrede opere olduğu için o hastalık ile ilgili bir sıkıntısı yok. İkinci bir lösemi hastalığı mevcut. Hasta şu an onun için tedavi görmekte. Diğer iki vakamız bize başvurduğu zaman ileri evrede başvurmuşlardı. Osteosarkom akciğer rahatsızlıkları vardı. Bu iki hastamız kemoterapilerini görmekteler. Şu an bir hasta halen yatmakta. Bu hastalarımız ile ilgili laboratuarda genetik inceleme amaçlı kan tahlillerini aldık. Bunun için de tetkikler yapılmakta. Bu hastalarda önemli olan tedavi aşamasında
önemli olan erken bir şekilde doktora başvurmaları. Çünkü erken aşamada başvurulduğu zaman cerrahi tedavi bu hastalarda hayat kurtarıcı. Bu iki hastamızda ailesel olmasına rağmen, doktora geç başvurdular. Bu durum neticesinde aile üyelerinin taramalarının yapılmasına karar verdik. Hatta aile üyelerinin de kan tahlillerini almayı düşünüyoruz. Bu hastalık kemoterapi ve radyoterapiye dirençli bir hastalıktır. O yüzden bu hastalıklarda erken teşhis ve cerrahi önemi bir seçenek bu hastalarda bunu unutmamak
lazım. Ailesel durumu nadir olduğu için aile bireylerinin de gözetim altında tutulması lazım. Kanser genetik patentli olduğu sürece başka kanserlere de sebep olabilir" dedi.
Kaynak: İHA
bu hastalığı gördüğü kemoterapi ile atlatan baba Abdullah Çınar, hastalığının 10 yıldan beri olduğunu söyledi. Kemik tümörü hastalığından büyük oğlu Menderes‘i kaybettiğini söyleyen baba Çınar, 11 yaşındaki küçük oğlu Mehmet‘in ise hastalığına tanı konulmadan öldüğünü kaydetti. Baba Çınar, "Benim diğer oğlum olan Eşref‘te 20 yaşında kansere yakalandı. Tümör ayağına vurunca bacağını kesti doktorlar. Şimdi durumu iyi değil. Bir de kızım var 25-26 yaşında. Akciğerden sorunu var. O da yoğun bakımda. 4-5 günden
bu yana yüzünü görmedik. Bundan önce benim hastalığım vardı. Kemik tümörü hastalığını 6 yıl önce kemoterapi olarak yendim. Şimdi de lösemi oldum. Benim ailemde böyle bir hastalık yoktu. Bir tek ben ve çocuklarımda görüldü bu hastalık" diye konuştu.
Abdullah Çınar‘ın ortanca oğlu olan Eşref Çınar (20) da kemik tümörü hastalığı pençesinde bulunan bir diğer hasta. Hastalığının 19 yaşındayken başladığını kaydeden Eşref, bir dönem Antalya‘da çalıştığını ve bir sabah kalktığında ayağının şiştiğini hissettiğini söyledi. Kendisinin önce bu şişliğin bir ısırık olduğunu zannettiğini aktaran Eşref, daha sonra şişkinliğin kendisine giderek artıp dayanılmaz acılar yaşattığını söyledi. Dayanılmaz ağrıların ardından Antalya‘da tedavi olmak için hastaneye
gittiğini belirten Eşref, "Orada bacağımda tümör olduğunu ve tedavi olmam gerektiğini söylediler. İmkanımız yoktu. Bu hastalıktan sonra Diyarbakır‘a döndüm. Diyarbakır‘da devlet hastanesine gittik. Devletten bizi üniversiteye gönderdiler. Burada araştırma yaptılar parça alıp tetkik yaptılar. Bundan sonra kemoterapiye başlamam gerektiğini söylediler. Kemoterapiye başladım bende 6 kür gördüm. Cevap vermedi. En sonda ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Kabul ettim bende. Ameliyatta bacağımı aldılar.
Bacağımın alınmasından sonra doktorlar her ihtimale karşı kemoterapi görmem gerektiğini söylediler. Bende 2 kür daha gördüm. Daha sonra kemoterapiyi kaldıramadım. Kemoterapiyi bıraktım. Kemoterapi görürken yere düştüm ön dişlerim kırıldı. Kanım azdı. Ayakta duramıyordum bundan dolayı kemoterapiyi bıraktım" şeklinde konuştu. Bu hastalığın ilk babasında çıktığını ifade eden Eşref, şöyle devam etti:
"Daha sonra benden büyük ağabeyimde çıktı aynı hastalık. O vefat etti. Ardından ben yakalandım bu hastalığa. Benimde bacağım kesildi. Hala da belirsiz benim hastalığım. Ondan sonra aynı hastalık kız kardeşimde çıktı. Kız kardeşim de hala kemoterapi görüyor hastanede. O daha ameliyat olmadı. Benden küçük bir kardeşim vardı ona da teşhis konulmadı. O da vefat etti. Hangi doktora gittiysek hepsi ayrı ayrı şeyler söylüyorlardı."
"OKULA GİTMEYİ ÇOK İSTİYORDUM OKULU BİTİRİNCE İŞLETME BÖLÜMÜNÜ OKUYACAKTIM"
İlk başta maddi imkansızlıklardan dolayı lise 1. sınıfı terk eden Eşref Çınar, daha sonra okula dönmeyi başarsa da bu sefer hastalığı okumasına izin vermedi. Lise 3. sınıfta hastalığının ortaya çıkmasının ardından okulu tekrar yarıda bırakmak zorunda kalan Eşref, daha sonra okula dönmek istese de okul müdürünün ‘6 yılda lise bitirilmez. Okula dönemezsin‘ lafıyla hayallerinin yıkıldığını söyledi. Eşref Çınar, "Evimiz köydeydi mecbur merkeze gidip lise eğitimime devam ediyordum. Maddi durumumuz el
vermediği için lise 1‘i terk ettim. Okuyamadım. Bir yıl ara verdim ondan sonra tekrar gittim. Lise 1 ve 2‘yi okudum lise 3‘te hastalandım. Hastaneye gittim. Okula gidemedim. Tedavi gördüm tedavim bittiği zaman okul tekrar açılınca okula gittim. Hoca beni almadı. Müdür bana bir öğrenci 6 yıl okul okuyamaz dedi. 2 yıl ara vermişsin ben sizi okula alamam dedi. Bende okula gidemedim. Okula gitmeyi çok istiyordum. Okulu bitirince işletme bölümünü okumak istiyordum" dedi.
HASTALIKTAN DEĞİL YALNIZLIKTAN ŞİKAYETÇİLER
Ortaya çıkan hastalıklarının ardından köylülerin kendilerine karşı tavırlarının da değiştiğini belirten Eşref, kimsenin evlerine gelmediğinden şikayetçi. Akrabalarının bile kendilerine iyi davranmadığını kaydeden Eşref, "Herkes bizden kaçıyor. Diyorlar belki bu hastalık bizi de yakalar diye. Köylülerimizin arkadaşlarımızın bizim yanımıza gelmelerini istiyoruz. Herkesin bizlere bakış açısı değişmiş. Kimse bizlere karşı eskisi gibi değil. Eskiden bizim yanımıza geliyorlardı. Şimdi kimse gelmiyor bize"
şeklinde konuştu.
Dicle Üniversitesi Onkoloji Hastanesi‘nde görevli Yard. Doç. Mehmet Küçükören, kendilerine başvuran aynı aileden 3 hastalarının olduğunu söyledi. Bu hastaların osteosarkom tanılı hastalar olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Küçükören, hastalarda çok nadir görülen ailesel osteosarkomun (kemik tümörleri) mevcut olduğunu söyledi. Bu hastalarımızdan babaları 6 yıl önce osteosarkom nedeni ile opere edildiğini ifade eden Küçükören, "Diğer çocuklarının iki tanesi erken yaşlarda, 15-16 yaşlarında bu hastalıktan dolayı
opere olmuşlar. Sonraki dönemde bu hastalıktan dolayı vefat etmişler. Bizim merkezimize başvurmamışlar. Şu an Dicle Üniversitesi Onkoloji Bölümü‘ne gelen hastalarımız baba, kızı ve bir çocuğu. Her ikisinin de tanısı çocuklarının osteosarkom tanısı. Bu tanı nadir görülen ailesel olarak görülen durum olup literatürde de vaka sunumları şekilde rapor edilmiş şu ana kadar. Bu hastalarımıza biz kemoterapi uyguladık. Şu an hastalardan ikisi kemoterapi almakta. Babaları daha önceden osteosarkom nedeni ile opere
olmuş. Erken evrede opere olduğu için o hastalık ile ilgili bir sıkıntısı yok. İkinci bir lösemi hastalığı mevcut. Hasta şu an onun için tedavi görmekte. Diğer iki vakamız bize başvurduğu zaman ileri evrede başvurmuşlardı. Osteosarkom akciğer rahatsızlıkları vardı. Bu iki hastamız kemoterapilerini görmekteler. Şu an bir hasta halen yatmakta. Bu hastalarımız ile ilgili laboratuarda genetik inceleme amaçlı kan tahlillerini aldık. Bunun için de tetkikler yapılmakta. Bu hastalarda önemli olan tedavi aşamasında
önemli olan erken bir şekilde doktora başvurmaları. Çünkü erken aşamada başvurulduğu zaman cerrahi tedavi bu hastalarda hayat kurtarıcı. Bu iki hastamızda ailesel olmasına rağmen, doktora geç başvurdular. Bu durum neticesinde aile üyelerinin taramalarının yapılmasına karar verdik. Hatta aile üyelerinin de kan tahlillerini almayı düşünüyoruz. Bu hastalık kemoterapi ve radyoterapiye dirençli bir hastalıktır. O yüzden bu hastalıklarda erken teşhis ve cerrahi önemi bir seçenek bu hastalarda bunu unutmamak
lazım. Ailesel durumu nadir olduğu için aile bireylerinin de gözetim altında tutulması lazım. Kanser genetik patentli olduğu sürece başka kanserlere de sebep olabilir" dedi.