Tuğluk'tan sert açıklama

DTK 5'inci Genel Kurulu Diyarbakır BDP il binasında düzenlendi. Toplantıda konuşan DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Erdoğan'ın PKK'nın silah bırakmasıyla ilgili açıklamasını değerlendirdi. Tuğluk, "'Başbakan'ın bu açıklamalarının bizden yana bir manası bir karşılığı yoktur. Kürter bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirir" dedi.

Tuğluk'tan sert açıklama
Kapatılan DTP’nin oluşturduğu Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) genel kurulunda konuşan Mardin Bağımsız Milletvekili ve DTK Genel başkanı Ahmet Türk, "Bütün bu acılardan sonra hiçbir şey değişmiyecekmiş gibi Kürtlere yaklaşırsanız sadece Kürtler değil, bütün Türkiye kaybeder" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili açıklamasını değerlendiren DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ise, "Başbakan’ın bu açıklamalarının bizden yana bir manası bir karşılığı yoktur. Kürter bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirecek gücüne sahiptir" diye konuştu.

DTK 5’inci Genel Kurulu Diyarbakır BDP il binası toplantı salonunda aralarında BDP milletvekilleri, belediye başkanları, sivil toplum örgütü temsilcileri, yazarlar, belediye meclis üyeleri, Kürt sanatçılar, gazeteciler ve bölücübaşı Öcalan" href="https://www.beyazgazete.com/abdullah-ocalan.html">Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın katılımıyla başladı. Kürtçe, ’Demokratik özerk bir Kürdistan’la, ulusal birliğe doğru yürüyoruz’, ’Demokratik özerklikle, gönüllü demokratik birlikteliğe doğru yol alıyoruz" yazılı pankartlar ile üzerinde Kürt isyanlarının elebaşları Şeyh Sait ve Seyit Rıza, terör örgütü PKK’nın bazı kurucuları ve çatışmalarda ölen bazı PKK’lı teröristlerin fotoğraflarının yer aldığı pankart asıldı.

"DEMOKRATİK ÖZERKLİK AYRIŞMA, BÖLÜNME DEĞİLDİR"
DTK Genel Başkanı Ahmet Türk yaptığı konuşmada, 14 Temmuz’da ilan ettikleri ’Demokratik Özerklik’ kararının Türkiye’ye hayırlı olması diledi. Kürt halkının Türk halkı ile gönüllü birliktelik ve birlikte yaşamak için çaba sarfettiği görüşünü savundu bugün de aynı düşüncede olduğunu söyledi.

Kürtlerin fiilen ’demokratik özerklik’ ilan etmek durumuyla karşı karşıya kaldığını iddia eden Ahmet Türk, "Demokratik Özerkliğin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bütün dünyada çift hukuklu yapıya geçilmesidir. Yani anayasal güvenceye alınarak burada Kürtlerin yaşadığı ve yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi anlamına geliyor. Bu bir ayrışma ve bölünme değil. Tam tersine; halkların kardeşliği üzerinden yeninden tesisidir. Demokratik Özerklik tabii ki bazı kültürel sosyal ekonomik alanlarda yetki devri olacaktır" dedi.

"VERGİ TOPLANMAYACAK"
Ahmet Türk, ’Demokratik Özerklik’te bölgeden vergi toplayacaklarmış gibi bir anlayışın doğru olmadığını belirterek, "Halklar geçmişte olduğu gibi tekçi, ırkçı zihniyeti kabul etmez. Bütün bu acılardan sonra hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi Kürtlere yaklaşırsanız sadece Kürtler değil, bütün Türkiye kaybedecektir. Kürtler ve Türkler ortak bir vatanı oluşturmak için ortak bir mücadele vermişlerdir" diye konuştu.

1920’lerde Kürtlere muhtariyet sözü verildiği iddialarını gündeme getiren Ahmet Türk, "1924’ten sonra ’Tek ırk, tek millet’ anlayışına dönülmüştür. Bugün Kürtlerin istediği 1920’lerde tartışılan hak ve özgürlüklerin bugüne gelmesidir. Birileri bugün bütün bu acılara rağmen 1920’lerdeki hak ve özgürleri bile çok gören bir anlayışla Kürtleri susturmaya çalışmaktadılar" dedi.

TUĞLUK: KİMSE ÇÖZÜMSÜZLÜKTE ISRAR EDEMEZ
DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ise, Kürt sorununun 90 yıllık çok kanlı, çok acılı bir isyan ve inkar sürecinden sonra ’kırılma anı’ olarak adlandırılabilecek bir yol ayrımına geldiği görüşünü savundu.

Kürt sorununun 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir boyut ve koşulara taşındığını söyleyen Tuğluk, "Kürt ve Türk ilişkileri yeniden tanımlanacaktır. İşin özü ve esası budur. İç ve dış tüm koşular yeni sürecin başlamasını zorunlu kılıyor. Çözümsüz çözümsüzlük ikileminde değiliz. Çözüm mutlaka olacaktır. Çözüm kendini olanca ağırlığı ile dayatmaktadır" dedi.

Aysel Tuğluk, bunun önüne geçilmez bir süreç olduğu görüşünü savunurken de "Ortadoğu’daki halk isyanları gelip sınırımıza dayanmışken, özgürlüğü ve kimliği için Kürt halkı mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürüyorken çözümsüzlükte ısrar edilemez" diye konuştu.

"KÜRTLER, KAYBETTİRECEK GÜÇTEDİR"

Başbakan Erdoğan’ın silahların bırakılmasıyla ilgili açıklamalarını da değerlendiren Aysel Tuğluk, "Başbakan’ın bu açıklamalarının bizden yana bir manası, karşılığı yoktur. Kürtler bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirecek güce sahiptir" dedi. Aysel Tuğluk, kimsenin lütfuna el açmadıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bize saygı gösterilmesini ve bunun kabul edilmesini beklemek hakkımızdır. Kimse tahrik olmasın. İnkar bitmişse, sayın Öcalan ile bir müzakare düzeyi yakalanmışsa bu halkımızın mücadelesi sonucu kazanılmıştır. Bu bir zafer nutku değildir. Gerçeğin objektif tespitini yapıyorum. Hatırlanırsa sayın başbakan seçim çalışmalarında inkarı biz kaldırdık diyor ardından da Kürt sorunu yoktur diyerek inkara yöneliyordu. Başbakanın kafası karışık. İnkar ve ikrar arasında gidip geliyor. Biz çözümden bahsediyoruz kendisi hala sorunu tanımlaya çalışıyor. Ne acılar yaşadığımızı bir biz, birde bize bunu yaşatanlar bilirler. Kimsenin bize bahşettiği bir şey yoktur. Bütün olumsuzluklara rağmen sayın Öcalan ve Kürt siyasi hareketi olmak üzere devletin kimi kurumlarının, halkımızın ve STK’ların eğilimi çözüm yönlüdür. Bu barış adına önemli bir şanstır. Bizim açımızdan asıl muama AKP’dir. Risk taşıyan AKP’nin iktidar anlayışıdır. Kürtler’in talepleri hiçbir zaman maksimalist olmamıştır. Aksine AKP’nin yaklaşımı minimalistir. Bu ülkede ırkçılık halen bir politika olarak kullanıyorsa, baskı ve şantaj ölçüsüz bir şekilde kullanılıyorsa herkes bütün muhalefet herkes sindirilmeye çalışılıyorsa demokrasi ve özgürlüklerden dem vurmanın bir propagandadan öte bir anlamı yoktur. Hele Kürtler için hiçbir anlamı yoktur."

"FAŞİZME KARŞI KENDİMİZİ SAVUNURUZ"

Mevcut iktidar ve hegemonyacı siyaset tarzınra karşı direnmekten başka bir tutumları olmayacağını dile getiren Aysel Tuğluk, KCK operasyonu ile binlerce Kürdün tutuklu olması neredeyse askeri darbe dönemlerini arattığını, askeri darbe veya AKP’nin iktidarcı siyaset tarzının farksız olduğunu söyledi. Bölgedeki son 6 aylık hak ihlalleri raporunun okunmasını, her kesimden çocuk, kadın, köylü, BDP’lilerin öldüğünü, vurlduğunu, dövüdüğünü savunan Tuğluk şöyle dedi:

"Artık onurumuza dokunuyor. Kabul edilmiyoruz. AKP’nin bu tarzı sürerse, inanın ki sadece bize direnmek kalır. Kürtler&in cevabını aradığı soru şudur. Kürtlerin meşru taleplerini kabul etmek kadar bu taleplere anasayal güvencelerle karşılık verecek midir? Kürtlerin statüsü ne ve nasıl olacaktır. Çözüm ulus devlet zihniyetinde ve sınırlarında aranamaz. Parçalanmayı önleyecek yeni demokrasi ve toplum anlayışı budur. Başbakanın artık dinlemekten sıkıldığımız tek millet, tek dil ,söylemi aşılması gereken totaliter bir yaklaşımdır. Risk alanını daraltacak, güven verecek kısa vadeli bir yol haritasının uygulanması gerekmektedir. Sorumluluk AKP’nindir. Yüzde 50 oy almış bir iktidar çözüm yaklaşımına sahipse bizim için muhataptır. Temel ilke karşılıklı iradeyi tanıma ve kabul etmedir. Çözüm perspektifi ön şarttır. Çatışma değil, uzlaşma istiyoruz, uzlaşma arıyoruz. Bunun için siyaset kurumunun meşru ve sivil bir kurum olarak düzenlenmesinden yanayız. Herkese açık katılımcı toplumsal kurum olarak yapılanmasını istiyoruz. Siyasal alanın darlığı dıştalıyıcılığı uzlaşmaya değil çatışmaya neden olmaktadır. Farklı söylemlere zemin verilmiyor. Bilinmelidir ki bu faşizme karşı varoluş mücadelemizi ve direnişimizi çok daha kararlı bir şekilde sürdürürüz ve kendimizi savunuruz. Bu bir tehdit değil, siyasete değişime ve diyaloga bir çağrıdır. Siyasete siyaset yaparak karşılık veririz. Ama devletin saldırılara karşı da topyekün mobilizasyon halinde oluruz demek istiyoruz. Nasıl ki Başbakan sürekli çarpışa çarpışa varolduk diyorsa bizde AKP hegemonyasına karşı direniriz. Sürekli varlığımız meşruiyetimiz tartışılıyor yetmiyor tutuklanıyoruz. Buna karşı var oluş mücadelesi veriyoruz."

Tuğluk, sık sık Öcalan, KCK, PKK ve DTK’nin bir arada nitelenmesinin herkesin bildiği bir sırrı işfa etmekten başka anlam taşımadığını; tepkiyle şiddetle karşılık vermenin sorunu çözmeyeceği gibi derinleştieceğini kaydederek, "Tarihsel, toplumsal bir parça da örgütsel şekillenmemiz böyledir. Sayın Öcalan ne kadar BDP’nin içindeyse BDP de bir o kadar DTK’nın hatta KCK’nin içindedir. Bunun yasalar karşısında bir meşruiyeti olmayabilir. Ama Kürt toplumda en meşru varoluş biçimidir. Devlet sayın Öcalan’ı dikkate alıyor hatta önemsiyor. Bizim buradaki farkımız kurduğumuz sempatiklik ilişkisidir. Başbakan’ın KCK, Kürt siyaseti ile bir hesabı varsa bunu siyaset alanında Meclis zemininde yapmalı, polis ve yargı ile yapmamalıdır. Çözüm istenirse buna hazırız. Ama karşılığında bir çözüm programı istiyoruz. AKP müktedir bir siyaset gücü olarak aldatmaya girmeden Kürt meselesini adil ve demokratik bir çözüme kavuşturmak istiyor mu istemiyor mu? AKP bizim için samimi görünmüyor. Herkes sözünü söyledi tartıştı. Ama Kürdün hoş ve boş lafa karnı tok. Bir programları var mı bundan bahsetsinler. Öyle yeni anayasaya öteleyip durmasınlar. Bunu da oyalama görür, oyuna gelmez dışına çıkarız. Demokratik özerklik böyle bir iradenin ve tercihin beyanıdır. Kürt meselesi gerçekten çözüm sürecine sokulmak isteniyorsa kimi pratik adımların atılması gerekiyor. ’PKK ayrı, Kürt sorunu ayrı’ ayrımından, ’Açılım da yaparız operasyon da yaparız’ yaklaşımından vazgeçilmelidir. Bu klasik devlet anlayışından vazgeçilmelidir. Kürt siyasetçilerini karşı karşıya getirme yaklaşımdan vazgeçilmelidir."

Aysel Tuğluk çözümün gelmesi için anayasa ile ilgili her aktörün irade beyanında bulunması ve tutum belirlemesini, 1 Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında yol haritası saptanmasını, Öcalan" href="https://www.beyazgazete.com/abdullah-ocalan.html">Abdullah Öcalan’ın sürece hakim ve müdahil olması için koşulların düzeltilmesini, eylemsizlik ilan edilmesini, TBMM’nin inisiyatif alarak katılımcı tarzda 1 Eylül’den itibaren başlamasını önerdi. Aysel Tuğluk, yemin krizinin kendileri için daha zor dönem olduğunu, eleştiri ve sitemlerin yanı sıra hakaret ve saldırıları not ettiklerini kaydereken, "Buna karşı kendimizi koruyabileceğimizi söylemekle yetineceğiz. Aciz, çaresiz değiliz. 40 bin canını vermiş bir halkın temsilciyiz. Mücadele etmek kadar bedel ödemeye hazırız. Onurlu bir barış olsun, ötesine kimse razı olmaz. Biz cenazelerin arkasında değil önüne geçmek istiyoruz. Bunun için özveriye hazırız. Yeter ki bir irade beyanı olsun. Bu süreci öncekiler gibi heba etmeyelim. " diye konuştu. DTK olağan kongresi daha sonra basına kapalı devam etti.