Dtk, Olağan Toplantısına Başladı

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 14 Temmuz‘da olağanüstü toplantıda ilan ettiği demokratik özerkliğin ardından olağan toplantısına başladı.

Dtk, Olağan Toplantısına Başladı
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) il binasında gerçekleştirilen toplantıya; BDP‘li milletvekilleri, DTK Eş Genel Başkanları Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk ve delegeler katıldı. İlk seçimde divan başkanlığına Cemal Coşkun, Divan Üyeliklerine Tülay Özdemir, Nazmi Gür, Nursel Aydoğan ve Cihan Sincar seçildi.

Seçimin ardından konuşan DTK Eş Genel Başkanı ve Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk, 14 Temmuz‘da kongrenin demokratik özerklik ilan ettiğini, bazı kararlar alınırken gelişmeleri çok iyi değerlendirmek gerektiğini söyledi. Her halkın özgürleşmesi konusunda yıllardan beri önemli mücadeleler verildiğini belirten Türk, Kürt halkının Türk halkı ile birlikte yaşam konusunda muazzam bir çaba sarf ettiğini ifade etti. Demokratik özerkliğin, çift hukuklu yapıya geçilmesi, haklar anayasal güvenceye alınarak

yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi anlamına geldiğini kaydeden Türk, Kürtlerin demokratik özerkliği fiilen gerçekleştirmek durumuyla karşı karşıya kaldığını aktardı. Demokratik özerkliğin bir ayrışma ve bölünme olmadığını belirten Türk, "Tam tersine halkların kardeşliği üzerinden yeniden tesisidir. Kürt ve Türk halkının ortak geleceğini, ortak bir şekilde özgürce kurmanın çabasıdır. Demokratik özerklikle başlayan süreçler yeni yapılanmayı da beraberinde getirecek. Ancak birçok tartışmanın şu aşamada

gereksiz olduğunu biliyorum. Tartışmaları farklı noktalara çekmek isteyen kesimler olduğunu biliyoruz. Demokratik özerklik tabii ki bazı kültürel, sosyal ekonomik alanlarda yetki devri olacaktır. Ama sanki vergi toplayacakmışız gibi bir anlayış doğru değildir. Demokratik özerkliğin ilanı barışçıl sürecin gelişmesine de neden olacaktır" dedi.

Bugün halkların geçmişte olduğu gibi tek ırkçı bir zihniyeti kabul etmediğini ifade eden Türk, şöyle devam etti:

"Bütün bu acılarından sonra hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi Kürtlere yaklaşırsanız sadece Kürtler kaybetmeyecek, bütün Türkiye kaybedecektir. Bu nedenle gösterdiğimiz refleks, Kürt halkının taleplerini bugüne taşımamız birilerinin süreci yeniden değerlendirmesi için bir şans olarak değerlendirilmelidir. Kürtler ve Türkler ortak bir vatanı oluşturmak için ortak bir mücadele vermişlerdir. 1920‘lerde muhtariyet tartışmaları yapılmış, 1920 Meclislerinde ne Kürtler ne de hakları inkar edilmiştir. 1924‘ten

sonra tek ırk, tek millet anlayışına dönülmüştür. Bugün Kürtlerin istediği, 1920‘lerde tartışılan hak ve özgürlüklerin bugüne gelmesini 1920‘lerin talebi olarak görmek lazım. O gün bu talepler gündeme geldiği zaman kıyamet kopmadı. Birileri bugün bütün bu acılara rağmen 1920‘lerdeki hak ve özgürleri bile çok gören bir anlayışla Kürtleri susturmaya çalışmaktadır. Demokratik özerkliğin ilanı ile birlikte oluşturacağımız komisyonlarla yapacağımız çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bir kararlaşma olmuşsa bu

kararlaşma doğrultusunda bunu halkımızın belleğine işlemek ve bunun öncülüğünü yapmak konusunda herkese önemli görevler düşmektedir. Geldiğimiz aşamada halkımızın istemlerini gerçekleştirmeye yönelik bir çabanın öne çıkması gerekiyor. İlan ettiğimiz demokratik özerkliğe sahip çıkmaz, bunu onlarla paylaşmazsak, DTK‘yı halkın iradesine dönüştürmezsek halkımızı hayal kırıklığına uğratmış olacağız."

Daha sonra konuşan DTK Eş Genel Başkanı ve Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk ise, önlerinde iki seçeneğin olmadığını, Kürt meselesinin ya şiddet ve çatışma zemininde aynı şekilde sürdürüleceğini ya da anlamlı bir mücadele, eşit, özgür bir birliktelik yoluna gidileceğini söyledi. Kürt meselesinin 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir boyuta ve koşulara taşındığını ifade eden Tuğluk, Kürt ve Türk ilişkilerinin yeniden tanımlanacağını kaydetti. Çözüm kendini olanca ağırlığı ile dayattığını aktaran

Tuğluk, "Çözüm önüne geçilmez bir süreçtir. Tarafların sorumluluğu tarihi niteliktedir artık karar vaktindeyiz. Kürt yapıları onurlu bir barışa, demokratik bir çözüme çözümü tartışmak ve müzakere etmek için diyaloğa hazır olduğumuzu bütün kamuoyuna duyuruyorum. Orta Doğu‘daki halk isyanları gelip sınırımıza dayanmışken, özgürlüğü ve kimliği için Kürt halkı mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürüyorken çözümsüzlükte ısrar edilemez. Bakmayın, ‘Başbakan‘ın silah bırakmazlarsa şiddeti devreye sokarız‘

dediğine, çözümün dayandığını o da biliyor. Sadece Kürtler zarar görmez. Başbakan‘ın bu açıklamalarının bizden yana bir manası, bir karşılığı yoktur" dedi.

- "KÜRTLER BU SAATTEN SONRA KAYBETMEZ, KAYBETTİRECEK GÜCE SAHİPTİR"

Müzakere ve çözüme hazır ve kararlı olduklarını kaydeden Tuğluk, şöyle devam etti:

"Kürtler bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirecek güce sahiptir. Bunun için gerekli olan yolu siyaset dilini göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Bunun için kimsenin lütfüne el açmıyoruz. Bize saygı gösterilmesini ve bunun kabul edilmesini beklemek bizim hakkımızdır. Kimse tahrik olmasın, inkar bitmişse Öcalan ile bir müzakere düzeyi yakalanmış gibi Kürtlere yaklaşsa bu halkımızın mücadelesi sonucu kazanılmıştır. Bu bir zafer nutku değildir. Gerçeğin objektif tespitini yapıyorum. Hatırlanırsa

Başbakan seçim çalışmalarında çokça propagandasını yapıyordu, ‘İnkarı biz kaldırdık‘ diyor, ardından da, ‘Kürt sorunu yoktur‘ diyerek inkara yöneliyordu. Başbakan‘ın kafası karışık. İnkar ve ikrar arasında gidip geliyor. Biz çözümden bahsediyoruz, kendisi hala sorunu tanımlamaya çalışıyor. Bu devletin aklın tutuculuğu ve dogmatizmi nedeniyledir ki can kaybediyoruz. Devletin kimse ile masaya oturmama aklının bedelini maalesef Kürt ve Türk çocukları veriyor. Ret ve inkar politikalarını Başbakan

sonlandırmamıştır, varlığımızı kabul etmek zorunda kalmıştır. Çünkü bu halk direndi ve korkunç acılar yaşadı. Bizim açımızdan asıl muamma, Adalet ve Kalkınma Partisi‘dir. Risk taşıyan, AK Parti‘nin iktidar anlayışıdır. Kürtlerin talepleri hiçbir zaman maksimalist olmamıştır, aksine AK Parti‘nin yaklaşımı minimalistir. Şarkısını kendi diliyle söylemek isteyen Aynur Doğan‘a İstiklal Marşı ile cevap veriliyor, Leyla Zana‘yı programına çıkarmak isteyen Banu Güven‘in programına son veriliyor. Tüm bunlar

ümmetçi anlayışa sahip olan bir siyasi anlayışın 10‘uncu yılında gerçekleşiyor. Çoluk çocuk, kadın, BDP‘li, köylü herkes ölüyor, vuruluyor, dövülüyor. Artık ne olsun Allah aşkına onurumuza dokunuyor. ‘Neden özerklik?‘ diyenlere diyoruz. İşte bu yüzden demokratik özerklik onurumuza dokunuluyor. Kabul edilmiyoruz. AK Parti‘nin bu tarzı sürerse, inanın ki değerli bilgemiz Ape Musa‘nın dediği gibi Kürtlere sadece diremek kalır. Geçiş sürecindeyiz, riski kaldırmak AK Parti‘nin elindedir."

Çözümün ulus devlet zihniyetinde ve sınırlarında aranamayacağını belirten Tuğluk, Başbakan‘ın ‘tek millet, tek dil‘ söyleminin aşılması gereken totaliter bir yaklaşım olduğunu söyledi. Risk alanını daraltacak, güven verecek kısa vadeli bir yol haritasının uygulanması gerektiğini kaydeden Tuğluk, sorumluluğun AK Parti‘de olduğunu ve yüzde 50 oy almış bir iktidarın çözüm yaklaşımına sahip olmasının kendileri için muhatap oluşturacağını vurguladı. Faşizme karşı var oluş mücadelesini ve direnişi çok daha

kararlı bir şekilde sürdüreceklerini ve kendilerini buna karşı savunacaklarını belirten Tuğluk, bunun bir tehdit olarak algılanmamasını, siyasete, değişime ve diyaloğa bir çağrı olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Siyasete siyaset yaparak karşılık vereceklerini ifade eden Tuğluk, "Ama, ‘Devletin saldırılara karşı da topyekün mobilizasyon halinde oluruz‘ demek istiyoruz. Nasıl ki Başbakan sürekli, ‘Çarpışa çarpışa var olduk‘ diyorsa biz de AK Parti hegemonyasına karşı direniriz. Sürekli varlığımız,

meşruiyetimiz tartışılıyor yetmiyor tutuklanıyoruz. Biz de buna karşı var oluş mücadelesi veriyoruz. Özü aynıdır" dedi.

"ÖCALAN, KCK, PKK VE DTK‘NIN BİR ARADALIĞINDAN BAHSETMEK HERKESİN BİLDİĞİ BİR SIRRI İFŞA ETMEKTİR"

Sözü edilen Öcalan, KCK, PKK, DTK‘nın bir aradalığından bahsetmenin herkesin bildiği bir sırı ifşa etmekten başka bir anlama gelmeyeceğini aktaran Tuğluk, doğuştan gelen bir aradalığa tepkiyle şiddetle karşılık vermenin sorunu çözmeyeceğini, aksine derinleştireceğini iş gibi Kürtlere yaklafade ederek, "Gerçeğimiz budur. Tarihsel, toplumsal bir parça da örgütsel şekillenmemiz böyledir. Öcalan ne kadar BDP‘nni içindeyse BDP‘de bir o kadar DTK‘nın hatta KCK‘nın içindedir. Bunun yasalar karşısında bir

meşruiyeti olmayabilir ama Kürt toplumda en meşru varoluş biçimidir. Devlet Öcalan‘ı dikkate alıyor hatta önemsiyor. Bizim buradaki farkımız kurduğumuz sempatiklik ilişkisidir" diye konuştu. 5 adımda pratik bir sürecin geliştirilmesi gerektiğini aktaran Tuğluk şöyle dedi:

"Anayasa ile ilgili her aktör irade beyanında bulunmalı ve tutum belirlemelidir. 1 Ağustos-1 Eylül tarihleri araksında yol haritası belirlenmelidir. Öcalan‘ın sürece hakim ve müdahil olması için koşulları düzeltilmelidir. Eylemsizlik ilan edilmelidir. Meclis inisiyatif alarak katılımcı tarzda 1 Eylül‘den itibaren başlamalıdır. Yemin krizi herkes için zor zamanlardı ama bizim için daha zor zamanlardı. Eleştirileri, sitemleri de not ettik. Tabi hakaret ve saldırıları da not ettik. Buna karşı kendimizi

koruyabileceğimizi söylemekle yetineceğiz. Aciz çaresiz değiliz. 40 bin canını vermiş bir halkın temsilciyiz. Mücadele etmek kadar bedel ödemeye hazırız. Kefaleti kadar onurlu bir barış olsun ötesine kimse razı olmaz. Biz cenazelerin arkasında değil önüne geçmek istiyoruz. Bunun için özveriye hazırız. Yeter ki bir irade beyanı olsun. Bu süreci öncekiler gibi heba etmeyelim."

Toplantı basına kapalı olarak devam ediyor.

Kaynak: İHA