"İstanbul" Hikayeleri Saraybosna‘da Saraybosna (A.A)
Bosna-Hersek, Sırbistan, Yunanistan ve Filistin‘in de aralarında bulunduğu 6 ülkeden yönetmenin İstanbul‘da yaşanan hikayeleri anlattığı filmlerden oluşan "Unutma Beni İstanbul" ilk kez Saraybosna Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluştu.
17. Saraybosna Film Festivali kapsamında ilk kez izleyiciyle buluşan filmlerden biri de "Unutma Beni İstanbul" oldu.
"Artistik Direktörlüğü"nü Hüseyin Karabey‘in yaptığı, yönetmenliğini Bosna-Hersek‘ten Aida Begiç, Filistin‘den Hani Ebu Esad, Danimarka‘dan Omar Shargawi, Yunanistan‘dan Stergios Niziris, Sırbistan‘dan Stefan Arsenijevic ve ABD‘den Eric Naziran‘ın 15‘er dakikalık, her biri birbirinden ilginç hikayelerin anlatıldığı "Unutma Beni İstanbul", Halk Tiyatrosu‘nda izleyiciyle buluştu.
Bir zamanlar İstanbul‘da yaşayan Rum ve Ermeni aileler ile Filistinli bölünmüş ailelerin İstanbul buluşmasını, oğlunu bulmak için Sırbistan‘dan gelen annenin çaresizliğini işleyen, zaman zaman güldüren, zaman zaman hüzünlendiren sahnelerin yer aldığı "Unutma Beni İstanbul"u izleyen sinemaseverler, duygularını filmin sonunda dakikalarca alkışlayarak gösterdi.
Filmin projesini hazırlayan, daha sonra dünyanın değişik yerlerindeki 6 yönetmeni bir araya getirerek "Unutma Beni İstanbul" çalışmasını ortaya koyan Hüseyin Karabey, AA muhabirine filmle ilgili değerlendirmede bulundu.
Karabey, 2008 yılında Selanik Film Festivali‘ne katıldığı sırada Theodoros Angelopoulos‘un filmlerine de senaryo yazan ve kendisi için önemli bir kişi olan Petros Markaris ile tanışmasıyla bu filmin hikayesinin başladığını söyledi.
Markaris‘in daha önce İstanbul‘da oturduğu evin üst katında kendisinin yaşadığının ortaya çıkması üzerine ve bu şaşırtıcı ortak noktanın keşfedildiğini ifade eden Karabey, bunun üzerine İstanbul‘un anlatılmaya değer hikayelerinden bir film yapma fikrini hayata geçirmek için harekete geçtiğini kaydetti.
Karabey, daha sonra değişik ülkelerde katıldığı ve orada tanıştığı, İstanbul ile ilgili hatıraları olan yönetmenlerle irtibata geçerek, o hikayeleri bir araya getirmek istediği yönündeki düşüncesinin diğer yönetmenlerce de kabul edildiğini kaydetti.
Film projesine "2010 İstanbul Kültür Başkenti Ajansı"nın da önemli katkıda bulunduğunu ve bu projeyi sahiplendiğini ifade eden Karabey, Yunanistan‘dan buldukları ortak yapımcı şirketiyle de filmi beyaz perdeye taşıdıklarını kaydetti.
Hüseyin Karabey, İstanbul‘un önemli ve kozmopolit bir şehir olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Her şeye rağmen, zaman zaman hükümetler bunu istemese bile İstanbul‘un o zenginliği hiçbir zaman azalmamış. Zaman zaman bunun farkına varmış ve bunu desteklemişler. Bence, bu dönem İstanbul yine kendini hatırlıyor, ülke olarak da bunu destekliyoruz. Ben, tarihsel olarak da ilişkili halklarla ortak olarak çalışmak istedim. Balkanlar ve Ortadoğu ile daha önce burada yaşayan Ermeni ve Rum arkadaşlarımla bu filmi hayata geçirdik.
Filmde, Filistinli arkadaşlarım kendilerini anlatıyor. Savaş zamanında bölünmüş aileler, Ortadoğu‘da hiçbir yerde buluşamıyor. Çünkü yarısı İsrail, yarısı Arap kısmında kalmış. Bu insanlar ancak İstanbul‘da bir araya gelebiliyor. Çünkü Türkiye hem İsrail, hem de Arap ülkelerinin pasaportlarını tanıyor. İşte hikayelerin böyle doğal gelişimi var. Yunanistanlı arkadaşımızın hikayesi de öyle. Biz sadece o müthiş zengin olan İstanbul‘un bir parçasını anlatmaya çalıştık. Öyle derin bir şehir ki, nereye bakarsan bir hikaye, bir olay çıkıyor."
-"İSTANBUL‘UN RUHUNU SEYİRCİYLE BULUŞTURDUK"-
İstanbul‘u birkaç kelimeyle tanımlamanın çok zor olduğunu belirten Karabey, "İstanbul‘da bir hüzün var hep. Ama bu hüzün ‘pozitif melankoli‘ olarak tanımlanıyor. Yani o hüznü yaşamak istersin, ama negatif bir anlam ifade etmez. Öyle bir film yapmak istedik. Çünkü İstanbul öyle bir yer. Yani hem iyi yönden, hem kötü yönden, hep bir umut beslemenize yardımcı olur. Bu filmde dram da vardı, komedi de vardı, hüzün de vardı. Yani İstanbul‘un ruhunu seyirciyle buluşturduk" dedi.
Hüseyin Karabey, filmin prömiyerinin Saraybosna‘da yapılmasıyla ilgili bir soru üzerine, "bunu hep hayal ettiğini ve bu hayalinin gerçekleştirdiği için de mutlu olduğunu" kaydetti.
Bu filmi birçok festivalin istediğini, ancak kendilerinin Saraybosna‘yı tercih ettiğini ifade eden Karabey, şöyle konuştu:
"Saraybosna bölgenin en önemli festivallerinden birisi. Gittikçe daha da büyüyor, buraya dünyanın ünlü sinemacı, programcı, yapımcıları geliyor. Bir de çok sıcak bir festival, herkes birbiriyle görüşebiliyor, seyirciyle devamlı iç içesiniz. Bunların yanı sıra çok da ciddi ve profesyonel kadro var. İyi yönetiyorlar, gelecekle ilgili gösterim ve benzer unsurlarla ilgileniyorlar."
Karabey, film için şimdiden çeşitli festivallerden davetler aldıklarına da işaret ederek, "Bu filmimiz ilk olarak Selanik ve Dubai film festivallerine gidecek. Yaklaşık olarak 40 kadar festival dolaşacak bu film. Yunanistan, eski Yugoslavya ve Ortadoğu ülkelerinde bu filmin sinemalarda gösterilmesini düşünüyoruz. Eylül‘den sonra da filmimiz Türkiye‘de gösterime girecek."
-"İSTANBUL YENİDEN KÜLLERİNDEN DOĞUYOR"-
Geçmişi konuşmaktan kaçınılmaması gerektiğinin altını çizen Karabey, "Bu kent acıları yaşadı. Ermenilerin ve Rumların yaşadığı acıları yok görürsek, görmezden gelirsek, bu kentin onlarla beraber yaşanan zenginliğinden de vazgeçmiş oluruz. Bu kent öyle bir kent ki, her şeye rağmen direniyor" dedi.
İstanbul ve Türkiye‘nin son yıllarda hak ettiği değeri tekrar almaya başladığını vurgulayan Karabey, şunları kaydetti:
"Tabu sayılan şeyleri konuşmaya başlayınca, yine o kültürel zenginliği yaşamaya başladık. İstanbul‘un kısa süre içinde ‘Avrupa‘nın Barcelona‘sı‘ olacağını düşünüyorum. Belki de daha da fazla. Bir sürü yabancı taşınacak, sanatçılar gelecek. Eskiden İstanbul ‘imparatorluk başkenti‘ idi, ama ileride ‘kültür başkenti‘ olacak. Buz bu filmimizle kentimizin bu durumunu İstanbullulara da hatırlatmak istedik."
-BOSNALI YÖNETMEN AİDA BEGİÇ‘İN GÖRÜŞLERİ-
Kaynak: AA
"Artistik Direktörlüğü"nü Hüseyin Karabey‘in yaptığı, yönetmenliğini Bosna-Hersek‘ten Aida Begiç, Filistin‘den Hani Ebu Esad, Danimarka‘dan Omar Shargawi, Yunanistan‘dan Stergios Niziris, Sırbistan‘dan Stefan Arsenijevic ve ABD‘den Eric Naziran‘ın 15‘er dakikalık, her biri birbirinden ilginç hikayelerin anlatıldığı "Unutma Beni İstanbul", Halk Tiyatrosu‘nda izleyiciyle buluştu.
Bir zamanlar İstanbul‘da yaşayan Rum ve Ermeni aileler ile Filistinli bölünmüş ailelerin İstanbul buluşmasını, oğlunu bulmak için Sırbistan‘dan gelen annenin çaresizliğini işleyen, zaman zaman güldüren, zaman zaman hüzünlendiren sahnelerin yer aldığı "Unutma Beni İstanbul"u izleyen sinemaseverler, duygularını filmin sonunda dakikalarca alkışlayarak gösterdi.
Filmin projesini hazırlayan, daha sonra dünyanın değişik yerlerindeki 6 yönetmeni bir araya getirerek "Unutma Beni İstanbul" çalışmasını ortaya koyan Hüseyin Karabey, AA muhabirine filmle ilgili değerlendirmede bulundu.
Karabey, 2008 yılında Selanik Film Festivali‘ne katıldığı sırada Theodoros Angelopoulos‘un filmlerine de senaryo yazan ve kendisi için önemli bir kişi olan Petros Markaris ile tanışmasıyla bu filmin hikayesinin başladığını söyledi.
Markaris‘in daha önce İstanbul‘da oturduğu evin üst katında kendisinin yaşadığının ortaya çıkması üzerine ve bu şaşırtıcı ortak noktanın keşfedildiğini ifade eden Karabey, bunun üzerine İstanbul‘un anlatılmaya değer hikayelerinden bir film yapma fikrini hayata geçirmek için harekete geçtiğini kaydetti.
Karabey, daha sonra değişik ülkelerde katıldığı ve orada tanıştığı, İstanbul ile ilgili hatıraları olan yönetmenlerle irtibata geçerek, o hikayeleri bir araya getirmek istediği yönündeki düşüncesinin diğer yönetmenlerce de kabul edildiğini kaydetti.
Film projesine "2010 İstanbul Kültür Başkenti Ajansı"nın da önemli katkıda bulunduğunu ve bu projeyi sahiplendiğini ifade eden Karabey, Yunanistan‘dan buldukları ortak yapımcı şirketiyle de filmi beyaz perdeye taşıdıklarını kaydetti.
Hüseyin Karabey, İstanbul‘un önemli ve kozmopolit bir şehir olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Her şeye rağmen, zaman zaman hükümetler bunu istemese bile İstanbul‘un o zenginliği hiçbir zaman azalmamış. Zaman zaman bunun farkına varmış ve bunu desteklemişler. Bence, bu dönem İstanbul yine kendini hatırlıyor, ülke olarak da bunu destekliyoruz. Ben, tarihsel olarak da ilişkili halklarla ortak olarak çalışmak istedim. Balkanlar ve Ortadoğu ile daha önce burada yaşayan Ermeni ve Rum arkadaşlarımla bu filmi hayata geçirdik.
Filmde, Filistinli arkadaşlarım kendilerini anlatıyor. Savaş zamanında bölünmüş aileler, Ortadoğu‘da hiçbir yerde buluşamıyor. Çünkü yarısı İsrail, yarısı Arap kısmında kalmış. Bu insanlar ancak İstanbul‘da bir araya gelebiliyor. Çünkü Türkiye hem İsrail, hem de Arap ülkelerinin pasaportlarını tanıyor. İşte hikayelerin böyle doğal gelişimi var. Yunanistanlı arkadaşımızın hikayesi de öyle. Biz sadece o müthiş zengin olan İstanbul‘un bir parçasını anlatmaya çalıştık. Öyle derin bir şehir ki, nereye bakarsan bir hikaye, bir olay çıkıyor."
-"İSTANBUL‘UN RUHUNU SEYİRCİYLE BULUŞTURDUK"-
İstanbul‘u birkaç kelimeyle tanımlamanın çok zor olduğunu belirten Karabey, "İstanbul‘da bir hüzün var hep. Ama bu hüzün ‘pozitif melankoli‘ olarak tanımlanıyor. Yani o hüznü yaşamak istersin, ama negatif bir anlam ifade etmez. Öyle bir film yapmak istedik. Çünkü İstanbul öyle bir yer. Yani hem iyi yönden, hem kötü yönden, hep bir umut beslemenize yardımcı olur. Bu filmde dram da vardı, komedi de vardı, hüzün de vardı. Yani İstanbul‘un ruhunu seyirciyle buluşturduk" dedi.
Hüseyin Karabey, filmin prömiyerinin Saraybosna‘da yapılmasıyla ilgili bir soru üzerine, "bunu hep hayal ettiğini ve bu hayalinin gerçekleştirdiği için de mutlu olduğunu" kaydetti.
Bu filmi birçok festivalin istediğini, ancak kendilerinin Saraybosna‘yı tercih ettiğini ifade eden Karabey, şöyle konuştu:
"Saraybosna bölgenin en önemli festivallerinden birisi. Gittikçe daha da büyüyor, buraya dünyanın ünlü sinemacı, programcı, yapımcıları geliyor. Bir de çok sıcak bir festival, herkes birbiriyle görüşebiliyor, seyirciyle devamlı iç içesiniz. Bunların yanı sıra çok da ciddi ve profesyonel kadro var. İyi yönetiyorlar, gelecekle ilgili gösterim ve benzer unsurlarla ilgileniyorlar."
Karabey, film için şimdiden çeşitli festivallerden davetler aldıklarına da işaret ederek, "Bu filmimiz ilk olarak Selanik ve Dubai film festivallerine gidecek. Yaklaşık olarak 40 kadar festival dolaşacak bu film. Yunanistan, eski Yugoslavya ve Ortadoğu ülkelerinde bu filmin sinemalarda gösterilmesini düşünüyoruz. Eylül‘den sonra da filmimiz Türkiye‘de gösterime girecek."
-"İSTANBUL YENİDEN KÜLLERİNDEN DOĞUYOR"-
Geçmişi konuşmaktan kaçınılmaması gerektiğinin altını çizen Karabey, "Bu kent acıları yaşadı. Ermenilerin ve Rumların yaşadığı acıları yok görürsek, görmezden gelirsek, bu kentin onlarla beraber yaşanan zenginliğinden de vazgeçmiş oluruz. Bu kent öyle bir kent ki, her şeye rağmen direniyor" dedi.
İstanbul ve Türkiye‘nin son yıllarda hak ettiği değeri tekrar almaya başladığını vurgulayan Karabey, şunları kaydetti:
"Tabu sayılan şeyleri konuşmaya başlayınca, yine o kültürel zenginliği yaşamaya başladık. İstanbul‘un kısa süre içinde ‘Avrupa‘nın Barcelona‘sı‘ olacağını düşünüyorum. Belki de daha da fazla. Bir sürü yabancı taşınacak, sanatçılar gelecek. Eskiden İstanbul ‘imparatorluk başkenti‘ idi, ama ileride ‘kültür başkenti‘ olacak. Buz bu filmimizle kentimizin bu durumunu İstanbullulara da hatırlatmak istedik."
-BOSNALI YÖNETMEN AİDA BEGİÇ‘İN GÖRÜŞLERİ-