MHP'li vekil bile özerkliğe ikna oldu

Silvan'ın Dolapdere köyü, terk edilmiş gibi... Köylüler, başları belaya girer korkusuyla ortalıkta görünmüyor. Küçük çocuklar, gazeteci akınına alışmış ama yine de ürkek. Peki o gün neler oldu?

MHP'li vekil bile özerkliğe ikna oldu
Öyle bir sıcak bastırmış ki içtiğiniz su, boğazınızdan geçer geçmez sanki buharlaşıyor. 14 Temmuz’da 13 askerin şehit olduğu, 7 askerin yaralandığı, iki PKK’lının öldüğü yer, Silvan’ın Dolapdere köyüne 800-900 metre uzaklıkta.
Acı haberin geldiği günün ertesi, köylülerin anlattıkları basına yansımıştı. Savcılığa iki gün önce ifade için çağrılan Dolapdereliler, tedirgin. Ne ortalıkta görünüyor, ne de isim vermeye yanaşıyorlar. “Neden?” diye sorunca “Eskeriyeden korkuyoruz. Ya bizi buradan gönderirlerse?” diyor Z.
Olayın olduğu alan, köyden görünmüyor. Ancak tepede kalan düzlüğe çıkınca köy rahatlıkla görüş alanına giriyor. Basına yansıyan ilk yürek parçalayıcı görüntülerin hemen ardından “temizlik” yapılmış. Ancak hâlâ o korkunç günün izleri olduğu gibi duruyor. Sırt çantalarından kopan parçalar, vücut ısıtma paketi ve yüzlerce boş mermi kovanı... Köyün 300-400 metre yakınına kadar ise bölge bölge kapkara olmuş ağaçlar, yanmış kayalıklar göze çarpıyor.

Yere ateş dökülüyordu
“Keşke görmeseydim” diyorum kendi kendime. Keşke, herşeyden habersiz, mevzilerine sırt çantalarını dayayıp dinlenmeye gelen askerlerin son durağını görmeseydim... O manzara, hayatımın sonuna kadar zihnimde kapkara, isli bir yara olarak duracak.
Köylüler, olay gününü şöyle anlatıyor:
“Öğlendi... Yemeği yeni bitirmiş, çalışmaya koyumuştuk. Saat 14.30 gibiydi. Askerin orada olduğunu bilmiyorduk, görmedik. Hazro tarafından gelmişler, PKK’lıları takip ediyorlarmış. Silah sesi geldi. Birkaç dakika sonra sustu. Derken duman kalktı, sanki bomba patlamıştı. Çocuklar çok korktu. Hemen evlere, taş duvarların arasına sığındık. Galiba mühimmat patladı, öyle bir sesti.”
Helikopter bir saat kadar sonra olay yerine gelmiş. Ardından bir tane daha. Ve tekrar patlama sesleri: “Helikopterlerden sanki ateş dökülüyordu. Nereye değse yanıyordu. Fzüe sesi gibiydi, dumanının kuyruğu uzuyor, uçak sesi gibi ses çıkarıyordu. Sonra tarama sesi duyuldu. Yine patlamalar oldu. Bunlar 1 saat sürdü.
Son olarak bir siyah helikopterin (Skorsky) geldiğini, dört kere olay yerine inip kalktığını görmüşler.

Her türlü insan geziyor
“Yazık o gençlere” diyor köylüler. Kendileriyse fazlasıyla terörden çekmiş: “Ormana zaten çıkamıyoruz. Buralarda her türlü insan geziyor. Korucusu, kontrası, MİT’çisi, PKK’lısı... Gündüz vakti hayvanımızı götüren de oldu.”
Dolapdere köyü, daha evvel böyle bir olaya sahne olmamış. Ancak hep “tehlikeli” alan olarak mimlenmiş. O günlerden bir örnek: Bir köylü, sabah selamlaştığı ve “bağa gidiyorum” diyen arkadaşının bağda öldürülüp kulağının kesildiğini anlatıyor. Çetelerin, korucuların hep buraları yaktığı da bilinen bir sır. 1994’te köy tamamen boşaltılmış. Dokuz sene buralarda kimse yaşamamış. 2003’te ise köye dönüş izni çıkınca, ilçelere göç eden köylüler dönmüş.
“Biz temiz yaşamak istiyoruz. Dedemizin köyü burası, Nereye gidelim? Şehirde kalacak durumumuz yok!”
Bir köykadın ise somurtarak “Çatışma yerine okul yapsınlar. Kızlarımı okula gönderemiyroum, başlarına bir iş gelecek diye. En yakın okul, 8 km ötede. Başına bir iş gelir diye oğlanı da liseye vermedik” diye.
Bir başkası “Köyde yaşantı mı var? Böyle olacağını bilseydik gelmezdik. Evimizi çamurla yaptık, suları bidonlarla taşıyarak” diye isyan ediyor.

MHP'li vekil bile özerkliğe ikna oldu

Köyde yaşayan küçük çocuklar, olay gününden sonra korkudan günlerce ağlamış, konuşamamış.


‘NEYİ MÜZAKERE EDİYORUZ, BİLMİYORUZ’

BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü:
- Böyle iniş çıkışlar olacak. Tony Blair’in açıklamalarını dikkatle okumak gerek. İrlanda barışının sağlanması 20 yıl aldı. Yeni saldırılar oldu ama süreç devam etti. Çoğulcu, çok kültürlü topluma denk düşen bir siyaset ve devlete ihtiyacımız var. Tersini oldurmaya çalışmak, muazzam bir yıkım demek.
-Hükümetle neyin üzerinde müzakere ettiğimizi bilmiyoruz. Madem devlet Öcalan’la konuşabiliyor, müzakereler için bir forma ihtiyaç var. Ancak Öcalan’ın kendisiyle varıldığı söylenen mutabakata dair bilgi yok. Başbakan “kötü niyetlilerle konuşmam” diyor ama ne düşündüğü belli değil.
-Bir dünya deneyiminin aktarılmasına ihtiyaç var; mesela İrlanda, Moro veya İspanya’dan. Hükümetin içinde, bu işlerin böyle yürümeyeceğini bilen gruplar var. Ama hep operasyonel sonuç çıkıyor.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu:
-Sadece taşrada değil, şehirde, İstanbul Zeytinburnu’nda insanlar etnik nedenlerle karşı karşıya geliyor. Şimdi gerçekten toplumu bir duygu ortaklığında birleştirecek misiniz, ayrışma devam mi edecek? Siyasete düşen bu. Günlük havaya siyasetçiler uymamalı. Cesaret ve sağuyu ile mesafe koyabilmeliler.
-Şiddeti besleyen tarz dışlanmalı, mahkûm edilmeli. Başka türlü bu işi çözemeyeceğiz. Dağdaki çatışma 30 yıldır idare ediliyor. Demokratik çözüm dinamiğinden uzaklaştığınız her an, yeniden biraraya gelmeyi zorlaştırıyor. Geometrik olarak büyüyor olaylar. İki çarpı iki dört ederken şimdi 16 ediyor. Mesafe o kadar hızlı açılıyor.
-Benim gördüğüm şu: İnsanlarda bıkkınlık var. Bunun umutsuzluğa dönüştüğü bir evredeyiz. Esnaf, bir lokma ekmek boğazımızdan geçmiyor diyor. İyi bir ruh hali değil. Oysa seçime büyük umut bağlanmıştı.
-Meclisin seçim meclisi olacağı kanaati vardı. Bu beklentinin çözümsüzlüğe dönüşmesinin yarattığı bir gerginlik var. AKP “yüzde 50 aldım, benim yaptığım doğrudur” demekten vazgeçmeli. Başbakan’ın uslubu da Türkiye açısından çok sorunlu.

MHP'li vekil bile özerkliğe ikna olduMHP’li vekil bile özerkliğe ikna oldu

BDP Grup Başkanı Selahhattin Demirtaş’la röporatajımızın bu bölümünde, kimsenin ne olduğunu anlamadığı “demokratik özerklik”le ilgili merak edilenleri sorduk.

Namık Durukan: Yani bu olayın haricinde özerklik için “erkendir” demiyorsunuz?
Hayır, siyasi konjonktür olarak demiyorum. İlanla ilgili bekle deniyor ya Kürtlere. 1924’den beri bekliyorlar. Ne kadar daha beklenebilir? 2005’te tartışmaya başladığımzıda erken dendi. 2007’de DTP parti programına “erkendir” dediler. Geçen yıl Çalıştay yaptığımızda da. Dolayısıyla bunu söyleyenler, takvimi hazırlamak zorunda. Ben iknaya hazırım. “Bu tür siyasi taktiklerinizi üç aylarda veya Şaban ayında yapın” desinler mesela. Erkendir demesinler. Biz bu süreçleri aşmazsak, dağdaki gerginlik de sürüyor savaşlar da sürüyor. O halde bu geç kalınmış bir iştir. Kürtlerin talebi ortada. Bir adım ötesi yok.
ND: Özerkliği ilan ettiniz de geçerliliği yok deniyor. Sahi, nasıl uygulamaya geçireceksiniz?
Önümüzdeki günlerde pratik açıdan görülür. Ama siyasi geçerliliği yok diyenlere sormak istiyorum: Hiçbir güç, ilan ettiğin özerkliği geri al diyebilir mi? Dolayısıyla yapılan şey siyasi olarak köprüleri atmaktır. Kim tartışacaksa daha iyisini söylemek zorunda. Kürt siyasi hareketi büyük tahahhüt altına girmiştir. Bundan aşağısı yoktur.
Özerklik tek taraflı olmaz, doğru. Ama sadece siyasi bir olay değildir. Kültürel, ekonomik, sosyal bir olaydır.
Mehveş Evin: Fakat herkes için siyasi kısmı öne çıkıyor.
Meseleyi doğru anlatamamak çok büyük eksiklik. En başta kendim olmak üzere bu işi doğru anlatmak için doğru argüman ve araçları kullanamıyoruz. Bu bizim büyük eksikliğimiz. Anlatamayınca, dinletemiyoruz. Sonra kaos çıkıyor. Ben bir MHP’linin karşı çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü isim vermeyeceğim, bu konuyu konuştuğum MHP vekili ikna oldu. “Eğer buysa niye olmasın, kimseye zararı yok” dedi. Ama gerçekte de budur. Yeni icat edilmiş bir mesele değil.
ND: Özerklik, bölge insanının hayatında nasıl bir değişiklik yaratacak?
Bir defa insanların kafasında kırması önemli: Biz her şeyimizi devletten bekleriz. Toplumun özgürleşmesi açısından çok önemli. Demokratik özerklik bir egemenlik sistemi değil bir yönetim modelidir. Tersine mahalle mahalle, ilçe ilçe kendi meclisleri, aracılığıyla kendi sorunlarını çözebilen, ekonomik kaynak yaratabilen bir modeldir. Bu modelde kimse “Allah devleti başımızdan eksik etmesin” demez.
ME: Bu çok korkutucu bir şey halkımız için. Sistemin, kültürün tamamen değişmesi!
Biz bir tabu yıkıyoruz. Devlet o kadar kutsal hale gelmiş ki... Bizi ne kadar askere götürürse götürsün, ne kadar tutuklarsa tutuklasın...
ND: Özerklik konusunda iki korku var: Bir bayrak, diğeri iki meşru savunma .
Bir, Türkiye’nin bayrağıyla hiçbir sorunumuz yok. O bayrakla ilgili milliyetçilerin problemi var. Biz tam tersine, milletin bir sembolü olarak kabul ediyoruz. Türkiye’nin bayrağıdır. Özerklik modelinde de olacaktır.
ND: Yine de ikinci bir bayrak korkusu var.
Önce bir bayrağı çeksinler de... Hakkari’de Türk bayrağının olduğunu mu sanıyorlar? Biz, gönüllü bir birliktelikle Türkiye’nin bayrağını savunuyoruz. Onlar savunmuyor! Savunmada ise iç güvenlikle ilgili bir tartışmamız yok.
Toplumun kendi öz savunması dediğimiz bir şey vardır. Kapitalist sistemin saldırısından kaynaklı kendini savunma biçimi. Nasıl? Örgütlenerek. İşçi de, kadınlar da böyle savunur. Dernek kurar, kampanya yürütür. Bizim için savunma, kapitalizmin saldırılarına karşı, uyuşturucuya karşı, kadına şiddete karşı, gerektiğinde polisin haksız şiddetine karşı, halkın kendi savunmasını örgütleyebilmesi demek. Özerk bölgede silahlı kuvvet olacaksa bile anayasal çerçevede olmalı. Yoksa alternatif tanımayan, bizim polisimiz olacak diye bir şey yok.

MHP'li vekil bile özerkliğe ikna oldu

MEHVEŞ EVİN-NAMIK DURUKAN

Fotoğraflar: OZAN GÜZELCE