Türk sinemasında yeni bir kavşak!

Yönetmen Selim Demirdelen müzik, kurgu ve senaryosuna da imzasını attığı ilk filmiyle seyirciyi kendisiyle yüzleşmeye çağırdı.

Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen "Eşkiya" filminin yönetmen yardımcılığını yapan ve "Anlat İstanbul" filminde anlatılan 5 ayrı öykünün yönetmenlerinden bir tanesi olan Demirdelen, yönetmenlik sandalyesine ilk kez oturduğu "Kavşak" filmiyle duruluğu, akıcılığı, müziği ve sessizliği kullanış biçimiyle seyirciye kendi tarzını oluşturma adına ipuçlarını da verdi.

Demirdelen, büyükşehirde yalnızlığın her zaman kendisine ilginç geldiğini ve kendisini etkileyen iki olaydan sonra filmin hikayesinin ortaya çıktığını anlattı.

Amerika’daki bir gökdelene 30 sene önce gelen ve eline süpürgeyi alıp binayı temizlemeye başlayan altmış-yetmiş yaşlarında bir adamın ne bordrosu ne de maaşının olduğunun yıllar sonra fark edildiğini anlatan Demirdelen, "Herkes tanıyor adamı, o binanın temizlikçi John amcası fakat ortaya çıkmış ki herhalde bir gün yalnızlık canına tak etmiş, binaya girmiş ve 30 senedir orayı temizliyor" dedi.

Kendisini etkileyen diğer hikayenin ise Almanya’da bir gün bir kıraathanede Galatasaray-Monaco maçını izlerken kendisiyle sohbet etmek isteyen bir adamın hayatı olduğunu belirten Selim Demirdelen, "Adam 20 sene önce İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirip o dönemde tanıştığı kız arkadaşıyla evlenerek büyük adam olma umuduyla Almanya’ya gitmiş. İşler yolunda gitmemiş ve orada cam silmeye başlamış. Ailesine de ben beceremedim ve cam siliyorum diyememiş. Ailesi 20 yıldır onu Almanya’da bir şirkette çalışıyor zannediyormuş. Adam 20 yıl boyunca para biriktirip, bir Mercedes araba ve güneyde bir tane ev kiralayıp bütün ailesini orada topluyormuş. Her yıl sadece bu bir ay için yaşıyormuş" diye konuştu.

Bu hikayelerin bir araya gelmesiyle yalnızlık ve böyle bir travmanın insanı hayatta nerelere kadar getirebileceği üzerine kafa yorarken "Kavşak"ın öyküsünün ortaya çıktığına işaret eden genç yönetmen, bu filmin kendisi açısından bir yüzleşme, kabullenme filmi olduğunu söyledi.

Filmin mutlu sonla bitmesi konusunda çok eleştiri aldığını anlatan Demirdelen, "Kavşak"ın böyle bitiyor olmasının kendi tercihi olduğunu, bunun belki de biraz hayata olumlu bakmakla ilgili olduğunu dile getirdi.

"Kavşak"ın başrol oyuncusu Güven Kıraç’la filmin gösteriminin ertesinde bir gün bir kahvede otururken Kıraç’ı arayan bir arkadaşının ’5 senedir kafamda bir sorun vardı. Filmi seyrettim ve kafamda her şeyi hallettim. Bu filmi yaptığınız için çok teşekkür ederim’ dediğine şahit olduğundan bahseden Selim Demirdelen, "Bu anı, bu filmi yapmak için yeterli bir sebepti bence" diye konuştu.

Filme dair yüzüne söylenmese de internette okuduğu kadarıyla "5. dakikada ne olduğunu anlamıştım" kalıbıyla yapılan eleştiriler olduğunu ifade eden Demirdelen, "Biz zaten filmde hiçbir şey saklamıyoruz. Öyküyü anlatan olarak söylüyorum, amacım seyirciyi baş kahraman Güven’le beraber o yolculuğa çıkarmaktı. Bir şeyleri saklamak gibi bir derdim yoktu. Geçenlerde Cem Yılmaz bu tür bir eleştiriye "O zaman Titanic’i neden izlediniz? yorumu getirmişti. Öyle ya batacağı belliydi" ifadelerini kullandı.

"SON YILLARDA YAPILAN FİLMLER O KADAR GÖSTERİŞTEN UZAK Kİ"

Televizyonda 30 bölüm "Bıçak Sırtı" dizisinin yönetmenliğini yapan Demirdelen, şöyle devam etti: "İlk ve son dizimdi. Çünkü olacak gibi değil. 90 dakikalık bir diziyi 6 günde çekmek. Mümkün mü? Evet mümkünmüş, çektim ama ne sosyal hayatım kaldı, ne bir şeyim. Hala da insanların sete giderken kaza geçirip öldüğünü duyuyoruz. Çünkü uykusuz ve yorgunlar. Bununla ilgili şimdi adımlar atılıyor. İnşallah 60 dakikaya inecek ve daha nitelikli işler çıkarma şansı bulacağız. Fakat bu diziler ve daha çok izlenen filmler sebebiyle insanların algısı değişiyor. Sinemayı yargılama biçimi değişiyor. Kalıp bir şey bekliyorlar. Seyirci kendisini şaşırtan, sürpriz bir finali olan filmler istiyor, ancak öyle tatmin oluyor. Filmin sürecini, hikayeyi kahramanlarla beraber izleme zevkini kaybetmiş... Fakat ben çok mutluyum. Son yıllarda yapılan filmler o kadar düzgün ve gösterişten uzak ki."

Eskiden paradan şikayet edildiğini ancak şimdi herkesin aslolanın para değil hikaye olduğunu farkettiğini savunan başarılı yönetmen, "Hikayenin büyük ya da küçük olması önemli değildir. Önemli olan insanların yüreğine dokunabiliyor musunuz? Sinemacılar ’küçük olsun, çekilebilir olsun’a kafa yormaya başladı. "Kavşak" da o anlamda çok yüksek bütçeli bir film değil. Filmdeki oyuncuların çoğu para almayı kabul etmedi. Alanlar da çok cüzi paralara çalıştı. Bizim adımıza çok güzel bir şey bu. Dolayısıyla, hala sinema yapmak zor ama bir çok insan da iyi niyetle çabalıyor film yapmak için" şeklinde konuştu.

Gerek Serdar Akar’ın "Barda" filminde gerekse "Kavşak"ta yaptığı müzikle çeşitli festivallerden ödüller alan Demirdelen, kendisine ait iki albümü olduğunu anlattı. Müziğin kendisi için bir kaçış yolu olduğunu belirten yönetmen Demirdelen, bir ekip işi olan sinemanın da zevkinin bambaşka olduğunu vurguladı.

"BUNDAN SONRA BİR FİLM ÇEKSEM MÜZİKLERİNİ BEN YAPMAM"

"Kavşak" filminin hikayesinin kafasında çok net olması nedeniyle müziğini kendisinin yaptığını belirten Selim Demirdelen, "Bundan sonra bir film çeksem müziklerini ben yapar mıyım? Zannetmiyorum, yapmak istemiyorum. Başka müzisyen yapsın isterim. Bir beyin daha işin içine girsin diye" değerlendirmesinde bulundu.

İlk filminin kurgusu da kendisine ait olan Demirdelen yıllar boyunca çeşitli kurgucularla çalıştığını ve en sonunda ’kurguyu ben yapacağım’ kararı aldığını kaydederek, "Kurguyu çok sevdiğim için bu konuda bencillik yaptım. Bir taraftan da ben biraz işi sıkı tutan bir yönetmenim. Neyin, nerden çıkacağını biliyorum ve dolayısıyla bir montajcıya versem de aynı şey çıkacak" dedi.

Demirdelen, senaryoyu yazma aşamasında, hatta öykü ilk aklına geldiğinde gözünün önünde Güven Kıraç’ın canlandığını ve filmin baş kahramanı Güven’i, bu oyuncuyu düşünerek yazdığını ifade etti.

YENİ PROJELER

Sinemada yeni projeler için kendilerini hazırladığını ama bunu gerçekleştirmenin biraz da para meselelerine bağlı olduğunu aktaran genç sanatçı, şöyle devam etti:

"İki tane kitap uyarlaması projemiz var. Bir tanesi Hakan Günday’ın "Piç" romanı. Senaryosunu Ümit Ünal yazıyor. İnşallah bu yaz sonu herşey yolunda girerse o filme girişeceğiz. Onun dışında bir de polisiye roman uyarlaması var. Ondan henüz bahsetmek istemiyorum. Bir tane de kendi yazdığım senaryo var. Hepsini bir sıraya koyup çekeceğiz. İnsan bir film çekince, film çekme isteği daha da besleniyor."