Boyner: "Nükleer Santral Kurulacaksa, Karar Verme Hakkı Yalnız Siyasetçilere, Teknokratlar

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, "Türkiye‘nin enerji açığını kapatmak amacıyla nükleer santral kurulacaksa, bunun yerini, kullanılacak teknolojinin özellikleri, güvenlik sistemlerinin niteliği gibi konularda verilecek kararları verme hakkı yalnız siyasetçilere, teknokratlara ait olamaz" dedi.

TÜSİAD, 12 Eylül 2010 tarihli Anayasa Referandumu ardından başlattığı ve akademisyenler ile kanaat önderlerinin katıldığı "Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi"nin sonuçlarını düzenlediği toplantıyla açıkladı. TÜSİAD‘ın 40. yılında yapılan ilk Yüksek İstişare Konseyi toplantısında, bu kapsamda hazırlanan "Yeni Anayasa Sürecinin 5 Temel Boyutu" başlıklı çalışma da duyuruldu.

Toplantının açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Ortadoğu‘da yaşanan isyanların dünya büyümesini olumsuz etkileyebileceğini söyledi.

40 yıl önce soğuk savaş koşulları ve eksik demokrasiyle dünyada arka planda kalan Türkiye‘nin bugün ise global ekonomiye entegre yapısıyla etrafındaki gelişmeleri etkileme imkanına sahip olduğunu belirten Boyner, "Ancak 40 yıl önce olduğu gibi temel bazı sorunları halletmesi gereken bir Türkiye‘de yaşıyoruz" dedi.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika‘da yaşanan gelişmelere işaret eden Boyner, küresel sistemin dışınsa kalmış bölge insanlarının kendi kaderlerini kontrol edebilecekleri bir sistemi talep etmelerinin doğal olduğunu belirtti.

Çok farklı bir tarihe sahip Türkiye‘de de hala devam etmekte olan bir hak ve özgürlük arayışı olduğuna işaret eden Boyner, bölge insanlarının gıpta ile izlediği bir bölgenin vatandaşları olarak bölge halklarına destek verilmesi gerektiğini söyledi. Bu dönemde sonradan zorluk yaratacak söylemlerin cazibesine kapılınmaması gerektiğini ifade eden Boyner, "Tunus‘ta olaylar başladığından beri Türkiye‘nin bölge ülkeleri için model olup olamayacağı dünyada tartışıldı. Yaşananlar, bölgede tek bir geçiş süreci

yaşanmayacağını, farklı ülkelerin değişim ve dönüşüm hızlarının farklı olacağını gösterdi. Türkiye‘nin de bir model olmaktan çok deneyiminden yararlanılacak bir örnek oluşturacağına inanıyorum. Tarihsel deneyimimiz ve 200 yıllık modernleşme tarihimizin bizi getirdiği yerin önemi de burada yatıyor. Bölge halklarının nihayet ellerine geçirdikleri bir fırsatı değerlendirirken Türkiye örneğinden yararlanmaları, bizim onların mücadelelerine destek vermemiz doğaldır. Ancak belirleyici olan her ülkenin kendi

yurttaşlarının iradesi olacaktır" dedi.

Son günlerde Türkiye‘de yaşanan gelişmelere de işaret eden Boyner, TÜSİAD olarak koşullar el vermese bile açık ekonomi, hukukun üstünlüğü, sivilleşme demokratikleşme davasının bayrağını taşıdıklarını söyledi.

AB‘nin bugün yaşadığı, neredeyse var oluşsal sayılacak riskin birliğin temel ilkeleri ve sunduğu modelin geçersiz olduğunu gösteremeyeceğini ifade eden Ümit Boyner, AB‘nin yaşadığı sıkıntılar ve Türkiye ile AB arasındaki çatışmanın kamuoyunda bu projeye yönelik heyecanı düşürdüğünü kaydetti.

Hükümet‘in AB ile diyalog yollarını zorlaması ve çatışmacı bir söylemi benimsememesi gerektiğini ifade eden Boyner şöyle devam etti:

"Her ne kadar bazı AB üyesi bazı ülkelerin olumsuz tutumları kabul edilemez bir durum yaratıyorsa da onlara rağmen ilerlemeyi sağlayacak yöntemler denememiz gerekiyor. Başka diyarlarda çok farklı hesapları olan ülkelerin aralarındaki sorunları çözmek için harcadığımız enerjinin bir kısmını başta Kıbrıs sorunu olmak üzere AB ile ilişkilerimizi kilitleyen konularda da göstermeliyiz. Türkiye‘nin ancak demokratik sistem içinde müreffeh, güçlü ve itibarlı olabileceğine inanıyoruz. AB süreci bu yoldaki

çalışmalarımız açısından bulunmaz bir çerçeve sunuyor.

AB sürecinin gevşemesinden beri demokratikleşme, ifade özgürlüğü, yargılama süreçleri, basın özgürlüğü gibi konularda bir gerileme yaşıyoruz. Geçmişin pek hatırlamak istemediğimiz, tartışmalı, bulanık ve çatışmacı günlerine dönemeyiz, buna izin vermemeliyiz. Ortadoğu ülkelerine, halklarına örnek teşkil etme iddiası taşıyan, oralardaki milyonlarca insanın ilham kaynağı olmakla haklı şekilde övünene bir Türkiye‘nin kazanılmış mevzilerinden geri düşme hakkı olmaması gerekir. Böylesi bir irtifa kaybı, ülkede

etkisini arttıran, varlığını çeşitli eksenlerde hissettiğimiz kutuplaşmaları da körükleyecektir. Savunageldiğimiz değerlerin tehdit altında olduğundan endişe etmekteyiz. İletişim özgürlüğünün fütursuzca ayaklar altına alınması, nefret söyleminin yaygınlaşması karşısında sergilenen duyarsızlık, kadınlara yönelik şiddet söz konusu olduğunda gördüğümüz vurdumduymazlık demokrasimiz açısından hayırlı gelişmeler değildir.

Görünürdeki suçları mesleklerini ifa etmek olan ve bu uğurda bir hayli risk üstlenen gazetecilerin neyle suçlandıklarını bilmeden tutuklanmaları, tutuklama işleminin giderek cezanın bir parçası haline gelmesi vicdanları rahatsız etmektedir. Bu bağlama yargılama sürecinde görülen aksaklıkların yargının hukuk referansından ziyade siyasi sahiplerle hareket ettiği izlenimini veren tasarrufların adalete inancımıza daha fazla hasar vermesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz."

Üç aydan kısa süre içinde genel seçimlere gideceğini anımsatan Boyner, bu seçimlerin bir yol ayrımı olduğunu zira seçilen meclisin yeni anayasayı yapacağını ifade etti.

Boyner, "Bu seçimlere kabul edilemeyecek derecede yüksek seçim barajını değiştirmeden, siyasi partilerimizi daha katılımcı ve demokratik kılacak bir siyasi partiler yasası hazırlamadan, seçmeni kendisini değil parti başkanını temsil eden vekiller seçme sıkıntısından kurtaracak değişiklikler yapılmadan gittiğimizi görmezden gelmemiz mümkün değil" dedi.

Yeni anayasanın her şeyden önce vatandaşların farklılıklarıyla bir arada yaşama iradesini temsil eden bir toplum sözleşmesi olması gerektiğini belirten TÜSİAD Başkanı Boyner, yeni anayasanın Türkiye‘yi bölen sorunları bir birleştiren haline dönüştürmeye hizmet etmesinin şart olduğunu ifade etti.

40 yıl önce Türkiye‘de şehirlilik oranını yüzde 39‘ken bugün nüfusun yüzde 75‘ten fazlasının kentli olduğunu belirten Boyner, "Bunun anlamı, Türkiye‘de bugün geçmişe göre vatandaşlık bilincinin daha yüksek olmasıdır. Japonya‘da deprem ve tsunaminin ardından bir nükleer felaket yaşandı. Tüm uygar ve açık topluma sahip ülkelerde nükleer enerji bir kez daha mercek altına alındı, yeni projeler donduruldu. Böyle bir ortamda Türkiye vatandaşlarının nükleer enerji konusunda atılacak adımları körü körüne kabul

edilmesi söz konusu olamaz. Türkiye‘nin enerji açığını kapatmak amacıyla nükleer santral kurulacaksa, bunun yerini, kullanılacak teknolojinin özellikleri, güvenlik sistemlerinin niteliği gibi konularda verilecek kararları verme hakkı yalnız siyasetçilere, teknokratlara ait olamaz. Bu karar sürecinin şeffaf, dayatmacılıktan uzak şekilde yürütülmesi elzemdir. Demokrasi, yalnızca oy vermekten ibaret bir sistem değilse -ki değildir- vatandaşların kaygı ve iradelerinin böylesine önemli kararlarda dikkate

alınmasından kaçmak söz konusu olmamalıdır" diye konuştu.

Kaynak: İHA