Stratejik Düşünce Enstitüsü‘nün "Kürt Sorunu; Çözüm İçin Öneriler" Raporu
Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Yasin Aktay, "Kürt sorununu terör sorunuyla ilgisi kalmamıştır. Terör kendi hayatını sürdürmek için kendi rasyonel tercihlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Abdullah Öcalan‘ın Kürt sorunu çözümünde yapacağı bir katkı yoktur" dedi.
Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) ‘Kürt Sorunu‘na Çözüm ve Öneriler‘ konulu raporu basına tanıttı. Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Yasin Aktay, açılışta yaptığı konuşmada, gerek Anayasa gerek millet tanımının Türkiye‘nin insanların bir arada mutlu bir beraberlik sürdürebilmesine imkan vermediğini söyleyerek, bütün tarafları mutlu edecek düzeyde yapmadığının açık olduğunu belirtti. Kürt sorununun çözümünde önemli adımlar atıldığını ifade eden Aktay, "Sorun en azından tartışılabilir hale gelmiştir.
Devlet tarafından Kürt sorunu olarak tanımlanmıştır ve şimdiye kadar sorunu en fazla körükleyen, oluşturan yaklaşım biçimi inkarcı yaklaşım biçiminin bitmiş olduğunu söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.
Kürt sorunu çözümünde tartışmaktan başka bir yöntem kalmadığını belirten Aktay, sorunun siyasete açılmasını paradigma değişikliği olarak yorumladı ve bu paradigmanın kendilerine sorunların daha adil bir ortamda çözülmesi temelinde fırsatlar sağladığını ifade etti. Sorunu gerçek bir diyalog sorunu olarak nitelendiren Aktay, "Sorun tarafların sorunu değil. Türkiye‘de taraf olmayan yok. Sadece BDP ile AK Parti arasındaki bir sorun olarak tutamayız. Sorunun bütün maliyetlerini toplum olarak hepimiz ödüyoruz.
Sorun hepimizin sorunu. Sorun hepimizsin sorunu olduğu için müdahil olma hakkımız var" dedi.
SDE Liberal Düşünce Topluluğu uzmanı Doç. Dr. Bekir Berat Özipek ise, Kürt sorunuyla ilgili olarak mevcut durumda çatışmasızlık durumunun; demokratik açılımın, referandum sonrası olumlu atmosferin demokratikleşme adımlarının katkısı ve sivil toplumun devreye girmesi olarak sıraladı. Özipek, "Özellikle operasyonların oluşturduğu siyasi gerginlik ortamı ve operasyonlardan sonra başlayan gözaltılar ve özellikle KCK yargılamaları sırasında Kürtçe bir ifadenin okunmasına izin verilmemesi ile başlayan
gerginlik, bütün bunlar sürecin olumlu yönde ilerlemesinin önündeki bir engel olarak adlandırılabilir" ifadelerini kullandı.
İlk reformun demokratik özerklik olduğunu ifade eden Özipek, "Özellikle Abdullah Öcalan‘ın ortaya koymuş olduğu özerklik talebinin, Demokratik Toplum Kongresi tarafından içeriklendirilmesi doğrultusunda yürütülen çalışmalar olgunlaşmış bir talebin olmadığını göstermektedir. BDP tarafından dile getirilen özerklik talepleri ile hükümetin AB sürecinde atmayı tasarladığı adımların yerel yönetim reformunun arasındaki fark tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bizim gördüğümüz kadarıyla, Çalıştay‘da genel
olarak dile getirilen görüşler çerçevesinde söyleyecek olursak, bu ikisi arasında uzlaştırılması kabil olmayan bir farklılığın söz konusu olmadığı tespit edilebilir" şeklinde konuştu.
Özipek, ana dilin kullanılmasının evrensel insan hakları çerçevesinde, Kürtlerin tarihsel hakları olarak ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde verilmesi gereken bir hak olduğunu söyledi. Kürt sorunu süreci yönetiminde silahsızlanmanın mutlak bir biçimde sağlanması gerektiğini ifade eden Özipek, çatışmasızlık ortamının barışın inşası yolunda ortaya konacak reformları konuşma ortamı doğuracağını kaydetti.
Özipek, önerinin peşinen reddedilmemesi ve kamusal müzakereye açılması konusunda önerilerde bulanarak, "Ana dilde eğitimin peşinen reddedilmesine ilişkin bir yaklaşım, bu sürece olumsuz etik yapan bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Aykırı talepler olsa dahi reddedilmememsi ve kamusal alanda müzakereye açılmasıdır. ‘Tek devlet, tek bayrak‘ gibi söylemler genellikle bugüne kadar ki 80 yıllık red politikasını çağrıştırması bakımından zararlıdır. ‘Tek ülke‘ye karşı olunduğu için değil, ama bu söylemin
bugüne kadar ki iması, yada böyle bir yaklaşım tarzının ifade ettiği anlam çözüm sürecini güçleştirici bir atmosferin ortaya çıkmasına sebep oluyor" dedi.
Özipek, ‘terörist başı, terörist örgütü, bölücü örgüt‘ gibi sıfatların kullanılmasından kaçınılmasını ve değer yargısı içermeyen sıfatlarla kullanılması gerektiğini savundu. Özipek, güven arttırıcı tedbirlerin devamı, yerel yönetim reformunun gündeme alınması ve ana dilde eğitimin talep doğrultusunda irade ortaya koyma olduğunu ifade etti.
Daha sonra Özipek, Aktay ve Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, basının sorularını cevapladı. Demokratik özerkliğin kiminle müzakere edileceği konusunda Aktay, sorunun herkes tarafından müzakerelerin yürütülmesi gerektiğini ifade etti. Kürt sorunu konusunda birçok mesafe kat edildiğini belirten Aktay, Kürt sorununun aslında çözüldüğünü belirterek, toplum arasında tartışılarak çözüme gidilmesi gerektiğini kaydetti. Ana dilde eğitimin bütün Kürtlerin ortak paydası olduğunu
belirten Aktay, kişisel kanaati olarak da Kürt çocuklarının geleceğinin daha iyi olmayacağını savundu. Türkiye‘de tartışma ortamının sağlandığını söyleyen Aktay, "Kürt sorununu terör sorunuyla ilgisi kalmamıştır. Terör kendi hayatını sürdürmek için kendi rasyonel tercihlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Abdullah Öcalan‘ın Kürt sorunu çözümünde yapacağı bir katkı yoktur" dedi.
Kaynak: İHA
Devlet tarafından Kürt sorunu olarak tanımlanmıştır ve şimdiye kadar sorunu en fazla körükleyen, oluşturan yaklaşım biçimi inkarcı yaklaşım biçiminin bitmiş olduğunu söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.
Kürt sorunu çözümünde tartışmaktan başka bir yöntem kalmadığını belirten Aktay, sorunun siyasete açılmasını paradigma değişikliği olarak yorumladı ve bu paradigmanın kendilerine sorunların daha adil bir ortamda çözülmesi temelinde fırsatlar sağladığını ifade etti. Sorunu gerçek bir diyalog sorunu olarak nitelendiren Aktay, "Sorun tarafların sorunu değil. Türkiye‘de taraf olmayan yok. Sadece BDP ile AK Parti arasındaki bir sorun olarak tutamayız. Sorunun bütün maliyetlerini toplum olarak hepimiz ödüyoruz.
Sorun hepimizin sorunu. Sorun hepimizsin sorunu olduğu için müdahil olma hakkımız var" dedi.
SDE Liberal Düşünce Topluluğu uzmanı Doç. Dr. Bekir Berat Özipek ise, Kürt sorunuyla ilgili olarak mevcut durumda çatışmasızlık durumunun; demokratik açılımın, referandum sonrası olumlu atmosferin demokratikleşme adımlarının katkısı ve sivil toplumun devreye girmesi olarak sıraladı. Özipek, "Özellikle operasyonların oluşturduğu siyasi gerginlik ortamı ve operasyonlardan sonra başlayan gözaltılar ve özellikle KCK yargılamaları sırasında Kürtçe bir ifadenin okunmasına izin verilmemesi ile başlayan
gerginlik, bütün bunlar sürecin olumlu yönde ilerlemesinin önündeki bir engel olarak adlandırılabilir" ifadelerini kullandı.
İlk reformun demokratik özerklik olduğunu ifade eden Özipek, "Özellikle Abdullah Öcalan‘ın ortaya koymuş olduğu özerklik talebinin, Demokratik Toplum Kongresi tarafından içeriklendirilmesi doğrultusunda yürütülen çalışmalar olgunlaşmış bir talebin olmadığını göstermektedir. BDP tarafından dile getirilen özerklik talepleri ile hükümetin AB sürecinde atmayı tasarladığı adımların yerel yönetim reformunun arasındaki fark tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bizim gördüğümüz kadarıyla, Çalıştay‘da genel
olarak dile getirilen görüşler çerçevesinde söyleyecek olursak, bu ikisi arasında uzlaştırılması kabil olmayan bir farklılığın söz konusu olmadığı tespit edilebilir" şeklinde konuştu.
Özipek, ana dilin kullanılmasının evrensel insan hakları çerçevesinde, Kürtlerin tarihsel hakları olarak ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde verilmesi gereken bir hak olduğunu söyledi. Kürt sorunu süreci yönetiminde silahsızlanmanın mutlak bir biçimde sağlanması gerektiğini ifade eden Özipek, çatışmasızlık ortamının barışın inşası yolunda ortaya konacak reformları konuşma ortamı doğuracağını kaydetti.
Özipek, önerinin peşinen reddedilmemesi ve kamusal müzakereye açılması konusunda önerilerde bulanarak, "Ana dilde eğitimin peşinen reddedilmesine ilişkin bir yaklaşım, bu sürece olumsuz etik yapan bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Aykırı talepler olsa dahi reddedilmememsi ve kamusal alanda müzakereye açılmasıdır. ‘Tek devlet, tek bayrak‘ gibi söylemler genellikle bugüne kadar ki 80 yıllık red politikasını çağrıştırması bakımından zararlıdır. ‘Tek ülke‘ye karşı olunduğu için değil, ama bu söylemin
bugüne kadar ki iması, yada böyle bir yaklaşım tarzının ifade ettiği anlam çözüm sürecini güçleştirici bir atmosferin ortaya çıkmasına sebep oluyor" dedi.
Özipek, ‘terörist başı, terörist örgütü, bölücü örgüt‘ gibi sıfatların kullanılmasından kaçınılmasını ve değer yargısı içermeyen sıfatlarla kullanılması gerektiğini savundu. Özipek, güven arttırıcı tedbirlerin devamı, yerel yönetim reformunun gündeme alınması ve ana dilde eğitimin talep doğrultusunda irade ortaya koyma olduğunu ifade etti.
Daha sonra Özipek, Aktay ve Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, basının sorularını cevapladı. Demokratik özerkliğin kiminle müzakere edileceği konusunda Aktay, sorunun herkes tarafından müzakerelerin yürütülmesi gerektiğini ifade etti. Kürt sorunu konusunda birçok mesafe kat edildiğini belirten Aktay, Kürt sorununun aslında çözüldüğünü belirterek, toplum arasında tartışılarak çözüme gidilmesi gerektiğini kaydetti. Ana dilde eğitimin bütün Kürtlerin ortak paydası olduğunu
belirten Aktay, kişisel kanaati olarak da Kürt çocuklarının geleceğinin daha iyi olmayacağını savundu. Türkiye‘de tartışma ortamının sağlandığını söyleyen Aktay, "Kürt sorununu terör sorunuyla ilgisi kalmamıştır. Terör kendi hayatını sürdürmek için kendi rasyonel tercihlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Abdullah Öcalan‘ın Kürt sorunu çözümünde yapacağı bir katkı yoktur" dedi.