Kılıçdaroğlu: AKP tuzu kokuttu
CHP lideri Emirgan'da çay içip, vatandaşlarla sohbet etti. Balyoz soruşturmasıyla ilgili gelişmeleri 'Durum endişe verici. Yargının siyasallaşmaması gerekir. Tuzun kokmaması gerekir, ama AKP tuzu kokuttu' diye değerlendirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Adana'daki mitingin ardından İstanbul'a geldi. Dün sabah erken saatlerde CHP İstanbul İl Başkanı Nebil İlseven'le birlikte Emirgan'a giden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Çınaraltı'nda çay içip vatandaşlarla sohbet etti. Hatıra fotoğrafı da çektiren Kılıçdaroğlu, 'CHP iktidarını umutla bekliyoruz' diyen vatandaşlara 'İnşallah bunu hep birlikte başaracağız' diye yanıt verdi.
HAKSIZLIKLAR YAPILIYOR
Çay keyfinin ardından günlük gazeteleri okuyan Kılıçdaroğlu Balyoz tutuklamalarıyla ilgili şöyle konuştu: 'Emirgan'a çay içmeye geldim. Yurttaşlarla beraber olmak, en azından onlarla daha sıcak ilişki kurmak için buradayım. Gazetelere bakıyoruz, gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Hava güzel ama sonunda içimizdeki kaygıları bir şekilde dışarı vurmak durumundayız. Haksızlıklar yapılıyor. Bu konuda ciddi kaygı duyuyoruz. Balyoz tutuklamalarına ilişkin düşüncelerimi daha önce belirttim. Yargı siyasallaştırılmış, güven sarsılacaktır. Tuzun kokmaması lazım. AKP tuzu kokuttu. Zaten sorun da buradan başlıyor.'
Kılıçdaroğlu Maraş'taki göçükle ilgili rapor hazırlamak için CHP'den bir heyetin bölgede olduğunu da sözlerine ekledi. Daha sonra Galatasaray Üniversitesi'ne giden Kılıçdaroğlu, Rektör Prof. Dr Ethem Tolga ile bir süre görüştükten sonra TRT'de yayınlanan programa katıldı.
KILIÇDAROĞLU, TRT BOYKOTUNU BİTİRDİ
CHP lideri, partisinin TRT'ye uyguladığı boykotu kaldırdı ve dün TRT1'deki 'Politik Açılım' programına katıldı. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal döneminden bu yana 'AKP'nin sözcülüğünü yaptığı gerekçesiyle' CHP'de TRT'ye boykot uygulanıyordu. CHP ile TRT arasında Tuncay Güney'in Kanada'dan gerçekleştirilen canlı yayındaki açıklamalarıyla gerilim yaşanmış ve olay mahkemeye intikal etmişti. CHP'nin TRT'ye yönelik son protestosu, 7 Aralık'ta oldu. Ankara İl Başkanlığı, protesto açıklaması yaparak, TRT'yi yandaşlıkla suçlamıştı.
Başbakan'daki yetki kimsede yok
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dün TRT1'de yayınlanan Politik Açılım programına katıldı ve Fehmi Koru, Derya Sazak, Prof. Dr. Fuat Keyman ve Prof. Dr. Mustafa Erdoğan'ın konuğu oldu. Soruları yanıtlayan CHP liderinin konuşmasından önemli satırbaşları şöyle:
TOTALİTER REJİM UYARISI: Başbakan'daki yetki kimsede yok. Hiçbir devlet başkanında ve başbakanda da yok. Kurumların ağırlığının kaybolması tehlikeli. Tek bir gücün yönettiği yapıda totaliter rejimler ortaya çıkar. Vatandaş telefonla konuşmaya çekiniyor.
ORDUNUN GÜCÜ SİLAHINDAN GELMEZ: Devleti devlet yapan kurumlardır. Hükümetler, bu kurumları yönetirler. Hükümetlerin bu kurumları, değiştirmek, yok etmek, itibar kaybına uğratmak gibi bir işlevleri yoktur. Ordu, hepimizin üzerinde titremesi gereken bir kurum. Ordunun gücü silahından değil, moral değerlerinden gelir. Moral değerleri iyiyse güçlüdür, elbette silahın da önemi vardır.
TOPLUMDAN BİR TEPKİ GELMİYOR: İktidarın özgürlükçü bir anayasa yapmak istediğinden bile kuşkum var. Diyorlar ki, 'Venedik kriterleri var.' HSYK'nın yeniden yapılanmasında Venedik kriterlerine bir bakalım. Bir demokraside hülleyle Anayasa Mahkemesi'ne üye seçilir mi? Ama yapıldı. Toplumdan bir tepki gelmiyor. Bu durum hiç normal değil. Milliyetçi ve devletçi gelenek zorunluluktan ortaya çıkmıştır. Bizim milliyetçilik anlayışımızda önce bizim insanımız kazanacak.
ÇÖZÜM SİYASET KURUMUNDA: Doğu ve Güneydoğu'da bir sorun var. Sorunun bu kadar uzun sürmesinin nedeni siyaset kurumunun görevini yapmamasıdır. Çözüm yine siyaset kurumudur. Başbakan ile yeni genel başkan olduğumda görüştük. 'Asker ne istediğiyse yaptık' dedi. Anlaşılan onlar halen askeri yöntemlerle bu sorunu çözmek istiyorlar. Bu sorunu iç politika malzemesi yapmamak gerekir, yoksa kutuplaşma olur. Toplumsal uzlaşma lazım. Birbirimizi kucaklamamız lazım. Bu sorunu çözmek için illa Kürt demek gerekmiyor ki... İnsan odaklı bakmak gerekir. Açılım konusunda bir projenin olmadığı da ortada.
LOZAN'DA ANLAŞACAGIZ: Kürt sorunu denilen konuda toplumsal uzlaşma arayışına gireceğiz. Biz niye birbirimizi öldürüyoruz? Hangi gerekçeyle dağa çıkıyorsunuz? Ayrı devlet kurmak isterseniz buna müsaade etmeyiz. Lozan'da anlaşacağız. Bir çakıl taşını bile kimseye vermeyiz. Kültürel, sosyal, ekonomik sorunlarımız mı var? Bölge halkıyla oturup konuşacağız. Sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler ve üniversitelerle bu işi çözeceğiz. Terör ve dış politikayı, iç politikaya alet etmemek gerekir. Türban da sadece üniversitelerde serbest olmalı. Kamuda olmaması gerekir. Bu da ayrı bir çatışma ortamı olur.
HİZBULLAHÇILAR BİLİNÇLİ BIRAKILDI: Hizbullahçılar bilinçli serbest bırakıldılar, bilinçli olarak da yakalanmadılar. Ecevit zamanında çıkartılan takip genelgesi uygulanmadı.
HUKUKUN GEREĞİ YAPILSIN: Hukuku egemen kılacaksa, hukukun gereği neyse o yapılsın. Varsa bir yerde suçlu, bunlar soruşturulabilir, buna kimse karşı çıkmaz zaten ama tutuklamayı siz niye yapıyorsunuz? Deliller karartılmasın diye yapıyorsunuz. Delilleri almışsınız, kaç duruşmadır bunlar geliyorlar. Üstelik tutuklandılar, serbest bırakıldılar, hiçbirisi kaçmadı. Siz tutuklama kararı veriyorsunuz. Hangi gerekçeyle? Kamuoyunu aydınlatacak bir mantıklı gerekçe olmadı. Sayın Başbakan'ın olayı siyasallaştırması, 'ben bu davanın savcısıyım' demesi de bu süreci maalesef başka bir noktaya taşıdı.
HAKSIZLIKLAR YAPILIYOR
Çay keyfinin ardından günlük gazeteleri okuyan Kılıçdaroğlu Balyoz tutuklamalarıyla ilgili şöyle konuştu: 'Emirgan'a çay içmeye geldim. Yurttaşlarla beraber olmak, en azından onlarla daha sıcak ilişki kurmak için buradayım. Gazetelere bakıyoruz, gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Hava güzel ama sonunda içimizdeki kaygıları bir şekilde dışarı vurmak durumundayız. Haksızlıklar yapılıyor. Bu konuda ciddi kaygı duyuyoruz. Balyoz tutuklamalarına ilişkin düşüncelerimi daha önce belirttim. Yargı siyasallaştırılmış, güven sarsılacaktır. Tuzun kokmaması lazım. AKP tuzu kokuttu. Zaten sorun da buradan başlıyor.'
Kılıçdaroğlu Maraş'taki göçükle ilgili rapor hazırlamak için CHP'den bir heyetin bölgede olduğunu da sözlerine ekledi. Daha sonra Galatasaray Üniversitesi'ne giden Kılıçdaroğlu, Rektör Prof. Dr Ethem Tolga ile bir süre görüştükten sonra TRT'de yayınlanan programa katıldı.
KILIÇDAROĞLU, TRT BOYKOTUNU BİTİRDİ
CHP lideri, partisinin TRT'ye uyguladığı boykotu kaldırdı ve dün TRT1'deki 'Politik Açılım' programına katıldı. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal döneminden bu yana 'AKP'nin sözcülüğünü yaptığı gerekçesiyle' CHP'de TRT'ye boykot uygulanıyordu. CHP ile TRT arasında Tuncay Güney'in Kanada'dan gerçekleştirilen canlı yayındaki açıklamalarıyla gerilim yaşanmış ve olay mahkemeye intikal etmişti. CHP'nin TRT'ye yönelik son protestosu, 7 Aralık'ta oldu. Ankara İl Başkanlığı, protesto açıklaması yaparak, TRT'yi yandaşlıkla suçlamıştı.
Başbakan'daki yetki kimsede yok
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dün TRT1'de yayınlanan Politik Açılım programına katıldı ve Fehmi Koru, Derya Sazak, Prof. Dr. Fuat Keyman ve Prof. Dr. Mustafa Erdoğan'ın konuğu oldu. Soruları yanıtlayan CHP liderinin konuşmasından önemli satırbaşları şöyle:
TOTALİTER REJİM UYARISI: Başbakan'daki yetki kimsede yok. Hiçbir devlet başkanında ve başbakanda da yok. Kurumların ağırlığının kaybolması tehlikeli. Tek bir gücün yönettiği yapıda totaliter rejimler ortaya çıkar. Vatandaş telefonla konuşmaya çekiniyor.
ORDUNUN GÜCÜ SİLAHINDAN GELMEZ: Devleti devlet yapan kurumlardır. Hükümetler, bu kurumları yönetirler. Hükümetlerin bu kurumları, değiştirmek, yok etmek, itibar kaybına uğratmak gibi bir işlevleri yoktur. Ordu, hepimizin üzerinde titremesi gereken bir kurum. Ordunun gücü silahından değil, moral değerlerinden gelir. Moral değerleri iyiyse güçlüdür, elbette silahın da önemi vardır.
TOPLUMDAN BİR TEPKİ GELMİYOR: İktidarın özgürlükçü bir anayasa yapmak istediğinden bile kuşkum var. Diyorlar ki, 'Venedik kriterleri var.' HSYK'nın yeniden yapılanmasında Venedik kriterlerine bir bakalım. Bir demokraside hülleyle Anayasa Mahkemesi'ne üye seçilir mi? Ama yapıldı. Toplumdan bir tepki gelmiyor. Bu durum hiç normal değil. Milliyetçi ve devletçi gelenek zorunluluktan ortaya çıkmıştır. Bizim milliyetçilik anlayışımızda önce bizim insanımız kazanacak.
ÇÖZÜM SİYASET KURUMUNDA: Doğu ve Güneydoğu'da bir sorun var. Sorunun bu kadar uzun sürmesinin nedeni siyaset kurumunun görevini yapmamasıdır. Çözüm yine siyaset kurumudur. Başbakan ile yeni genel başkan olduğumda görüştük. 'Asker ne istediğiyse yaptık' dedi. Anlaşılan onlar halen askeri yöntemlerle bu sorunu çözmek istiyorlar. Bu sorunu iç politika malzemesi yapmamak gerekir, yoksa kutuplaşma olur. Toplumsal uzlaşma lazım. Birbirimizi kucaklamamız lazım. Bu sorunu çözmek için illa Kürt demek gerekmiyor ki... İnsan odaklı bakmak gerekir. Açılım konusunda bir projenin olmadığı da ortada.
LOZAN'DA ANLAŞACAGIZ: Kürt sorunu denilen konuda toplumsal uzlaşma arayışına gireceğiz. Biz niye birbirimizi öldürüyoruz? Hangi gerekçeyle dağa çıkıyorsunuz? Ayrı devlet kurmak isterseniz buna müsaade etmeyiz. Lozan'da anlaşacağız. Bir çakıl taşını bile kimseye vermeyiz. Kültürel, sosyal, ekonomik sorunlarımız mı var? Bölge halkıyla oturup konuşacağız. Sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler ve üniversitelerle bu işi çözeceğiz. Terör ve dış politikayı, iç politikaya alet etmemek gerekir. Türban da sadece üniversitelerde serbest olmalı. Kamuda olmaması gerekir. Bu da ayrı bir çatışma ortamı olur.
HİZBULLAHÇILAR BİLİNÇLİ BIRAKILDI: Hizbullahçılar bilinçli serbest bırakıldılar, bilinçli olarak da yakalanmadılar. Ecevit zamanında çıkartılan takip genelgesi uygulanmadı.
HUKUKUN GEREĞİ YAPILSIN: Hukuku egemen kılacaksa, hukukun gereği neyse o yapılsın. Varsa bir yerde suçlu, bunlar soruşturulabilir, buna kimse karşı çıkmaz zaten ama tutuklamayı siz niye yapıyorsunuz? Deliller karartılmasın diye yapıyorsunuz. Delilleri almışsınız, kaç duruşmadır bunlar geliyorlar. Üstelik tutuklandılar, serbest bırakıldılar, hiçbirisi kaçmadı. Siz tutuklama kararı veriyorsunuz. Hangi gerekçeyle? Kamuoyunu aydınlatacak bir mantıklı gerekçe olmadı. Sayın Başbakan'ın olayı siyasallaştırması, 'ben bu davanın savcısıyım' demesi de bu süreci maalesef başka bir noktaya taşıdı.