İzmir'de Yeni Anayasa Konferansı

Türkiye`nin yeni anayasa ihtiyacının AB`ye tam üyelik süreci gibi dış dinamiklerle değil çoğulcu toplumun güçlü isteği ile açıklanması gerektiğini savunan Prof.

Dr. Merdan Hekimoğlu, TBMM Meclis Başkanı Cemil Çiçek tarafından açıklanan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına dair 15 maddelik metnin önemli sorunlara yol açacağını iddia etti. TBMM tarafından yürütülen yeni anayasa çalışmalarına Ege Bölgesi`nde seçilen tek akademisyen olarak uzman desteği veren İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Merdan Hekimoğlu, süren çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Cemil Çiçek tarafından yeni anayasa çalışmaları bağlamında görüş ve önerilerini almak üzere Ege Bölgesi`nden davet edilen tek akademisyen olan İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Merdan Hekimoğlu, İzmirÜniversitesi`nde verdiği `Yeni Bir Anayasa Nasıl Bir Usulle Hazırlanmalıdır?` başlıklı konferansında, süren çalışmalar ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. "YENİ ANAYASAYI TOPLUM İSTİYOR" Tüm siyasal partilerin Türkiye`nin yeni anayasa ihtiyacına seçim bildirgelerinde yer verdiğini ve kamuoyu yoklamalarının yüzde 80`lere varan oranda toplumda yeni bir anayasa beklentisi olduğunu gösterdiğini hatırlatan Hekimoğlu, "AB süreci bizim sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapmamız konusunda katalizör işlevi üstlenebilir ama sivil toplum örgütlerinin, siyasal partilerin, muhafazakarların, liberallerin, sosyalistlerin bütün halinde yeni bir anayasa talebinde bulunmalarının sebebi, kendi içdinamiklerimizdir. Bu toplum artık çoğulcu, artık kendi kimliğinin farkına varıyor" dedi

Hekimoğlu, tüm sorunların Anayasa ve kanun değişikliği ile çözülmesi beklentisinin de yanlış olduğunu söyledi

OY BİRLİĞİ DÜŞÜNCESİ DEMOKRASİYE AYKIRIDIR Hekimoğlu, 15 maddelik çalışma esaslarının bazı maddelerinin, anayasa çalışmalarını ciddi anlamda akamete uğratacağına inandığını dile getirdi. 6. maddenin "Komisyon kararlarını oy birliği ile alır ve anayasa metnini ancak oy birliği ile kabul eder" dediği bilgisini aktaran Prof. Dr. Hekimoğlu, "Önerim, tüm siyasal partilerin temsilcileri eşit üyeden oluştuğu için komisyonda oy çokluğu ya da ağırlaştırılmamış nitelikli çoğunlukla karar alınabilmesinin yeterli olması yönündedir. Esasen oy birliğinindemokratik toplum ve devlet düzeninin hakim olduğu bir rejimde gerçekleşmesi mümkün değildir. Siyasal çoğulculuğun olduğu bir yerde de oy birliğini gerçekleştiremezsiniz" dedi

Oy birliğinin ancak totaliter bir diktatörlük rejiminde mümkün olabileceğini belirten Hekimoğlu, "BDP ve MHP`nin, AKP ve CHP`nin anayasa metnini oy birliği ile kabul edebileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu hata, bu komisyon eli ile yapılacak anayasa çalışmalarının çıkmaza girmesine, akamete uğramasına yol açacaktır" dedi. KOMİSYONUN ÇALIŞMALARI MEŞRU BİR ZEMİNE OTURTULMALIDIR 13. maddede komisyon tarafından kabul edilen bir maddenin ne Meclis Anayasa Komisyonu tarafından ne de Meclis Genel Kurulu tarafından değiştirilebileceğinin belirlendiğine değinen Hekimoğlu, "Meclis Genel Kurulu tarafından anayasanın değiştirilemeyeceğini kararlaştırmak, yoklukla sakat bir hukuki işlemdir. Burada ağır ve bariz bir yetki tecavüzü vardır. Meclis Uzlaşma Anayasa Komisyonu`nun adı ne Meclis İçtüzüğü`nde, ne anayasada ne de başka mevzuat metninde bulunuyor. Öncelikle bir kanun çıkarılarakkomisyon çalışmaları legalleştirilmelidir. Sadece geleneğe bağlı bir anlayış ile Uzlaşma Komisyonu`nun çalışmalarına başlaması ve faaliyetlerini sürdürmesi hatalı bir yaklaşım olmuştur ve gelecekte de ciddi sıkıntılara yol açacaktır" dedi. Metnin 15. maddesini de hatalı olarak değerlendiren Hekimoğlu, "`Eğer Komisyonu oluşturan partilerden herhangi biri çalışmalardan çekilirse veya üç toplantıya katılmazsa, o uzlaşma komisyonu dağılmış kabul edilir` denmiş. Bu, yüzde 6 oy alan BDP`nin geri kalan ve yüzde 94 oy alan diğer partiler istemiş olsa bile yeni anayasa çalışmalarını bloke edebileceği, anormal bir durumun ortaya çıkmasına yol açar. Kanaatim, Uzlaşma Komisyonu çalışmaları sonucu yeni anayasanın yapılma ihtimali sıfırın da altındadır.Bence bir imkan, bir fırsat heba edilmiştir. Toplumda bu kadar güçlü bir istek varken yeni anayasa çalışmalarının akamete uğraması, büyük bir hayal kırıklığına yol açacaktır" dedi. BU MECLİS ANAYASA YAPABİLİR Meclisin yeni bir anayasa yapması için mutlaka olağanüstü koşulların olması gerekmediğini savunan Prof. Dr. Hekimoğlu, "1924 Anayasası Türkiye`de özel bir meclis tarafından mı yapılmıştır? Hayır. İkinci dönem TBMM, hiç de böyle bir durum olmadığı halde 1924 Anayasasını yapmıştır. 1978 İspanya Anayasası, genel seçimle oluşturulmuş İspanyol Parlamentosu tarafından yapılmıştır. 1975 İsveç, 2000 Finlandiya, 2011 Macaristan anayasaları kurucu meclisler eli ile değil olağan seçilmiş meclisler aracılığı ileyapılmıştır. Dolayısıyla asli kurucu iktidarı elbette olağan bir parlamento da kullanabilir" dedi

ANAYASA DEMOKRATİK MEŞRUİYETİNİ KAYBETMİŞTİR Yürürlükte bulunan anayasanın demokratik meşruiyete sahip olduğu düşüncesine katılmadığını söyleyen Hekimoğlu, "Deneysel olarak şunu anladık ki, kısmi düzenlemeler ile Türkiye anayasa sorununu çözemez. Çözebilseydi, 18 kere değişikliğe gidilen ve bugüne kadar 111 maddesi değiştirilen anayasa değişiklikleri ile çözülürdü. Her değişiklikten sonra toplumda daha fazla anayasa maddesi değiştirme isteği ve ihtiyacı ortaya çıkıyor. Eğer bu anayasanın arkasında, iddia edildiği gibi, yüzde 91 oranında halk desteğiolsaydı, anayasa`nın yarısından fazlası değiştirilirken insanlar ayağa kalkardı" dedi

BAŞARISIZLIĞA DİKKAT Açıklanan 15 maddenin ardından yeni anayasanın başarı ile hazırlanacağı konusunda ümitsiz olduğunu belirten Hekimoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Komisyon çalışmaları başarısızlıkla sonuçlansa bile, eksiği kusuru görülen partileri ve liderlerini halkın, seçimler aracılığı ile cezalandıracağını düşünüyorum. Yeni anayasa konusundaki yüksek beklentilerin heba edilmesinin bence ciddi siyasi faturaları olacak. Ümidim, Türkiye`nin sivil, demokrat, özgürlükçü, kuvvetler ayrılığı fren ve denge mekanizmasını oluşturan bir anayasaya sahip olmasıdır. Bu bağlamda örneğin İngiltere`deki gibi bir `Gölge Kabine` kurumunu anayasallaştırabiliriz, bu şekildefaaliyetlerini yürütecek olan kabine üyelerine bir takım anayasal yetkiler verebiliriz. Böylece kuvvetler ayrılığını yasama ve yürütme erkleri arasındaki bir ayrılık olarak değil, iktidar ile ana muhalefet arasındaki bir ayrılık olarak yeniden tanımlayabiliriz. Çift meclis olabilir. Güçlü kamuoyu denetimi, ombudsmanlık, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, bağımsız ve tarafsız yargı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, nispi temsil seçim sistemi ve milletvekillerinin, örneğin yüz kadarınınbarajsız bir şekilde seçilmesi sağlanmalı. Oydaşmacı demokrasi modeli, bütün kurum ve kurallarıyla ihdas edilmeli. Terör propagandası ve ırkçılık yapmadığı sürece, ne kadar marjinal, ne kadar incitici, ne kadar bizi ajite edici olursa olsun bütün fikirler serbestçe ifade edilebilmeli. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı güvence altına alınmalı. Türkiye`nin kuvvetler ayrılığına dayalı bir hükümet sistemi üzerinden demokratik bir rejim oluşturması her şeyden önce güç sahipleri tarafından talep edilmelidir.Çünkü denetimin olmadığı yerde hata yapma katsayınız artar."
Kaynak: İHA