Belediyesporlu Mahmut: Yabancılara çok fazla toleranslı davranılıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu Mahmut Tekdemir, Türkiye'de alt yapıdan gelen oyunculara fazla şans verilmediğini bunun yanısıra yabancılara daha f
İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da hem savunmada hem de orta sahada oynayabilen genç futbolcu, Türkiye Futbol Federasyonu'nun aylık TamSaha Dergisi'ne açıklamalarda bulundu.
Mahmut'un açıklamaları şöyle:
-2004 yılında transfer olduğun İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da 2006 yılından beri profesyonel olarak oynuyorsun ve kademeli olarak sürekli bir yükselişin var. İki sezondur seni ilk on bir oyuncusu olarak izliyoruz. Futbolla tanışman nasıl oldu?
11-12 yaşlarında her çocuk gibi mahalle aralarında futbol oynuyordum. Yakın bir arkadaşım da amatör kümeden Damlaspor'un oyuncusuydu. Beni teşvik ederek takıma götürdü. Orada başladım futbola. O dönemdeki başkanımız Ali Işıloğlu'nun üzerimde çok büyük emeği vardır. Bugün bir noktaya geldiysem onun sayesinde olduğunu söyleyebilirim.
- Ali Hoca senin için neler yapmıştı?
Futbolculuktan önce ahlâklı bir insan olmayı öğretti bana sağ olsun. Futbola gelince, önceleri sadece sağ ayağımı kullanıyordum. Şimdi dikkat ederseniz iki ayağımı da iyi kullanabiliyorum. Yeni başladığım dönemlerde beni hep sol bek olarak oynattı. Sol ayağımı geliştirebilmem için bana sürekli özel antrenmanlar yaptırırdı.
- O dönemde ailen futbol oynamana nasıl bakıyordu?
Aslında ilk başladığım dönemde pek bir sıkıntım yoktu. Daha sonraları İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un alt yapısına transfer olduğumda maddi olarak biraz sıkıntı yaşadık. Ama sağ olsun babam ve annem her zaman arkamda durdu. Bir de büyük ablam Ayşe ve eniştem bana çok yardımcı oldu. Onlar futbol hayatımı sürdürmemi çok istedi. O dönemde bir yandan çalışıyor, bir yandan da takımla antrenmanlara katılıyordum. Okula da devam ediyordum. Liseye başlamıştım ama derslerim pek de iyi değildi. Ben de okulda başarılı olamayacağımı düşünerek kendimi tamamen futbola verdim.
- Bir yandan da çalıştığını söyledin. Ne iş yapıyordun?
Babam ve dayım Veliefendi Hipodromu'nda çalışıyordu. Dayım da sağ olsun bana maddi destek oluyordu. Ben de ona yardım ediyordum. Atların yem ihtiyaçlarını karşılamada dayıma yardımcı oluyordum. Çalışırken izin alıp antrenmanlara katılıyordum.
- Damlaspor'dan Büyükşehir Belediyespor'a transferin nasıl gerçekleşti?
Damlaspor'daki Ali Hocam beni İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un seçmelerine göndermişti. O dönemde takıma yeni bir hoca gelmişti ve bütün yaş kategorilerinde seçmeler yapıyorlardı. Halen başımızda olan Zafer Turan Hocamız beni o seçmelerde beğendi ve sonrasında takıma alınmamı sağladı.
- Seni stoper olarak izliyorduk ama sonrasında ön libero mevkiinde görev almaya başladın. İki bölgede de oynayabilen bir oyuncu olarak bu mevkiler arasında ne gibi farklılıklar olduğunu düşünüyorsun?
Şöyle söyleyeyim, ön libero oynamak stoper oynamaktan daha zor. Çünkü hem ileride hem de geride olmak zorundasın. Oysa stoper mevkii öyle değil. Görev bölgen sınırlı. Ön libero pozisyonu daha güçlü ve daha teknik olmayı gerektiriyor. Rakip takım ataklarında hata yaptığın zaman pozisyona girme ihtimalleri artıyor. Yapılan her hata, kaçırılan her top kalende tehlike yaşanması anlamına geliyor. Her kademeye girmek zorundasın.
- Hem stoper hem de ön liberolar fiziksel anlamda güçlü oyuncular. Sürekli güçlü kalmayı nasıl sağlıyorsun?
Ben antrenmanlardan eve, evden antrenmanlara giden bir oyuncuyum. Ara sıra arkadaşlarımla dışarı çıkarım ama genel anlamda futbol için yaşadığımı söyleyebilirim. Çünkü benim mesleğim bu. Kendime ne kadar iyi bakarsam bu işi hakkıyla ve uzun yıllar yapabileceğimi düşünüyorum. Başka şeylerle uğraşırsam asıl işimi kaybedeceğimi biliyorum.
- İstanbul Büyükşehir Belediyespor her sezon büyük takımlara sürpriz yapan ve kademeli olarak üzerine koyan bir takım. Üstelik taraftar desteğiniz de yok. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Abdullah Hoca Süper Lig'de mücadele eden takımlar arasında aynı takımda en uzun süredir görev başında olan teknik adam. Sadece Abdullah Hoca da değil, teknik ekipteki diğer antrenörler de öyle. Kadroya baktığımızda, orada da bir istikrar görüyoruz. Takım sadece nokta transferlerle güçlendiriliyor ve büyük değişimler yaşamıyor. Uzun zamandır birlikteyiz ve bir aile gibi olduk. Çok güzel bir ortamımız var. Yeni gelen oyuncular da ortama çok çabuk adapte oluyor. Takımdaki ağabeylerimiz olsun, kardeşlerimiz olsun cana yakın ve yardımsever insanlar. Eğer bir başarı kazanıyorsak, en önemli etken de istikrar ve aile ortamı bence.
- Seyircinizin olmaması takımı olumsuz etkilemiyor mu? Kendi evinizdeki bazı maçları bile deplasmandaymış gibi oynuyorsunuz.
Artık alıştığımız için herhangi bir olumsuzluk hissetmiyoruz. Dediğiniz gibi, içeride oynadığımız maçlarda bile rakip takım taraftarları daha fazla oluyor. Ama biz her türlü olumsuz şartta bile motive olabiliyoruz.
- Süper Lig'de geçen sezon Bursaspor şampiyon oldu. Bu sezon da Anadolu takımları üst sıralarda yer alıyor. Sence bu durum Anadolu takımlarının iyi yapılanmasından mı yoksa büyük takımların düşüşünden mi kaynaklanıyor?
Anadolu takımları altyapı olarak, sistem olarak kendilerini geliştirmeye çalışıyor. Bunda da başarılı olduklarını düşünüyorum. Artık işler eskisi gibi değil. Sahada mücadele etmeden hiç bir maç kazanılmıyor. Büyük takımların yıldız oyuncuları fazla ama koşmadan, mücadele etmeden maç kazanmak da mümkün değil. Bir bütün halinde, takım halinde mücadele etmek zorundasınız.
- U19 ve Ümit Millî Takım'da oynadın. Son olarak da yeniden yapılandırılan A2 Milli Takımı kadrosuna davet edildin. Böyle bir davet bekliyor muydun?
Açıkçası bekliyordum. Grafiğime bakıldığında son dönemde sürekli oynuyorum ve performansım da fena değil.
- U19 Millî Takımı'nın formasını ilk olarak 2007 yılında Makedonya ile oynanan hazırlık maçında giymiştin. Davet geldiğinde sen ve ailen neler hissetmiştiniz?
Ailem çok mutlu oldu tabii. Sonuçta benim için o kadar emek harcadılar ve belli bir noktaya gelmiş olmam onları çok mutlu etti. Ancak ben biraz heyecanlıydım. Gerçi her Millî Takım kadrosu açıklanmadan önce heyecanlanıyorum ama ilk zamanlara göre biraz daha alıştım diyebilirim.
- A2 Millî Takımı'ndan sonrası A Millî Takım. Şu anki performansınla kendini A Millî Takım için yeterli görüyor musun?
Yeterli görüyorum dersem biraz iyimser konuşmuş olurum. Kendimi biraz daha geliştirmem ve biraz daha tecrübe kazanmam gerektiğini düşünüyorum. Ancak öyle bir görev verildiği zaman layıkıyla yerine getirmek için elimden geleni yaparım.
- Altyapıdan gelen genç bir oyuncu olarak, ligimizde uygulanan yabancı kontenjanını nasıl değerlendiriyorsun?
Ligimizdeki yabancı oyuncuların büyük bir bölümünün Türk oyunculardan pek bir farkı yok. Elbette ki çok yetenekli, her şeyiyle örnek teşkil eden büyük oyuncular var ama bunların sayısı sınırlı. Bizim altyapılarımızda o kadar fazla yetenekli genç oyuncu var ki, transfer edilen çoğu yabancıdan daha iyiler. Özellikle büyük takımlar bence altyapılara yeterli derecede önem vermiyor. Altyapıdan gelen oyuncu kendisine verilen ilk şansı iyi değerlendiremezse ikinci bir şans çok zor geliyor. Ancak yabancı oyunculara çok daha fazla tolerans gösteriliyor. Ama biz bu konuda biraz şanslıyız. Abdullah Hoca gençlere gerçekten şans tanıyan bir teknik adam. Bunu kendimden, Zeki Korkmaz'dan, Gökhan Süzen'den, Tevfik Köse'den biliyorum.
- Henüz çok gençsin ve önünde uzun bir futbol hayatı var. Kısa ve uzun dönem için kariyer planlaman nedir?
Aslında çok uzun vadeli plan yapmaya gerek yok. Öncelikle oynadığım takımda başarılı olmak istiyorum ve bunun için var gücümle çalışıyorum. Zaten uzun vadede bir başarı hedefleniyorsa, bu senin bulunduğun konumda ortaya koyduğun emek ve kazandığın başarıyla alâkalı. Bulunduğun konumda başarılı olursan zaten önünde kapılar açılır. Ama hedef olarak sorarsanız, en büyük hedefim A Millî Takım oyuncusu olmak.
- Avrupa futboluna takip ediyor musun? Oynamayı hayat ettiğin bir lig var mı?
Evet, Avrupa futbolunu mümkün olduğunca takip ediyorum. Açıkçası İtalya'da oynamayı isterim. Çünkü oradan futbol biraz sert oynanıyor ve ben de sert futbolu seviyorum.
- Beğendiğin, kendine örnek aldığın oyuncular var mı orada?
Gerçi şimdi biraz düşüşte ama Cannavaro'nun oyununu beğeniyorum.
Peki ön libero olarak?
Asıl bölgem stoper olduğu için daha çok o mevkideki oyuncuları yakından izliyorum.
- Profesyonel bir oyuncusun ve para kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Ailene ne gibi katkıların oldu? Kazandığın parayı nasıl değerlendiriyorsun?
İki ev aldım. Açıkçası para kazanmaya daha yeni başladım. Altyapıdan çıkan oyuncunun para kazanması biraz daha zaman alıyor. Aileme bir daire almıştım ama halen Zeytinburnu'nda oturuyorlar. Annem bir türlü taşınmak istemiyor. Mesele "Topkapı'da evler var, alalım" diyorum. Annem "Orası çok uzak, ben orada oturmam" diyor. Şu anki mahallesinden ayrılmak istemiyor. Bizim çevremiz orada olduğu için oradan uzaklaşmak istemiyor. Ben de ailemle birlikte yaşıyorum ama genelde takımın tesislerinde kalıyorum.
- Takım içindeki en iyi arkadaşın da Zeki Korkmaz galiba. Sizi hep bir arada görüyoruz.
Evet, en iyi dostum olur. Zeki'yle çok iyi anlaşıyoruz. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez.
- Zeki ile orta sahada da beraber oynuyorsunuz. Arkadaşlığınız saha içinde de size bir avantaj sağlıyor mu?
Avantajı oluyor elbette. Birbirimizi iyi motive ediyoruz. Mesela büyük ağabeylerimizle oynadığımızda Zeki'ye söylediğim gibi, "Şuraya koş, buraya git" diye bağıramıyorum.
- Hep antrenörlerin oyunculardan neler istediği konuşular ama oyuncuların da kafasında bir antrenör modeli vardır mutlaka. Sence iyi bir antrenörün oyuncularıyla
-İlişkileri nasıl olmalı?
Bence ağabey-kardeş gibi olmalı. Saha içinde ağabeylerimizle nasıl bir ilişki içindeysek hocamızla da aynı ilişkiyi kurabilmeliyiz. Ayrıca oyuncuları iyi motive etmeli. Abdullah Hoca ile aramızda böyle bir ilişki var. Gerektiğinde bir hoca, gerektiğinde bir ağabey olur. Aradaki dengeyi çok iyi sağlıyor.