Ali Babacan, Dünya Ekonomik Forumu Toplantılarını Değerlendirdi

Dünya Ekonomik Forumu’nun 41. yıllık toplantılarına katılan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Davos’ta Türkiye algılamasının çok olumlu olduğunu söyledi.

İsviçre’nin Davos kasabasındaki Dünya Ekonomik Forumu’nun 41. yıllık toplantılarına katılan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan temaslarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Dünya Ekonomik Zirvesi’nde Türkiye algılamasının çok olumlu olduğunu söyleyen Bakan Babacan, "Türkiye dediğiniz zaman, ’Türkiye’de işler çok iyi, ekonomi çok iyi, takip diyoruz’ diyorlar, tebrik ediyorlar. Ancak Davos’ta bu sene ağırlıklı olarak sorunlar konuşuluyor, problemler konuşuluyor, risklerkonuşuluyor. Dolayısıyla o problemlerin içinde, o kapsamda Türkiye’nin adı bile geçmiyor. Hatta Türkiye’nin adı geçse bile bir istisna olarak Türkiye hep vurgulanıyor. Türkiye’nin zamanında attığı adımlar, zamanında aldığı doğru kararlar Türkiye’yi bütün bu türbülanstan olumlu bir şekilde ayrıştırdı. Farklı bir konuma yükseltti Türkiye’yi. Güven ortamı Türkiye’de şu an çok çok iyi. Bütün oturumlarda bakıyoruz sorunların temelinde güvensizlik var. Benim de katıldığım bir dar çerçeveli sohbet toplantısındabuna özel vurgu yaptım. Güvenin bu işin temeli olduğunu, güven sağladıktan sonra her şeyin kolaylaştığını, ama güveni sağlayamadığımızda da ciddi problemlerin baş gösterdiğini söyledim. Bunu herkes teslim ediyor, böyle olduğunu da söylüyor. Bazı zor kararlar, hoşa gitmeyecek kararlar alınsa dahi bunların istikrar için alındığı konusunda insanların ikna olması ve güvenmesi. Evet bugün belki bazı zorluklar çekeceğiz, bazı fedakarlıklarda bulunacağız ama ileride istikrarın korunması ve Türkiye’ninsürdürülebilir bir şekilde ekonomik büyümesine devam edebilmesi adına" diye konuştu.Türkiye’nin bu durumunun krizde olan ülkelere model olup olamayacağı şeklindeki soruyu yanıtlayan Ali Babacan, "Türkiye’nin yaptıkları yakından takip ediliyor. Türkiye biliyorsunuz 2009’dan itibaren yani krizin başlamasından hemen bir süre sonra pek çok ülkenin yaptığından farklı şeyler yapmaya başladı. Çok farklı bir çizgi izlemeye başladı. Bu çizgi çok olumlu sonuçlar verdi. Hatırlayacak olursanız 2009 yılında şu anda sorun yaşayan bütün Avrupa ülkeleri hep harcamalarını artırma peşindeydi.Vatandaşlarına biz harcama çeki dağıtıyoruz diyorlardı, vergileri şöyle düşüreceğiz, maaşları şöyle yükselteceğiz ve böylece ekonomiyi canlandıracağız diyorlardı. Fakat borcu yüksek olan ülkeler aldıkları kararlarla bunu daha da yükseltiyorlarsa yani mevcut borçlarının üstüne yeni borçlar ekleyerek bunu yapıyorlarsa o noktada güveni sarsıyorlar. Güven sarsıldıktan sonra siz ister vergi düşürün, ister harcamalarda imkanlar sağlayın vatandaşlarınıza, sonunda dönüyor dolaşıyor bu daha fazla borçlayapılıyor, daha kötüsü bazen de para basılarak yapılıyor. İlk etapta borçlandılar, borçlarını yükselttiler daha sonra da bu kadar yüksek miktarda borçlanmayı piyasalar kaldırmamaya başladığında bu sefer de para basmaya başladılar. Biliyorsunuz hem Amerikan Merkez Bankası hem Avrupa Merkez Bankası yoğun bir şekilde karşılıksız para basıyor ve karşılıksız bastığı parayla bu kamu açıklarını kapatmaya çalışıyor. Bizim 1990’lı yılların kötü politikaları maalesef şu anda Avrupa genelinde uygulanıyor,Amerika’da uygulanıyor. Bunun sürdürülebilir olmadığını biz hep söylüyoruz, bu ilelebet böyle devam etmez diyoruz. Kaldı ki son uluslararası değerlendirmelerde aslında bunun böyle olduğu da teslim ediliyor artık. Daha yüksek sesle bu ülkeler eleştiriliyor. Biz aşağı yukarı son 6 aydır yüksek sesle bu ülkeleri eleştiriyoruz. Yaptığınız yanlış diyoruz, bir an önce bu yanlıştan geri dönün diyoruz. Çünkü orada olabilecek ciddi bir deprem, döner dolaşır Türkiye’yi de olumsuz şekilde yansıyabilir. Dolayısıyla çokçok dikkat etmemiz gereken bir dönem. Bizim bu 2009’da yaptığımız farklı, bambaşka uygulamanın olumlu sonuçlarını aldık. 2010 yılının sonlarına doğur yine dünyanın yaptığından çok farklı şeyler yapmaya başladık biliyorsunuz. Bir yandan Merkez Bankamız bir yandan BDDK, bir yandan hazine, ilgili kurumlarımız farklı bir politika kompozisyonuyla şimdi de krizin bu yeni safhasının olası olumsuz etkilerinden Türkiye’yi nasıl koruruz bunun çabasındayız. Bununla ilgili tedbirler alınıyor, adımlar atılıyor. İlksonuçlar oldukça olumlu sonuçlar. Bunun olumlu sonuçlarını piyasa gözlemcileri de artık değerlendirmeye başladı ama nihai değerlendirme için daha erken. Bu uygulamalar ki biliyorsunuz bir yandan Merkez Bankası gecelik faizleri düşürürken öte yandan zorunlu karşılıklar artırılıyor. Öte yandan, BDDK bazı kredi çeşitleriyle ilgili yeni ilave tedbirler alıyor. İşte kredi kartları, konut kredileri, ticari mülklerle ilgili krediler. Dolayısıyla bu politika seti dünyada başka ülkenin yaptığı bir bileşim değil,yani bu set Türkiye’nin ilk defa ortaya koyduğu bir yaklaşım. Bizim ümidimiz ve beklentimiz nasıl 2009 yılında başka ülkelerden sıyrıldıysak, 2010’da aldığımız tedbirlerle de yine gelişmekte olan ülkelerin yaşayabileceği problemli dönemden Türkiye’yi sıyırmak, Türkiye’yi daha farklı, daha sağlam, daha istikrarlı bir zemine doğru taşımak. Dünya için zor bir dönem, bizim etkilenebileceğimiz bir dönem. Çok çok dikkat etmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le birlikte katılacağı enerji konulu oturumu değerlendiren Bakan Babacan, "Ağırlıklı olarak Avrupa perspektifinden enerji konularına bakılacak. En önemli enerji kaynağı biliyorsunuz doğu, yani Rusya’dan gelen doğalgaz, yine oralardan aldıkları petrol ve ileride Türkiye üzerinden alabilecekleri doğalgaz ki Nabucco burada önemli bir proje. Yine Güney Akım denilen Rusların Karadeniz altından yeni bir boru hattıyla, doğudan batıya doğru bir gaz iletim projeleri var.Bütün bunla yarınki oturumda tartışılacak. Burada bizim hep söylediğimiz şu, enerji güvenliği herkes için önemli. Enerji güvenliği sadece tek bir ülkenin perspektifinden bakılmaması gereken bir konu. Herkes çeşitlendirme yapmalı, enerji kaynağı olan ülkeler müşterilerini çeşitlendirmeli, enerji satın alan ülkeler de kaynaklarını çeşitlendirmeli. Bunda çekinecek, korkacak bir durum yok, bunu da açık açık söylemek, dillendirmek lazım. Bizim bütün bölgede tüm ülkelerle ilişkilerimiz gayet olumlu. Biz buişin paydaşlarının çoğalmasını istiyoruz, bölge ülkelerinin hepsinin bu projelerin bir parçası olarak kendilerini hissetmelerini istiyoruz. Hiçbir ülkeyi dışlayıcı, onları marjinalize edici bir tutum içine girmek istemiyoruz. Bu görüşlerimizi de yarınki panelde açık açık ortaya koyacağız" diye konuştu.İran’ın nükleer programı konulu katılacağı paneli değerlendiren Ali Babacan, "Orada da bizim pozisyonumuz çok açık zaten. Biz kendi bölgemizde nükleer silahlara tamamen karşıyız, mevcut nükleer silahların da kaldırılmasını istiyoruz. Öte yandan nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmanın da her egemen ülkenin doğal hakkı olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu temel prensipler çerçevesinde İran’ın nükleer programına yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada açıklık önemli, şeffaflık önemli,uluslararası kuruluşlarla işbirliği önemli. Şu olmamalı, ’Bazı ülkeleri kategorize edip o ülkelere nükleer teknolojiyi biz vermemeliyiz, nükleer teknoloji sahibi olmamalı’ gibi bir yaklaşımı biz doğru görmüyoruz. Çünkü bugün petrol önemli bir güç kaynağıysa, enerji kaynağıysa, bundan şöyle bir 50 sene, 100 sene, 200 sene ileriye doğru baktığımızda dünyanın petrol ve gaz kaynakları ciddi şekilde tükenmeye başlarsa burada alternatif enerji kaynağı, en önemli kaynak nükleer enerji olacak. Nükleerin yerinitutacak başka büyüklükte bir kaynak yok. Yenilenebilir enerji kaynaklarına bakıyoruz ama onlardan maalesef çok büyük hacimler oluşmuyor. Asıl büyük hacim nükleerde görünüyor. Dolayısıyla bu nükleer enerjiye sahip olan ülkelerin bunu ilerde bir tekelleştirmeleri, bir oligopolik yapıya şimdiden sokmaya çalışmalarına biz karşıyız. Bu teknoloji her ülkede olmalı ve barışçıl amaçlarla kullanılmalı diyoruz" dedi.Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmak isteyen firmaların olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Babacan, "Oldukça çok sayıda firma var, fakat bunlar hazırlık aşamasında pek duyulmasını istemiyorlar, hani rakipleri uyandırmak istemiyorlar diyelim. Dolayısıyla bu görüşmelerimizin özel kalmasını istiyorlar. Tabii bunlar ağırlıklı olarak özelleştirme ihalelerine girecekler ya da Türkiye’deki mevcut bir şirketin belli bir miktardaki hissesini almaya hazırlık yapan kuruluşlar. Epey arayan soran, görüşmek isteyen varfarklı sektörlerden. Biz bunların hepsine Türkiye’yi anlatıyoruz, hükümet olarak yaptıklarımızı anlatıyoruz. Ama nihayetinde verecekleri karar kendilerinin ticari bir kararı olacak. Bizim için önemli olan hükümetin ne yapacağını açıkça ortaya koymak, hükümetin perspektifini ortaya koymak. Bir bakıma güven ve istikrar ortamını Türkiye’de devam ettirebilmek adına bizim yaptığımız politikaları onlara açık açık anlatmak. Ondan sonra artık karar kendilerinin. Türkiye’ye ne zaman, hangi konuda, ne yatırımyaparlar karar kendilerinin. Biz tek tek, proje proje olarak detayına girmiyoruz. Genel makroekonomik çerçeveyi çiziyoruz, seçenekler çok diyoruz, Türkiye’ye gelin, bakın, konuşun, pazarlık edin, ihalelere girin, yatırım imkanlarını değerlendirin diyoruz. Genelde görüşmelerimiz bu çerçevede geçiyor" ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA