‘‘Hürrem‘‘ Kitaba İlgiyi Artırdı
İSTANBUL (A.A) - 15.01.2010 - Kanuni Sultan Süleyman‘ın Hürrem Sultan‘a aşkını da konu alan ve son günlerde kamuoyunda tepkilere yol açan ‘‘Muhteşem Yüzyıl‘‘ adlı dizi, konuyla ilgili tarih kitaplarına ilgiyi artırdı.
Araştırmacı gazeteci-yazar Yavuz Bahadıroğlu, 1520 yılında tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman‘ın yaklaşık 7 ay içerisinde Belgrad seferine çıktığını hatırlattı.
Bahadıroğlu, bu sürenin Kanuni‘nin padişahlığa alışma evresi olduğunu belirterek, ‘‘Yani bu öyle haremle çok ilişki kurabileceği bir zaman dilimi değildir. Önce kendini devlet adamlarına ispatlaması lazımdı. Kanuni tahta geçtiği gün en büyük derdi Hürrem Sultan ya da harem değildi, insanlara babası gibi kudretli bir hükümdar olacağı umudunu vermek ve o umutla yeni fetihlere çıkmaktır. Çünkü her padişah bir öncekinin yapamadığını yapmak ister‘‘ diye konuştu.
Haremin Osmanlı İmparatorluğunda I. Murad döneminden itibaren var olan bir müessese olduğunu ifade eden Bahadıroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
‘‘Haremin saraya hizmetkar yetiştirme gibi işlevi de var. Yani sarayın kadın hizmetlileri haremden çıkar. Ayrıca devlet adamlarına da eş yetiştirilir, sadece padişaha değil. Bunların da kültürlü, eğitimli, ilim sahibi, dini içselleştirmiş olmaları ve eskiye ait bütün irtibatlarını kesmiş olmaları lazım. Harem‘de devlet adamlarına yetiştirilen eşlerin önemi var, çünkü padişahlar Anadolu‘dan kız almıyorlar, köle kızlardan eş seçiyorlar. Bunun nedeni de Anadolu‘da akraba bırakmak istememeleri, çünkü bırakılan akrabalar saraya dayanarak halka zulmedebilirdi.‘‘
-‘‘HAREMİ PADİŞAHLARA KADIN-KIZ ÜRETEN BİR MERKEZ OLARAK GÖRMEK YANLIŞ‘‘-
Bahadıroğlu, haremde yaygın bir eğitimin de sağlandığını vurgulayarak, ‘‘Haremi sadece padişahlara kadın-kız üreten bir merkez olarak görmek son derece yanlış‘‘ dedi.
Osmanlı sarayının kuralcı bir yapıya sahip olduğunu ve örneğin padişahların yemek yemesiyle ilgili kanun olduğunu belirten Bahadıroğlu, ‘‘Her şeyin kanunla belirlendiği bir sarayda hayale çok fazla yer kalmıyor. Ruzname denilen günlüklerde padişahın her adımının, sarayda olan her şeyin belli olduğu görülüyor. Bu günlüklere baktığımızda ayrıca Hürrem Sultan‘ın öyle ‘cadı‘ gibi yazılmadığını da görmek mümkün. Bunlar sonradan uydurulmuş şeyler. Biz haremi batılı romancılardan öğrendiğimiz için bize garip geliyor. Yerli yazarlar haremden çok fazla söz etmez, çünkü orası padişahın özel hayatıdır‘‘ diye konuştu.
-‘‘SULTAN SÜLEYMAN İLE HÜRREM SULTAN AŞKI, DERİN BİR AŞK‘‘-
Yavuz Bahadıroğlu, Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan‘a arasında bir anda yakınlaşma olmadığını aktararak, konuşmasını şöyle sürdürdü:‘‘Sultan Süleyman Hürrem Sultan‘a aşıktı. Bu, Hazreti Yusuf ile Züleyha ve Leyla ile Mecnun arasındaki aşk gibi bir aşk. Peygamber Efendimizin Hazreti Hatice‘ye duyduğu aşk gibi bir aşk. Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Sultan‘ı çok seviyor, bunu şiirlerinde görebiliyoruz. Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan aşkı, derin bir aşk. Bu aşka saygı duyulur. Bizim gözümüzden bakıldığında yadırgayıcı da olabiliyor, yani bir koskoca bir padişahın bu aşkını zaaf gibi telaki ediyoruz. Oysa aşk, erdemli insanlara verilen bir ilahi ikramdır. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan‘a da nasip olmuş, ne güzel...‘‘ diye konuştu.
Sultan Süleyman‘ın aşktan sonra halkına daha şefkatle ve sevgiyle bakmaya başladığını anlatan Bahadıroğlu, ‘‘Aşk böyle duyguları inkişaf ettirir insanın içinde. Hayata o aşkla bakarsınız ve her şeyden keyif alırsınız. O zaman hayat olumluya dönüşür‘‘ diye konuştu.
-‘‘KİTABIM YOK SATIYOR‘‘-
Bahadıroğlu, dizi ve filmlerin iyi olsun, kötü olsun toplumun konuya odaklanmasını sağlaması gibi bir özelliğinin bulunduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
‘‘Tarihi kişilikler bizim ortak değerlerimizdir. Olumlusu da olumsuzu da toplumu ilgilendirir. Bu nedenle toplumu ilgilendiren konularda daha bilgili ve dikkatli hareket etmek gerekiyor. İyi ya da kötü tarihle ilgili bir çalışmanın faydası, toplumu o konuya yoğunlaştırmasıdır. Çalışma kötüyse, içerisinde yanlış şeyler varsa kişi ‘doğrusunu öğreneyim‘ diye kitaba yönelir. İyiyse de daha geniş bilgi edinmek için kitaba başvurur. 20 sene önce yazdığım ‘Kanuni Sultan Süleyman‘ adlı kitabım şu an yok satıyor. Yıllık satışını bir haftada gerçekleştirdi. Yüzde 200-300 oranında bir artış var.‘‘
Kaynak: AA
Bahadıroğlu, bu sürenin Kanuni‘nin padişahlığa alışma evresi olduğunu belirterek, ‘‘Yani bu öyle haremle çok ilişki kurabileceği bir zaman dilimi değildir. Önce kendini devlet adamlarına ispatlaması lazımdı. Kanuni tahta geçtiği gün en büyük derdi Hürrem Sultan ya da harem değildi, insanlara babası gibi kudretli bir hükümdar olacağı umudunu vermek ve o umutla yeni fetihlere çıkmaktır. Çünkü her padişah bir öncekinin yapamadığını yapmak ister‘‘ diye konuştu.
Haremin Osmanlı İmparatorluğunda I. Murad döneminden itibaren var olan bir müessese olduğunu ifade eden Bahadıroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
‘‘Haremin saraya hizmetkar yetiştirme gibi işlevi de var. Yani sarayın kadın hizmetlileri haremden çıkar. Ayrıca devlet adamlarına da eş yetiştirilir, sadece padişaha değil. Bunların da kültürlü, eğitimli, ilim sahibi, dini içselleştirmiş olmaları ve eskiye ait bütün irtibatlarını kesmiş olmaları lazım. Harem‘de devlet adamlarına yetiştirilen eşlerin önemi var, çünkü padişahlar Anadolu‘dan kız almıyorlar, köle kızlardan eş seçiyorlar. Bunun nedeni de Anadolu‘da akraba bırakmak istememeleri, çünkü bırakılan akrabalar saraya dayanarak halka zulmedebilirdi.‘‘
-‘‘HAREMİ PADİŞAHLARA KADIN-KIZ ÜRETEN BİR MERKEZ OLARAK GÖRMEK YANLIŞ‘‘-
Bahadıroğlu, haremde yaygın bir eğitimin de sağlandığını vurgulayarak, ‘‘Haremi sadece padişahlara kadın-kız üreten bir merkez olarak görmek son derece yanlış‘‘ dedi.
Osmanlı sarayının kuralcı bir yapıya sahip olduğunu ve örneğin padişahların yemek yemesiyle ilgili kanun olduğunu belirten Bahadıroğlu, ‘‘Her şeyin kanunla belirlendiği bir sarayda hayale çok fazla yer kalmıyor. Ruzname denilen günlüklerde padişahın her adımının, sarayda olan her şeyin belli olduğu görülüyor. Bu günlüklere baktığımızda ayrıca Hürrem Sultan‘ın öyle ‘cadı‘ gibi yazılmadığını da görmek mümkün. Bunlar sonradan uydurulmuş şeyler. Biz haremi batılı romancılardan öğrendiğimiz için bize garip geliyor. Yerli yazarlar haremden çok fazla söz etmez, çünkü orası padişahın özel hayatıdır‘‘ diye konuştu.
-‘‘SULTAN SÜLEYMAN İLE HÜRREM SULTAN AŞKI, DERİN BİR AŞK‘‘-
Yavuz Bahadıroğlu, Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan‘a arasında bir anda yakınlaşma olmadığını aktararak, konuşmasını şöyle sürdürdü:‘‘Sultan Süleyman Hürrem Sultan‘a aşıktı. Bu, Hazreti Yusuf ile Züleyha ve Leyla ile Mecnun arasındaki aşk gibi bir aşk. Peygamber Efendimizin Hazreti Hatice‘ye duyduğu aşk gibi bir aşk. Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Sultan‘ı çok seviyor, bunu şiirlerinde görebiliyoruz. Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan aşkı, derin bir aşk. Bu aşka saygı duyulur. Bizim gözümüzden bakıldığında yadırgayıcı da olabiliyor, yani bir koskoca bir padişahın bu aşkını zaaf gibi telaki ediyoruz. Oysa aşk, erdemli insanlara verilen bir ilahi ikramdır. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan‘a da nasip olmuş, ne güzel...‘‘ diye konuştu.
Sultan Süleyman‘ın aşktan sonra halkına daha şefkatle ve sevgiyle bakmaya başladığını anlatan Bahadıroğlu, ‘‘Aşk böyle duyguları inkişaf ettirir insanın içinde. Hayata o aşkla bakarsınız ve her şeyden keyif alırsınız. O zaman hayat olumluya dönüşür‘‘ diye konuştu.
-‘‘KİTABIM YOK SATIYOR‘‘-
Bahadıroğlu, dizi ve filmlerin iyi olsun, kötü olsun toplumun konuya odaklanmasını sağlaması gibi bir özelliğinin bulunduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
‘‘Tarihi kişilikler bizim ortak değerlerimizdir. Olumlusu da olumsuzu da toplumu ilgilendirir. Bu nedenle toplumu ilgilendiren konularda daha bilgili ve dikkatli hareket etmek gerekiyor. İyi ya da kötü tarihle ilgili bir çalışmanın faydası, toplumu o konuya yoğunlaştırmasıdır. Çalışma kötüyse, içerisinde yanlış şeyler varsa kişi ‘doğrusunu öğreneyim‘ diye kitaba yönelir. İyiyse de daha geniş bilgi edinmek için kitaba başvurur. 20 sene önce yazdığım ‘Kanuni Sultan Süleyman‘ adlı kitabım şu an yok satıyor. Yıllık satışını bir haftada gerçekleştirdi. Yüzde 200-300 oranında bir artış var.‘‘