CHP irade gösterirse Başbakan hayır demez
Gül, yeni anayasa çalışmalarına hemen başlanmasını isteyen 'Kılıçdaroğlu'nun irade göstermesi durumunda Başbakan'ın buna 'hayır demeyeceği' kanısında. Erdoğan'ın aksine 'Seçime kadar zaman da var' diyen Gül, Kılıçdaroğlu'nun 'Bu Meclis yapsın' demesini siyaset dili açısından da önemli buluyor
Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandum sonrası ilk görüşmelerinde değindikleri yeni anayasa konusu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gündeminde de öncelikli madde. ABD seyahatine giderken yeni anayasanın mümkünse bu Meclis tarafından yapılması, eğer olmuyorsa 2011 seçimi sonrasına kalması gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, ABD’den dönüş yolunda da bu konuda önemli mesajlar verdi.
Erdoğan’ın anayasanın seçim sonrasına bırakma isteğini tekrar ettiğinin hatırlatılmasına karşın, Gül, ‘ana muhalefetin’ yani bu durumda Kılıçdaroğlu’nun irade göstermesi durumunda Erdoğan’ın da buna ‘hayır demeyeceği’ kanısında. Gül, Kılıçdaroğlu’nun ‘Bu Meclis yapsın’ demesini siyaset dili açısından da önemli buluyor
Cumhurbaşkanı Gül, yeni anayasayı mümkünse hemen istemesi dışında özel yetkili mahkemeler konusundaki kaygıların haklı çıkmasından tutukluluk sürelerinin cezaya dönüştüğü endişelerine, başkanlık sitemi tartışmalarından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) yapacağı atamalara dek konularda önemli açıklamalarda bulundu. Gül’ün gazetecilerin sorularına yanıtları şöyle oldu:
Kutuplaşma geçmeli
Referandumdan sonra siyasi hava yumuşadı izlenimi var. Türkiye’deki gelişmeleri izlediniz mi?
Haber bültenlerinden izledim. Böyle olması lazım... Siyaset bütün enerjisini karşılıklı mücadeleye değil, ülke için de harcamalı. Buna ihtiyaç var. Kutuplaşma seçimlerde oluyor, ama seçimden sonra geçmesi lazım. Ben geçeceğine de inanıyordum. Hiçbir zaman onarılamaz bir yara gibi görmedim. İddialı seçimlerde bu hep böyle olur. Neler, neler yaşanır. Memleketin temel meselelerinde çözümlere odaklanır ve herkesin katılımını sağlayacak şekilde yaklaşırsa, sorunlar daha kolay aşılır. İnşallah olacak. Türkiye’nin geleceğine olan inancım her zamankinden kuvvetli.
Başbakan ‘hayır’ demez
Sizin ‘mümkünse bu Meclis yapsın’ demenize paralel olarak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Yeni anayasayı bu Meclis’te yapalım’ teklifine ne diyorsunuz?
Tabii olağanüstü bir tavır o... Anamuhalefet partisinin ‘Bu Meclis yapsın’ demesi çok önemli. Dil çok önemli. Siyasetin dili çok önemli ... Neden biz kendi parlamentomuzun değerini düşürelim ki? Meclis’e biz saygı göstermezsek başkası hiç göstermez. Seçime kadar zaman da var.
Başbakan ‘Süre yok, seçime kadar yetişmez’ dedi...
Bu biraz da herkesin yeni anayasa yapma konusundaki iradesine ve kararlılığına ve sözlerinin samimiyetine bağlı. Herkes öyleyse, oturup çalışmak lazım.
Başbakan ‘Yeni Meclis yapsın’ diyor...
Başbakan da diğer partilerin ve başta ana muhalefet partisinin iradesini görürse hayır diyeceğini sanmıyorum. O da memnun olur. Kuvvetli irade varsa niye olmasın? Oturulur çalışılır. Bu durumda, Başbakan’ın hayır diyeceğini zannetmiyorum.
Görev süresi için yorum yok
‘Cumhurbaşkanlığı süresi beş yıl, mı yedi yıl mı’ tartışması devam ediyor. Siz kaç yıl için seçildiniz?
Süreyle ilgili benim yapacağım bir şey yok. Kendi işime bakıyorum. Bu konuya karar verecek kişi ben olsam, şu kadar süreyle yapacağım diye karar verecek olsam, hangisini söylesem tersinden polemikler yapılır. Ben söyleyince kesinleşecek olsa, hemen söylerim. Buna karar verecek makam ben olmayınca, bununla ilgili görüşümü nasıl söylersem söyleyeyim, tersini düşünen herkes siyasi polemik yapacak. Onun için bu konuda bana bir şey düşmüyor.
Siyasetçilerin saygın bir makam olan Cumhurbaşkanlığını böyle tartışması şık mı sizce?
Hiç hoş değil, tabii... Benim şahsım adına değil, Türkiye için hoş değil. Polemik olmasına fırsat vermemek için bir şey söylemek istemiyorum. Herkes bu konuda bir siyasi pozisyon alarak bir şeyler söylüyor. Hukuki görüşler serdederek tartışanları görüşleri farklı farklı da olsa saygıyla takip ediyor, dinliyorum. Siyasi pozisyon icabı tartışma olursa şık olmaz.
‘Bu kadar tartışılıyorsa beş yılda terk eder giderim’ diye tepki verdiğiniz oluyor mu?
Hayır, hiçbir zaman... Öyle tepkisel davranmam. Görevimin başındayım. İşimin peşindeyim. Kendi kafamda bu işleri kurmaya başlarsam bütün vaktimi onunla geçiririm. Ben tarihi sorumluluklarımı yerine getirmenin peşindeyim.
Başkanlık, gündemde değil
Başkanlık sistemi tartışmasına ne diyorsunuz?
Çok önemli bir tartışma. Zaman zaman gündeme geliyor. Herkesin fikrini ortaya koyması kötü değil, iyi bir şey. Tartışılsın. Ama bu konuları bilerek tartışmak gerekir; kulağa hoş gelen şekliyle değil. Siyaset bilimciler, siyaset adamları, hukukçular tartışırken güzel şeyler yazıyorlar. Bilerek tartışılırsa netice alıcı olur. Başkanlık, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistemin güçlendirilmesi modelleri üzerinde tartışmalar yapılabilir; bunların hepsi tartışılsın. Yeter ki halk doğru aydınlatılsın. Ancak bu konu Türkiye’nin gündeminde değil. Yeni referandumdan çıkıldı, temel sorunlarla ilgili çözümler, bekleyen yasal düzenlemeler ve sonra da seçimler var.
Tek parti görüntüsü olmamalı
Güçlerin tek elde toplanması, bir partinin her şeye hâkim olması mahzurlu değil mi?
Demokratik sistemin ana unsurlarından biri ‘çek ve balans’ (denetleme-dengeleme) sistemidir. Sadece seçmek, seçilmekle olmaz. ‘Çek-balans sisteminin’ olmadığı demokrasi olmaz. Hep aynı partiler seçimi kazanacak, iktidar olacak, cumhurbaşkanlığına hep aynı kişiler seçilecek, muhalefetin hiç ümidi olmayacak... Böyle bir şey yok. O ayrı bir sorun olur o zaman. Hükümet devamlı seçim kazanıyor diye de tek parti görüntüsünün olmaması lazım. Cumhurbaşkanlığı üzerinden misal vereyim. Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ne üye seçecek. ‘Seçmesin’ diyorlar... Yeni sistem ömür boyu üyelik dönemini kaldırıyor; değişmeden önce üyelik emekli olana kadardı. Bu sayede benden sonraki cumhurbaşkanları da atama yapabilecekler.
Anayasa Mahkemesi atamaları
Siz çok genç birini Anayasa Mahkemesi’ne atadınız...
Ben bir tek asil üye atadım; CV’sine (özgeçmişine) bakarsanız, atadığım kişiyi sizler de takdir edersiniz.
Hep aynı görüşten, muhafazakar üyeler atıyorsunuz eleştirisi var...
Boğaziçi Üniversitesi’nin eski rektörü Ayşe (Soysal) hanımı ben atadım. Benden daha iyi tanırsınız. Hep aynı tip insan koymuyorum. Görüşümü dolaylı olarak şöyle anlatayım. Bir sene önce ABD Başkanı Obama, Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne bir atama yaptı. O süreci baştan sona dikkatle izledim. Tartışma doğdu. Tartışma şuydu: ‘Demokrat Parti’den seçilen başkan tabii ki kendi görüşünden birini oraya koyacak. Cumhuriyetçi olan da Cumhuriyetçi fikirlere uygun birini atayacak... Önemli olan şu: Atadığı kişiler görevlerinde partizanlık yapacak mı, yapmayacak mı?’
Aynen bu cümleleri kullandılar. Doğrusu, önemli olan, atanan kişilerin de bunun farkında olması.... Yetkinliği olmalı. Birini bir yere koyarsınız o da yetkinliğini gösteremezse sıkıntı olur.
HSYK üyeliği için ölçütleri
HSYK’ya dört atama yapacaksınız. Hazırlıklara başladınız mı?
Çalışmalara başladım. Nihayetinde önüme listeler gelecek. Bununla ilgili kendi hukuk danışmanlarıma, genel sekreterime kriterler koydum. Bu çerçevede ‘Bakın herkesin özgeçmişine’ dedim. Size kimsenin dikkat etmediği bir şey söyleyeyim. Referanduma bir ay kala boşalan bir üyeliğe bir kişi atayabilirdim. Bana liste gönderildi. Ama anayasa referandumu olduğu için o hakkı Yargıtay Genel Kurulu’na bıraktım, onların sırasıydı. Siz seçin dedim. O hakkı kullanabilirdim; ama kullanmadım, tuttum ve atamayı yapmadım. Sırf on beş gün önce kadroyu dolduruyor durumuna düşmemek için...
Kimsenin karısını, kızını araştırmayacağım
AKP’ye yakın isimleri mi atayacaksınız?
Ben partiye bakmam. Kriterlere bakarım. Önce iyi bir background’u (temeli, birikimi, arka planı) var mı diye bakarım. Ama açıkçası kimsenin karısını, kızını araştırmayacağım. Hiçbir zaman yapmadım. Daha önce atadığım insanların da araştırmadım. Çok merak eden varsa kendi araştırır.
Tabii ki insanlar arasında seçim yapmak zordur. Her zaman biri çıkıp ‘öteki daha iyiydi’ diyebilir...
Anayasa Mahkemesi’nin eski üyeleri için eski süreler geçerli olacak mı?
Eskiden seçilmiş üyeler görevlerine eski koşullarında devam edecek.
Gazetecilere davalar tehlikeli
Son zamanlarda birbiri peşi sıra gazeteciler aleyhine ağır ceza davaları açılıyor ve bu iş giderek basın özgürlüğünü tehdide dönüşüyor. Siz bu durumu izliyor musunuz?
Farkındayım ve takip ediyorum. Bu çok tehlikeli bir şey... ‘İfade özgürlüğü şiddet içermediği sürece kısıtlanmamalı’ diye her yerde söylüyoruz. Gelip buralarda (BM’de ve ABD’de) konuşurken, ‘Hapisteki gazetecilerin sayısı azaldı’ derken, çoğalırsa bu çok yanlış olur. Bu tip uygulamalar imajımızı hemen bozar. Columbia Üniversitesi’ndeki konuşmamda başta YouTube olmak üzere bu konudaki zafiyetimizi ben kendiliğimden ifade ettim. Bu konularda noksanlarımız var. Her şeyi toz pembe göstermem. Birdenbire öyle bir hücum başlar ki, uluslararası kuruluşlar nezdinde bizi çok yıpratır. ‘Karizma çizilir’ dedikleri şey olur. Yazar, çizer, bilim adamı, düşünür ve gazetecinin yargılanması çok yanlış olur. Tabii gazeteciler de layüsel (sorumsuz) değiller. Herkes eşit, hepimiz kanunlarla sınırlıyız. Ama şiddet içermediği müddetçe ifade özgürlüğü sınırlandırılmamalı.
ABD’de basın özgürlüğü olmasaydı, Irak savaşı sırasında Ebu Gureyb Cezaevi gibi skandallar yazılamasaydı, kim bilir ne olurdu? Özgürlük daha büyük rezaletlerden ABD’yi kurtardı.
Basına yönelik tehditler konusunda yasal düzenleme gerekiyor mu? Hükümetle de konuşuyor musunuz?
Ben ajandama takip ettiğim, önemli konuları yazarım. Bu da üstünde durduğum öncelikli bir konu. Bu konuda yasal düzenleme yapılmasını takip ediyorum.
Medya kontrolü ve Bekir Coşkun
Columbia Üniversitesi konuşmasında medya ‘tycoon’larından (ağalarından) söz ettiniz? Belli bir kişiyi mi kastettiniz?
Hayır. Türkiye’de artık çoğulculuğun olduğu anlamında söyledim. Şu kadar televizyon var anlamında... ‘Bir grup her şeyi idare ediyor, medyaya hükmediyor’ eleştirisiyle karşılıyorsunuz. Bunun böyle olmadığını göstermek için söyledim. ‘Türkiye’de yüzlerce televizyon var; bir grup her şeyi kontrol ediyor değil’ anlamında söyledim.
Biz ABD’deyken Bekir Coşkun’un işine son verildi, izleyebildiniz mi?
Tartışmaları izleyemedim. Ayrıldığını duydum.
Özel yetkili mahkemeler üniformasız DGM
Uzayan davalar ve tutukluluk süreleri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Geçen yıl Meclis açılışında bu konuya özellikle değindim. Yargıtay, Danıştay açılışlarında da değinildi... Türkiye’de tutukluların sayısı, hükümlülerden fazla. Bu da hiç hoş bir şey değil. Bu durum yargı mensuplarının çoğaltılmasıyla, davaların kısaltılmasıyla ilgili... Ama bir şey daha var. DGM’leri benim başbakanlığım döneminde kaldırdık. Üyeleri arasındaki askeri üyeleri çıkardık. Özel yetkili mahkemelere dönüştürdük. O zaman danışmanlarım ‘Bu böyle olmaz. Mahkemelerin fazla yetkileri var’ diye beni uyardılar. Kurumlar ise özel mahkemelerin yetkileri için ‘Bunlar devletin ulusal güvenliği açısından gerekli’ görüşündeydiler.
Biz yargıda gerçek anlamda reform yapalım diye yola çıktığımızda kurumlardan itirazlar ve tavsiyeler geldi. Sonuçta, DGM’lerde sadece insanlar değişti, üniformalar çıktı. Özünde bir şey değişmedi, kolaya kaçıldı.
Tutukluluk süreleri cezaya dönüşüyor
Sizce özel yetkili mahkemeler kaldırılmalı mı? Değiştirilmeli mi?
Buna bakmak lazım. Kaygılar haklı çıktı çünkü. Danışmanlarım haklı çıktı. Savcı ve hâkimler suçlanıyor. Savcı ve hâkim ne yapsın ki? Her ay uzatılsın mı, uzatılmasın diye heyetin önüne geliyor, onlar da yasalara göre karar veriyor. Dava süresince tutuklu da olsa karara bağlanana kadar herkes masumdur. Kimseye ‘Sen suçlusun’ diyemezsin. Ama bu sürelerin uzaması cezaya dönüşüyor.
Sizce Türkiye’de masuniyet karinesine özen gösteriliyor mu?Çok gösterilmiyor doğrusu...
Mali kural neden çıkmadı. Ali Babacan üzüldü herhalde?
Geçen Meclis konuşmamda da atıfta bulunmuştum. Mali kural, mali disiplini mecburi kılma anlamındadır. Eğer hükümet kendi iradesiyle mali disipline uyarsa, mali kuralın gecikmesi sorun çıkarmaz. Başbakan, uyacakları konusunda açıklama yaptı. O dikkat devam ederse, sorun olmaz. Doğrusu, Ali Babacan Türkiye’nin değil dünyanın en başarılı ekonomi uygulayıcılarından. Ali Bey’in sözüne dünya itibar eder. Mesela İMF ile ilişkilerimiz devam ederken, Ali Bey’in onayını almadan İMF açıklama yapmazdı.
Tophane ‘olacak şey değil’
Tophane olayı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Olacak şey değil. Bunlar ‘eski Türkiye’de olurdu. Ülkeye çok zarar verecek bir şey. Bu tür şeyler imajı bozar, Amerika’da bir hafta boyunca gösterdiğimiz bütün çabalarımızı alıp götürür. Bazıları ne yaptığını bilmiyor.
Hemen yeni anayasa mümkün mü?
Anayasa referandumu sonrasında Meclis’in uyum yasaları ve Kürt meselesine odaklanması beklenirken, yeni anayasa tartışması erken başladı ve siyasi gündemi belirler hale geldi.
Gerçi Kürt meselesi ve PKK ile mücadele bahislerinde gelişmeler var; İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın son temaslarının yanı sıra Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in BDP heyetiyle görüşmesi umut kapısının açık kalmasını sağlıyor.
Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 3 Eylül’de Diyarbakır’da 2011 seçimleri sonrasında yeni anayasa için çalışmaya başlanacağı vaadi, yeni anayasa taleplerini güçlendirdi. Öyle anlaşılıyor ki, toplumda oluşan beklenti, ‘Neden 2011 seçimi sonrasında?’ sorusunun sorulmasına yol açıyor.
Başbakan geçtiğimiz hafta bu soruya ‘Sırada bütçe görüşmeleri, uyum yasaları var, sonra da seçime gidiyoruz’ gibi bir yanıt verdi. Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Anlaşırsak bir haftada çıkar’ yaklaşımı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de ‘Seçime daha vakit var. Önce bu Meclis’te deneyelim, olmazsa seçim sonrasına kalır’ yaklaşımı, ister istemez tartışmayı hızlandırdı.
Yeni anayasa konusunda siyaset safları şu şekilde belirlenmiş durumda:
1- AK Parti, yeni anayasa istiyor, ama çalışmaların 2011 seçimleri sonrasında başlamasından yana: Seçim kampanyasını hak ve özgürlükler üzerinden götürmek istiyor.
2- CHP de yeni anayasa istiyor, ama çalışmaların hemen başlamasından yana: AK Parti’nin hak ve özgürlükleri seçim silahı yapmasını önlemek, Anayasa’ya ortak olmak istiyor.
3- BDP, yeni anayasa istiyor ve çalışmaların hemen başlayıp bitirlmesinden yana. BDP’nin neredeyse tek gündemi Kürt meselesi.
4- MHP, PKK ile mücadele sürerken Kürt meselesi ile bağlantılı anayasa değişikliği çalışmasına karşı. O nedenle şu anda oyunun dışında.
5- Cumhurbaşkanı Gül, AK Parti ve CHP’nin anlaştığı, CHP’nin sözlerinde samimi olduğu müddetçe Meclis’in kısa sürede yeni anayasa yazabileceğine inanıyor. Gül, seçim sürecindeki anayasa vaatlerine Başkanlık tartışmalarının malzeme edileceği kaygısı taşıyor.
AK Parti’deki ‘CHP samimi değil’ sorunu dün TESK Genel Kurulu’nda gerçekleşen Erdoğan-Kılıçdaroğlu temasıyla bir ölçüde aşıldı. Erdoğan’ın sorusu üzerine Kılıçdaroğlu’nun yeni anayasa üzerine hemen Meclis komisyonu kurmaya hazır olduğunu beyan ettiği anlaşılıyor.
Bunun üzerine Erdoğan’ın ‘başörtüsü’ konusuna öncelik vermek istemesine de Kılıçdaroğlu’nun ‘Komisyonda onu da görüşelim’ dediği bilgisi var. Erdoğan’ın bunun üzerine ‘Önce başörtüsü’ demesi ise akıllara ister istemez 2007 deneyimini getiriyor.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçimi krizi ortamında gittiği 2007 seçimini kazanması ardından yaptığı konuşmada, tıpkı 2010 referandumu ardından yaptığı türden birleştirici mesajlar vermişti. O zaman da toplum yeni bir anayasaya odaklanmıştı. Ancak Erdoğan’ın MHP desteğiyle türbanla ilgili iki maddelik anayasa değişikliğine (Gül’ün uyarısına rağmen) gitmesini, bir dizi kriz izlemişti.
Erdoğan’ın hazır Kılıçdaroğlu ile uyumlu bir muhalefet desteği bulmuşken, önceliği belli bir konuya vermeden kendi önerisi olan Meclis komisyonunu bir an önce kurdurup yeni anayasa çalışmalarını başlatması siyasetin yeniden yapıcı bir mecraya akmasına, ekonomiyi canlandırmasına kapı açabilir.
