Bilinçsizce yapılan müdahaleler, tarihi yapılar için tehlike oluşturuyor

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Zeki Özcan, bilinçsizce yapılan restorasyonlar

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Zeki Özcan, bilinçsizce yapılan restorasyonların tarihi yapılar için tehlike oluşturduğunu söyledi.

Tarihi yapıların deprem davranışı ve güvenliklerinin belirlenmesi konusunda 2004 ila 2007 yılları arasında çalışma yürüten Yrd. Doç. Dr. Zeki Özcan, tamamlanan proje ile ilgili şahsi çalışmalarının sürdüğünü ifade etti. Tarihi yapıların deprem güvenliklerinin belirlenmesinin, geçmiş kuşaklardan miras kalan eserlerin yaşatılması ve gelecek nesillere güvenli bir şekilde devredilmesi açısından önemli olduğunu kaydeden Özcan, "Olası bir depremde tarihi yapıların nasıl davranacağını ve geçmiş depremlerden nasıl etkilendiğini belirlemek için bu çalışmayı yaptık. Depremlerden nasıl ve ne derecede etkilenecek? Alınması gereken tedbir var mı? Bu sorulara cevap bulmak için bu çalışmayı yürüttük. Proje bitti, ama kişisel çalışmamız sürüyor." dedi.

Proje kapsamında Sakarya ve Kocaeli, Bolu ve Beypazarı'ndaki tarihi cami, han, köprü ve evlerde çalışma yaptıklarını anlatan Dr. Özcan, incelenen tarihi eserlerin özelliklerine göre farklı şekilde etkilendiklerini, ancak yapısal güvenliklerini tehlikeye düşürecek bir problem görülmediğini vurguladı. Tarihi yapılarda kullanılan teknik, malzeme seçimi ve işçiliğin yüksek seviyede olduğunu kaydeden Dr. Özcan, şöyle konuştu: "Bu çalışmalar kapsamında Sakarya ilindeki tarihi Justinianus (Beşköprü) köprüsünü yerinde deneyler yaparak inceledik. Yapının Milattan Sonra (MS) 558-562 yılları arasında inşa edildiği göz önünde bulundurulursa 1448 yıllık eser ortaya çıkmaktadır. Çalışma kapsamında köprünün üç boyutlu sonlu eleman modelini kurarak deprem davranışını belirlemeye çalıştık. Yine Sapanca Uzunkum'da Sultan Abdülhamit tarafından yaptırılan 130 yıllık Rahime Sultan Camii'nde çalışmalar yaptık. Bolu ve Ankara Beypazarı'nda 6 tarihi camiyi inceledik. Yine Bolu'da 200 yıllık bir taş hanı inceledik. Taraklı'da tarihi ahşap evlerin yapım tarzının incelenmesi de çalışmalarımız arasındadır."

Bu bölgede inceledikleri tarihi yapıların kullanımdan kaynaklanan bir takım problemleri olmasına rağmen hayati yapısal problemlerinin olmadığını gördüklerini kaydeden Dr. Özcan, "Uzun yıllar ayakta kalmaları da bunu gösteriyor. O yıllarda mühendisliğin bu günkü kadar gelişmediği, ancak edinilen tecrübe ve deneyimlerin çok iyi kullanılarak inşa edildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapım tekniği, malzeme seçimi ve işçiliğin yüksek seviyede olduğu görülmektedir." diye belirtti.

"1500 YILLIK KÖPRÜ, BOĞAZ KÖPRÜLERİ İLE EŞ DEĞER ÖNEMDE"

Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yaptırılan Justinianus Köprüsü'nde yaptıkları çalışmada çok ilginç sonuçlarla karşılaştıklarını söyleyen Özcan, yaklaşık 1500 yıl önceki bir yapımla hala ayakta kalabilen tarihi köprünün bugünkü boğaz köprüleriyle eş değer tutulabileceğini dile getirdi. Özcan; "Fonksiyon olarak boğaz köprüsünün işini yapmıyor ama 10 metre genişliği ve 364 metre uzunluğu ile yapıldığı yıllarla kıyasladığımızda ileri bir teknik kullanıldığını söyleyebilirim. Bunu niye söylüyorum; şimdi nehirler üzerinde çok sayıda baraj var, akışlar rejim haline girmiş durumunda, barajlar taşkın olduğunda suyu tutuyor ve kontrollü şekilde veriliyor. O zamanki şartlar yapım için çok daha zorlayıcı idi. Öyle kontrolsüzce akan bir nehrin üzerine siz köprü yapıp yaşatmaya çalışıyorsunuz. Büyük taş bloklar ve ağır kütleler kullanıyorsunuz. Her bir taş bloğun ağırlığı 1 ila 1.5 ton arasında geliyor. Onları oraya taş ocağından taşıyıp yapım tekniğine uygun bir şekilde koymak o zamanın şartlarında hakikaten zor bir iş. İnşa sırasında nehir için by-pass tekniği kullanılmış. Nehir bir taraftan akıtılarak diğer tarafta inşaat yapılmış sonra diğer yana yönlendirilerek diğer bölüm yapılmış. Köprünün ayaklarını ne kadar derine indiğini de araştırdık. Bu amaçlarla sismik deneyler yaptık. Köprü ayaklarının zemin yüzünden 12 metre aşağıya kadar indiğini tespit ettik. Köprü ayaklarının formunun seçiminde de bugünküne yakın yöntemler uygulanmış. Köprünün ayak formları nehrin geldiği yönde yuvarlatılmış, çıkış yönünde ise üçgen formda inşa edilerek sürtünme etkileri en aza indirilmiştir. Bizim bugünkü teknoloji ile belirlediğimiz ayak formlarını o zamanın şartlarında tecrübelerle yapmışlar. Justinianus Köprüsü 1500 yıllık tarihi ile ki Ayasofya'nın yeniden yapımı ile aynı yıllara rastlamaktadır, öne çıkarılıp iç ve dış turizme, tanıtımlara konu edilebilir. Köprünün bulunduğu alan sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemeye uygun bir yapıdadır, bu özelliği geliştirilebilir." ifadesini kullandı.

Depremlerin ve bilinçsizce yapılan restorasyonların tarihi yapılar için tehlikeler oluşturduğunu belirten Özcan, bilinçsizce yapılan müdahalelerin eserlerin orjinal yapısını bozduğunu dile getirdi. Özcan, şunları söyledi: "Tarihi yapılar yapıldıkları dönemin önemli yapıları idi. Tarihi ahşap binalar esnek yapılar oldukları için deprem güvenlikleri rijit yapılara göre daha yüksek. Depremden betonarme yapılar kadar etkilenmiyorlar. Sıva çatlakları sıklıkla gözlenebiliyor, ama taşıyıcı sistemi ayakta kalıyor. Tarihi eserlerde gördüğümüz en büyük tehlike bilinçsizce yapılan müdahaleler. Bolu'da bir caminin duvarını kazıdığımızda 7- 8 kat boya ortaya çıktı. Farklı zamanlarda boya yapılmış. Ahşap elemanlar yağlı boya ile boyanmış. Yağlı boya ahşaba hava aldırmadığı için en büyük düşman. Ahşap nefes alan ve yaşayan bir malzeme. Bunun yanında yapılarda rutubet problemleri var. Genellikle yanlarından geçen yollar yükseltilmiş, yapılar aşağı seviyelerde kalmış. Yağmur suları yapıları etkiliyor."