Başbakan Erdoğan İstanbul'da Medya Yöneticileriyle Bir Araya Geldi
İstanbul'da medya yöneticileriyle bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, değişen, dönüşen her alanda geçmişe göre büyük farklılıklar gösteren bir ülkede medyanın soğuk savaş parametreleri ile hareket etmesinin demokrasi adına eksiklik olacağını belirterek, "İktidar ile medyanın her konuda yüzde 100 mutabakat içinde, görüş birliği içinde, u
İstanbul'da medya yöneticileriyle bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, değişen, dönüşen her alanda geçmişe göre büyük farklılıklar gösteren bir ülkede medyanın soğuk savaş parametreleri ile hareket etmesinin demokrasi adına eksiklik olacağını belirterek, "İktidar ile medyanın her konuda yüzde 100 mutabakat içinde, görüş birliği içinde, uyum içinde olması beklenemez. Medya bizden tahammül beklediği kadar, kendisi de eleştiriye karşı tahammül içinde olmalı. Medyanın eleştirme
hakkı olduğu kadar, siyasetçinin de eleştirme hakkı vardır. Zaman zaman sert eleştirilerimiz, polemiklerimiz oldu, öfkelendiğimiz zamanlar oldu. Bunlar medyaya yönelik bir sindirme ya da baskı niyetiyle değil. Haksız eleştiriye, hakarete, iftiraya yönelik bir isyanın tezahürüdür" dedi.
Tophanede meydana gelen çirkin olayların, medyada yer alış biçimiyle sınırlarını aşarak farklı bir boyut kazandığını ifade eden Erdoğan, "Olgu ile algı arasındaki makasın bu derece açılması, sağlıksız bir iletişimin var olduğunu gösterir. Medya dördüncü kuvvettir. Medya, yasamanın, yürütmenin, yargının yerini aldığında sağlıklı bir demokratik süreç oluşmayacaktır. 1960'ların manşetiyle 2000'li yılları inşa edemeyiz" diye konuştu. Erdoğan, medyaya terörle mücadele konusunda da büyük görevler düştüğünü
belirterek, "Kasıtlı olmadığını biliyorum ama terör olayları sonrasında yapılan yayınlar ve özellikle bazı tiplerin ısrarla televizyonlara çıkartılması, bu tiplerin terörün sona erdirilmesi noktasında değil, adeta terörün o yanmakta olan fitilinin ömrünü uzatmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiğini görüyoruz" açıklamasında bulundu.
Erdoğan, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, medya yöneticileriyle bir araya geldi. Bluşmada Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Başkanı Ömer Çelik, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Radyo, Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da hazır bulundu.
"AB SÜRECİNDE MEDYA DA KENDİSİNİ GELİŞTİRMENİN MÜCADELESİNİ VERİYOR"
Türkiye'nin demokratikleşme tarihinin sadece siyasi sistemin ve partilerin değişimini değil, medyanın ve yayın dünyasının değişimini ve demokratikleşmesini de anlattığını belirten Erdoğan, özellikle son dönemde büyük bir ilerleme yaşayan Türkiye'de medyanın da büyüdüğünü ve çeşitlendiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği sürecinde medyanın da kendisini geliştirmenin mücadelesini verdiğini ifade etti.
Konuşmasında, iktidar medya ilişkileri ile Türkiye'de meydana gelen son gelişmeleri ele alacağını ifade eden Erdoğan, davete icabet eden tüm medya temsilcilerine teşekkür etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "12 Eylül'deki halk oylamasıyla yürürlüğe giren anayasa değişikliğinin hazırlık aşamalarında bu değişikliğin Türkiye için bir milat olacağını, Türkiye'de yeni bir dönemin, yeni bir sürecin başlayacağını ifade etmiştik. Hiç şüphesiz 26 maddeden oluşan bu değişiklik, 1982 anayasası üzerindeki gölgeleri tam olarak ortadan kaldırmıyor. Anayasa üzerindeki tartışmaları sona erdirmiyor ancak 26 maddelik değişiklik, 1982'den bu yana yapılan değişiklikler içinde çok müstesna bir
yere sahip" dedi. İlk kez anayasanın, ruhuna, özüne dokunulduğuna dikkat çeken Erdoğan, "İlk kez darbe zihniyeti ve vesayetçi anlayış bu kapsamda bir değişikliğe maruz kalıyor. Başta anayasa mahkemesinin ve hakimler savcılar yüksek kurulunun yapısının değişmesi, geçici 15. maddenin kaldırılması, yargf'fetiriye karşı tahammül içinde olmalı. Medyanınıya ilişkin bir takım düzenlemeler olmak üzere bu 26 maddelik değişiklikle, Türkiye çok farklı bir döneme adımlarını atıyor. Sivil siyasetin demokratik değişimin,
vesayetçi anlayış ve statüko karşısında elde ettiği bu başarı, Türkiye'de çok önemli bir zihniyet dönüşümünün gerçekleşmeye başladığına işaret ediyor. Biz 12 Eylül'de ortaya çıkan sonucun, Türkiye haritasını farklı renklere boyadığına, farklı kutuplara savurduğuna asla inanmıyoruz. Tam tersine ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda çok önemli bir mesafe kaydettiğini, demokrasiyi içselleştirdiğini, her sorunu demokrasi içinde çözme kültürünü artık kazandığını gösteriyor" diye konuştu.
"12 EYLÜL'DE 'EVET' OYLARI İLE BİRLİKTE 'HAYIR'LAR DA KAZANDI"
Erdoğan, ileri demokrasilerden biri olan ABD'de başkanlık seçimlerinde Türkiye'dekine benzer bir tablo, benzer bir harita oluşmasına rağmen, kimsenin ABD'nin bölündüğünü, karpuz gibi ikiye ayrıldığını, kutuplaştığını ifade etmediğini söyledi. Neticeyi çok küçük oy yüzdeleri belirlediği halde, kimsenin kazanan iradeyi küçümsemediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Son dönemde Türkiye'de yapılan seçimlere, halk oylamalarına baktığımızda, seçmen tercihlerinin duygusal faktörlerle değil, rasyonel gerekçelerle
oluştuğunu, vatandaşların partizancı duygularla değil, eyleme, projeye göre hareket ettiğini görüyoruz. Herhangi bir il genel seçimde farklı, yerel seçimde, halk oylamalarında farklı tercihlerde bulunabiliyor. Artık vatandaşımız bir seçimde 4 ay kullanacaksa, her tercihini farklı değerlendirmelerle seçebiliyor. Milletimiz artık son derece bilinçli bir şekilde oy kullanıyor. Katılımın yüzde 77'lerde olması da, demokratik duyarlılığın iyi seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bunlar Türkiye'de artık yeni bir
sürecin başladığının güçlü göstergeleridir" açıklamasında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 12 Eylül ile birlikte artık önünde yeni bir sayfa açtığını söyledi. Halk oylaması sürecinde, kampanya aşamasında yaşananların geride kaldığının altını çizen Erdoğan, geçmişe göre çok daha özgürlükçü bir anayasa ile yeni bir başlangıç yapılmasının gerekli hale geldiğini savundu.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"'Hayır' oylarının 'Evet' oyları kadar muteber olduğunu kabulümüz olduğunu, demokratik iradenin saygıdeğer bir parçası olduğunu ifade ettim. 12 Eylül'de 'Evet' oyları ile birlikte 'Hayır'ların da kazandığını, topyekün Türkiye'nin, hukukun, demokrasinin, milletin kazandığını belirttim. 'Hayır' oylarının ne anlama geldiğini, nasıl okunması gerektiğini halk oylamasından ne gibi dersler çıkarmamız gerektiğini tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz. Çıkan sonuç elbette bir başarıyı, somut bir neticeyi yansıtıyor
ancak halk oylamasından sadece anayasa deği bşikliğinin onaylandığı sonucunu çıkarmıyoruz. Bölge bölge, il il, ilçe ilçe ortaya çıkan sonuçları doğru okumak, doğru anlamak ve buna göre kendimizi gözden geçirmek zorundayız. Tüm partilere düşen, milletin mesajını doğru anlamaya çalışmaktır. Oylamanın önemli neticesi, ileri demokrasi konusunda milletimizin büyük bir özlem içinde oldunetiriye karşı tahammül içinde olmalı. Medyanınğudur. Özellikle ileri demokrasiyi seçerek söylüyorum. Türk milleti her zaman
değişimden, demokratikleşmeden yana olmuştur. Eğer toplumda bir kaygı, endişe, tereddüt varsa, bunları gidermek de bizim görevimizdir."
"EKSİKLİKLERİ GİDERMENİN GAYRETİ İÇİNDE OLMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR"
Değişim ve demokratikleşmenin, halkın içine sindiği, halkın geneli tarafından sahiplenildiği takdirde anlam kazandığını belirten Erdoğan, 73 milyonun tamamının her alanda bir memnuniyet içinde olmasını, geleceğe umutla bakmasını, tamamının kendi yaşamını ve yaşam tarzını emniyet içinde görmesini ve hissetmesini arzuladıklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, süreç içinde aksaklıklar olabileceğine dikkat çekerek, "Bunu yüzde 100 başarabilir miyiz, böyle bir iddianın içinde değilim. Eksiklerimiz de olacaktır.
Yöneten insan, yönetilen de insan. Kendisine oy verenlere hizmet götüren, oy vermeyenleri cezalandıran siyasi anlayış, bugüne kadar Türkiye'ye çok şey kaybettirdi. Memnuniyetsizlerin bulunduğu bir ülkenin idaresi zordur. Biz, 73 milyonun tamamının hükümetiyiz.
Bizim iktidarımız Türkiye'nin 780 bin kilometre karesine hizmet götürmenin bahtiyarlığını yaşayan bir iktidardır. 73 milyonun bu hizmetlerden istifade etmesini sağlayan bir iktidardır. Bunun bir çok boyutu var. Kültürel boyutu, inanç boyutu var. Bütün bu noktalarda da ne gibi eksiklikler varsa, gidermenin gayreti içinde olmak bizim görevimizdir" ifadelerini kullandı.
Gerektiğinde özeleştiri yapmaktan kaçınmadıklarını söyleyen Erdoğan, "Gerektiğinde kendimizi gerçekten acımasız sorguluyoruz. Hataların tekrar etmemesi için azami hassasiyet gösteriyoruz. Oy verenleri anladığımız kadar, oy vermeyenleri de anlamanın mücadelesini veriyoruz. Demokrasi sadece iktidardan müteşekkil değildir, güçlü bir demokrasi istiyorsak, orada güçlü bir iktidar, güçlü bir muhalefet şarttır. Muhalefetsiz bir demokrasi mümkün değildir. Muhalefetin en az iktidar kadar demokrasi mücadelesinde
yerini almadığı süreç, eksik bir süreçtir" dedi.
Erdoğan, muhalefeti eleştirerek, şu ifadeleri kullandı:
"İftirayı, karalamayı, kutuplaştırmayı ve ne yazık ki kutsal değerlerin istismarını propaganda aracı olarak kullanan muhalefetin, 12 Eylül'ün ardından bu alışkanlığını devam ettirmesini yeni dönem adına talihsizlik olarak görüyoruz. Toplumdaki endişe ve kaygıları gidermek en az iktidar kadar muhalefetin de sorumluluğu altında olmalıdır. Gerilimden, kutuplaşmadan, korku ve kaygı yaymaktan medet umanlar her zaman kaybettiler, bundan sonra da kaybetmeye mahkum olacaklar. 12 Eylül gecesi tüm partilere
çağrıda bulunduk. 'Üslubumuzu yol ve yöntemlerimizi gözden geçirelim' çağrısı yaptım. Biz kapıları kapatan olmayacağız. Kapımız da, gönlümüz de herkese açık olacak. Temenni ederim ki diğer partiler de bu iyi niyetimizi olumlu karşılar ve demokratik olgunlukla siyasetin seviyesini daha yukarılara çekeriz."
"DEMOKRASİNbİN GÜZELLİĞİ İKTİDARLA MEDYA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ÖLÇÜLÜ OLMASINDAN DOĞAR"
Bu süreçte medyaya da büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, değişen, dönüşen, her alanda geçmişe göre büyük farklılıklar gösteren bir ülkede medyanın, soğuk savaş parametreleri ile hareket etmesinin demokrasi adına eksiklik olacağını söyledi. Erdoğan, demokrasinin tahammül, diyalog ve hoşgörü rejimi olduğunu belirterek, "Konuşarak, tartışarak, uzlaşarak sorunlara çözüm aramak kültürünü geliştirmek durumundayız. Sadece iktidar ve muhalefet değil, yazılı ve görsel medya
kuruluşları da demokratik kültürün bir parçası olarak, bu sürecin bir parçası veya sorumluluk ve yükümlülük sahibi olarak ortadadır" dedi.
İktidar ile medyanın her konuda yüzde 100 mutabakat içinde, görüş birliği içinde, uyum içinde olmasının beklenemeyeceğinin altını çizen Erdoğan, "Hiçbir demokratik ülkede bu yoktur. Esasen demokrasinin güzelliği de, kalitesi de, iktidarla medya arasındaki ilişkinin ölçülü olmasından doğar" diye konuştu.
Erdoğan, Mevlana'nın 'İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur' sözünü hatırlatarak, "Dost acı söyleyebilir, dost kıyasıya eleştirebilir ama bunu dostu için, dostunun iyiliği için yapar. Biz medyanın bize acı gerçekleri çıplak gerçekleri gösteren, yapıcı eleştirilerde bulunan bir ayna olmasını her zaman arzuladık ve arzuluyoruz. Zaman zaman sert eleştirilerimiz, polemiklerimiz oldu, öfkelendiğimiz zamanlar oldu. Bunlar medyaya yönelik bir sindirme ya da baskı niyetiyle değil. haksız eleştiriye,
hakarete, iftiraya yönelik bir isyanın tezahürüdür" ifadelerini kullandı.
Medyanın tahammül beklediği kadar, kendisinin de eleştiriye karşı tahammül içinde olması gerektiğini ifade eden Erdoğan, medyanın eleştirme hakkı olduğu kadar, siyasetçinin de eleştirme hakkı olduğunu ve eleştirinin; hedef gösterme, bastırma, sindirme girişimi olarak algılanmasını da yanlış bulduğunu söyledi.
"LOKAL BİR OLAY GEREĞİNDEN FAZLA BÜYÜTÜLDÜ"
Başbakan Erdoğan, Tophane'deki sanat galerisinde yaşanan olayları da hatırlatarak, bu konuda yapılan haberler nedeniyle medyaya serzenişte bulundu.
Tophane'de meydana gelen çirkin olayların, medyada yer alış biçimiyle sınırlarını aşarak farklı bir boyut kazandığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Lokal bir olay, gereğinden fazla büyütülerek, abartılarak yurt içinde ve maalesef yurt dışında adeta bir Türkiye tablosu gibi sunuldu. Sanki Türkiye bu. Bu lokal olay 12 Eylül halk oylamasında ortaya çıkan sonucun bir tezahürü diye yazıldı.
Olgu ile algı arasındaki makasın bu derece açılması, sağlıksız bir iletişimin var olduğunu gösterir. Medya dördüncü kuvvettir. Medya, yasamanın, yürütmenin, yargının yerini aldığında sağlıklı bir demokratik süreç oluşmayacaktır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı körü körüne destekleyen, kendisini muhalefet partilerinin yerine koyan bir medya yapısının da demokratik standartların yükselmesine katkı sağlamayacağını söyledi. Bunun acısını çok çektiklerini ifade eden Erdoğan, "1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığımdan itibaren adeta manşetlerle çarpışarak, manşetlerle mücadele ederek bugünlere geldim. Şahsımla alakalı olarak, 'Muhtar bile olamaz' manşeti atıldı. Ben mahkum oldum cezaevine girdim. Ne
yaptım da cezaevine gittim. Bir şairin şiirini okumaktan dolayı girdim. Bunun dışında bir suçum yoktu ama atılan başlık buydu. Bir sevinç çığlığıydı bu. Parlamento çoğunluğu ile gemoçen yasa için '411 el kaosa kalktı' manşeti atıldı. 'Gerekirse silah bile kullanırız', 'Genç subaylar rahatsız', 'Tehlikenin farkında mısınız' gibi başlıklarla yayınlar yapıldı" dedi.
Medyanın tarafsızlığının önemine değinen Erdoğan, "Biz, medyanın bizim tarafımızı tutmasını istemiyoruz. Siyasi taraf haline gelerek birilerinin psikolojik harekatının parçası olmasını da doğru bulmuyoruz. Medya elbette demokrasinin, hukukun, insani değerlerin, hak ve özgürlüklerin tarafı olacaktır. Özgürlükleri herkes kendisine yontmamalı. Bazı özgürlükleri iyi, bazılarını kötü görmemelidir. Bizim hükümet olarak çetelerle yaptığımız mücadele, hukuksuzluğa gösterdiğimiz tepki, anti demokratik girişimlere
yönelik tavrımız zaman zaman medya tarafından görmezden gelindi hatta eleştirildi. Medya tarafından güçlü şekilde desteklenmesi gerekirken, sessiz kalındı. Bu noktada haberleri cesaretle yayınlayan kuruluşlar ise yandaş medya olarak görüldü" diye konuştu.
"ÖZELEŞTİRİNİN KAÇINILMAZ HALE GELDİĞİ İNANCINDAYIZ"
Erdoğan, bir dönem gazete ve televizyonların baskı altına alındığını hatırlatarak,
"Bir dönem gazetelerin, televizyonların nasıl baskı altına alındığını, toplumu kutuplaştırmak, germek için nasıl haberler tezgahlandığını bizzat o dönemin yayın yönetmenleri, köşe yazıları anılarında dile getirdi. Bu ülkede gazeteciler fişlendi, tehdit edildi. Darbelere, cuntalara direnen kimi köşe yazarlarının baskılar dolayısıyla işlerine son verildiğini ilk ağızdan dinledik. Bu ülke ne zaman olağan üstü bir dönem yaşasa, ne zaman karanlık bir sürece girse bundan en büyük zararı gazeteciler, siyasetçiler
hep birlikte gördü. Bu ülkede onlarca gazeteci terörün, mafyanın, çetelerin hışmına uğradı, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. Yüzlerce gazeteci, fikirlerinden, yazdıklarından ötürü o karanlık dönemlerde yargılandı, işkence gördü. Bir çok gazeteci yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldı. Bugün biz bu karanlığı aydınlığa çevirmek için yoğun bir mücadele verirken, ne yazık ki medyanın desteğini değil eleştirisini alıyoruz" açıklamasında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasi dışı müdahalelere çanak tutan, darbecileri yere göğe sığdıramayan, çetelerin üzerini örtenler Türkiye'ye, demokrasimize haksızlık ettiklerinden, daha fazla kendi meslektaşlarına haksızlık etmişlerdir. Geçmişin küllerini kaldıracak değilim ancak gelecek adına bir özeleştirinin kaçınılmaz hale geldiği inancındayız. Tophane olaylarının ardından yapılan yayınlar, bu özeleştiriyi daha da acil konuma getirmiştir. Yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. İstanbul'umuzun belli bir semti, çok önemli
bir konuma gelmiş bir beyefendi tarafından öyle anlatılıyor ki, orada hiç yaşamamış olsam ben de inanacağ ım. Oraya sadece belli giysiler içinde olan insanlar girebiliyormuş gibi bir takdim. Başka kimse oraya giremiyor. Niye çünkü biliyorum ki o semti sadece gazetedeki fotoğraflardan tanımış. Kendileri oraya hiç girmemişler. O semti fotoğraflayan o yayın organları, ne yazık ki Türkiye'yi de batıya, dünyaya öyle tanıttılar. Türkiye'yi o resimle tanıyanlar, biz kendileriyle oturup konuştuğumuz zaman bize hep
onları anlattılar. Aslında biz bu muyuz, biz onlara 'biz bu değiliz' demek mecburiyetinde kaldık. Bizde onlar da var, bunlar da var demek durumunda kaldık. Fotoğraf albümleriyle gitmek durumunda kaldık. Bazılarını özel davet ettim İstanbul'a. Gelsin yerinde görsün diye. Son dönemlerdeki bu turizm patlamasının bu yönde büyük faydaları oldu."
1960'ların manşetiyle 2000'li yılların inşa edilemeyeceğini belirten Erdoğan, "40 yıl öncesinin manşetleriyle bugün manşet atarken gözden geçirin de, birbirine uymasın. Aynı manşet olduğu zaman biz de buna üzülüyoruz" dedi.
Hükümet olarak, Tophane'deki olayları da, benzerlerini de hassasiyetle izlediklerini ve tekrar yaşanmaması için gerekli her türlü tedbiri aldıklarını ifade eden Erdoğan, muhalefet ve medyadan da destek beklediklerinin altını çizdi. Erdoğan, "Toplumdaki kaygıları anlamak noktasında samimiyiz, bunları gidermek noktasında da samimiyiz. Aynı samimiyeti muhalefet ve medyadan da bekliyoruz" diye konuştu.
"BAZI TİPLER ADETA TERÖRÜN O YANMAKTA OLAN FİTİLİNİN ÖMRÜNÜ UZATMAK İÇİN ELLERİNDEN GELEN GAYRETİ GÖSTERİYOR"
Konuşmasının sonunda terör konusuna değinen Erdoğan, terörün sona erdirilmesi için ortaya konulan çabalar, özellikle son dönemde gerek milli birlik ve kardeşlik sürecinin desteklenmesi, gerek terör olaylarının yansıtılması konusunda medyanın takınmış olduğu sağduyulu tavırdan dolayı teşekkürlerini sundu. Başbakan Erdoğan, "Böyle önemli bir meselenin çözümünde medya kuruluşları üzerinde büyük sorumluluk bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Burada da sorunları tam aştığımız söylenemez. Kasıtlı olmadığını
biliyorum ama terör olayları sonrasında yapılan yayınlar ve özellikle bazı tiplerin ısrarla televizyonlara çıkartılması, bu tiplerin terörün sona erdirilmesi noktasında değil, adeta terörün o yanmakta olan fitilinin ömrünü uzatmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiğini görüyoruz. Toplumu bilgilendirmenin ötesine geçerek, terör örgütünün reklamının yapılmasına dönüşebiliyor" açıklamasında bulundu.
"Ağlayan şehit annelerinin görüntüleri yayınlanmasın" sözlerinin çok eleştirildiğini hatırlatan Erdoğan, "Buradaki hiçbir arkadaşımız evinde, fotoğraf albümünde ağlarken belki tek bir fotoğrafı bile yoktur. O annelerin acılı hallerinin sayfalara yansıması, bırakın terörle mücadeleyi, insan hakları adına haksızlıktır.
Medyanın terör olayları ya da terörle mücadeleyi yansıtırken bir çok parametreyi göz önünde bulundurması aşikardır. Bu süreçte terör olaylarına ilişkin daha hassas bir yayın çizgisinin izlenmesinin gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Bundan sonraki süreçte terörle mücadeledeki etkinliğimiz çok daha farklı alanlara yaymanın kararlılığı içindeyiz. Bu sorun sadece iktidarın sorunu değil, hepimizin ortak sorunudur. Hep birlikte bu mücadeleyi vermek durumundayız" dedi.
Son olarak, referandum sonrasında yaptığı konuşmayı hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bütün siyasi partiler olarak hazırlıklarımızı yapalım, sivil toplum kuruluşları olarak hazırlıklarımızı yapalım, akademisyenlerimizle, medya mensuplarıyla hep birlikte bu konuda ne katabilirsek sürece hazırlıklarımızı yapalım. Biz sabırlıyız, 2011'in hemen ardından bu adımı atalım. Bu yürüyüşümüzde muhalefetin de, sivil toplumun da, medyanın da bize ayna tutmasını istiyor ve arzuluyoruz. 12 Eylül akşamı startını verdiğimiz yeni anayasa çalışmaları, bu yeni sürecin önemli adımlarından biri olacaktır.
Çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yok, Türkiye olarak bunu her zamankinden daha fazla inanıyoruz. Sorunları aşmak konusunda her zamankinden daha fazla umutluyuz. Türkiye'ye yaşattığımız başarılara yenilerini ekleyebiliriz. Türkiye 8 yıl öncesine göre çok farklı bir yerde. Bu ivme ile devam ederek 2023 yılında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alan bir Türkiye'yi görmek hayal değil. Bunun mümkün olduğuna ben tüm yüreğimle inanıyorum."
hakkı olduğu kadar, siyasetçinin de eleştirme hakkı vardır. Zaman zaman sert eleştirilerimiz, polemiklerimiz oldu, öfkelendiğimiz zamanlar oldu. Bunlar medyaya yönelik bir sindirme ya da baskı niyetiyle değil. Haksız eleştiriye, hakarete, iftiraya yönelik bir isyanın tezahürüdür" dedi.
Tophanede meydana gelen çirkin olayların, medyada yer alış biçimiyle sınırlarını aşarak farklı bir boyut kazandığını ifade eden Erdoğan, "Olgu ile algı arasındaki makasın bu derece açılması, sağlıksız bir iletişimin var olduğunu gösterir. Medya dördüncü kuvvettir. Medya, yasamanın, yürütmenin, yargının yerini aldığında sağlıklı bir demokratik süreç oluşmayacaktır. 1960'ların manşetiyle 2000'li yılları inşa edemeyiz" diye konuştu. Erdoğan, medyaya terörle mücadele konusunda da büyük görevler düştüğünü
belirterek, "Kasıtlı olmadığını biliyorum ama terör olayları sonrasında yapılan yayınlar ve özellikle bazı tiplerin ısrarla televizyonlara çıkartılması, bu tiplerin terörün sona erdirilmesi noktasında değil, adeta terörün o yanmakta olan fitilinin ömrünü uzatmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiğini görüyoruz" açıklamasında bulundu.
Erdoğan, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, medya yöneticileriyle bir araya geldi. Bluşmada Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Başkanı Ömer Çelik, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Radyo, Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da hazır bulundu.
"AB SÜRECİNDE MEDYA DA KENDİSİNİ GELİŞTİRMENİN MÜCADELESİNİ VERİYOR"
Türkiye'nin demokratikleşme tarihinin sadece siyasi sistemin ve partilerin değişimini değil, medyanın ve yayın dünyasının değişimini ve demokratikleşmesini de anlattığını belirten Erdoğan, özellikle son dönemde büyük bir ilerleme yaşayan Türkiye'de medyanın da büyüdüğünü ve çeşitlendiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği sürecinde medyanın da kendisini geliştirmenin mücadelesini verdiğini ifade etti.
Konuşmasında, iktidar medya ilişkileri ile Türkiye'de meydana gelen son gelişmeleri ele alacağını ifade eden Erdoğan, davete icabet eden tüm medya temsilcilerine teşekkür etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "12 Eylül'deki halk oylamasıyla yürürlüğe giren anayasa değişikliğinin hazırlık aşamalarında bu değişikliğin Türkiye için bir milat olacağını, Türkiye'de yeni bir dönemin, yeni bir sürecin başlayacağını ifade etmiştik. Hiç şüphesiz 26 maddeden oluşan bu değişiklik, 1982 anayasası üzerindeki gölgeleri tam olarak ortadan kaldırmıyor. Anayasa üzerindeki tartışmaları sona erdirmiyor ancak 26 maddelik değişiklik, 1982'den bu yana yapılan değişiklikler içinde çok müstesna bir
yere sahip" dedi. İlk kez anayasanın, ruhuna, özüne dokunulduğuna dikkat çeken Erdoğan, "İlk kez darbe zihniyeti ve vesayetçi anlayış bu kapsamda bir değişikliğe maruz kalıyor. Başta anayasa mahkemesinin ve hakimler savcılar yüksek kurulunun yapısının değişmesi, geçici 15. maddenin kaldırılması, yargf'fetiriye karşı tahammül içinde olmalı. Medyanınıya ilişkin bir takım düzenlemeler olmak üzere bu 26 maddelik değişiklikle, Türkiye çok farklı bir döneme adımlarını atıyor. Sivil siyasetin demokratik değişimin,
vesayetçi anlayış ve statüko karşısında elde ettiği bu başarı, Türkiye'de çok önemli bir zihniyet dönüşümünün gerçekleşmeye başladığına işaret ediyor. Biz 12 Eylül'de ortaya çıkan sonucun, Türkiye haritasını farklı renklere boyadığına, farklı kutuplara savurduğuna asla inanmıyoruz. Tam tersine ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda çok önemli bir mesafe kaydettiğini, demokrasiyi içselleştirdiğini, her sorunu demokrasi içinde çözme kültürünü artık kazandığını gösteriyor" diye konuştu.
"12 EYLÜL'DE 'EVET' OYLARI İLE BİRLİKTE 'HAYIR'LAR DA KAZANDI"
Erdoğan, ileri demokrasilerden biri olan ABD'de başkanlık seçimlerinde Türkiye'dekine benzer bir tablo, benzer bir harita oluşmasına rağmen, kimsenin ABD'nin bölündüğünü, karpuz gibi ikiye ayrıldığını, kutuplaştığını ifade etmediğini söyledi. Neticeyi çok küçük oy yüzdeleri belirlediği halde, kimsenin kazanan iradeyi küçümsemediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Son dönemde Türkiye'de yapılan seçimlere, halk oylamalarına baktığımızda, seçmen tercihlerinin duygusal faktörlerle değil, rasyonel gerekçelerle
oluştuğunu, vatandaşların partizancı duygularla değil, eyleme, projeye göre hareket ettiğini görüyoruz. Herhangi bir il genel seçimde farklı, yerel seçimde, halk oylamalarında farklı tercihlerde bulunabiliyor. Artık vatandaşımız bir seçimde 4 ay kullanacaksa, her tercihini farklı değerlendirmelerle seçebiliyor. Milletimiz artık son derece bilinçli bir şekilde oy kullanıyor. Katılımın yüzde 77'lerde olması da, demokratik duyarlılığın iyi seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bunlar Türkiye'de artık yeni bir
sürecin başladığının güçlü göstergeleridir" açıklamasında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 12 Eylül ile birlikte artık önünde yeni bir sayfa açtığını söyledi. Halk oylaması sürecinde, kampanya aşamasında yaşananların geride kaldığının altını çizen Erdoğan, geçmişe göre çok daha özgürlükçü bir anayasa ile yeni bir başlangıç yapılmasının gerekli hale geldiğini savundu.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"'Hayır' oylarının 'Evet' oyları kadar muteber olduğunu kabulümüz olduğunu, demokratik iradenin saygıdeğer bir parçası olduğunu ifade ettim. 12 Eylül'de 'Evet' oyları ile birlikte 'Hayır'ların da kazandığını, topyekün Türkiye'nin, hukukun, demokrasinin, milletin kazandığını belirttim. 'Hayır' oylarının ne anlama geldiğini, nasıl okunması gerektiğini halk oylamasından ne gibi dersler çıkarmamız gerektiğini tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz. Çıkan sonuç elbette bir başarıyı, somut bir neticeyi yansıtıyor
ancak halk oylamasından sadece anayasa deği bşikliğinin onaylandığı sonucunu çıkarmıyoruz. Bölge bölge, il il, ilçe ilçe ortaya çıkan sonuçları doğru okumak, doğru anlamak ve buna göre kendimizi gözden geçirmek zorundayız. Tüm partilere düşen, milletin mesajını doğru anlamaya çalışmaktır. Oylamanın önemli neticesi, ileri demokrasi konusunda milletimizin büyük bir özlem içinde oldunetiriye karşı tahammül içinde olmalı. Medyanınğudur. Özellikle ileri demokrasiyi seçerek söylüyorum. Türk milleti her zaman
değişimden, demokratikleşmeden yana olmuştur. Eğer toplumda bir kaygı, endişe, tereddüt varsa, bunları gidermek de bizim görevimizdir."
"EKSİKLİKLERİ GİDERMENİN GAYRETİ İÇİNDE OLMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR"
Değişim ve demokratikleşmenin, halkın içine sindiği, halkın geneli tarafından sahiplenildiği takdirde anlam kazandığını belirten Erdoğan, 73 milyonun tamamının her alanda bir memnuniyet içinde olmasını, geleceğe umutla bakmasını, tamamının kendi yaşamını ve yaşam tarzını emniyet içinde görmesini ve hissetmesini arzuladıklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, süreç içinde aksaklıklar olabileceğine dikkat çekerek, "Bunu yüzde 100 başarabilir miyiz, böyle bir iddianın içinde değilim. Eksiklerimiz de olacaktır.
Yöneten insan, yönetilen de insan. Kendisine oy verenlere hizmet götüren, oy vermeyenleri cezalandıran siyasi anlayış, bugüne kadar Türkiye'ye çok şey kaybettirdi. Memnuniyetsizlerin bulunduğu bir ülkenin idaresi zordur. Biz, 73 milyonun tamamının hükümetiyiz.
Bizim iktidarımız Türkiye'nin 780 bin kilometre karesine hizmet götürmenin bahtiyarlığını yaşayan bir iktidardır. 73 milyonun bu hizmetlerden istifade etmesini sağlayan bir iktidardır. Bunun bir çok boyutu var. Kültürel boyutu, inanç boyutu var. Bütün bu noktalarda da ne gibi eksiklikler varsa, gidermenin gayreti içinde olmak bizim görevimizdir" ifadelerini kullandı.
Gerektiğinde özeleştiri yapmaktan kaçınmadıklarını söyleyen Erdoğan, "Gerektiğinde kendimizi gerçekten acımasız sorguluyoruz. Hataların tekrar etmemesi için azami hassasiyet gösteriyoruz. Oy verenleri anladığımız kadar, oy vermeyenleri de anlamanın mücadelesini veriyoruz. Demokrasi sadece iktidardan müteşekkil değildir, güçlü bir demokrasi istiyorsak, orada güçlü bir iktidar, güçlü bir muhalefet şarttır. Muhalefetsiz bir demokrasi mümkün değildir. Muhalefetin en az iktidar kadar demokrasi mücadelesinde
yerini almadığı süreç, eksik bir süreçtir" dedi.
Erdoğan, muhalefeti eleştirerek, şu ifadeleri kullandı:
"İftirayı, karalamayı, kutuplaştırmayı ve ne yazık ki kutsal değerlerin istismarını propaganda aracı olarak kullanan muhalefetin, 12 Eylül'ün ardından bu alışkanlığını devam ettirmesini yeni dönem adına talihsizlik olarak görüyoruz. Toplumdaki endişe ve kaygıları gidermek en az iktidar kadar muhalefetin de sorumluluğu altında olmalıdır. Gerilimden, kutuplaşmadan, korku ve kaygı yaymaktan medet umanlar her zaman kaybettiler, bundan sonra da kaybetmeye mahkum olacaklar. 12 Eylül gecesi tüm partilere
çağrıda bulunduk. 'Üslubumuzu yol ve yöntemlerimizi gözden geçirelim' çağrısı yaptım. Biz kapıları kapatan olmayacağız. Kapımız da, gönlümüz de herkese açık olacak. Temenni ederim ki diğer partiler de bu iyi niyetimizi olumlu karşılar ve demokratik olgunlukla siyasetin seviyesini daha yukarılara çekeriz."
"DEMOKRASİNbİN GÜZELLİĞİ İKTİDARLA MEDYA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ÖLÇÜLÜ OLMASINDAN DOĞAR"
Bu süreçte medyaya da büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, değişen, dönüşen, her alanda geçmişe göre büyük farklılıklar gösteren bir ülkede medyanın, soğuk savaş parametreleri ile hareket etmesinin demokrasi adına eksiklik olacağını söyledi. Erdoğan, demokrasinin tahammül, diyalog ve hoşgörü rejimi olduğunu belirterek, "Konuşarak, tartışarak, uzlaşarak sorunlara çözüm aramak kültürünü geliştirmek durumundayız. Sadece iktidar ve muhalefet değil, yazılı ve görsel medya
kuruluşları da demokratik kültürün bir parçası olarak, bu sürecin bir parçası veya sorumluluk ve yükümlülük sahibi olarak ortadadır" dedi.
İktidar ile medyanın her konuda yüzde 100 mutabakat içinde, görüş birliği içinde, uyum içinde olmasının beklenemeyeceğinin altını çizen Erdoğan, "Hiçbir demokratik ülkede bu yoktur. Esasen demokrasinin güzelliği de, kalitesi de, iktidarla medya arasındaki ilişkinin ölçülü olmasından doğar" diye konuştu.
Erdoğan, Mevlana'nın 'İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur' sözünü hatırlatarak, "Dost acı söyleyebilir, dost kıyasıya eleştirebilir ama bunu dostu için, dostunun iyiliği için yapar. Biz medyanın bize acı gerçekleri çıplak gerçekleri gösteren, yapıcı eleştirilerde bulunan bir ayna olmasını her zaman arzuladık ve arzuluyoruz. Zaman zaman sert eleştirilerimiz, polemiklerimiz oldu, öfkelendiğimiz zamanlar oldu. Bunlar medyaya yönelik bir sindirme ya da baskı niyetiyle değil. haksız eleştiriye,
hakarete, iftiraya yönelik bir isyanın tezahürüdür" ifadelerini kullandı.
Medyanın tahammül beklediği kadar, kendisinin de eleştiriye karşı tahammül içinde olması gerektiğini ifade eden Erdoğan, medyanın eleştirme hakkı olduğu kadar, siyasetçinin de eleştirme hakkı olduğunu ve eleştirinin; hedef gösterme, bastırma, sindirme girişimi olarak algılanmasını da yanlış bulduğunu söyledi.
"LOKAL BİR OLAY GEREĞİNDEN FAZLA BÜYÜTÜLDÜ"
Başbakan Erdoğan, Tophane'deki sanat galerisinde yaşanan olayları da hatırlatarak, bu konuda yapılan haberler nedeniyle medyaya serzenişte bulundu.
Tophane'de meydana gelen çirkin olayların, medyada yer alış biçimiyle sınırlarını aşarak farklı bir boyut kazandığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Lokal bir olay, gereğinden fazla büyütülerek, abartılarak yurt içinde ve maalesef yurt dışında adeta bir Türkiye tablosu gibi sunuldu. Sanki Türkiye bu. Bu lokal olay 12 Eylül halk oylamasında ortaya çıkan sonucun bir tezahürü diye yazıldı.
Olgu ile algı arasındaki makasın bu derece açılması, sağlıksız bir iletişimin var olduğunu gösterir. Medya dördüncü kuvvettir. Medya, yasamanın, yürütmenin, yargının yerini aldığında sağlıklı bir demokratik süreç oluşmayacaktır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı körü körüne destekleyen, kendisini muhalefet partilerinin yerine koyan bir medya yapısının da demokratik standartların yükselmesine katkı sağlamayacağını söyledi. Bunun acısını çok çektiklerini ifade eden Erdoğan, "1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığımdan itibaren adeta manşetlerle çarpışarak, manşetlerle mücadele ederek bugünlere geldim. Şahsımla alakalı olarak, 'Muhtar bile olamaz' manşeti atıldı. Ben mahkum oldum cezaevine girdim. Ne
yaptım da cezaevine gittim. Bir şairin şiirini okumaktan dolayı girdim. Bunun dışında bir suçum yoktu ama atılan başlık buydu. Bir sevinç çığlığıydı bu. Parlamento çoğunluğu ile gemoçen yasa için '411 el kaosa kalktı' manşeti atıldı. 'Gerekirse silah bile kullanırız', 'Genç subaylar rahatsız', 'Tehlikenin farkında mısınız' gibi başlıklarla yayınlar yapıldı" dedi.
Medyanın tarafsızlığının önemine değinen Erdoğan, "Biz, medyanın bizim tarafımızı tutmasını istemiyoruz. Siyasi taraf haline gelerek birilerinin psikolojik harekatının parçası olmasını da doğru bulmuyoruz. Medya elbette demokrasinin, hukukun, insani değerlerin, hak ve özgürlüklerin tarafı olacaktır. Özgürlükleri herkes kendisine yontmamalı. Bazı özgürlükleri iyi, bazılarını kötü görmemelidir. Bizim hükümet olarak çetelerle yaptığımız mücadele, hukuksuzluğa gösterdiğimiz tepki, anti demokratik girişimlere
yönelik tavrımız zaman zaman medya tarafından görmezden gelindi hatta eleştirildi. Medya tarafından güçlü şekilde desteklenmesi gerekirken, sessiz kalındı. Bu noktada haberleri cesaretle yayınlayan kuruluşlar ise yandaş medya olarak görüldü" diye konuştu.
"ÖZELEŞTİRİNİN KAÇINILMAZ HALE GELDİĞİ İNANCINDAYIZ"
Erdoğan, bir dönem gazete ve televizyonların baskı altına alındığını hatırlatarak,
"Bir dönem gazetelerin, televizyonların nasıl baskı altına alındığını, toplumu kutuplaştırmak, germek için nasıl haberler tezgahlandığını bizzat o dönemin yayın yönetmenleri, köşe yazıları anılarında dile getirdi. Bu ülkede gazeteciler fişlendi, tehdit edildi. Darbelere, cuntalara direnen kimi köşe yazarlarının baskılar dolayısıyla işlerine son verildiğini ilk ağızdan dinledik. Bu ülke ne zaman olağan üstü bir dönem yaşasa, ne zaman karanlık bir sürece girse bundan en büyük zararı gazeteciler, siyasetçiler
hep birlikte gördü. Bu ülkede onlarca gazeteci terörün, mafyanın, çetelerin hışmına uğradı, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. Yüzlerce gazeteci, fikirlerinden, yazdıklarından ötürü o karanlık dönemlerde yargılandı, işkence gördü. Bir çok gazeteci yurdunu, evini terk etmek zorunda kaldı. Bugün biz bu karanlığı aydınlığa çevirmek için yoğun bir mücadele verirken, ne yazık ki medyanın desteğini değil eleştirisini alıyoruz" açıklamasında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasi dışı müdahalelere çanak tutan, darbecileri yere göğe sığdıramayan, çetelerin üzerini örtenler Türkiye'ye, demokrasimize haksızlık ettiklerinden, daha fazla kendi meslektaşlarına haksızlık etmişlerdir. Geçmişin küllerini kaldıracak değilim ancak gelecek adına bir özeleştirinin kaçınılmaz hale geldiği inancındayız. Tophane olaylarının ardından yapılan yayınlar, bu özeleştiriyi daha da acil konuma getirmiştir. Yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. İstanbul'umuzun belli bir semti, çok önemli
bir konuma gelmiş bir beyefendi tarafından öyle anlatılıyor ki, orada hiç yaşamamış olsam ben de inanacağ ım. Oraya sadece belli giysiler içinde olan insanlar girebiliyormuş gibi bir takdim. Başka kimse oraya giremiyor. Niye çünkü biliyorum ki o semti sadece gazetedeki fotoğraflardan tanımış. Kendileri oraya hiç girmemişler. O semti fotoğraflayan o yayın organları, ne yazık ki Türkiye'yi de batıya, dünyaya öyle tanıttılar. Türkiye'yi o resimle tanıyanlar, biz kendileriyle oturup konuştuğumuz zaman bize hep
onları anlattılar. Aslında biz bu muyuz, biz onlara 'biz bu değiliz' demek mecburiyetinde kaldık. Bizde onlar da var, bunlar da var demek durumunda kaldık. Fotoğraf albümleriyle gitmek durumunda kaldık. Bazılarını özel davet ettim İstanbul'a. Gelsin yerinde görsün diye. Son dönemlerdeki bu turizm patlamasının bu yönde büyük faydaları oldu."
1960'ların manşetiyle 2000'li yılların inşa edilemeyeceğini belirten Erdoğan, "40 yıl öncesinin manşetleriyle bugün manşet atarken gözden geçirin de, birbirine uymasın. Aynı manşet olduğu zaman biz de buna üzülüyoruz" dedi.
Hükümet olarak, Tophane'deki olayları da, benzerlerini de hassasiyetle izlediklerini ve tekrar yaşanmaması için gerekli her türlü tedbiri aldıklarını ifade eden Erdoğan, muhalefet ve medyadan da destek beklediklerinin altını çizdi. Erdoğan, "Toplumdaki kaygıları anlamak noktasında samimiyiz, bunları gidermek noktasında da samimiyiz. Aynı samimiyeti muhalefet ve medyadan da bekliyoruz" diye konuştu.
"BAZI TİPLER ADETA TERÖRÜN O YANMAKTA OLAN FİTİLİNİN ÖMRÜNÜ UZATMAK İÇİN ELLERİNDEN GELEN GAYRETİ GÖSTERİYOR"
Konuşmasının sonunda terör konusuna değinen Erdoğan, terörün sona erdirilmesi için ortaya konulan çabalar, özellikle son dönemde gerek milli birlik ve kardeşlik sürecinin desteklenmesi, gerek terör olaylarının yansıtılması konusunda medyanın takınmış olduğu sağduyulu tavırdan dolayı teşekkürlerini sundu. Başbakan Erdoğan, "Böyle önemli bir meselenin çözümünde medya kuruluşları üzerinde büyük sorumluluk bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Burada da sorunları tam aştığımız söylenemez. Kasıtlı olmadığını
biliyorum ama terör olayları sonrasında yapılan yayınlar ve özellikle bazı tiplerin ısrarla televizyonlara çıkartılması, bu tiplerin terörün sona erdirilmesi noktasında değil, adeta terörün o yanmakta olan fitilinin ömrünü uzatmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiğini görüyoruz. Toplumu bilgilendirmenin ötesine geçerek, terör örgütünün reklamının yapılmasına dönüşebiliyor" açıklamasında bulundu.
"Ağlayan şehit annelerinin görüntüleri yayınlanmasın" sözlerinin çok eleştirildiğini hatırlatan Erdoğan, "Buradaki hiçbir arkadaşımız evinde, fotoğraf albümünde ağlarken belki tek bir fotoğrafı bile yoktur. O annelerin acılı hallerinin sayfalara yansıması, bırakın terörle mücadeleyi, insan hakları adına haksızlıktır.
Medyanın terör olayları ya da terörle mücadeleyi yansıtırken bir çok parametreyi göz önünde bulundurması aşikardır. Bu süreçte terör olaylarına ilişkin daha hassas bir yayın çizgisinin izlenmesinin gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Bundan sonraki süreçte terörle mücadeledeki etkinliğimiz çok daha farklı alanlara yaymanın kararlılığı içindeyiz. Bu sorun sadece iktidarın sorunu değil, hepimizin ortak sorunudur. Hep birlikte bu mücadeleyi vermek durumundayız" dedi.
Son olarak, referandum sonrasında yaptığı konuşmayı hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bütün siyasi partiler olarak hazırlıklarımızı yapalım, sivil toplum kuruluşları olarak hazırlıklarımızı yapalım, akademisyenlerimizle, medya mensuplarıyla hep birlikte bu konuda ne katabilirsek sürece hazırlıklarımızı yapalım. Biz sabırlıyız, 2011'in hemen ardından bu adımı atalım. Bu yürüyüşümüzde muhalefetin de, sivil toplumun da, medyanın da bize ayna tutmasını istiyor ve arzuluyoruz. 12 Eylül akşamı startını verdiğimiz yeni anayasa çalışmaları, bu yeni sürecin önemli adımlarından biri olacaktır.
Çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yok, Türkiye olarak bunu her zamankinden daha fazla inanıyoruz. Sorunları aşmak konusunda her zamankinden daha fazla umutluyuz. Türkiye'ye yaşattığımız başarılara yenilerini ekleyebiliriz. Türkiye 8 yıl öncesine göre çok farklı bir yerde. Bu ivme ile devam ederek 2023 yılında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alan bir Türkiye'yi görmek hayal değil. Bunun mümkün olduğuna ben tüm yüreğimle inanıyorum."