Brüksel'e pirince giderken Seul'deki bulgurdan olmak

Dış politika, gerçek gündemini bulmaya başladı. Başarı öyküleri, yerini yavaş...


Dış politika, gerçek gündemini bulmaya başladı. Başarı öyküleri, yerini yavaş yavaş reel dış politika konularına bırakıyor. Farkındaysanız ne Ermenistan’ı, ne Suriye’yi, ne diğer arabuluculuk ve açılım faaliyetlerini konuşuyoruz. Şimdi gündemde Kıbrıs sorununun gelip dayandığı kriz var. Aynı şekilde Washington’ın Ankara’ya büyükelçi bile ata(ya)madığı bir dönemi yaşıyoruz. İsrail’le ilişkiler her geçen gün biraz daha sarpa sarıyor. İsrail, kerhen ‘evet’ dedikleri BM Paneli’nin Mavi Marmara soruşturmasını ‘ti’ye alıyor. 14 Eylül diye taahhüt ettikleri raporu göndermedikleri gibi, üstüne Mavi Marmara’nın kaptanını ikinci kez sorgulamak istediler. Türkiye ise panele büyük umutlar bağlamayı, sonuçta İsrail’den özür ve tazminat çıkarma arzusunu sürdürüyor. AB ile ilişkiler de iç açıcı değil. Referandumdan çıkan yüzde 58’lik ‘evet’ bile ilişkilerde ilerleme sağlanması bir yana, tıkanıklığın aşılmasına yetmiyor.
***
Uzatmayayım. Asıl niyetim, önümüzdeki iki ay içinde, Türkiye’nin dış ticareti ve AB ile ilişkileri açısından yaşanacak ‘kritik’, bir o kadar da ‘can sıkıcı’ gelişmelere dikkat çekmek. 16 Eylül’de AB Konseyi AB ile Güney Kore arasında serbest ticaret anlaşması imzalanmasına onay vermişti. Bu onay doğrultusunda 6 Ekim’de AB, Güney Kore ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalayacak ve 5 yıl içinde her iki taraf sanayi ve tarım alanındaki tarife engellerini yüzde 98.7 oranında kaldıracak. AB dışişleri bakanlarının vardığı anlaşma Avrupa Parlamentosu’nda onaylanırsa, AB ile Güney Kore 1 Temmuz 2011’den itibaren STA’yı uygulamaya sokacak.
“İyi de bunun Türkiye ile ne ilgisi var” diyebilirsiniz. Açıklayayım: Türkiye ile AB arasında 1996’dan beri Gümrük Birliği Anlaşması uygulanıyor. Sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde ortak dış gümrük tarifesi uygulanıyor. Yani bir çeşit serbest ticaret anlaşması. Güney Kore ile AB arasında STA koşulları uygulanmaya başlandığı gün, Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle Türkiye gümrüklerinin kapıları bir AB ülkesiymiş gibi ardına kadar Güney Kore mallarına da açılacak. Daha da fenası, AB pazarına gümrüksüz girmek için Türkiye’ye yatırım yapan Güney Koreli şirketler, AB’ye doğrudan yatırımı tercih edecek. Peki Güney Kore gümrükleri Türkiye’ye aynı şekilde açılacak mı? Pek mümkün görünmüyor. Çünkü AB ile 1995’te Gümrük Birliği anlaşması imzalanırken -Tansu Çiller’in büyük heyecanından olsa gerek- bazı tavizler verilmişti. AB’nin STA imzaladığı ülkelere gümrüksüz ihracat yapma hakkı Gümrük Birliği anlaşmasına net bir şekilde eklenmemişti.
***
Nihayetinde Türkiye’nin Güney Kore’den ithalatı, önemli bölümü otomotiv ve elektronik ürünler olmak üzere 3 milyar dolara dayanmış (2009’da 2 milyar 660 milyon dolar) durumda. Gümrüksüz ihracat Güney Kore’nin Türkiye pazarındaki hareket alanını genişletirse bu rakam daha da artabilir. Bu da iki ülke arasında 2 milyar doları bulan dış ticaret açığının daha da artmasına neden olabilir.
Türkiye, bu sorunu aşmak için AB ile müzakere edip, değişik formüller önerebilir. Ancak bu saatten sonra AB’nin ve Güney Kore’nin kabulleneceği bir formül bulmak gerçekten zor. O halde en temiz çözüm Türkiye’nin Güney Kore ile STA imzalaması olabilir. Bu noktada da Dışişleri Bakanlığı, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı ortak bir ‘Güney Kore vizyonu’ belirlemeli. Türklerin Kore’de savaşmış olması, Güney Kore’yi iknaya yetecek gibi görünmüyor. Ancak Güney Kore’nin Türkiye’de nükleer santral kurma isteği bir koza dönüşebilir. Çin’de yaptığı bazı temasları izleyip, ikna yeteneğine tanıklık ettiğim Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a, yakındaki Seul ziyaretinde zor bir görev düşüyor. Dışişleri Bakanlığı’nın da bir süreliğine “Suriye ile vizelerin kalkması sayesinde Gaziantep’te lokantalar Suriyelilerle dolup taşıyor” benzeri açıklamalar yapmak yerine, büyük fotoğrafa bakmasında fayda var. Aksi takdirde, AB karşıtlarının her zaman ‘komik’ ve ‘haksız’ bulduğum ‘Onlar ortak, biz pazar’ eleştirisi yeni bir zemin daha kazanacak.