Bağdat ve Erbil'in birleşik bir Türkiye politikası yok

Türkiye belirli aralıklarla Irak sınırının içlerine girerken, Bağdat veya Erbil bu ihlale dair siyasi bir yorumda bile bulunmuyor. Ankara'ysa Kürt sorununun çözümünün Kandil'de ve generallerin namlularının ucunda olduğunu sanıyor


Türk güçleri belirli aralıklarla sınıra konuşlanıyor ve Irak Kürdistanı’nın yaklaşık 4 kilometre derinliklerini işgal ediyor. Türk askeri güçlerinin yüzde 60’ı, İran sınırına uzanan Şemdinli bölgesinde pusuda bekliyor. Türkiye’nin askeri hareketliliği, Bağdat’taki hükümet kriziyle aynı zamana denk geldi. Nuri el Maliki hükümeti askeri işgaller, Türkiye’nin Amerikan malı savaş uçaklarıyla ve İran’ın toplarla yaptığı bombardıman, sivil Kuzey Iraklıları öldürülmeleri, yüzlerce aileyi de evsiz bırakmakları konusunda siyasi
bir yorumda bulunmaya bile cesaret edemiyor.
Irak devleti 1920’lerde kurulurken Türkiye’yle anlaşarak bu sınır üçgeninden ödün vermiş, dolayısıyla burayı yolgeçen hanına çevirmişti. Bağdat 80 yıldan uzun süredir kuzeydeki vatandaşlarının Türk ateşi nedeniyle maruz kaldığı kan kaybını izliyor. Merkezi hükümet bu kanın durması için ağzını bile açmıyor, evsiz kalanlara yardım etmek için heyetler oluşturan BM gibi uluslararası örgütlere de destek vermiyor.
Türkiye Bağdat’la imzalanan bütün anlaşma ve sözleşmelerden en ince ayrıntısına kadar yararlanıyor. Bu arada kendi topraklarındaki Kürt bölgelerinde siyasi ve kültürel çözüm bulma meselesini bir kenada bırakıp, sınır ötesindeki düşmanlarını yakalamak ve ordusunu uyuşukluktan kurtarmak için Irak topraklarının içlerine girmesi Bağdat’ı hiç ilgilendirmiyor. Türkiye siyasi çözümün Kandil Dağı’nda, Ankara’da siyasi ve sivil egemenliği elinde bulunduran generallerin namlularının ucunda saklı olduğunu düşünüyor.
Aldatıcı siyasi kartlarla AB’yle geniş müzakere masaları açan AKP hükümeti, Kürtlere kültürel ve ulusal haklarını vermek için anayasal değişikler vaat ediyor. Diğer yandan Türkiye başbakanı, bizzat kendisinin sözünü ettiği ulusal hakları isteyenleri ortadan kaldırmak konusunda cesaret vermek amacıyla ülkenin askeri güçlerini yerinde ziyaret ediyor.
Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yse bu sınır sorunuyla mücadelede kendisine destek verecek birilerini bulamıyor. Bir yandan PKK’lıları ülkeden çıkmaya zorlayamıyor. Diğer yandan bu sorunla mücadelede bazen Türkiye ve ABD’nin baskısına direnemiyor. Fakat Ankara ve Beyaz Saray’dan makul siyasi çözümler sunulmuyor, hatta siyasi konuları PKK’yla veya Türkiye içinde izin verilmiş Kürt siyasi partileriyle çağdaş ve sakin bir diplomatik dil üzerinden ele almak için müzakere bile yapılmıyor. Aksine baskıcı ve zorlayıcı askeri adımların, Kürtleri ulusal hakları konusunda susturmanın en faydalı yolu olduğunu düşünüyorlar.

Bağdat’ın politikası çelişkilerle dolu
Erbil ve Bağdat’ın sınırda yaşananlara dair tutumlarına dönersek; aralarında koordinasyon yok. Hatta yapılan açıklamalar ulusal bir ortaklığı da yansıtmıyor. Zira Erbil Bağdat’ın sessizliğinin Türkiye’ye veridği bazı taahhütlerden kaynaklandığını, hatta merkezi yönetimin Türkiye’nin müdahalesinden hoşnut olduğunu düşünüyor. Bu arada Bağdat Kürt Bölgesel Yönetimi’nin sınırlarının korunmasının Peşmerge güçlerinin yükümlülüğünde olduğunu dile getirirken, bölgedeki askeri güçler dosyasına nihai bir çözüm bulunmuş değil.
Bağdat sınırda yaşananlara dair ülke içinde yapılan eleştirilerle mücadele ederken, sınırları savunma sorumluluğunu Erbil’e yüklüyor. Fakat bir yandan da Peşmerge güçlerinin
yasallığını kabul etmiyor. Evet, işte Irak bu... (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 13 Ağustos 2010)