Tenis babaları

Her şey içiçe geçtiği için insan neyi yazacağını şaşırıyor ve örneğin, Wimbledon'ı yarı finale...


Her şey içiçe geçtiği için insan neyi yazacağını şaşırıyor ve örneğin, Wimbledon’ı yarı finale kadar bir kenara bırakıyor. Olsun, geç olsun da güç olmasın. Şampiyon belli olunca kalem oynatmak daha fazla stres yaratıyor. Üzülüyorsun, falan.
Ama tabii şu an itibariyle, yani Wimbledon’da kadınlarda şampiyon, erkekler de finalistler belli olmuşken de bir miktar üzüntü söz konusu. Her şeyden önce, yabancı basının manşetleriyle ‘Majesteleri evine döndü’. Son yedi Wimbledon’dan altısında kupayı havaya kaldıran, birinde de toprak kortlar hakimi Nadal’e yenilerek birinci sayfa haberi olan İsviçreli tenisçi, sadece bu sefer yarı finalde elenmekle kalmadı, dünya sıralamasında da üçüncülüğe düştü. Anlaşılan, Federer’siz bir Wimbledon finali izlemek felaketlerimizin sonuncusu değilmiş. Onu yenen Çek Tomas Berdych, finale yükseldi.
Oysa ‘Manik Pazartesi günü’, görmek istediklerimizin hemen hemen hepsi oradaydı. ‘Manik Pazartesi’, çeyrek finale kalan on altı kişinin hepsinin birden maç yaptığı gün. 28 Haziran Pazartesi gününün en büyük sürprizi, Andy Roddick’in, Taypey, Çin’den dünya 82’ncisi Yen-Hsun Lu’ya yenilmesi oldu. Venus Williams da, buralara kadar yükselmiş ilk Bulgar tenisçi olan Tsvetana Pironkova’ya yenildi.
Erkeklerde ise Nadal’ı sevsem de gönlüm, İngiltere adalarının bütün beklentilerini yıllardır omuzlamak zorunda kalan, üstelik de Dünya Kupası’nda bile futbol takımını tutmayacağını söylediği İngiltere ile özdeşleştirilen Murray’dan yana’ydı) ama final biletini alan İspanyol raket oldu.
Ama esas derdim, yarı finalden itibaren Federer’siz bir Wimbledon izlemek... On maçın sekizinde yendiği rakibine ikinci kez boyun eğmesi, ona ilk kez yenildiği Miami’den sonra burada da sürpriz oldu. Kendisi de aynı derecede dertli ama İsviçreli tenisçi hem kaybetmeyi bilir, hem de ender rastlanan mağlubiyetlerinin ardından kendinden başka kimseyi suçlamaz. Rafael Nadal ile ikisi, yıllar süren rekabetleri boyunca daima centilmenlik örneği oldular.
Ancak bu yılın tenisin gelmiş geçmiş en başarılı, en iyi ismi olan Roger Federer için kötü bir yıl olduğu kesin. Kimileri bunu, babalık meselesine bağlıyor. Daha Ocak ayında Avustralya’da Igor Andreev karşısında bir set vererek zorlandığında,  dedikodu başlamıştı. Hazret daha önce bir grand slam açılışında set kaybetmiş miydi hiç? Bir kez, 2003’te Amerika Açık’ta Jose Acasuso’ya karşı. Yoksa Federer’in sonu mu gelmişti? Yoksa babalık onu da etkilemiş miydi?
Çünkü genelde tenisçiler için babalık, tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor. 1973’te ATP dünya sıralaması sistemi başladığından beri, sadece dokuz baba bir grand slam kazandı. Sonuncusu da, gene 2003’te Melbourne Park’ta Andre Agassi’ydi. Aile babaları daha mutlu,
hatta daha umutlu olabilir ama aralarında arka arkaya grand slam almış sadece
bir kişi var: Jimmy Connors.
Ivan Lendl’in beş kızından ilki, onun sekizinci ve son büyük zaferinden (1990 Avustralya Açık) birkaç ay sonra doğdu ve Lendl’in hayatı tamamen değişti. Ivan Ljubiçiç ise 2008 sonunda baba oldu, o gün bugün parmaklarının ucuna basarak dolaşıyor. Oğlunun uykusu pek hafif. Tim Henman’ın büyük kızı Rosie’nin de sağlam ciğerleri olduğu söyleniyor. Bir gece kulaklarına tıkaç takmayı deneyen sporcu, ertesi gün Guillermo Coria karşısına midesi bulanıp başı dönerek çıkmış, ilk raundda elenmişti.
Oysa servetin nimetlerinden yararlanan Federer, geçen yaz ikizleri doğunca onu, karısını, iki kızı ile iki dadıyı ve bir sütanneyi Montreal Masters’a götürmek için bir jet kiralamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla 15 grand slam ünvanı ve 50 milyon doların üstünde ödül parası hayatı da, babalığı da kolaylaştırıyor.
Öyle mi gerçekten? Federer bu yıl, çok çalıştığını söylediği halde alışkın olduğu başarılara ulaşamadı. Belki de diyoruz, mesele sadece uykusuz gecelerden ibaret değildir de, konsantrasyonun olmadık anlarda iki sevimli veledin hayaliyle bozulması söz konusudur. Bu yıl Wimbledon’ın erkek tenisçilerinden 7’si babaydı. Üçü ilk raundda elendi, dördü geçti. Ama Federer hariç, diğerleri çeyrek final görmedi. Federer’in de durumu malum. Bakalım Majesteleri gün gelip de çocuklarının oyununu etkilediğinden söz edecek mi? Belki de etmez. Hatırlarsanız, Andre Agassi, Brooke Shields ile evlenip 200 küsuruncu sıraya düştüğünde bile, “Bana bu güzel aşkın tenisimi bozduğunu söyletemezsiniz,” diyordu.

Radikal