Eğitim Bir Sen'in 'Ötelik' araştırmasının sonuçları açıklandı

Eğitim Bir Sen tarafından yapılan 'Türkiye'de Ortak Bir Kimlik Olarak Ötekilik' araştırmasının sonuçlarına göre, toplumun yaklaşık olarak üçte ikisi '

Eğitim Bir Sen tarafından yapılan 'Türkiye'de Ortak Bir Kimlik Olarak Ötekilik' araştırmasının sonuçlarına göre, toplumun yaklaşık olarak üçte ikisi 'Alevi açılımını' devletin vatandaşların taleplerini karşıladığı bir toplumsal barış projesi olarak görüyor.

Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, düzenlediği basın toplantısı ile 'Türkiye'de Ortak Bir Kimlik Olarak Ötekilik' araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırma, 14 ilden amaçlı örneklem yoluyla seçilen isimlerle yapılan 78 derinlemesine görüşme ve 16 ilden 2 bin 190 kişi ile yüz yüze anket uygulaması ile gerçekleştirildi. Çalışma ile, Türkiye'de insanların kültürel ve siyasal kimlik ile ötekiliğe ilişkin algılarının genel bir tespiti ve tasviri yapıldı.

Ankete katılanlar, "Kendinizi kültürel kimlik olarak birinci derecede nasıl tanımlarsınız?" sorusuna, yüzde 52,6 ile Türk, yüzde 32,9 ile Müslüman cevabını verdi. Kendini birinci dereceden Kürt sayanların oranı yüzde 5,1; Alevi sayanların oranı da yüzde 4,5 olarak gerçekleşti.

"Kendinizi siyasal kimlik olarak birinci derecede nasıl tanımlarsınız?" sorusuna yüzde 22.8 demokratlık, yüzde 22.6 milliyetçilik, yüzde 17.3 Atatürkçülük, yüzde 10.8 sağcılık ve yüzde 9,7 ile İslamcılık cevabı verildi.

Araştırma raporunda, toplumun yarısından fazlasının (yüzde 53,6) Türkiye'de bir mahalle baskısının olduğuna az ya da çok inandığı kaydedildi. Türkiye'de mahalle baskısının olduğuna en çok inanan kültürel kesim Kürtler, en az inanan kültürel kesim ise Müslümanlar ve diğer kategorisi içinde kendisini ifade edenler. Türkiye'de en fazla baskı ve ayrımcılığa uğrayan kesimlerin ise sırasıyla başörtülüler (yüzde 37,5) ve Kürtler (yüzde 18,3) olduğu düşünülüyor.

ANAYASA'DAKİ VATANDAŞLIK TANIMINI, TOPLUMUN ÜÇTE BİRİ SORUNLU BULUYOR

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndaki vatandaşlık tanımı, toplumun üçte ikisi tarafından koşulsuz olarak kabul edilirken, üçte biri bu tanımı sorunlu buluyor. Mevcut vatandaşlık tanımını en çok kabul eden kültürel kesim Türkler (yüzde 76), en az kabul eden kültürel kesim ise Kürtler (yüzde 19,8).

Mevcut vatandaşlık tanımını en çok kabul eden siyasal kesim milliyetçiler (yüzde 83) en az kabul eden siyasal kesim ise solcular (yüzde 35,7).

TOPLUMUN ÜÇTE İKİSİ, ALEVİ AÇILIMINI TOPLUMSAL BARIŞ PROJESİ OLARAK GÖRÜYOR

"Aleviler, Sünniliğe dair güçlü bir ötekilik tasavvuruna sahipken, Sünnilerin büyük çoğunluğunda Alevilere yönelik benzer bir ötekilik algısı bulunmamakta, hatta Sünnilik ayrı ve bağımsız bir kültürel kimlik olarak bile düşünülmemektedir. Dolayısıyla Alevi/Sünni karşıtlığı ekseninde oluşan ayrışmanın Sünni kutbu oldukça zayıf kalmaktadır." ifadelerinin yer aldığı rapor; Alevi açılımına bakışı da ortaya koyuyor.

Buna göre, toplumun üçte ikisi (yüzde 63,1), Alevi açılımını, devletin vatandaşların taleplerini karşıladığı bir toplumsal barış projesi olarak görüyor. Alevi açılımını en çok destekleyen kültürel kesim Müslümanlar, en az destekleyen kültürel kesim ise Aleviler. Alevi açılımını en çok destekleyen siyasal kesim İslamcılar, en az destekleyen siyasal kesim solcular.

Cemevlerinin statüsüne ilişkin yöneltilen soruya ankete katılanların yüzde 33,5'i ibadethane, yüzde 24,4'ü kültür merkezi ve yüzde 14'ü de tekke veya dergâh cevabını veriyor. Kendini kültürel kimlik olarak birinci dereceden Alevi olarak tanımlayanların yüzde 73,7'si ibadethane tanımını benimserken, Kürt olarak tanımlayanların yüzde 52,3'ü, Türk olarak tanımlayanların yüzde 32,5'i ve Müslüman olarak tanımlayanların yüzde 23,5'i ibadethane tanımını kabul ediyor.

Birincil derece kültürel kimliğini Müslümanlık olarak ifade edenler cemevlerinin statüsünün birer kültür merkezi tekke veya dergâh niteliğinde olduğu fikrine daha yakın duruyor. Bununla birlikte bu konuda fikrim yok diyenlerin de en fazla birincil kimliği Müslümanlık olanlar arasından çıkıyor.

Aynı soru birincil siyasal kimliğe göre çapraz değerlendirmeye tabi tutulduğunda; İslamcı olanların yüzde 12,2'sinin cemevlerinin ibadethane tanımını kabul etmesine karşılık, solcu ve diğer kesimler (yüzde 41,8) arasında ibadethane tanımının en yüksek düzeyde benimsendiği görülüyor. Solcuların yüzde 56,7'si, Atatürkçülerin ise yüzde 38,5'i cemevlerinin ibadethane statüsünde tanınması gerektiğini düşünüyor.

ALEVİ-SÜNNİ EKSENLİ İÇ ÇATIŞMA İHTİMALİNE KESİNLİK DÜZEYİNDE İNANANLARIN ORANI YÜZDE 5

Türkiye'de orta ve uzun vadede Alevi-Sünni eksenli bir iç çatışma ihtimali olup olmadığına yönelik soruya göre, ankete katılanların sadece yüzde 5,8'inin böyle bir ihtimalin varlığına kesinlik düzeyinde katıldığı, yüzde 13,5'inin ise bu ihtimalin varlığına yine aynı kesinlik düzeyinde katılmadığı görülüyor.

Toplumun yüzde 53,1'i böyle bir iç çatışma ihtimali olmadığına katılırken, yüzde 19'u ise böyle bir ihtimalin olduğuna katılıyor. Yüzde 27,9'luk bir kısım ise orta ve uzun vadede Alevi-Sünni eksenli bir iç çatışma ihtimalinin varlığına kısmen katıldıkları görülüyor.

TOPLUMUN YARISINDAN FAZLASI, BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ HER ALANDA KALDIRILMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR

Ankete katılaların üçte ikisi (yüzde 59,2) Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığını laik sistem açısından bir çelişki olarak görmüyor. Kültürel kimlikler açısından, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığını laik sistem açısından en yüksek düzeyde çelişki olarak görenler Aleviler (yüzde 58,6) iken; bu kurumun varlığını laik sistem açısından en yüksek düzeyde tutarlı bulanlar Müslümanlar. (yüzde 64,7).

Toplumun yaklaşık üçte ikisi (yüzde 68,7) başörtüsü yasağını laikliğin bir gereği olarak görmüyor. Toplumun yarısından fazlası (yüzde 53,1) başörtüsü yasağının her alanda kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Toplumun yalnızca dörtte biri (yüzde 26,3), başörtüsü yasağının her alanda devam etmesi gerektiğine inanıyor.

Toplumun üçte ikisi (yüzde 67,6) başörtüsü üzerinden yapılan tartışmaların dini duyguları rencide ettiğini, beşte birine yakını ise kısmen rencide ettiğini düşünüyor.

TOPLUMUN ÜÇTE BİRİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSLERİNİN TAMAMEN KADIRILMASINA KARŞI

Toplumun yarısından fazlası (yüzde 55,6) zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin azınlıkta kalan farklı inanç grupları için bir baskı ve ayrımcılık oluşturmadığını düşünüyor. Bu dersin söz konusu gruplar için bir baskı ve ayrımcılık oluşturduğuna mutlak olarak inananların oranı ise yalnızca beşte bir civarında (yüzde 19,5).

Toplumun üçte birinden fazlası (yüzde 38,8) zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin tamamen kaldırılmasına karşı çıkmaktayken, büyük bir çoğunluk ise (yüzde 42) bu dersin seçimlik statüye indirgenmesine destek veriyor. Aleviler dışındaki kesimlerin büyük çoğunluğu din dersinin tamamen kaldırılmasının sorunu çözebileceğini düşünmüyor.

Türkiye'de yaşayan farklı toplumsal kesimlerin yaklaşık olarak yarısına yakını (yüzde 43,3), demokratik hak ve özgürlüklerin yeterli olmadığına inanıyor.

Toplumun dörtte üçü (yüzde 75,7), Türkiye'nin farklılıklarıyla bir arada yaşaması durumunda daha güçlü olacağı görüşünde. Katılımcıların üçte ikisi (yüzde 67,8) farklı kültürlerin gerek yasal gerek toplumsal düzeyde tanınması gerektiğini düşünüyor. Farklı kültürlerin yasal ve toplumsal düzeyde tanınması gerektiğine en çok inanan siyasal kesim İslamcılar (yüzde 75,1), en az inanan siyasal kesim ise milliyetçiler (yüzde 59,6).

Toplumun büyük bir çoğunluğu, toplumsal düzeydeki ilişkiler açısından karşılıklı saygının (yüzde 89,7) ve devletle kurulan ilişkiler açısından da eşit vatandaşlık algısının bir arada ve kardeşçe yaşamanın temel ölçüsü olduğunu düşünüyor (yüzde 85,1). Büyük çoğunluk (yüzde 81,7), çok farklı etnik, dini ve kültürel kimliklerin yaşadığı Anadolu coğrafyasının bir kültürel mozaik olarak tanımlanabileceğine inanıyor.

Toplumun yarısından fazlası (yüzde 58,9) anadilde konuşma hakkının doğal bir hak olduğunu ve bu hakkın kullanımının hiçbir şekilde engellenemeyeceğini düşünüyor.

Ankete katılanların üçte biri Ruhban Okulu'nun açılmasını koşullu ve koşulsuz olarak destekliyor. Ruhban Okulu'nun açılmasını koşullu ve koşulsuz olarak en çok destekleyen kültürel kesimler sırasıyla Kürtler ve Aleviler iken; buna koşulsuz olarak en çok karşı çıkanlar sırasıyla Türkiyeli kimliğiyle kendisini ifade edenler, Müslümanlar ve Türkler.

DEMOKRATİK AÇILIM

Ankete katılanların yüzde 42,3'ü demokratik açılım sürecini Türkiye'nin milli bütünlüğünü tehdit ettiğine inanıyor. Milli bütünlüğü tehdit etmediğini düşünenlerin toplam oranı yüzde 35,2. Kısmen inananların oranı ise yüzde 22,6.

Ankete katılanların yüzde 31,5'i ise demokratik açılımla Kürt sorununun çözümü arasında olumlu bir ilişki bulunduğuna inanıyor.

Raporda, demokratik açılımla ilgili olarak toplumda üç ayrı bakış açısı bulunduğu kaydediliyor. Bu bakış açıları; açılıma kesin olarak karşı çıkanlar (yüzde 34,4), açılımı az ya da çok destekleyenler (yüzde 38) ve açılıma karşı nötr davrananlar (yüzde 27,7) olarak sıralanıyor.

Araştırmaya göre, demokratik açılımı en çok destekleyen kültürel kesimler sırasıyla Kürtler ve Müslümanlar iken, demokratik açılıma en çok karşı çıkan kültürel kesimler sırasıyla Türkiyeli kimliği ile kendisini ifade edenler ve Türkler. Demokratik açılımı en çok destekleyen siyasal kesimler sırasıyla İslamcılar ve demokratlar iken, bu açılıma en çok karşı çıkan siyasal kesimler sırasıyla Atatürkçüler ve Milliyetçiler.

Toplumun yarısına yakını (yüzde 49,8) TRT 6 ile başlatılan çok dilli ve kültürlü yayıncılığı olumlu buluyor. TRT 6 ile başlatılan çok dilli ve kültürlü yayıncılığı en çok olumlu bulan kültürel kesimler sırasıyla Kürtler ve Aleviler iken, en az olumlu bulanlar Türkler.

Öte yandan araştırma grubunda bulunan Prof. Dr. Yasin Aktay, çalışmayla ortaya çıkan çarpıcı sonuçlardan birinin, 'kendini ötekileşmiş olarak gören insanların, kendini ötekileşmiş olarak gören diğer insanlara karşı olan kayıtsızlığı' olduğunu söyledi. "Neredeyse yüzde 50'ye varan bir kesim demokratik açılımın milli bütünlüğü tehdit ettiğini düşünürken, yüzde 31,5'lik kesimin, demokratik açılımla Kürt sorunun çözümü arasında olumlu bir ilişki bulunduğuna inanması, bir çelişki değil mi" şeklindeki soru üzerine Aktay, verilerin toplanma sürecinin geçen yıl Kasım ayında sona erdiğine dikkat çekti. "Bu anketler bugün yapılsaydı, özellikle açılımlar konusunda farklı sonuçlar çıkabilirdi" diyen Atay, söz konusu tarihlerde basında Habur görüntülerinin yer aldığına dikkat çekti.