TÜSİAD YİK Başkanı Koç: G-20'de aktif rol alan Türkiye, eksen kaymalarına en güzel cevabı verir

TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç, Türkiye'nin G-20'de daha aktif rol alması gerektiğini söyledi. Böylece, eksen kayması tartışmalarına en güzel cevabın

TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç, Türkiye'nin G-20'de daha aktif rol alması gerektiğini söyledi. Böylece, eksen kayması tartışmalarına en güzel cevabın verileceğini belirten Koç, "Tüm dünyanın dikkatini üzerinde topladığı bu dönemde ülkemizin G-20 platformunda aktif profil çizmesi yeniden konumlanması açısından önem kazanmaktadır. Bu konumlama, yalnızca tek bir coğrafyanın sorunlarıyla değil, küresel sorunlarla ilgili, gerçek anlamda küresel etkinlik sahibi bir ülke olarak ortaya çıkma biçiminde olmalıdır. Bu yaklaşım Türkiye'nin dış politikasında bir eksen kayması olduğu yönündeki iddialara da en güzel cevabı oluşturacaktır." dedi.

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısının açılışında konuşan derneğin Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, küresel ekonomik kriz ve eksen kayması tartışmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Koç, küresel krizde piyasalara verilen destekler ve bunun koordinasyon içinde kademeli biçimde geri çekilmesi konusunda sağlanan nispi işbirliğinin yeni bir dizi küresel regülasyon oluşturulmasında gösterilmediğini söyledi. Bu konuda hafta sonu Kanada'da ve kasımda Güney Kore'de yapılacak G-20 toplantısında elle tutulur sonuçlar alınacağı hususundaki umutlarını koruduklarını aktaran Mustafa Koç, şöyle konuştu;

"Burada üzerinde durulması gereken konu, küreselleşmenin geleceğini şekillendirme sorumluluğunun G-20 platformuna verilmesiyle birlikte Türkiye'nin önüne çıkan fırsatlardır. Başta ABD olmak üzere pek çok gelişmiş ülke G-20 zirvelerinde küreselleşme konusunda bir samimiyet sınavından geçecektir. Bu ortamda Türkiye ekonomisinin küreselleşmenin nimetlerinden her gün biraz daha fazla yararlanacağı bir gelişim çizgisi göstermekte olduğunu iyi kavramalıyız. Yapmamız gereken küreselleşmenin kurum ve işleyişinin tahkim edilmesinden ve geliştirilmesinden yana açık bir tavır sergilemektedir. Tüm dünyanın dikkatini üzerinde topladığı bu dönemde ülkemizin G-20 platformunda aktif profil çizmesi yeniden konumlanması açısından önem kazanmaktadır. Bu konumlama, yalnızca tek bir coğrafyanın sorunlarıyla değil, küresel sorunlarla ilgili, gerçek anlamda küresel etkinlik sahibi bir ülke olarak ortaya çıkma biçiminde olmalıdır. Kendi kendisine çelme takmayı bırakmış bir Türkiye, küresel düzendeki yerini biraz daha sağlamlaştırmanın paha biçilmez fırsatını yakalayabilir. Bu yaklaşım Türkiye'nin dış politikasında bir eksen kayması olduğu yönündeki iddialara da en güzel cevabı oluşturacaktır."

Türkiye'nin doğu ile batı arasında bir köprü olma özelliğinin basit bir retorik olmaktan çıktığını kaydeden Mustafa Koç, "Ekonomimiz her iki dünya ile sıkı bir ilişki içindedir. Türkiye, ekonomisi güçlendikçe yeni pazar olanakları aramaya başlamıştır ve birden fazla coğrafyanın nimetlerinden faydalanmanın altyapısını yıllardan önceden beri geliştirmektedir. Geliştirmeye de devam etmektedir." diye konuştu.

"KOMŞULARLA SIFIR SORUN POLİTİKASI YADIRGANMAMALI"

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı, Türkiye'nin komşularıyla sıfır sorun politikası izlemesinde, kendi bölgesinde stratejik işbirlikleri gerçekleştirmesinde bölge sorunlarının masada çözülmesini talep etmesinde ve bu yönde inisiyatif geliştirmesinde yadırganacak bir durum olmadığına vurgu yaparak, "Ancak bu inisiyatifleri geliştirirken bazı aşırı girişim ve taahhütlerin yaratabileceği tuzaklara dikkat etmek gerekir." uyarısında bulundu.

Türkiye'nin doğu dünyasıyla olduğu gibi batı dünyasıyla ilişkilerinde diğerini de iyi tasarlanmış tutarlılık içinde uygulanan ve biri diğerini bütünleyen bir politikalar kümesine sahip olduğunu göstermeye ihtiyacı bulunduğunu ifade eden Koç, şunları söyledi:

"Tek coğrafyada liderlik peşinde koşmak dış politikamızın ekonomide bugün ulaşmış olduğu küresel perspektifin gerisine düşmemize neden olacaktır. Doğru olan her iki coğrafyada da güçlü bir konum edinebilmektir. Türkiye'nin batıdaki gücü doğudaki itibarını, doğudaki gücü de batıdaki itibarını arttıracaktır. Yeter ki doğru eylemleri ve söylemleri seçebilelim. Doğru eylemlerin yaratacağı olumlu etkileri yanlış söylemlerle yok etmeyelim. Uluslararası camiaya birbiriyle çelişmeyen, duruşumuzla ilgili kuşku yaratmayan mesajlar verelim. Uluslararası ilişkilerle ilgili konuları iç politika malzemesi haline getirmeyelim.

Yakın zamanda Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde 2010 yılında birlik tarafından gelecek inisiyatiflerle bazı olumlu gelişmeler olabileceği yönünde işaretler görüldüğü konuşulmaya başlanmıştır. Eksen kayması kaygısıyla ortaya çıkabilecek bu tür inisiyatifler çok yakından izlenmektedir. Alınacak birtakım tavizlerin karşılığında Türkiye'nin bugüne kadar olduğundan farklı biçimde konumlandırılmasına temel oluşturacak girişimlere fırsat verilmemelidir. Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üyelikten başka hiçbir seçeneği gündemine alamaz. Avrupa'da bugün görülen sıkıntıları, Avrupa Birliği'nin geleceği hakkında spekülasyonlar üretme noktasından değil, Türkiye'ye yarattığı fırsatlar açısından değerlendirmeliyiz."

"TÜRKİYE, KRİZDE ÖVGÜYE DEĞER UYGULUMALAR YAPTI"

Mustafa Koç, Türkiye'nin ekonomik kriz sürecinde övgüye değer karar ve uygulamalara imza attığını da belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Türkiye'nin 2001 krizinin hemen ertesinde finans sektörünü yeniden yapılandırmış olmasının ne büyük bir şans olduğu yaklaşık iki yıldır dünya ekonomisini etkisi altında tutan küresel krizle birlikte net bir biçimde hissettik. Temelleri o dönemde atılmış olan ekonomi politikalarını sürdürmekte bugünkü hükümetin gösterdiği kararlılığın son derece isabetli ve övgüye değer olduğunu yine krizle birlikte herkes gördü. Bugün de Avrupa'da yokluğuyla bir Euro krizi yaratan mali kuralı ekonomimize kazandırmak suretiyle ülkemizin yatırım yapılmaya rakiplerinden daha elverişli olduğunu nispi olarak ortaya koyabileceğimiz bir ortam yaratmış oluyoruz.

Seçim ekonomisi uygulamasına sapmamış, mali denetimini IMF gibi kurumlara ihtiyacı olmadan kendi kendine gerçekleştirebilen, finans sektöründe güçlü bir yapıya sahip piyasa mekanizmaları sürtünmesiz işleyen bir Türkiye'nin yalnız Avrupa'nın değil tüm dünyada bir mücevher gibi parlayacağına inanıyoruz. Yeter ki bu ekonomik tablo güçlü bir demokrasiyle tamamlanabilsin. İstikrarsızlık görüntüsü yaratan siyasal çatışmalar ve kutuplaşmalar asgariye indirilmiş olsun. Ülkenin tamamına huzur hakim olabilsin."