Adı 'W'!
Yunanistan'daki krizi 'çözmek' için yaratılan mali yardım paketi, çözmek bir tarafa sorunu daha bir parlattı.
Yunanistan’daki krizi ‘çözmek’ için yaratılan mali yardım paketi, çözmek bir tarafa sorunu daha bir parlattı. O da, ‘likidite tamam da, bu paket Yunanistan’ın batmış olmasını değiştirmiyor’ bakışını öne çıkardı. Çünkü AB-IMF kokteyli yardımı alırken Yunanistan’ın borçluluk durumunun iyileşmeyeceği, tersine kötüleşeceği daha bir ortaya çıktı. Yani parayı alarak Yunanistan kurtulmuyor.
Eğer öyleyse ve de bulaşıcılıkla sırada başka adaylar varsa ürkütücü bir siluet beliriyor: Yeni bir finansal krizin, yeni bir durgunluğun ‘ilk çorap söküğü’ olabileceğinin silueti.
Yunanistan’la başlayalım. Birincisi, Yunanistan’ın alacağı bu borç, Almanya’nın borçlandığı faizin iki katını aşan, üç yıllık vadede yüzde 5’lik bir piyasa faiz demek. Böyle olunca, ilerleyen yıllarda borç yükünün artması kaçınılmaz. Yunan ekonomisi önümüzdeki yıllarda, ödeyeceği ‘şişmiş’ reel faiz seviyesinde büyüme potansiyeli gösterseydi bu kaygılar biraz dinebilirdi.
O da mümkün değil. 2013 Yılına gelindiğinde Yunanistan’ın, GSYH’sının yüzde 7’si kadar
faiz ödemesi yapıyor olacağı tahmin ediliyor.
İkincisi, 2009’da bütçe açığının ulusal gelire oranı yüzde 13.4’e ulaşmış durumda. Bunu üç yıl içinde yüzde 3’e indirme sözü veriliyor. Yani kabaca üç yılda 30 milyar avro (40 milyar dolar) bütçe açığı küçülmesi olacak. Bu nasıl olacak? Alınan olağanüstü sert bütçe önlemleriyle. Bu önlemlere karşın borç stokunun ulusal gelire oranının yüzde 150’ye erişeceği tahmin ediliyor. Yunanistan’ın bütçe dengelerine bakılırsa faiz dışı bütçe dengesi çok kötü durumda: Yüzde 8.5’luk faiz dışı açık veriyor. İşte bu yüzden, ‘acaba Yunanistan borçlarını ertelese daha yumuşak bir süreç yaşar mı?’ soruları yanıtını buluyor. Paul Krugman bu orana bakarak; borç ödeyemez duruma geçilmesinin (default), borcun konsolide edilmesinin bile Yunanistan’ı aldığı sert önlemlerden kurtaramayacağını
ileri sürüyor.
Hem finansal kriz nedeniyle, hem de sert bütçe daralması nedeniyle Yunanistan ekonomisinde olasılıkla depresyon sınırında bir küçülme ve de deflasyona yol açılacak. Yunan ekonomi bakanı Papaconstantinou’nun açıkladığı tahmine göre, 2010’da yüzde 4, 2011’de yüzde 2.6’lık küçülmeden sonra 2012’de yüzde 1.1’lik bir büyüme çok iyimser kalıyor.
Her iki nedenle toplam kamu borcunun küçülmesi değil artması daha olası. Borçlar artarken, ulusal gelir küçülecek. Bu görünümde, Yunanistan’ın tehlikeli bir sarmala girmesi ve Avrupa’nın ortak parasını terk etmesi artık daha güçlü bir olasılık haline geldi. İşte, önceki gün Atina’da ilk belirtileri ortaya çıktığı gibi, siyasal açıdan da yürütülmesi zor bir tablo var. Ne kurtarma, ne de borç erteleme işe yaramayacaksa ve de tersine deflasyonist bir süreç olacaksa toplumsal destek bir tarafa direnişin yükseldiği bir arka planla, Yunanistan’ın avro bölgesini terk etmesi kaçınılmazdır. Bu olasılığı güçlenmesi halinde ise bazı ekonomistlerin işaret ettiği gibi 2001’de Arjantin’de tanık olunan gelişmeler tekrarlanabilecektir. Avronun terk edilerek, eski seviyesine göre oldukça yüksek biçimde devalüe edilerek ulusal para olan drahmiye geçileceği beklentisiyle, Yunan hane halkının banka mevduatlarını diğer ülkelere kaydırması, ulusal menkul varlıklardan kaçış ortaya çıkması uzak bir olasılık değil.
1990’lı yılların ikinci yarısında başlayan gelişen piyasalar krizi nasıl ki ‘bulaşıcı’ haliyle dünyayı dolaşmışsa bugün de gelişmiş ülkelerde aynı süreç yaşam bulabilecektir. Yunanistan’daki olanlar yüzünden, benzer bir süreçle, ‘aday’ ülkelere daha fazla mercek uzatılmasına yol açıyor. Yeni ‘adaylar’ sorunun derinleştiğini teyit edecek bize. Avrupa krizinin ilk ‘söküğü’ Yunanistan olmuştur. Avronun çökmesi, Avrupa’daki finansal krizin derinleşmesi olasılığı küresel çaplı yeni bir durgunluğu tetikleyecektir. İşte arka planda beliren siluet budur.
Radikal