Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Can: 27 Mayıs Darbesi'nin 50. yıldönümünde Türk halkından özür dilenmeli

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Osman Can, 27 Mayıs darbesinin 50. utanç yıldönümünde Türk halkından özür dilenmesi gerektiğini söyledi.

Kayseri'de

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Osman Can, 27 Mayıs darbesinin 50. utanç yıldönümünde Türk halkından özür dilenmesi gerektiğini söyledi.

Kayseri'de Melikşah Üniversitesi ve Anadolu Hukukçular Derneği (AHUDER) tarafından düzenlenen ve Melikşah Üniversitesi Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen 'Çağdaş Düzenlemeler Işığında Anayasa'daki Son Düzenlemeler' konulu panele konuşmacı olarak Doç. Dr. Osman Can katıldı. 27 Mayıs'ın 50. utanç yıldönümünde bir çağrıda bulunmak istediğini belirten Can, "Hem yargısal hem de akademik şapkamla, hem yargı adına hem de akademi adına Türk halkından özür dilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer benim özür dilemem gerekiyorsa ben hem yargı adına hem akademi adına bugün burada söyleme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü 27 Mayıs darbesine yargının ve akademilerin, hukuk fakültesi hocalarının katkısı olmuştur. Bu nedenle özrümü tekrar ediyorum." dedi.

Yargının Türkiye'de inşa ediliş nedeninin adalet, toplumun adalet beklentileri, hukukun üstünlüğünün sağlaması gibi faktörler olmadığını dile getiren Can, 27 Mayıs'ta inşa edilen, 12 Mart'ta kuvvetlendirilen, 1982 Anayasasıyla da taçlandırılan yargı sisteminin yargıyla ilgisi olmadığını ifade etti.

27 Mayıs'ın bitmesinin hemen ardından atılacak adımların tartışıldığı Yargıtay'dan, Danıştay'dan yapılan işin hukuki olabilmesi adına yetkililer olduğunu dile getiren Can, "El birliğiyle darbe ideolojisinin hem stratejisi, hem de ideolojisi karara bağlanıyordu. Daha sonra anayasa yapım sürecine geçildi. Anayasa yapım sürecinde temsilciler meclisi oluşturulmadan önce yargı içinde tasfiye yapıldı. Ardından temsilciler meclisi kuruldu. Ama anayasanın yapım sürecine halkın katılımı çok fazla mümkün değildi. Anayasa yapım süreci dahi tam anlamıyla tasfiye süreci üzerine kurulmuştur. Yasa ve yargılamaları biliyorsunuz orada artık mahkeme demeye sahip değiliz. Tam anlamıyla terör eylemi. Cübbeli terör diyelim. Kesinlikle mahkeme demeyelim. Mahkeme haricinde her şey olur. Orada 1980'lere kadar hem soruşturma komisyonunda yer alan insanlar mahkemeye başkanlık yapanlar ve danışman meclisinde çalışan insanların isimlerine baktığınızda ve bunları şöyle karşı karşıya getirip eşleştirdiğiniz de tam 12 isme rastlarsınız. Darbe sürecine aktif olarak katılmış, çete faaliyetini meşrulaştırmayı hiçbir sıkıntı duymayan içine sindiren insanlardan 12 tanesi Anayasa Mahkemesi'nde çalışıyor." şeklinde konuştu.

İdeolojik olarak kurgulanan ve ideolojik olarak çalışması beklenen bir yargının çoğulcu olmasının beklenemeyeceğine dikkat çeken Can, çoğulcu olmayan bir yargının da hukuksuzluk ve ideoljik kültür üreteceği uyarısında bulundu. Can sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu nedenle yargının çoğulculaştırılması demokrasinin vazgeçilmez önceliklerinden bir tanesidir. Çünkü yargıyı çoğulculaştırmadığınız zaman toplum içindeki tüm renklerin yargıya aktarılması engellenmiş olur. HSYK tam olarak ideolojik unsur olarak çalışır. Farklı hususların Danıştay ve Yargıtay'a geçiş yapmasını oradan da Anayasa Mahkemesi'ne geçiş yapmasını engeller. Dolayısıyla orada tek tip insan olacak. Yani bir masanın etrafında 11 tane Kanadaoğlu veya 5 tane Vural Savaş gibi isimler olacak. Bu garanti edilmiştir. Bu garanti edildiği için yargı bu zamana kadar böyle çalışmıştır. Bu garanti edildiği için Yargıtay başkanları yargı açılış konuşmalarında 'yargı içi çoğulculuk yargı bağımsızlığı için büyük tehlikedir' derler. Bu ifadeyi Yargıtay başkanı kullanıyor. Yargı için tehdit değildir yargının ideolojik yapısı için tehdittir. Çoğulcu olmayan bir sistemde erdem ve adalet üretemezsiniz. Bir yargı kültürü üretilemez. Bu nedenle yargı kültürü inşa edilmedi ki kaldırılsın. Bundan sonra inşa edilebilir. 1957'de demokrasiye geçmek için adım attık ama hala geçebilmiş değiliz. Tek parti ideolojisi çerçevesinde çizdiği sınırlar çerçevesinde demokrasi oyunu oynuyoruz. 27 Mayıs'ın 50. yıl dönümünde bunu çok net olarak ortaya koymamız kendi kendimize yalan söylememiz gerekiyor."

Panele katıla Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şentop da Türkiye'de hukuk krizi olduğunu ve bu krizlerin hep birbirleriyle bağlantılı olduğunu söyledi.