AK Partililer'in elinden düşmeyen kitap
“Türkiye'de Demokratikleşme Çabaları ve Demokrasi Açılımı” adlı kitap son zamalarda AK Partililer'in elinden düşmüyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, bıyıklarından da yola çıkarak İsmet İnönü için yaptığı “Hitler” benzetmesi gündeme bomba gibi düşmüş ve deyim yerinde ise kıyamet kopmuştu. Peki, Meclis’teki anayasa paketi görüşmelerini bile gölgeleyecek kadar Türk siyasi yaşamının son dönemine damgasını vuran bu sözler nereden kaynaklandı?
“Türkiye’de Demokratikleşme Çabaları ve Demokrasi Açılımı” adlı kitap son dönemde AK Partili’lerin elinden düşürmedikleri bir çalışma. Kitabın yazarı ise Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ertan Aydın. Aynı zamanda Erdoğan’ın güvendiği kamuoyu araştırma şirketlerinden PollMark’ın da ortaklarından. Aydın’ın diğer bir özelliği de parti içinde çok sevilen bir isim olması.
AK Parti örgütlerine de dağıtılan kitapta, Hitler tartışmasının çıkış kaynağı ile ilgili çok da bilinmeyen ama tartışma yaratacak bazı noktalar ortaya atılıyor ve krizin odaklandığı bıyık konusu da yer alıyor. Ertan Aydın’ın kitabında, Hitler ve İnönü üzerine tartışma çıkaran o dönem şöyle anlatılıyor:
PEKER, HİTLER BIYIĞI BIRAKTI
“Recep Peker 1935’te Almanya’ya gidiyor, Hitler tarzı bıyık bırakıyor ve gelip Atatürk’e hazırladığı raporu sunuyor. ‘Almanya modeli bir örgütlenmeye gidelim. Devletle partiyi birleştirelim artık ayrılık kalmasın’ diyor. Atatürk bu raporun ardından, “Nasıl bir iştir bu. Hala en yakın arkadaşlarımız ne yapmaya çalıştığımızı anlamamışlar. Bu tam bir faşizm” diyerek İnönü’nün imzaladığı raporu reddediyor.”
Sözün bundan sonrası, Başbakan’ın esinlendiği İnönü-Hitler bıyık benzetmesinin kaynağı olduğu konuşulan o kitabın yazarı Ertan Aydın’da: 1930’larda dünyada yükselen milliyetçi, faşist akımlar bizi de etkiledi. Atatürk’ün demokrasiyi korumaya çalıştığı, diktatörlükten duyduğu rahatsızlığı ifade ettiğini görüyoruz. Tam da 1930 yılında çok partili hayata geçme fikri var. Yani dünyadaki o trendlerin aksine daha fazla demokrasi vurgusu yapan bir yönelime sahip olduğunu görüyoruz. Bugünlerde Atatürk’le alakalı yapılan bazı değerlendirmeler var, tek parti döneminin anti-demokratik yapısına ilişkin... Anti-demokratik unsurlar var ama bu unsurların birçoğunun Atatürk’ten daha ziyade İsmet İnönü ve o dönemin parti genel sekreteri olan Recep Peker’den kaynaklandığını söylüyorum ben.
Atatürk’ün derdi ülkenin kalkınması, gelişmesine yönelik bir şeyler yapmaktı. Çok pragmatik, pratik, aktivist bir liderdi. Şimdi söyleyeceğim şey biraz farklı değerlendirilebilir ama Atatürk’ün bu özellikleri değerlendirildiğinde onun stiline bugün daha çok Erdoğan yakın. Baykal gibiler ise daha çok İnönü’ye yakın. Daha devletçi, daha statüko yanlısı, çabuk değişemeyen, değişime direnç gösteren bir yapıları var. Sonradan oluşturulan yanlış Atatürkçülük kavramının altında Erdoğan’ı Atatürk düşmanı gibi göstermeye çalışıyorlar. Peker karşıtlığını, Atatürk düşmanlığı gibi gösteriyorlar.
İNÖNÜ’YÜ BAŞBAKANLIKTAN ALDI
1936 yılında Peker iyice güçleniyor. Partide üçüncü adam oluyor. Parti teşkilatlarına çok hakim olmaya başlıyor. Bunu nasıl tasfiye edebilirim diye düşünürken Atatürk Recep Peker’i yanına çağırıyor. Peker’e, “Senin o devletle hükümeti birleştirme teklifin güzel aslında, benim de aklıma yattı. Devletle hükümeti birleştirme kararı aldım yani artık sana ihtiyaç kalmadı” diyor. Partiyi tümüyle tavsiye ettiğini söyleyip Peker’in yerine parti genel sekreterliğine içişleri bakanı Şükrü Kaya’yı atadığını, valileri il, kaymakamları ilçe başkanı yaptığını ifade ediyor. Aslında Peker’in kurduğu teşkilatı tasfiye etmek için bunu kullanıyor. Çok kısa süre uygulanan bu sistemin amacı aslında partiyle devleti birleştirmek değil, bunların partiden tavsiyesiydi. Bir yıl sonra da İnönü’yü başbakanlıktan alarak, bu tasfiye sürecini tamamlıyor. Hayatının sonuna kadar da ne Peker’le ne de İnönü’yle irtibatı kalmıyor.”
ATATÜRK’E BENZETİLMEKTEN MEMNUNLAR
Kitabımı Başbakan da gördü, okudu. Özellikle Kemalizm konusunda AK Parti kurmayları tarihi süreci ilgiyle okumuş. Mesela Bülent Arınç okumuş, başka isimler de var. “Atatürk’e bu kadar farklı bir yaklaşımı ilk defa gördük. Bu manada çok memnun olduk” diyorlar. Atatürk’le kendileri arasında böyle bir ilişkinin kurulması, empati kurmaktan çok memnun olmuşlar. Atatürk’ü bir camiaya yeniden tanıtma girişimidir aynı zamanda bu kitap. Bazı kesimlerdeki Atatürk algısındaki sıkıntıyı aşabilecek bir kitaptır.
AKP’LİLER DE LAİKLEŞİYOR
Kuruluşundan bugüne kadar zaman içinde evrilen ve evrildikçe daha fazla merkez değerleri bünyesinde barındıran bir parti Ak Parti. Avrupa Birliği’ne karşı duran bir kitlenin süreç içerisinde diğer partililerle kıyasla nasıl en fazla AB taraftarı olduklarına şahit olduk. Keza, son yaptığımız kamuoyu araştırmalarında Ak Partili seçmenin CHP’li seçmene oldukça yaklaşan bir laiklik değerini benimseme algısı var. Laiklik, iki parti seçmeni arasında ayrıştırıcı bir değişken olmaktan çıkıyor. Bu noktada, Atatürk’e ilişkin bu yeni bakışın Ak Partililer nezdinde pozitif algılandığına şahit oluyorum.
Hürriyet
“Türkiye’de Demokratikleşme Çabaları ve Demokrasi Açılımı” adlı kitap son dönemde AK Partili’lerin elinden düşürmedikleri bir çalışma. Kitabın yazarı ise Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ertan Aydın. Aynı zamanda Erdoğan’ın güvendiği kamuoyu araştırma şirketlerinden PollMark’ın da ortaklarından. Aydın’ın diğer bir özelliği de parti içinde çok sevilen bir isim olması.
AK Parti örgütlerine de dağıtılan kitapta, Hitler tartışmasının çıkış kaynağı ile ilgili çok da bilinmeyen ama tartışma yaratacak bazı noktalar ortaya atılıyor ve krizin odaklandığı bıyık konusu da yer alıyor. Ertan Aydın’ın kitabında, Hitler ve İnönü üzerine tartışma çıkaran o dönem şöyle anlatılıyor:
PEKER, HİTLER BIYIĞI BIRAKTI
“Recep Peker 1935’te Almanya’ya gidiyor, Hitler tarzı bıyık bırakıyor ve gelip Atatürk’e hazırladığı raporu sunuyor. ‘Almanya modeli bir örgütlenmeye gidelim. Devletle partiyi birleştirelim artık ayrılık kalmasın’ diyor. Atatürk bu raporun ardından, “Nasıl bir iştir bu. Hala en yakın arkadaşlarımız ne yapmaya çalıştığımızı anlamamışlar. Bu tam bir faşizm” diyerek İnönü’nün imzaladığı raporu reddediyor.”
Sözün bundan sonrası, Başbakan’ın esinlendiği İnönü-Hitler bıyık benzetmesinin kaynağı olduğu konuşulan o kitabın yazarı Ertan Aydın’da: 1930’larda dünyada yükselen milliyetçi, faşist akımlar bizi de etkiledi. Atatürk’ün demokrasiyi korumaya çalıştığı, diktatörlükten duyduğu rahatsızlığı ifade ettiğini görüyoruz. Tam da 1930 yılında çok partili hayata geçme fikri var. Yani dünyadaki o trendlerin aksine daha fazla demokrasi vurgusu yapan bir yönelime sahip olduğunu görüyoruz. Bugünlerde Atatürk’le alakalı yapılan bazı değerlendirmeler var, tek parti döneminin anti-demokratik yapısına ilişkin... Anti-demokratik unsurlar var ama bu unsurların birçoğunun Atatürk’ten daha ziyade İsmet İnönü ve o dönemin parti genel sekreteri olan Recep Peker’den kaynaklandığını söylüyorum ben.
Atatürk’ün derdi ülkenin kalkınması, gelişmesine yönelik bir şeyler yapmaktı. Çok pragmatik, pratik, aktivist bir liderdi. Şimdi söyleyeceğim şey biraz farklı değerlendirilebilir ama Atatürk’ün bu özellikleri değerlendirildiğinde onun stiline bugün daha çok Erdoğan yakın. Baykal gibiler ise daha çok İnönü’ye yakın. Daha devletçi, daha statüko yanlısı, çabuk değişemeyen, değişime direnç gösteren bir yapıları var. Sonradan oluşturulan yanlış Atatürkçülük kavramının altında Erdoğan’ı Atatürk düşmanı gibi göstermeye çalışıyorlar. Peker karşıtlığını, Atatürk düşmanlığı gibi gösteriyorlar.
İNÖNÜ’YÜ BAŞBAKANLIKTAN ALDI
1936 yılında Peker iyice güçleniyor. Partide üçüncü adam oluyor. Parti teşkilatlarına çok hakim olmaya başlıyor. Bunu nasıl tasfiye edebilirim diye düşünürken Atatürk Recep Peker’i yanına çağırıyor. Peker’e, “Senin o devletle hükümeti birleştirme teklifin güzel aslında, benim de aklıma yattı. Devletle hükümeti birleştirme kararı aldım yani artık sana ihtiyaç kalmadı” diyor. Partiyi tümüyle tavsiye ettiğini söyleyip Peker’in yerine parti genel sekreterliğine içişleri bakanı Şükrü Kaya’yı atadığını, valileri il, kaymakamları ilçe başkanı yaptığını ifade ediyor. Aslında Peker’in kurduğu teşkilatı tasfiye etmek için bunu kullanıyor. Çok kısa süre uygulanan bu sistemin amacı aslında partiyle devleti birleştirmek değil, bunların partiden tavsiyesiydi. Bir yıl sonra da İnönü’yü başbakanlıktan alarak, bu tasfiye sürecini tamamlıyor. Hayatının sonuna kadar da ne Peker’le ne de İnönü’yle irtibatı kalmıyor.”
ATATÜRK’E BENZETİLMEKTEN MEMNUNLAR
Kitabımı Başbakan da gördü, okudu. Özellikle Kemalizm konusunda AK Parti kurmayları tarihi süreci ilgiyle okumuş. Mesela Bülent Arınç okumuş, başka isimler de var. “Atatürk’e bu kadar farklı bir yaklaşımı ilk defa gördük. Bu manada çok memnun olduk” diyorlar. Atatürk’le kendileri arasında böyle bir ilişkinin kurulması, empati kurmaktan çok memnun olmuşlar. Atatürk’ü bir camiaya yeniden tanıtma girişimidir aynı zamanda bu kitap. Bazı kesimlerdeki Atatürk algısındaki sıkıntıyı aşabilecek bir kitaptır.
AKP’LİLER DE LAİKLEŞİYOR
Kuruluşundan bugüne kadar zaman içinde evrilen ve evrildikçe daha fazla merkez değerleri bünyesinde barındıran bir parti Ak Parti. Avrupa Birliği’ne karşı duran bir kitlenin süreç içerisinde diğer partililerle kıyasla nasıl en fazla AB taraftarı olduklarına şahit olduk. Keza, son yaptığımız kamuoyu araştırmalarında Ak Partili seçmenin CHP’li seçmene oldukça yaklaşan bir laiklik değerini benimseme algısı var. Laiklik, iki parti seçmeni arasında ayrıştırıcı bir değişken olmaktan çıkıyor. Bu noktada, Atatürk’e ilişkin bu yeni bakışın Ak Partililer nezdinde pozitif algılandığına şahit oluyorum.
Hürriyet