İptal davası nerden baksan Anayasa'ya aykırı - AÇIK GÖRÜŞ
148. maddesi uyarınca Anayasamız; kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu hem şekil, hem de esastan incelemesi ve denetlemesi için Anayasa Mahkemesi’ne yetki verirken, Anayasa değişikliği konusundaki yetkisini ise sadece şekil bakımından inceleme ve denetleme ile sınırlandırmıştır.
148. maddesi uyarınca Anayasamız; kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu hem şekil, hem de esastan incelemesi ve denetlemesi için Anayasa Mahkemesi’ne yetki verirken, Anayasa değişikliği konusundaki yetkisini ise sadece şekil bakımından inceleme ve denetleme ile sınırlandırmıştır.
Mehmet Niyazi Tanılır
Kahramanmaraş Valisi
1982 Anayasası’nın Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesi, “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz. Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya TBMM üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.” hükümlerini haizdir.
Anayasa çok net
Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere Anayasamız; kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu hem şekil, hem de esastan incelemesi ve denetlemesi için Anayasa Mahkemesi’ne yetki verirken, Anayasa değişikliği konusundaki yetkisini sadece şekil bakımından inceleme ve denetleme ile sınırlandırmıştır. Şekil bakımından denetlemenin de sınırlarını çizerek; keyfi kullanımını, yani esnetilerek esastan denetime kapı açacak şekilde yorumlanmasını engellemek için de şekil denetiminin neyi içerdiğini de aynı madde de tadat etmiş, yani tek tek saymıştır.
Buna göre, Anayasa değişikliklerinde şekil bakımından denetleme;
1- Teklif çoğunluğu, 2- Oylama çoğunluğu, 3- İvedilikle görüşülemeyeceği şartlarına uyulup uyulmadığı ile sınırlıdır. Yani Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da sayılan bu üç şartın dışında inceleme ve denetleme yapamaz. Bu üç hususun neyi içerdiği de Anayasamızın “Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma” başlığını taşıyan 175. maddesi ile düzenlenmiştir. Bunlar da; 1- 1/3 teklif çoğunluğu, 2- 3/5 kabul çoğunluğu ve 3- Genel Kurulda iki defa görüşme şartı (ivedilikle görüşme yasağı) şeklinde tahdidi olarak sayılmıştır.
AYM usul denetimi yapar
Nitekim Anayasa Mahkemesi 04.01.2008 tarihli ve 26746 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan E. 2007/62 ve K. 2007/66 sayılı kararında; “Teklif” ile başlayan süreç, “Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma” başlığını taşıyan Anayasanın 175. maddesinin öngördüğü “özel” süreçtir. Bu sürecin teklif, oylama, kabul ve yürürlüğe girme yönlerinden özel biçim koşulları olduğu gibi, bu süreç sonunda ortaya çıkan Meclis iradesine özel hukuksal sonuçlar bağlanmıştır. Kabul edilen yasa, Anayasa hükmü haline gelir ve esas yönünden denetimi olanaksız olup, şekil yönünden ise 148. maddede belirtilen çerçeve içinde denetlenebilir.” ve 07.08.2007 tarih ve 26606 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan E. 2007/72, K. 2007/68 sayılı Kararında da “Anayasanın 148. maddesinde, Anayasa değişikliklerinde Anayasa Mahkemesine tanınan denetim yetkisi, teklif, oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartlarına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlanmıştır. Esas yönünden denetime olanak tanınmadığı gibi, 148. maddede tüketici biçimde sayılan koşulların dışında şekil yönünden denetim yapılması olanaksızdır” demek suretiyle aynı hususu teyiden vurgulamaktadır.
Öte yandan, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Şekil bozukluğuna dayalı iptal davası ve sınırı” başlıklı 21. Maddesi “Anayasa Mahkemesinin şekil bakımından denetimi kanunlarda son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususlarıyla sınırlıdır.
Şekil bozukluğuna dayanan Anayasaya aykırılık iddiası mahkemelerde ileri sürülemez. Anayasa değişikliklerine karşı iptal davaları yalnız şekil bozukluğu iddiası ile açılabilir.” şeklindeki düzenleme ile anayasa değişikliğinin Anayasaya esastan aykırılığı iddiası ile iptal davası açılmasının önüne set çekmektedir. Yani böyle bir davanın bırakın ele alınıp görüşülmesi açılması dahi mümkün değildir. Aynı Kanunun
“İptal davasının açılmasında uyulması gereken esaslar” başlıklı 27. Maddesi’nin 3. Fıkrası ile de “Anayasaya aykırılık iddiasıyla iptal davası açanlar, Anayasaya aykırılıklarını ileri sürdükleri hükümlerin Anayasanın hangi maddesi veya maddelerine aykırı olduğunun ve iddialarını dayandırdıkları gerekçenin neden ibaret bulunduğunu açıklamak zorundadırlar.” şeklinde yapılan düzenleme dikkate alındığında, anayasa değişikliğinin Anayasa’ya aykırılığı iddiası ile iptal davası açanların iptalini istedikleri anayasa değişikliklerinin Anayasa’nın hangi maddelerine aykırı olduğunu gerekçeleri ile açıklamak zorunda oldukları anlaşılmaktadır.
İlk üç madde istismarı
Bu durumda; Anayasa’nın 148. maddesine göre, anayasa değişiklilerinin Anayasa’ya esastan aykırılığı ileri sürülemeyeceğine ve şekil açısından aykırılığın şartları da tek tek tadat edildiğine yani “tüketici biçimde” sayıldığına göre, iptal iddialarının Anayasa’nın 148 maddesi dışında dayandırılabilecekleri bir Anayasa hükmü bulunmamaktadır. Bu madde dışında dayanak olarak ileri sürülebilecek her Anayasa maddesi esastan aykırılık iddiası anlamına gelecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin de aynı görüşte olduğu yukarıda da atıfta bulunduğumuz E. 2007/62 ve K. 2007/66 sayılı Kararındaki “Kabul edilen yasa, Anayasa hükmü haline gelir ve esas yönünden denetimi olanaksız olup, şekil yönünden ise 148. maddede belirtilen çerçeve içinde denetlenebilir.” ve E.2007/72, K.2007/68 sayılı Kararında geçen “...148. maddede tüketici biçimde sayılan koşulların dışında şekil yönünden denetim yapılması olanaksızdır” şeklindeki ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Yani Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 148. Maddesi dışında herhangi bir maddesine, örneğin değiştirelemez ilk üç maddesine dayanarak şekil denetimi yapamayacağını kendi kararları ile hükme bağlamış durumdadır.
Esastan aykırılık iddiası ile de dava açılmayacağı ve esastan aykırılık iddiasını inceleme ve denetleme Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmediği için bu durumda bu gibi dilekçelerin nasıl bir işleme tabi tutulması gerektiği sorusu gündeme gelmektedir.
Bu sorunun cevabını da 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. Maddesi vermektedir. “Dilekçenin reddi” başlıklı 45. Madde “Anayasa Mahkemesinin görevine girmeyen konulara ilişkin dilekçeler reddolunur. Ret kararı, dilekçe sahibine tebliğ edilir.” hükmünü haizdir.
Dilekçeyi reddetmeli
Bu durumda; Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa değişikliklerine karşı iptal davaları yalnız şekil bozukluğu iddiası ile açılabildiğine ve esasa aykırılık nedeni ile dava açılamayacağına ve bu nedene dayandırılacak dava açma taleplerinin Anayasa Mahkemesi’nin görevine girmeyeceği hem Anayasamızın 148, hem de 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 21. maddesinden ve yukarıda atıfta bulunduğumuz Anayasa Mahkemesi kararlarından açıkça anlaşıldığına göre, yine 2949 sayılı Kanun’un 27 ve 45. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi durumunda Anayasa’ya aykırılık savı içeren iptal talebi dilekçelerinin Anayasa’nın 148. maddesi dışında bir maddeye dayandırılamayacakları, dayandırıldıkları taktirde dilekçelerin reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşırız.
Peki dilekçeyi kim reddedecektir? Dilekçenin reddi için Anayasa Mahkemesi’nin kararı gerekli midir, yoksa Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bu konuda yetkili midir? Bu soruların cevabı için de yine 2949 sayılı Kanun’un 27. ve 45. Maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. “İptal davasının açılmasında uyulması gereken esaslar” başlıklı 27. Madde, Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına giren konularda açılacak iptal davalarında uyulması gereken esasları düzenlemiş olup, bu maddenin “Anayasa Mahkemesince, dava dilekçesinin, bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında gösterilen hususları ihtiva edip etmediği, kayıt tarihinden itibaren on gün içinde incelenir, varsa noksanlıklar kararla saptanarak onbeş günden az olmamak üzere verilecek mehil içinde tamamlanması ilgililere tebliğ olunur. Dava, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeleri tarafından açılmışsa, noksanların tamamlanmasına ilişkin tebligat, 26 ncı maddenin son fıkrasında belirtilen üyelere, bu üyeler belirtilmemişse dava dilekçesinin en başında ad ve soyadları yazılı olan iki üyeye yapılır.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen süre içinde noksanlıkların tamamlanmaması halinde iptal davası açılmamış sayılır. Davanın açılmamış sayılması hakkındaki karar Anayasa Mahkemesince verilir. Bu karar, ilgililere tebliğ olunur ve Resmi Gazetede yayımlanır” şeklindeki dördüncü ve beşinci fıkralarından da anlaşılacağı üzere; Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına giren konularda verilen iptal dilekçelerindeki noksanlıklar için gereken prosedür Anayasa Mahkemesi kararı ile işletilmektedir. Yani iptal dilekçelerindeki eksiklilerin tamamlanması için karar ile süre verilmekte, verilen süre içerisinde noksanlıkların tamamlanmaması halinde yine Anayasa Mahkemesi kararı ile dava açılmamış sayılmaktadır.
Karar yetkisi başkanda...
Oysa, 45. madde ise tamamen farklı bir durumu, yani Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmeyen konularda verilecek dilekçelere karşı ne yapılması gerektiğini düzenlemektedir. Madde metni,”Anayasa Mahkemesinin görevine girmeyen konulara ilişkin dilekçeler reddolunur. Ret kararı, dilekçe sahibine tebliğ edilir.” şeklindedir. Kanun koyucu, burada dilekçenin reddi için bir mahkeme kararını gerekli görmeyerek dilekçelerin reddedileceğini ve ret kararının dilekçe sahibine tebliğ edileceğini hükme bağlamıştır. Eğer kanun koyucu 27. maddede olduğu gibi burada da ret için bir karar istihsalini gerekli görseydi; bunu madde metnine yazmaktan aciz olmadığına göre, 27. maddede olduğu gibi burada da açık bir şekilde bunu madde metnine dahil ederdi.
Bu durumda; 2949 sayılı kanunun “Yönetim ve temsil” başlıklı 9. maddesi’nin “Anayasa Mahkemesi’nin yönetimi ve temsili Başkana aittir.” hükmü çerçevesinde, Anayasa’nın 148. maddesi dışındaki maddelerine dayandırılan iptal taleplerine ilişkin dava dilekçelerinin Anayasa Mahkemesi’nden karar istihsaline gerek kalmadan Anayasa Mahkemesi başkanlığınca doğrudan reddedilebileceği sonucuna ulaşmaktayız.
[email protected]
Star Gazete