USAK Başkanı Laçiner: Türkiye'nin ekseni kaymıyor, yerine oturuyor

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner, Türkiye'nin ekseninin kaymadığını, aksine ekseninin yerli yerine oturduğunu s

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner, Türkiye'nin ekseninin kaymadığını, aksine ekseninin yerli yerine oturduğunu söyledi.

Daha önceleri, dış ilişkilerinde yeterince bağımsız hareket edemeyen Türkiye'nin, daha bağımsız bir aktör haline geldikçe 'kendisi merkezli bir eksen' inşa ettiğini dile getiren Laçiner, bir ülkenin ana ekseninin kendisi ve çevresi olduğunu belirterek, "Kendi ayakları üzerinde duramayan bir ülke dış siyasetinde herhangi bir eksen belirleyemez. Çünkü, çıkış noktası olmayan bir çizgi olmaz." dedi.

Rusya ve Yunanistan ile yapılan anlaşmalarla ilgili dikkat çekici değerlendirmelerde bulunan Laçiner, kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanan devletlerin kendi dış politikalarını izlemekten ziyade bir tür varoluş mücadelesi verdiklerini ifade etti.

Başkaları arasındaki rekabeti sömürmeye çalışan bu ülkelerin, çoğu kez diğerlerinin insafına kalmış ülkeler olduğuna dikkat çeken Laçiner, Türkiye'nin Osmanlı'nın duraklama-çöküş yıllarından bugüne kadar daha çok ekseni olan bir ülkeden ziyade eksenini oturtmaya çalışan, diğerlerinin rekabeti arasında ayakta kalmaya çalışan bir ülke olduğunu vurguladı.

İktisadi ve askeri zayıflığın siyasi zayıflığı da getirdiğini dile getiren Laçiner, İkinci Abdülhamid, Atatürk, İnönü ve diğerlerinin hep 'hayatta kalma mücadelesi' verdiklerini ve 'gün gelir bir gün biz de kendi eksenimizi inşa ederiz' düşünde olunduğunu kaydetti.

Yöntemleri farklı olsa da İttihat ve Terakki de Menderes de Ecevit de Özal da hep aynı hedefte birleştiklerini anlatan Laçiner, "Bugün geldiğimiz noktada Türkiye çok daha güçlü bir ülke. Artık devlet başkanımız ABD'ye giderken, 1950'lerde olduğu gibi gezinin masrafını Amerika'dan istemiyoruz. Dünyanın 16. büyük ekonomisinden bahsediyoruz. Elbette böyle bir gücün iktisadi gücüne orantılı bir dış ilişkileri de olacaktır. Nitekim son dönemde hızlanan ve çevresi ile daha uyumlu bir çizgi izleyen Türk Dış Politikası bir tür ayakta kalma politikası olmaktan çıkıyor ve kendi dünyasını inşa ediyor. On yıllardır ihmal edilmiş bölgesel sorunları birer birer çözmeye çalışan Türkiye, bunun da ötesine geçerek çevre ülkeleri birlikte hareket etmeye ve ortak bir bölge oluşturmaya teşvik ediyor. Üstelik Türkiye tüm bunlar için fazla zaman olmadığını bilerek, bölgesi yeniden bir ateş topuna dönmeden elini çabuk tutarak diyalog ve işbirliği kanallarını açmaya çalışıyor, bu kanallar üzerinden giderek işbirliğini sürekli hale getirmeyi amaçlıyor." diye konuştu.

"TÜRKİYE, BÖLGESİNDE ÖNCÜ ROLÜNDE"

Türkiye'nin bölgesinde bir tür arabulucudan ziyade öncü rolünü oynadığını vurgulayan Laçiner, sorunların çözülmesi ve işbirliği yapılması konusunda Türkiye'nin diğer devletlerin kendisine davette bulunmasını veya Batı'nın bir inisiyatif başlatmasını beklemediğine dikkat çekti.

Bunun yerine, bölgesine kendi evi gibi bakan Türkiye'nin, 'bunu biz çözmezsek başkası gelir çözmeye kalkar, bu da istemediğimiz sonuçlara neden olabilir' dediğini aktaran Laçiner, şöyle devam etti: "Türkiye kendi bölgesini kurtarıyor, aynı zamanda kendi bölgesini inşa ediyor. Kısacası eksen daha yeni yeni belirmeye başlıyor. Türkiye merkezli olarak çevreye doğru genişleyen bir ilişkiler yumağı ortaya çıkıyor. Bunda garipsenecek, endişe edecek bir durum da yok doğrusu. Türkiye ne zamandan beri yapmayı istediği, fakat olanaksızlıklar nedeniyle bir türlü realize edemediği politikaları üretiyor. Bunu yaparken elbette Batı'dan daha bağımsız hareket etmeye de başlıyor. Ancak bunda garip olan ne ki Batı'dan daha bağımsız olmak ile Batı karşıtı olmak aynı şeyler değil. Türkiye temel siyasi ve iktisadi değerleri olarak Batı'ya yönelmeye devam ederken, dış ilişkilerini kendisi merkezli olarak kurmaya çalışıyor. Eğer Türkiye kendi ayakları üzerinde daha güçlü bir şekilde durabilirse, etrafındaki sorunlar birer birer ortadan kalkabilirse işte o zaman Avrupa Birliği ve ABD ilişkilerinde Türkiye'nin ayağı çok daha güçlü bir şekilde yere basacaktır."

"İmzaladığımız anlaşmalara abartılı bir şekilde sevinmek, büyük bir heyecana kapılarak tüm meseleleri hallolduğunu düşünmek doğru değildir." diyen Laçiner, kamuoyunda da bu tür izlenimler verilirken daha ölçülü davranılmasını istedi. Kendimizi değil, karşımızdakini 'zafer sarhoşluğu'na sokmanın her zaman daha iyi olacağını savunan Laçiner, dış ilişkilerin aceleye gelmeyeceğini, aksi halde telafisinin güç olacağını söyledi.

Dış politikada gerekli altyapının henüz mevcut olmadığını ileri süren Laçiner, Davutoğlu'nun veya Erdoğan'ın hayallerine yetişmenin bürokrasi için artık çok daha zor olduğunu belirtti. "Kamuoyları hazırlanmadan verilen emekler kısa vadede sonuç veriyor gibi dursa da uzun vadede beklenen sonuçlar gelmezse tüm işler yarım kalıyor hissi pekişebilir." uyarısında bulunan Laçiner, Türkiye'nin AB üyelik sürecinde daha ısrarcı olunması ve AB hedefini daha yoğun bir şekilde gündeme taşıması gerektiğinin altını çizdi.