Sanıkların 'TSK yıpratılıyor' ifadesi üzerine Savcı: TSK ile biz de gurur duyuyoruz

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Metin Ataç ile dönemin donanma komutanı şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit'e yönelik suikast düzenlenec

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Metin Ataç ile dönemin donanma komutanı şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit'e yönelik suikast düzenleneceği iddiasıyla 9'u tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın ikinci duruşmasına devam ediliyor. Duruşmada teğmenler Burak Düzalan ile Yakut Aksoy savunmalarını tamamladı. Duruşma savcısı Nuri Ahmet Saraç, savunmalarda TSK'nın yıpratılmaya çalışıldığı iddialarının tekrarlanması üzerine "TSK'nın şerefiyle, onuruyla biz de gurur duyuyoruz." dedi.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya Hasdal Cezaevi'nde tutuklu olan teğmenler Faruk Akın, Sinan Efe Noyan, Alperen Erdoğan, Burak Düzalan, Yakut Aksoy, Tarık Ayabakan, Ülkü Öztürk, Ali Seyhur Güçlü ve Sezgin Demirel getirildi. Tutuksuz sanıklar Albay Mehmet Orhan Yücel, Teğmenler Halit Mehmet Ergül, Barbaros Mercan, Fatih Göktaş, Yiğithan Göksu, Oğuz Dağnık, Koray Kemiksiz, askeri öğrenci Burak Özkan ve Kocaeli'nde kasaplık yapan sivil sanık Levent Çakın katıldı.

Duruşmada ilk olarak tutuklu sanık Burak Düzalan savunma yaptı. Evinde yapılan aramadan bir gün önce İzmir'e ailesinin yanına gittiğini anlatan Düzalan, "Cumartesi günü arkadaşım aradı. Evin arandığını ve ev arkadaşım Alperen Erdoğan'ın gözaltına alındığını söyledi. Bugüne kadar hukuk dışı hiçbir işe karışmayan bizlerin evinde neden arama yapıldığını anlayamadım. Daha sonra arkadaşımdan evimizde bir miktar uyuşturucu bulunduğunu öğrendim ve şok oldum. Komutanlarım da konuyu anlatmadı. 3 gün boyunca görevime devam ettim. Televizyonda duyduğum şeyler akla ve mantığa sığacak şeyler değildi." dedi.

Arkadaşları tutuklandıktan sonra kendisine ait olmadığını iddia ettiği bazı belgeler nedeniyle tutuklandığını savunan Düzalan, yoğun bir tempoda mesaisi olan ve her adımları komutanları tarafından bilinen kendilerinin yasadışı işe kalkışamayacaklarını, buna fırsatlarının olmadığını kaydetti.

Bildiği kadarıyla ihbarlar üzerine şüpheliler hakkında teknik ve fiziki takip yapılarak çetenin ifşa edildiğini belirten Düzalan, kendilerinin isimsiz bir ihbar mailinden 53 saat sonra gözaltına alındıklarını söyledi. Uyuşturucu kullandıkları ihbarın yapıldığını ifade eden Düzalan, kan örneklerinin Adli Tıp Kurumu'nda incelendiğini ve uyuşturucu kullanmadıklarının belgelendiğini belirtti.

Kendi isminin de geçtiği flaş belleğin evlerine atıldığını ileri süren Düzalan, "Yüzlerce kişinin ismi parmak kadar flaş belleğe yazılarak evimize atılmıştır. 2 adet bilgisayar ve diğer dijital malzemelerde hiçbir suç unsuru bulunmadı. Sadece bu flaş bellekte bulundu." dedi. Ara görüntülerinde bu flaş belleğin bulunma anının olmadığını söyleyen Düzalan, malzemelerin delil torbasına konduğu sırada bu belleğin ortaya çıktığını savundu. Düzalan, kamera kayıtlarında komiserin polis memuruna fısıldayarak, 'Bunların nereden çıktığını üzerine yazmayın' dediğini iddia etti.

İsminin söz konusu flaş bellekteki iki belgede geçtiğini ifade eden Düzalan, "Bunlardan 'evler ve görevler' adlı belgede kaldığımız evin örgüt evi olarak değerlendiriliyor ve devir teslim yaptığımız belirtiliyor. Evi kendimiz kiraladık. İlk kiracı biziz. Evi devir teslim ettiğimiz söz konusu değil. Ev sahibimize de sorulabilir." diye konuştu.

İsmi geçen ikinci belgenin 'Ülkü'den gelen' adlı belge olduğunu söyleyen Düzalan, "Bu belgede 'Burak Düzalan: verdiğimiz kadınlarla istediğimiz seviyeye getirdiğimiz' ifadesi yer alıyor. Bu ifade benim sanık değil mağdur olduğumu gösteriyor. Ben kendimi fişleyen belleği evimde tutmam hayatın olağan akışına aykırı." dedi.

Soruşturma sırasında hakkında yakalama kararı çıkarıldığı gerekçesiyle intihar ettiği belirtilen Yarbay Ali Tatar ile cezaevinde yakından tanışma fırsatı bulduklarını kaydeden Düzalan, "Bize orada olmaya nasıl dayanabildiğimizi sorardı. Biz de kendisini teselli ederdik. Psikolojisi çok bozulmuştu. Bize, 'Bana bir şey olursa mahkemede benim hakkımı da savunun. Benim için de bir şeyler söyleyin' dedi." şeklinde konuştu.

Kendilerine iftira atıldığını ve komplo kurulduğunu öne süren Düzalan, beyaz üniformalarının bu düzeneklerle kirletilemeyeceği söyledi. Düzalan tahliye edilmesini istedi.

Diğer tutuklu sanık Yakut Aksoy da hakkındaki iddiaları kabul etmedi. Aksoy, 'Ülkü'den gelen' adlı belgede kendisinin 'şıh' olarak fişlendiğini söyledi. Şıhın din adamı ve kendisinde keramet olan anlamına geldiğini ifade eden Aksoy, "Şimdiye kadar kimse beni şıh olarak çağırmadı. Bende keramet ve ermişlik olduğuna inanan kimseyi de görmedim. Bu konu savcılık ifadesi sırasında espri konusu oldu. Savcı, 'Yakut sen şıh mısın, korkalım mı senden?' diye espri yaptı." dedi.

Aynı belgede aynı evde yaşadığı arkadaşı Tarık Ayabakan için 'ulusalcı görüş', Halit Mehmet Ergül için 'PKK'lı' ifadelerinin olduğunu kaydeden Aksoy, "Öyle bir ev düşünün ki bir arada olması mümkün olmayan insanlar 7 ay boyunca hiç sorunsuz bir arada yaşamış." diye konuştu. Evinde, Bedri Baykam'a ait kitapların da bulunduğunu kaydeden Aksoy, "İddianamede, 'Abdullah Öcalan'ın kitabı ve ona benzer iki kitap' denmiştir. Baykam ile Öcalan'ın kitabı aynı kefeye konmuştur. Türk subayı ne bölücü başının ne de ona benzer kitapları alıp okumaya tenezzül etmez. Tutuklandığım için hayalim olan denizaltı eğitim kursuna katılamadım. Bu nedenle tek hayalimden vazgeçmek zorunda kaldım." şeklinde konuştu.

Sanık Yakut Aksoy'a savcı Nuri Ahmet Saraç, "Savunmanda ihbarların TSK'yı yıpratmaya yönelik olduğunu söylediniz. Oysa ihbarlar sizinle ilgili, TSK ile ilgili değil. Neden TSK'yı hedef alsınlar?" diye sordu. Aksoy, "İhbarlar hep olmayan şeyler üzerinden yazılıyor. Kişi bazında TSK hedef alınıyor" deyince Savcı, "Bu sizin şahsi kanaatiniz mi, yoksa genel bir kanaat mi?" dedi. Aksoy'un "Şahsi kanaatim" demesi üzerine Savcı, "Biz de TSK'nın şerefiyle, onuruyla gurur duyuyoruz. Şahsi kanaatiniz." diye konuştu.

Aksoy'un ifadesini tamamlamasının ardından duruşmaya ara verildi.