Üç bilinmeyenli denklem: Tiraj, erişim, reklam

Medyanın kadim tartışmalarından tiraj meselesi bir türlü çözülemiyor. Kimilerine göre, abone satışları tirajdan sayılmıyor, sayılsa bile 'erişim'i artırmıyor! Dünyada çalışan ...



Medyanın kadim tartışmalarından tiraj meselesi bir türlü çözülemiyor. Kimilerine göre, abone satışları tirajdan sayılmıyor, sayılsa bile 'erişim'i artırmıyor! Dünyada çalışan sistem Türkiye'de işlemiyor. Anlayacağınız, işin içinde birçok soru işareti var.

Televizyonlardaki reyting tartışmaları, bir süredir yerini yazılı basındaki tiraj- erişim ve denetim polemiklerine bıraktı. Televizyon izlenme oranlarının belirlenmesindeki mevcut yapı nasıl kanalları tatmin etmedi ve ciddi eleştiriler aldıysa, yazılı basına yönelik tiraj ölçüm sistemi de daha başlangıçta ciddi tartışmalara yol açtı. Uluslararası tiraj denetleme sistemi olan Tiraj Denetim Bürosu'nun (Audit Bureau of Circulation-ABC) Türkiye versiyonu olarak kurulan ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu, yeterli güven ve hakkaniyeti sağlayamadığı için faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kaldı. Gelişmiş ülkelerde gazete satışlarını denetleyen sistem ülkemizde arıza yaptı. Yıllardır belirli kesimlerin kontrolünde yürütülen ve o gruplara çıkar sağladığı eleştirilerine muhatap olan televizyon ve gazete ölçümlerinde değişim kaçınılmaz hale geldi. Kamu kurumları ve yasalar zoruyla da olsa daha adil ve kapsayıcı bir sistem ihtimali belirdi. Elbette kolay süreç olmayacak. Çünkü bütün tarafları tatmin eden ve tek merkezden kontrol edilen sistem kurmak son derece zor.
Gerek yazılı basın, gerekse televizyon ölçümlerinde yeni sistem öngören ve sektörde değişimi tetikleyen merci Rekabet Kurulu oldu. Kurul, TRT'nin başvurusu üzerine Televizyon İzleme Araştırma Kurulu'nun (TİAK), Zaman Gazetesi'nin başvurusu üzerine de ABC Türkiye'nin kendini düzeltmesi için belirli kıstaslar getirdi. Bu kıstasların uygulanması için süre verdi. Televizyon yayıncıları, yanlarına reklamcılar ve reklam verenleri de alarak, TİAK'ın tekeline son verdi ve 13 kanalın katılımı ile ortak sistem kurmayı başardı. Televizyon yayınlarının ölçümü, bundan böyle, 13 televizyon kanalının ortak olacağı şirket üzerinden gerçekleşecek. Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği de yeni oluşuma iştirak edecek. Bugüne kadar televizyon ölçümlerinde 4. ayak konumunda bulunan ve TİAK ile BİAK gibi yapıları bünyesinde barındıran Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA) yeni yapıda yer almayacak. Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD) Başkanı Dr. Hidayet Karaca, yeni yapının Rekabet Kurulu tarafından onaylanması durumunda, televizyon ölçümleri ve reyting noktasında yeni bir dönemin başlayacağını söylüyor. Bütün kanalların, reklamcıların ve reklam veren şirketlerin mutabakatıyla oluşturulan yapı, Rekabet Kurulu'ndan onay alırsa, sektörde 20 yıldır süren tartışma sona erecek.
Şimdi benzer süreci yazılı basın yaşıyor. Okur araştırmaları ve erişim sonuçlarını 13 yıldır Basın İzleme Araştırma Kurumu (BİAK) gerçekleştiriyor. BİAK'ın okur anketleriyle tespit ettiği 'erişim' verileri ciddi eleştiriler alıyor. Tirajı yüksek gazetelerin erişimlerinin düşük çıkması bir yana, satışlardaki değişimlerin erişime yansımaması, BİAK'ın ölçümlerini tartışmalı hâle getiriyor. Görsel medya gibi yazılı basında da yeniden yapılanma arayışı var. Tirajların denetimi için kurulan ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu'nun kendini lağvetmesi, tiraj denetimi konusunu içinden çıkılmaz hâle getirdi. Şimdi soru, yazılı basında tiraj denetimi nasıl yapılacak ve reklam verene en sağlıklı veriler hangi yoldan ulaştırılacak? Çünkü her kurumun kendi tirajını açıklaması, sektörde karmaşaya sebep olduğu gibi, reklam vereni de tatmin etmiyor...
Yıllarca devam eden reyting tartışmaları ve tiraj meselesinin altında yatan temel sebep, reklam pastasının dağılımı. Şirketler reklam tercihlerini, reyting oranları ve tiraj rakamlarına bakarak belirliyor. Reklam veren için önemli olan, ölçülebilen mecralar. Çünkü reklama büyük yatırım yapılıyor, ciddi bütçeler ayrılıyor. Şirketler de, bütçelerin nasıl bir kitleye, hangi tüketici gruplarına ulaştığını bilmek istiyor. Reklamverenler Derneği'nin verilerine göre, 2009 yılında toplam 2 milyon 767 milyon TL reklam yatırımı yapılmış, bunun yüzde 52,11'i televizyonda, yüzde 29,56'lık kısmı yazılı basında kullanılmış. Televizyonların reklam yatırımlarındaki payı son 3 yıldır hemen hemen aynı kalırken, yazılı basının pastadan aldığı pay 2007'de yüzde 33,65 olmuş. 2008'de bu rakam yüzde 32,88'e, 2009'da ise yüzde 29,56'ya gerilemiş. Reklamverenler Derneği Başkanı Ahmet Pura, şirketlerin yazılı basından uzaklaşmasının temel sebeplerinden birinin, devam eden tiraj polemikleri olduğunu düşünüyor. Üyelerinin, tartışmaların bir an önce bitirilip tarafların üzerinde uzlaşacağı tiraj denetim sisteminin kurulmasını beklediğini vurguluyor.
Türkiye'de tirajların sağlıklı denetiminin yapılamaması aslında bütün sektöre kan kaybettiriyor. Yazılı basının reklam pastasından aldığı payın azalması bir yana, basının güvenirliği de zedeleniyor. Bersay İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Ali Saydam, dünyada tiraj denetimlerini en ciddi yapan kuruluşun Amerika merkezli Audit Bureau of Circulation (Tiraj Denetim Bürosu - ABC) olduğunu hatırlatarak, "Başta ABC'nin Türkiye'ye gelmesine çok sevindik ama sonra kendi kendini feshettiğini gördük. Zaten medya, itibarı en düşük sektörlerden biri, üstüne bu işi beceremediğini ortaya koydu. Bu olay güvenilirlik yolunda çok önemli olacaktı. Satış rakamlarında sürekli şaibe var. Çünkü herkes kendi verilerini söylüyor. Bunlara, 'doğrusu budur' diyecek merci yoktu. ABC bütün problemi çözecek yapıydı. Bunu yönetememiş olmak medyanın kendi ayağına kurşun sıkmasıdır." yorumunu yapıyor.
Peki, medya neden kendi ayağına kurşun sıktı? Tiraj denetimleri için, dünyaya göre Türkiye'de çok geç kurulabilen yapı neden sürdürülemedi? Önce bu soruların cevabını bulmak gerekiyor.
Uzun yıllar boyunca, gazetelerin ne kadar sattığını dağıtım şirketlerinin raporlarından öğrenen sektör, 2005 yılında ABC Türkiye'nin kurulmasıyla daha şeffaf, uluslararası standartlara uygun ve güvenilir tiraj denetim sistemine kavuşma imkânı yakalamıştı. ABC Türkiye'nin Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı üstlenen, Güzel Sanatlar Reklam Ajansı Başkanı Yiğit Şardan, ABC Türkiye'nin hedeflerini, kuruluş toplantısında şöyle anlatmıştı: "Reklam mecrası niteliğindeki bütün yayınların katılımına açık bulunan ABC Türkiye Tiraj Denetim Projesi'nin amacı, başta gazete ve dergiler olmak üzere reklam mecrası niteliğindeki süreli yayınların tiraj rakamlarını tek çatı altında toplamak, bu rakamları uluslararası standartlara uygun ve tarafsız biçimde denetlemek, sertifikalandırmak ve objektif tiraj rakamlarına ulaşmaktır. Sertifikalar üzerinde; hafta içi ve hafta sonu tirajları, tam fiyatlı satışlar ve indirimli satışlar olarak ayrılarak gösterilir. Tiraj sayıları, bu iki ana başlık altında da bayi satışı, abonelik ve kurumlara toplu satışlar olmak üzere ayrı belirtilecek, tiraj sertifikaları ABC üyelerine iletilecek."
Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği'nin öncülüğünde başlatılan tiraj denetim projesi başta medyadan da büyük ilgi gördü. Zaman Gazetesi ve önde gelen birçok basın kuruluşu, tirajını ABC Türkiye'ye denetlettirmek için başvuruda bulundu. Haziran 2005'te çalışmalarına başlayan ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu'na başlangıçta 12 'günlük gazete' ve 67 dergi üye oldu. Kuruluş toplantısında, denetim sürecinde bayi satışları kadar abone satışlarının da denetleneceğini açıklayan Yiğit Şardan, 14 Şubat 2006'da, tirajının denetlenemeyeceği gerekçesiyle Zaman Gazetesi'nin denetimden çıkarıldığını açıkladı. Gerekçesi ise denetim sürecini yürüten Earnst Young şirketinin raporuydu. İşte, ABC Türkiye'nin kendini lağvetmesine yol açan süreç o andan itibaren başladı. Tiraj denetiminden çıkarılmasını adil rekabete aykırı bulan Zaman, konuyu Rekabet Kurulu'na taşıdı. Rekabet Kurulu, incelemelerinin ardından 24 Nisan 2007'de kararını açıkladı. Kararda, öncelikle ABC Türkiye'nin Zaman'ın piyasadaki faaliyetlerini zorlaştırdığı, Zaman'a karşı kurulda güven eksikliği ve ön yargılı algılama olduğu, abonelik sistemiyle yayın yapan bir yayıncının piyasadaki faaliyetlerini zorlaştırıcı etki oluşturduğu iddialarına ilişkin bulguya rastlanmadığı vurgulanarak, soruşturmaya gerek olmadığına hükmedildi.
Bununla birlikte Rekabet Kurulu bir hususa daha dikkat çekerek, bahsedilen sorunların ileride gündeme gelebileceği tespitini yaparak, ABC Türkiye'ye kendine çekidüzen vermesi için 9 maddelik öneri paketi sundu ve bunların gerçekleştirilmesi için 90 günlük süre tanıdı. Kararda şöyle denildi:
"ABC'nin Türkiye pazarında toplam tirajın yüzde 70'ini denetliyor olması ve sektörde belirleyici rol üstlenme yönündeki çalışmaları da dikkate alındığında, abonelik sistemi ile çalışan gazeteleri dışlama ihtimali olan uygulamaların etkilerinin yakın bir zaman diliminde ortaya çıkabilecek nitelikte olması nedeniyle, ABC'nin denetim standartlarını katılımcı bir şekilde belirlemesi, objektif, kapsamlı, karşılaştırılabilir ve istikrarlı hale getirmesi için 4054 sayılı Kanun'un 9. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ABC Yönetimine 90 günlük süre tanınması... Yukarıda sayılan hususları karşılayacak ve tereddütleri giderecek düzenlemelerin belirtilen süre içinde yapılarak Rekabet Kurulu'na bildirilmemesi durumunda ise; Rekabet Kurulu Kararı'na ilişkin tebligatı aldıkları tarihten itibaren başlamak üzere, ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu'na ve kurulun yönetiminde üyesi bulunan teşebbüslere kanunun 13. maddesinin (c) bendi uyarınca süreli para cezası uygulanacağının; Ayrıca, ABC Türkiye'nin faaliyetlerinin durdurularak, ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu ve kurulun yönetiminde üyesi bulunan teşebbüsler hakkında soruşturma açılacağının kanunun 9. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ABC Türkiye'ye ve ilgili teşebbüslere bildirilmesi sonuçlarına ulaşıldığı ifade edilmiştir."
Rekabet Kurulu'nun bu kararı üzerine toplanan ABC Türkiye yönetimi, istenen şartları yerine getiremeyecekleri gerekçesiyle kendini lağvetme kararı alır. Yiğit Şardan aldıkları kararın gerekçesini, "Rekabet Kurulu'nun bizden istediklerinin bu işin uluslararası standartlarına ve tiraj tanımına uygun olmadığına yönetim karar verdi. Asgari müşterekte buluşulamadı." sözleriyle anlatıyor. ABC Türkiye, Rekabet Kurulu'nun kararını yargıya taşıdı; ancak son sözü Danıştay söyledi ve ABC Türkiye'yi haksız bularak Zaman Gazetesi lehine karar verdi. Yiğit Şardan konunun şimdi temyizde olduğunu ve hukuki sürecin devam edeceğini söylüyor. Buna rağmen sektörde her işin kanunlarla, hukuki kararlarla çözülemeyeceğinin altını çiziyor. Basının rekabetten çok kavga içinde olduğunu, bir masa etrafında toplanıp kendi çıkarları için karar alamadığını belirterek şöyle diyor: "Sonuçta buna Reklamcılar Derneği ile Reklamverenler Derneği öncülük etti, hepsini bir araya topladık ama başarılı olamadık. Uzlaşma kültürünü ortaya koyamadık. Her şeyi kanunlarla çözemeyiz. Şu anda bile gazeteler bir araya gelir, 'buna ihtiyacımız var' derler, meselenin taraflarını da çağırırlarsa, biz varız. Ama 'öncülüğü siz yapar mısınız?' derseniz, ben Yiğit Şardan olarak artık bu işe öncülük yapmam. Biri öncülük yaparsa tekrar masaya otururum."
Peki, abonelik sistemiyle satış yapan gazetenin tirajı neden denetlenemiyor? Abonelik sistemi, Türkiye'ye hatta Zaman Gazetesi'ne özgü bir çalışma mı? ABC, Amerika, İngiltere, Japonya gibi ülkelerdeki abone satışlarını denetleyemiyor mu? Bu soruların cevabı aslında büyük ölçüde Türkiye'deki sistemin arızalarını ortaya koymaya yetiyor.
Reklamcılar Derneği ve kendini fesheden ABC Türkiye'nin Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Şardan, abone sisteminin en kolay denetlenebilecek sistem olduğunu söylüyor. Şardan'a göre bu sistemde çok daha fazla somut bilgiyi yani denetlenebilir veriyi denetçiye sunma imkânı var. Buna rağmen ABC Türkiye, Zaman'ın denetlenemeyeceğini ilan etti, hatta bu ilanı yapan kişi bizzat Yiğit Şardan'dı. "Bu kadar kolaysa neden Zaman'ı denetleyemediniz?" sorusuna Şardan şu cevabı veriyor: "Bence tanımlarda bir farklılık vardı. Kişilerin kendi iradesiyle ve bedelini kendi ödemek suretiyle aldıkları gazeteyi tiraj olarak kabul ettik ve abonelik bilgisinde şunu aradık; her bir kişi adres ve isim olarak tespit edilebilmeli ve gazeteyi satın aldığına dair belge bulunabilmeli. Fakat Earnst&Young, Zaman için 'denetlenemez' raporu verdi. Raporu biz vermedik, o şirket verdi, 'denetleyebilmek için şu bilgilere ihtiyacım var, bu şekilde yapamıyorum' dedi. 'Zaman dâhil hepimizin mutabık kaldığı standartlarda denetlenemez' dedi. Bu benim kişisel meselem değil. Zaman Gazetesi denetlenmek istemeseydi zaten baştan bu olaya girmezdi. Baştan beri bu oluşumun içinde yer aldı Zaman. Bir irade ortaya koydu, gayret sarf etti ama bu rapordan sonra kavga koptu." Olayın kendisi ile Zaman arasındaki bir kavgaymış gibi yansımasından rahatsızlık duyduğunu dile getiren Şardan, "Bunu insanlar kişiselleştirdi. Bu benim kişisel meselem olamaz; çünkü benim çıkarım zedelenmiyor, gazete sahibi değilim." diyor.
Şardan'ın bu yaklaşımına rağmen, Zaman'dan denetim için istenen bilgiler kafa karıştırıyor. Raporda Zaman'ın belirli sayıdaki satışlar için ödeme makbuzu ibraz edemediği, bazı abonelerin adres ve iletişim bilgilerini veremediği ileri sürülüyor. Oysa bir gazetenin, okurlarına ait bu özel ve mahrem bilgileri, başka şirketlerle paylaşmasının ne tür hukuki sonuçlar doğuracağı göz ardı ediliyor. Zaman Gazetesi yöneticileri her abone için ödeme bilgilerini içeren faturalar hatta kredi kartı ekstreleri bulunduğunu söylüyor. Fakat bu bilgiler yeterli görülmemiş, üstüne her abone için 'alındı' belgesi istenmiş. Bu işin bir yanı. Diğer yanında ise Amerika'da bedava dağıtılan gazetelerin bile ABC'nin denetim sisteminde yer alması var. Konuyla ilgili örnekleri Ali Saydam veriyor.
Bersay İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Ali Saydam, abone sistemini, 'Amerikan medyasını ayakta tutan sistem' olarak tanımlıyor. Tiraj denetim sistemini kuranların Amerikalılar olduğunu hatırlatan Saydam, "Bu sistemi kuran insanlar abone sistemini denetleyebiliyor ama Türkiye'de niye denetlenemiyor? Sonuçta ne oldu? Bugün Türkiye'de denetlenebilir tirajlar yok. Bu da sektörün itibarına, inanırlığına zarar veriyor." yorumunu yapıyor. Saydam konuyla ilgili örnekler veriyor. Amerika'da yayımlanan ve haftalık 15 milyon tiraja sahip Parade isimli derginin tamamının abone yoluyla dağıtıldığını belirtiyor. Bu derginin bedava dağıtılmasına rağmen tirajının denetlendiğini vurguluyor. Bugün Amerika'da yazılı basının yüzde 74'ü abone sistemiyle okura ulaşıyor.
Türkiye'de bu gibi konularda bilimden faydalanmak yerine ideolojik yaklaşımlar geliştirilmesini eleştiren Saydam, şöyle devam ediyor: "Bu işlerin çıkış noktası Amerika. Orada bu iş Ahmet'in gazetesi, cemaatin gazetesi, kilise mi çıkarıyor, hahamlar mı çıkarıyor, bunlara bakılmaz. İki konu önemlidir. Birincisi ilgili yayın yasalara uygun mu? İkincisi şirketin hedef kitlesine hitap ediyor mu? Bunlar tamamen teknik ve ekonomik kıstaslardır. Yasalara göre yayın legalse, abone ile satış rahatlıkla denetlenebilir. Sistemi kuranlar bunu denetliyor, sadece Amerika'da değil, İngiltere'de her yerde denetleniyor, bizde niye olmuyor?" Saydam'ın, 'Bizde niye olmuyor?' sorusu önemli. Son tahlilde bir gazete okura ulaşıyorsa, ücretli mi yoksa bedava mı olduğunun önemi yok. Eğer hedef tüketiciye ulaşmaksa tabii... Sistem ticari mantığa göre değil de ideolojik olarak kurgulanırsa elbette Saydam'ın dediği gibi gazeteyi kimin çıkardığı ve siyasi görüşü bile önem kazanabiliyor, denetim sürecinde!
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve reyting ölçüm şirketi AGB Nielsen'in eski denetçisi Prof. Dr. Ali Atıf Bir ise Zaman'ın tirajını denetlemenin neden bu kadar zor olduğunu farklı açıdan değerlendiriyor. Bir, bayiden satış yapan gazetelerin karşısındaki en büyük rakibin, abone satışı yapan Zaman Gazetesi olduğuna işaret ederek, "Zaman, çok satan gazetelerin korkulu rüyası, çünkü reklam veren tiraja göre hareket edince Zaman ister istemez ilk sıradan reklam ligine giriyor. Onu indirmenin tek yolu, tirajının şaibeli olduğu tartışmasını yürütmek." tespitini yapıyor. Tartışmaların bitmesi ve Zaman'ın tirajının kabul edilmesi durumunda, yüzde 10'luk satış payıyla yüzde 40 oranında reklam alanların bunu bir daha alamayacaklarını vurgulayan Bir'e göre, tirajları ölçmek hiç de zor değil. Konu hakkında Marketing Türkiye dergisine değerlendirme yapan Reklamcılar Derneği Onur Kurulu üyesi İzmir Tolga, Zaman'ın Japon modeliyle gazete sattığını ve ABC Türkiye'nin bu modeli tam öngörmeden ölçüme başladığını belirterek ilginç tespitler yapıyor: "Japon gazeteleri, Türk ABC'sinin kriterine göre ölçülseydi 24 milyonluk tiraj görmezden gelinecek ve Japonya'nın en büyük beş gazetesinin toplam tirajı 300 bin civarında kabul edilecekti. Bu süreçte Zaman derdini anlatamadı. ABC Türkiye de, konuya tepeden bakmak yerine, yabancı murakıpların 'denetlenemez' raporuna boyun eğdi. Sonuçta Türkiye'de pazarı büyütecek bir uygulama diyalogsuzluk yüzünden sona erdi."
Bu önemli uygulama İzmir Tolga'nın dediği gibi sadece diyalogsuzluk yüzünden mi sona erdi yoksa meselenin farklı boyutları mı var, tartışılır. Rekabet Kurulu kararları, zaten tüzel kişilikleri bulunmayan TİAK ve BİAK adlı platformları tamamen işlevsiz bıraktı. Şimdi hem televizyon, hem de yazılı basın ölçüm ve denetimlerinde yeni düzen kuruluyor. Eski düzendeki adaletsizlikler ve belirli basın gruplarının sektördeki egemenliği, diğerlerinin ağzını yaktığından şimdi daha adil ve bütün basını kapsayan bir sistem oluşturma beklentisi var. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, sektörde yeni sistem kurulacağını, bu süreçte yaşanan sıkıntıların ise yeni sistemde eski alışkanlıkların devam ettirilmek istenmesinden kaynaklandığını düşünüyor. Dumanlı'ya göre, sektör, Rekabet Kurulu kararları sonucu yeniden yapılanma sürecine girdi. Ancak önceki dönemlerde 'haksız rekabete' yol açanlar, şimdi 'yeniden yapılanıyoruz' diyerek eski menfaatlerini bu sisteme taşıma çabasında. Bunu kamufle etmek için de tiraj tartışmasını alevlendirdiler. Dumanlı, "Tekelci zihniyetin tirajı da, erişimi de dilediği gibi kontrol etmesi ve oradan özel çıkar sağlaması artık mümkün değil. Reklam verenler, ajanslarının yanlış mecra kullanımını da sorgulamak zorunda. Bugünkü reklam dağılımının ne satış gerçekleri, ne de sosyal realitelerle ilgisi var." diyor.
Denetim konusunda Zaman'ın istekli olmak dışında katkı vermeyi bile teklif ettiğini vurgulayan Dumanlı, abone satışını denetleyecek kadro, bütçe ne gerekiyorsa, nasıl bir ekstra masraf varsa üstlenmek istediklerini; fakat bunların görmezden gelindiğini belirtiyor. ABC Türkiye'nin işi yokuşa sürmek yerine Rekabet Kurulu'nun 9 maddelik taleplerini yerine getirip yoluna devam edebileceğini belirten Dumanlı, "Bunu yapmadılar; çünkü haksız rekabete yol açtıklarını biliyorlardı. Bunu yapsalardı şimdi bütün tirajlar denetleniyor olacaktı." tespitini yapıyor. Tiraj denetimleri meselesinden rahatsız olan sadece Zaman Gazetesi değil elbette. Satışlarını bayi üzerinden yapan Habertürk Gazetesi yöneticileri de, ABC Türkiye'nin faaliyette olduğu dönemde sağlıklı denetim yapmadığını ısrarla vurguladı. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın, ABC Türkiye ve kurulan sistemin haksız rekabet oluşturduğu yönünde ciddi eleştirileri var. Altaylı'ya göre bazı gazeteler sokakta dağıttığı gazeteyi bayi satışı diye bildirdi, bazıları da bastığından çok satış rakamı gösterdi. ABC Türkiye ise bunları görmezden geldi.
Türkiye'deki gazete satışlarıyla ilgili tartışmalar, aynen reyting konusunda olduğu gibi yıllardır devam ediyor. Televizyon yayıncıları bu meseleyi aşmış görünüyor; ancak son tartışmalar gösterdi ki yazılı basında alınacak daha çok mesafe var. Sıkıntıların devam etmesinin temel sebeplerinden biri, yıllardır medya sektörünü yönlendiren bazı kişi ve grupların bu imtiyazlarından vazgeçmek istememesi. 'Düzen değişsin ama konumumuz aynı kalsın' anlayışındalar. Bütün dünyada kabul gören ve gelişmiş ülkelerde gazete satışlarının önemli bölümünü oluşturan abone veya uluslararası deyimiyle eve teslim (home delivery) gazete satış sistemini kabullenmek istemiyorlar. Ancak her şeyin değiştiği Türkiye'de, medya sektöründeki eski düzenin aynı kalmasını beklemek artık gerçekçi bir yaklaşım değil!
AKSİYON HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN

Zaman