Danıştay Başkanı Birden: Yargının etkinliğini sınırlayan düzenlemeler, referanduma sunulamaz

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin kısılmasını isterken; yargı üzerinde yapılan değişiklikleri eleştirdi. Birden, yargını

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin kısılmasını isterken; yargı üzerinde yapılan değişiklikleri eleştirdi. Birden, yargının etkinliğini sınırlayan düzenlemelerin, temel hak ve özgürlükler gibi referanduma sunulacak bir konu olmadığını savundu.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) raporuyla Danıştay'daki kamera görüntülerinin silindiğinin ortaya çıkmasının ardından ilk kez konuşan Birden, 17 Mayıs 2006 tarihinde meydana gelen o menfur saldırı hakkında kendilerini sessiz kalmakla eleştirenler ve bu konuda açıklama yapmaları gerektiğini düşünenlerin olduğunu hatırlattı. "Bugün de dahil olmak üzere tüm söylemlerimde yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını, yargıya müdahale edilmemesi gerektiğini savunan birisi olarak, yargılama süreci devam eden dava ile ilgili konuşmamı ve bu konuda bir değerlendirme yapmamı hiç kimse beklememelidir." diyen Birden, "Saldırıdan en çok zarar görenlerden birisi olarak bütün içtenliğimle söylüyorum ki, bu menfur olayın en ince ayrıntısına kadar bir an evvel açıklığa kavuşturulmasını ve tüm sorumluların ortaya çıkarılmasını benden daha fazla isteyen hiç kimse olamaz." dedi. Gazetecilerin konuya ilişkin ısrarlı sorularına ise Birden, "Ben söyledim, bu konuda başka bir şey söylemeyeceğim." karşılığını verdi.

Danıştay'ın kuruluşunun 142. yıldönümü sebebiyle konferans salonunda bir tören düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ali Em, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.

Gitar sanatçısı Doç. Dr. Ahmet Kanneci'nin verdiği mini konserin ardından bir konuşma yapan Danıştay Başkanı Mustafa Birden, sözlerine Mustafa Yücel Özbilgin'e rahmet dilekleriyle başladı. Danıştay'a, verdiği kimi kararlar nedeniyle en yetkili ağızlar tarafından sarf edilen, eleştiri sınırlarını ziyadesiyle aşan, suçlayıcı ve saygınlığını zedeleyici, söz ve beyanların kendilerini üzdüğünü dile getiren Birden, devlet adına yetki kullananların, halkın hukuka güvenini ve saygısını artıracak, bu bağlamda, hukukun üstünlüğünü savunacak söylemlerde bulunması gerektiğini savundu.

Görevini yerine getiren yargı yerlerini suçlayan, halka şikâyet eden beyan ve açıklamaların başta yargı mensupları olmak üzere toplumda hayal kırıklığı oluşturduğunu, gerginliklere davetiye çıkardığını ileri süren Birden, "Yargı kararlarına yönelik haksız ve ölçüsüz yüklenmelerin temelinde, yargıyı kendi faaliyetine engel bir organmış gibi görme mantığı yatmakta, bu durum, yargı kararlarının yüzeysel bilgilere dayalı olarak, haksız bir şekilde eleştirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Anayasal konumun ve yüklenilen sorumluluğun, yargı kararlarının tümüne saygı gösterilmesini gerektirdiği unutulmamalıdır. Kararları ideolojik olarak nitelendirmek, yargıya müdahale edilmemesi gerekliliğini kimi durumlarda hatırlamak, hukuka saygılı devlet yönetimi anlayışıyla bağdaşmaz. Bizler, anayasal konumumuz gereği, Danıştaya yöneltilen haksız, bir o kadar da acımasız eleştiri ve suçlamalara her defasında cevap vermeyi, yüksek yargı yeri olmanın onur ve itibarına uygun bir davranış olarak görmedik. Çoğu zaman, sessiz kalmayı tercih ettik. Kamuoyuna açıklama yapmak mecburiyetinde kaldığımız durumlarda dahi, herkesten haklı beklentisi içerisinde olduğumuz özenli üslubu kullanmaya dikkat ettik. Basın açıklamalarımızı, kendimizi değil, hukukun üstünlüğünü savunmak adına yaptık." diye konuştu.

"HUKUK İCAD ETMİYORUZ"

Yargının kendisini bu kadar savunma durumuna düşürülmesinin demokratik rejimlerde yeri olamayacağını savunan Birden, yargı yetkisini kullanan kendilerinin hukuk icad etmediğini vurguladı. Mevzuata göre anayasa ve yasaların bize yüklediği görev ve sorumluluk çerçevesinde vicdani kanaatleri doğrultusunda karar aldıklarını dile getiren Birden, hesaplarını Türk Milleti adına karar vermenin ağır sorumluluğu altında öncelikli olarak vicdanlarına verdiklerini söyledi.

Suç işleyen yargı mensubunun, soruşturulmama ve yargılanmama gibi bir ayrıcalığı olmadığını vurgulayan Birden, demokratik hukuk devletinin ve insan haklarının temel güvencesinin bağımsız ve tarafsız yargı olduğunu belirtti. Kişilerin özel yaşamına ve özgürlük alanlarına yapılacak hukuka aykırı müdahalelerin önlenmesi ve hukuki güvenliklerinin sağlanması, ancak, bağımsız ve tarafsız yargı organı aracılığıyla olanaklı olacağını ifade eden Birden, hukukun insanların suçsuzluğu karinesi üzerine kurulduğunu hatırlattı.

Yasalara aykırı olarak çıkarıldığı, Danıştay kararı ile tespit edilen bir yönetmeliğe dayalı olarak çok sayıda yargı mensubunun, adalet müfettişlerinin talebi üzerine dinlemeye, teknik takibe alınmasının bu konuda gerekli özen ve hassasiyetin gösterilmediğinin, haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine ilişkin temel hak ve özgürlüklerin ihlâl edildiğinin açık göstergesi olduğunu iddia eden Birden, yargı mensubuna, hakkında yapılan dinleme ve teknik takibe ilişkin verilerin, herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı gerekçesiyle sonradan imha edildiği bilgisinin iletilmesinin ise bu olumsuz tabloyu değiştirmediğini savundu.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI İÇİN CUMHURBAŞKANI'NIN YETKİLERİ KISILMALI

Danıştay olarak başından bu yana savundukları, hukuken sorumsuz ve denetimsiz bir alan olan Cumhurbaşkanlığı makamının seçme ve atama yetkisinin sınırlandırılmasının yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından hayati önemde gördüklerini vurgulayan Birden, "Cumhurbaşkanının, yüksek mahkemelerin ve yargı kurullarının oluşumuna ilişkin görev ve yetkilerinin olabildiğince sınırlandırılması gerekirken; aksine, mevcut anayasa değişikliği ile bu yetkilerinin artırılmasını doğru bulmadığımızı açıkça ifade etmeliyim. Cumhurbaşkanınca yapılan seçimlerde, aday gösterilen, yüksek yargı yerleri genel kurullarının beğeni ve temayülünü öncelikli olarak kazanmış adayların tercih edilmesi; doğrudan yapılan seçimlerde ise nesnel kriterlere azami özen gösterilmesi, üzerinde tartışma ve spekülasyon yapılamayacak, nitelikli ve deneyimli kimselerin belirlenmesi, bu mevcut olumsuzluğu azaltıcı bir etki yaratacaktır." diye konuştu.

Anayasa değişikliğinde önemle üzerinde durdukları uzlaşı ve işbirliğinin gelinen aşama itibarıyla yerine getirilmediğini ileri süren Birden, aceleye getirilmiş, demokrasinin temel kuralı olan çoğulculuk yerine çoğunluk görüşüyle yapılan anayasaların sorun çözmeyeceği ve var olan sorunu daha da büyüteceği kanısında olduklarını belirtti.

Yargı bağımsızlığının tehlikeye düşürülmesi halinde demokrasi ve insan hakları ile ilgili ne gibi sorunların ortaya çıkabileceğinin kaygısını, herkesin duyması gerektiğinin altını çizen Birden, şöyle devam etti:

"Danıştay'ın, yargı bağımsızlığına ve^ yargı erkine yönelik esaslı düzenlemeler karşısında görüş ve değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaşmasını, Yasama Organının faaliyet alanına müdahale ve bir siyasallaşma olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Mevcut anayasa değişikliğinde yer alan düzenlemelerden: Yüksek Askeri Şûra kararları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ile kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimine açılması; hakim ve savcıların denetim yetkisinin Yüksek Kurula devredilmesi; Kurulun kendi sekreteryasının olması bizim önerilerimizdir. Biz, bu önerilerimizi karşılayan değişiklikleri yerinde buluyoruz."

YARGI REFORMU OLARAK GÖRMÜYORUZ

Yüksek mahkemelerin ve yargı kurullarının oluşumuna, yargı yetkisinin kullanımına ilişkin düzenlemelerin doğru ve isabetli olmadığını, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygunluk ve yargı bağımsızlığı bakımından pek çok yeni sorunu beraberinde getireceğini düşündüklerini anlatan Birden, Anayasa değişikliğini; "Her derecede yargı yerinin önündeki dosya sayısını ve iş birikimini azaltıp, ortalama yargılama sürelerini makul düzeye indirerek, vatandaşların yargıya ilişkin yakınmalarına çözüm önerileri üretmediği, Uyuşmazlık alanlarını kaynağında kurutmaya yönelik esaslı düzenlemeler içermediği, Yargının siyasallaşmasını engelleyip, bağımsızlığını mevcut durumundan daha ileriye götürmediği, Yargının yolsuzluklarla etkin bir şekilde mücadele etmesi için dokunulmazlık gibi önemli bir engeli kaldırmadığı, Cezaevlerindeki mahkumların yarısından fazlasının, haklarında kesin karar verilmemiş tutuklulardan oluşması gibi kabul edilemez bir duruma çare bulmadığı ve bu hali ile yargının temel sorunlarına ve kamuoyunun bu konudaki haklı beklentilere cevap vermediği" için bir yargı reformu olarak göremediklerini söyledi.

Bu anayasa değişikliğinde temel amacın, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirmek olduğunun açıkça görüldüğünü iddia eden Birden, belirtilen amaca indirgenmiş bir anayasa değişikliğinin özgürleşme ve demokratikleşme yönünde yapılmış bir reform olarak takdim edilmesini doğru bulmadıklarını kaydetti.

İlkesel olarak parlamentonun yüksek yargıya üye seçimine katılmamakla birlikte, değişiklikte öngörülen seçim yönteminin doğru olduğu görüşünde olduklarını ifade eden Birden, "Anayasa Mahkemesine üye seçiminde, kamuoyunda rektör atama modeli olarak da bilinen, yani salt çoğunluk aranmaksızın en çok oy alan üç adayın isminin gönderilmesi, doğru bir yöntem değildir. Üniversitelerde büyük bir rahatsızlık yaratan yöntemin, Anayasa Mahkemesi üyeliği seçiminde de kullanılması, yargıyı şekillendirmede Cumhurbaşkanlığı makamının etkisini daha da artırmak amacını taşıdığı kuşkusuzdur. Uygulamada sakıncası görülen, ilgili kurum ve organların tercihini ihmal eden, hatta, yok sayan bu yaklaşım doğru olmadığı gibi demokratik de değildir." şeklinde konuştu.

Birden, demokratik meşruiyet ve geniş tabanlı oluşum söylemi altında, erkler ayrılığı ilkesine aykırı, siyasal erkin etkisine tamamen açık, Adalet Bakanlığının kontrolünde bir Kurul modeli oluşturulduğunu ileri sürdü.

YARGININ ETKİNLİĞİNİ SINIRLAYAN DÜZENLEMELER REFERANDUMA SUNULAMAZ

Anayasaların iyiliği, ihtiyaca uygunluğu, parlamentoda veya referandumda ulaştığı kabul oyu oranında değil, uygulamalarından uzun vadede duyulan memnuniyet derecesinde aranması gerektiğini belirten Birden, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana geçen 28 yıllık süreçte 16 kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasasının, yüzde 90'ın üzerinde bir oyla kabul edildiği gerçeğinin gözlerden uzak tutulmamasını istedi. Birden, "Yargı bağımsızlığını, hakim ve savcı teminatını doğrudan etkileyen, yargının etkinliğini sınırlayan düzenlemelerin, temel hak ve özgürlükler gibi referanduma sunulacak bir konu da olmadığı görüşündeyiz." dedi.

1 Nisan 2010 tarihi itibarıyla Danıştay'da incelenmeyi bekleyen dava ve iş sayısının 172 bin 654 olduğunu açıklayan Birden, 2007 yılında Danıştay'da açılan dosya sayısının ise 110 bin 934 iken; bu rakamın 2008 yılında, 130 bin 278, 2009 yılında 126 bin 224 olarak gerçekleştiğini ifade etti.

Anılan yıllarda sonuçlandırılan dava ve iş sayısının 2007 yılında 88 bin 297'ye, 2008 yılında 99 bin 299'a; 2009 yılında ise 106 bin 982'ye ulaştığını anlatan Birden, yine aynı yıllarda, sonraki yıla devreden dosya sayısının da sırasıyla 118 bin 415, 149 bin 394 ve 168 bin 636 olduğunu kaydetti.

Bu rakamların Danıştay'ın iş yükünün makul düzeye çekilebilmesi için daha önce gerçekleştirilen değişiklik ve düzenlemelerin yeterli olmadığını; alınması gereken asıl ve etkili önlemin Danıştay'a açılan dosya sayısının azaltılması olacağını gösterdiğini dile getiren Birden, sorunun çözümü için Danıştay'ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakacağı davalar ve temyiz incelemesine tabi uyuşmazlıkların yeniden belirlenmesiyle olanaklı bulunduğu düşünüldüğünü ifade etti.