"Türkiye, halkın temsilcileri değil, devlet organları tarafından yönetiliyor"
Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Doç. Dr. Osman Can, Türkiye'nin şimdiye kadar değişen anayasalarını ve ülkede yargı sistemine dikkat çekerek, "Ülkede
Muş Alparslan Üniversitesi tarafından düzenlenen "Mevcut Anayasa ve Yeni Anayasa Gereksinimi" adlı panele konuşmacı olarak Osman Can, gazeteci yazar Gülay Göktürk ile Hacertepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Katıldı.
Osman Can, yargının ülkede halkın temsilcilerinin yeterli kadar yetkisi olmadığını öne sürerek Türkiye'nin halkın temsilcileri değil de devlet organları tarafından yönetildiğini iddia etti.
Ülkedeki gelişmeleri ve yargının gelişmelere müdahalesini anlatan Can, halkın okkalı bedduaya maruz kaldığını ileri sürerek, "27 Nisan muhtırasını nasıl yaşadığımızı çok iyi biliyoruz. Bu muhtıra yargıya gelmişti biliyorsunuz. Bu muhtıra bir anayasal suçtur. Halen suç. Çünkü bu muhtıra hala idari birimin internet sitesinden çıkarılmış değil. Anayasal düzenin işleyişini engelleme ve bunları ortadan kaldırma suçu, müebbetlik suç. İkinci olarak askeri ceza kanununu açısından suç. Birçok suç var. Kısacası 27 Nisan bildirisi birçok boyutu ile suç teşkil ediyor. O suçların işlendiği dönemde o münhasır şartlarda ilginç bir kurumda çalışmaya devam ettik. Ardından anayasa değişikliği süreci başladı." diye konuştu.
Türkiye'deki akademisyenleri sert dille eleştiren Can, "Türkiye de akademik dünyası utanç verici bir dünya akademi dünyası erkler tartışırken egemenlik ilkesinin kayıtsız şartsız halka ait oluşu ile bağlantı kurma ihtiyacı hissetmiyor. erkler ayrılığı dediğimi şey üçtür. Yasama, yürütme ve yargı her üç erki de bir şekilde halka bağlamak gerekiyor. Yasama organı bir şekilde seçimle gelir, Halkla bağlantısı var. Yürütme organı da bir şekilde bakıldığında halka dayanıyor. Ancak üçüncü erk olan yargı, halkla bağlantısı kurulmamış. Bunu da bize 'Efendim biz 1961 Anayasası ile birlikte erkler ayrılığını hayata geçirdik.' diye sundular. Oysa hayata geçen bir şey yok aslında." şeklinde konuştu.
Yargının, halkın temsilcisi olan Meclis'e gereğinden fazla müdahalesini olduğunu vurgulayan Can, müdahaleyi 'devlet içinde devlet yaratmak' olarak yorumladı.
Can, şunları söyledi: "Halk adına yetki kullanan hükümetlerin yargı erki karşısında hiçbir yetkisi yok. Katkının olmadığı bir yerde şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Halk adına çalışan bir parlamento halkın taleplerini hayata geçirmek zorunda olan bir parlamento. Ama bunun karşısında halka halktan yetki almayan halkın hiçbir şekilde biçimlendirmediği halktan hiçbir rengin içine katılmadığı bir sürü kurum var. Anayasa Mahkemesi, ordu vesaire bunların hiçbirinde halk yok. Bunlara da ayrılıklar ilkesi diyemeyiz. Bu devlet içerisinde devlet yaratmadır. Başka bir şey yok. Ama bu yargıyı 50 yıldır hâlâa Türkiye'de söylemekten utanmayan insanlar vardır, akademisyenler vardır."
Darbelerden sonra gelen her anayasanın, 'hukuk devletine geçiş' diye nitelendirildiğini ifade eden Can, hukuk devleti olunabilmesi için halkın iradesinin benimsenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Can, "Daha önce kanun devleti olduğumuz söylenirdi. 1961 yılında hukuk devletine geçtik. Yani insanın yüzü kızarır. Bütün darbelerin ardından aynı şey söylendi. Hukuk devletinden söz edebilmek için. Hukuk devleti dediğimiz iskeletin ulusal idareye dayanması lazım. Hukuk normunun aramızdaki uyuşmalıkları çözmek için yine bizim tarafımızdan üretilen bir norm olmalı ki hem adaleti sağlasın hem de özgürlüklerimizin garantisi olsun. Bizim irademize dayanmadığı müddetçe adaleti sağlama imkanı yoktur. Özgürlüklerimizin garantisi olma imkanı da yoktur." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin bugüne kadar hep zorba anayasa ile yönetildiğine işaret eden Osman Can, anayasalar hazırlanırken halkın iradesinin dikkate alınmadığını dile getirdi.
82 Anayasası'nın organizeli bir şekilde halkı ve halkın temsilcilerini kontrol altında tuttuğunu vurgulayan Hacertepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erdoğan ise halk tarafından seçilen her organı korumak için ayrı bir organa yetki verildiğini anlattı.
Erdoğan, şunları kaydetti: "Günümüz anayasası demokratik bir yaklaşım değildir. Ahalinin seçtiği demokratik temsilciler var. Yani halkın çıkardığı, indirdiği hükümet, parlamento falan bizim elimizde değişen güçler. Bu güçler halkın isteklerini yerine getirmek için Meclis'te bulunur. Ancak varlığını garantiye alan bazı kurumların sürekli bizim seçtiklerimizi denetim altında tutmaları, onları frenlemeleri, bu sistemin öngördüğü bir mekanizmadır. Bu anayasanın en temel sorunu budur. O kadar iyice oturtulmuş bir sistem ki yasama organını vesayet altında tutmak için Anayasa Mahkemesi'ni, yürütme organını vesayet altında tutmak için Milli Güvenlik Kurulu'nu, cumhurbaşkanlığını, yürütme içinde seçilmiş organ olarak YÖK, yargıda HSYK'yı bütün yargıyı kontrol altında tutacak bir organizma oluşturulmuştur."
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nde yapılan panele Muş Valisi Erdoğan Bektaş, Belediye Başkanı Necmettin Dede, Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç'ın yanı sıra daire amirleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Panel sonrası konuşmacılar, dinleyiciler ve ilin mülki amirleri sahnede hatıra fotoğrafı çektirdi.
Kültür merkezi konferans salonuna sığmayan dinleyiciler için salonun dışında kurulan sinevizyonla panel izletildi.