27 Mayıs darbe mi devrim mi tartışması
Prof. Dr. Toktamış Ateş'e göre, Türkiye'yi 27 Mayıs'a götüren asıl konu; DP'nin 'sapık' demokrasi anlayışı ve o anlayış Menderes'in 'sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz' ifadesiyle gün ışığına çıkmaktadır.
"Cumhuriyet Gazetesinde yazarken solcuları kızdıran, isyan ettiren yazılar kaleme alan demokrat hoca, Bugün gazetesindeki son yazısı ile sağcıların kızdırıp, isyan ettirecek gibi.
Fethullah Gülenci olduğu suçlamaları ile solcuların Cumhuriyet'te yazmasını hazmedemeği Prof. Ateş, "27 Mayıs devrimi" başlıklı yazısında görüşlerini, "27 Mayıs Devrimi Yassıada Mahkemeleri'nde; daha önce gerçekleştirdiği olumlu hareketleri müthiş gölgeledi. Hele eline hiç kan bulaşmamış olan bir başbakan ve iki bakanı ipe göndermesi asla affedilebilir bir şey değildi. Ancak yapılan bu fahiş hata ve hatta "vicdansızlık"; 27 Mayıs Devrimi'nin haklılığını ortadan kaldırmamalı" satırları ile dile getirdi.
Demokrat Parti; kendi sorumluluğunun bir sonucu olarak gerçekleşmeyen "çoğunluk sistemi" sayesinde; gerek 1950 gerek 1954 ve gerekse 1957 milletvekili genel seçimlerinde; TBMM'de ezici çoğunluklar kazandı. CHP seçimlerde uygulanacak çoğunluk sisteminin kendine yarayacağını düşünmüş ve seçim yasasını değiştirmişti. Fakat sonunda iş ayaklarına dolaştı.
DP, TBMM'de ezici bir çoğunluğa sahipti ama toplumda öyle ezici bir tabanı yoktu. Hele 1957 Milletvekili Genel Seçimleri'nde oy oranı yüzde 50'nin altına düşmüştü. Zaten bana öyle geliyor ki; DP'nin "sistemi zorlaması" 1957 Milletvekili Genel Seçimleri'nin sonuçlarından doğan ürküntüyle hız kazandı." diyor Prof. Dr. Toktamış Ateş.
Ateş, "O günlerde; saçma sapan nedenlerle tutuklanan ve hapse atılan gazetecileri kimse anımsamıyor ve anımsatmıyor" hatırlatmasında bulunarak, "Ankara Cezaevi "Ankara Hilton" diye isimlendirilirdi. Gene aynı dönemde; kimi gazetelerin birinci sayfalarında bazı sütunlar beyaz çıkardı. Sakıncalı görüldükleri için "kazınmış" olurlardı.
"İspat hakkı"; yani yazılan bir haberin doğru olduğunun ispat edilmesi yasaktı. Hiç utanmadan "bize ispat hakkı değil İsmail Hakkı gerek" diye espriler yaparlardı. Demokrat Parti'nin ABD'nin dümen suyundaki dış politikasından ve 6/7 Eylül gibi kepazeliklerinden hiç söz etmiyorum. TBMM'de dış politikayı eleştirenlere söylenen tek şey "vatan haini" oldukları idi. O günlerin Meclis zabıtlarına bir bakılsa çok ilginç şeyler görülür" diyor.
"27 Mayıs Devrimi'nin gerekçelerinin başında; yargı yetkisini yasamaya veren ve CHP ve diğer muhalefet partilerinin kapısına kilit vurmayı amaçlayan "Tahkikat Komisyonu" gösterilir. Bence bu iş doğru değildir ve abartılmaktadır" diyen Prof. Dr. Toktamış Ateş'e göre, " Türkiye'yi 27 Mayıs'a götüren asıl konu; DP'nin "sapık" demokrasi anlayışıdır ve bu anlayış; Adnan Menderes'in bir DP TBMM Grubu'nda dile getirdiği "sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" ifadesiyle gün ışığına çıkmaktadır. Sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz çünkü "çoğunluksunuz..." İşte bu anlayış "demokrasinin sonu"dur. Maalesef DP ve Menderes'in de sonu oldu. Zira demokrasi; çoğunluğun canının istediği her şeyi yaptığı bir yönetim değildir. Demokraside çoğunluğun yetkisi azınlığın yaşam sınırlarında biter..."
1961 Anayasası'ndaki sınırlamaların nedenini de şöyle izah ediyor Ateş, "1961 Anayasası'nda getirilen kısıtlamalar işte bu sapık anlayışı frenlemeye yönelikti. "Çoğunluk tahakkümünü" engellemeyi hedeflemişti. Aynen "27 Mayıs Devrimi" gibi..."
Kaynak: haber7
Fethullah Gülenci olduğu suçlamaları ile solcuların Cumhuriyet'te yazmasını hazmedemeği Prof. Ateş, "27 Mayıs devrimi" başlıklı yazısında görüşlerini, "27 Mayıs Devrimi Yassıada Mahkemeleri'nde; daha önce gerçekleştirdiği olumlu hareketleri müthiş gölgeledi. Hele eline hiç kan bulaşmamış olan bir başbakan ve iki bakanı ipe göndermesi asla affedilebilir bir şey değildi. Ancak yapılan bu fahiş hata ve hatta "vicdansızlık"; 27 Mayıs Devrimi'nin haklılığını ortadan kaldırmamalı" satırları ile dile getirdi.
Demokrat Parti; kendi sorumluluğunun bir sonucu olarak gerçekleşmeyen "çoğunluk sistemi" sayesinde; gerek 1950 gerek 1954 ve gerekse 1957 milletvekili genel seçimlerinde; TBMM'de ezici çoğunluklar kazandı. CHP seçimlerde uygulanacak çoğunluk sisteminin kendine yarayacağını düşünmüş ve seçim yasasını değiştirmişti. Fakat sonunda iş ayaklarına dolaştı.
DP, TBMM'de ezici bir çoğunluğa sahipti ama toplumda öyle ezici bir tabanı yoktu. Hele 1957 Milletvekili Genel Seçimleri'nde oy oranı yüzde 50'nin altına düşmüştü. Zaten bana öyle geliyor ki; DP'nin "sistemi zorlaması" 1957 Milletvekili Genel Seçimleri'nin sonuçlarından doğan ürküntüyle hız kazandı." diyor Prof. Dr. Toktamış Ateş.
Ateş, "O günlerde; saçma sapan nedenlerle tutuklanan ve hapse atılan gazetecileri kimse anımsamıyor ve anımsatmıyor" hatırlatmasında bulunarak, "Ankara Cezaevi "Ankara Hilton" diye isimlendirilirdi. Gene aynı dönemde; kimi gazetelerin birinci sayfalarında bazı sütunlar beyaz çıkardı. Sakıncalı görüldükleri için "kazınmış" olurlardı.
"İspat hakkı"; yani yazılan bir haberin doğru olduğunun ispat edilmesi yasaktı. Hiç utanmadan "bize ispat hakkı değil İsmail Hakkı gerek" diye espriler yaparlardı. Demokrat Parti'nin ABD'nin dümen suyundaki dış politikasından ve 6/7 Eylül gibi kepazeliklerinden hiç söz etmiyorum. TBMM'de dış politikayı eleştirenlere söylenen tek şey "vatan haini" oldukları idi. O günlerin Meclis zabıtlarına bir bakılsa çok ilginç şeyler görülür" diyor.
"27 Mayıs Devrimi'nin gerekçelerinin başında; yargı yetkisini yasamaya veren ve CHP ve diğer muhalefet partilerinin kapısına kilit vurmayı amaçlayan "Tahkikat Komisyonu" gösterilir. Bence bu iş doğru değildir ve abartılmaktadır" diyen Prof. Dr. Toktamış Ateş'e göre, " Türkiye'yi 27 Mayıs'a götüren asıl konu; DP'nin "sapık" demokrasi anlayışıdır ve bu anlayış; Adnan Menderes'in bir DP TBMM Grubu'nda dile getirdiği "sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" ifadesiyle gün ışığına çıkmaktadır. Sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz çünkü "çoğunluksunuz..." İşte bu anlayış "demokrasinin sonu"dur. Maalesef DP ve Menderes'in de sonu oldu. Zira demokrasi; çoğunluğun canının istediği her şeyi yaptığı bir yönetim değildir. Demokraside çoğunluğun yetkisi azınlığın yaşam sınırlarında biter..."
1961 Anayasası'ndaki sınırlamaların nedenini de şöyle izah ediyor Ateş, "1961 Anayasası'nda getirilen kısıtlamalar işte bu sapık anlayışı frenlemeye yönelikti. "Çoğunluk tahakkümünü" engellemeyi hedeflemişti. Aynen "27 Mayıs Devrimi" gibi..."
Kaynak: haber7