Demirtaş, Sanatçılarla Bir Araya Geldi
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, siyaseti ötekileştirici ve kavgacı biri olduğunu belirterek, 'AK Parti'nin açılımı buysa, saçılımı ne olur diye çok merak ediyoruz.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, siyaseti ötekileştirici ve kavgacı biri olduğunu belirterek, "AK Parti'nin açılımı buysa, saçılımı ne olur diye çok merak ediyoruz. Hükümet, kendi politikasını hayata geçirme şeklinde bir taktik izliyor. AK Parti de, başbakan da kendine gelmelidir" dedi.
Demirtaş, 'Barış İçin Sanat" adı altında Beyoğlu'ndaki bir restoranda sanatçılarla sabah kahvaltısında bir araya geldi. Kahvaltının ardından basın mensuplarının soruları yanıtlayan Demirtaş, açılımla ilgili olarak, "Siyasetin en büyük yanılgısı, bu kadar çok konuşmaya rağmen halen dinlemenin öğrenilememiş olmasıdır. Bugün barış için veya Kürt sorunu için yaptığımız tartışmalar da, siyasi alanlarda en büyük tıkanıklık noktası bence burası. Türkiye toplumunda büyük bir çözüm ve barış potansiyeli var.
Türkiye toplumunda demokrasi isteği var. Kardeşlik ruhu var. Anadolu'nun neresine giderseniz gidin aslında kendi bağrında çok ciddi bir barış potansiyelini hisseder ve görürsünüz ama bütün bu duygu ve düşünceleri Ankara'ya doğru getirip buluşturduğumuzda orada sadece çatışma var. Siyaseti ötekileştirici ve kavgacı biri var. Çözüm üretmeyen, sorun üretmeyen biri var. 'Madem siyaset gerçekten de çözme noktasında bu kadar basiretsiz davranıyor, o halde siyaset alanı dışında bulunan yazarlar, sanatçılar ve
edebiyatçılar mutlaka böylesi dönemlerde ön açıcı olabilmeli, tıkanılan bu dönemde devrimci bir duruşla bu tıkanıklığı da aşabileceğini gösterebilmelidir' anlayışı, ilerici aydınlar, sanatçılarda ve edebiyatçılarda vardır" dedi.
Selahattin Demirtaş, ülke yönetiminin bir günlüğüne sanatçılara teslim edilmesi halinde, ülkenin barış sorunu başta olmak üzere bir çok sorunu çözüme kavuşacağını öne süren Demirtaş, "23 Nisan gibi değil, bütün sanatçılara bir günlüğüne koltuklar teslim edilse, belki de siyasetin aslında bu ülkeye nasıl zarar verdiği daha iyi anlaşılacak. Tabii siyasetçiler açısından şöyle bir riski var. Halk, sanatçıları ikinci gün de o koltukta görmek isteyecek, üçüncü gün de görmek isteyecek. En azından biz kendimiz
buna hazırız. Gerçi Başbakan'a sorsanız o da 'hani ben de eski futbolcuyum, sayılmaz mı' diye düşünecektir. Maalesef ki böyle bir anlayışa sahip bir başbakan tarafından yönetilen bir ülkede barış arayışını sürdürüyoruz. İşimiz hiç kolay değil, bunun farkındayız" diye konuştu.
Selahattin Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Partisi yeni kapatılmış siyasetçileriz. Yüzlerce yöneticimiz, belediye başkanımız, il genel meclis üyemiz, yaşları 10-12 arasındaki çocuklar, 400 civarında çocuğumuz, genç kızlar, kadınlar, nineler, dedeler cezaevinde ve biz dışarıda barışı arıyoruz. Onlar da dışarıdayken barışı aradıkları için şu anda içerideler. Şimdi içerideler ve yine barışı arıyorlar. Bütün bu baskılara, ezme politikalarına rağmen biz en azından tabanımızla birlikte, halkımızla birlikte barış söylemini, halkların kardeşlik
söylemini bir an olsun dilimizden düşürmedik. Bu bizim ilkesel yaklaşımımız. Şüphesiz ki böyle olmak ve bu şekilde devam etmek zorunda. Türkiye'nin her yerinde bu duygu hakim mi diye baktığımızda, gerçekten de belki bunun aşılmasında, bu çözüm olanaklarının güçlü bir şekilde ortaya çıkması, önümüzde aşmakta zorlandığımız en büyük bir tek engel kaldı. Bu duygu, bu çözüm ve barış anlayışını Türkiye toplumuna yayılması meselesi. Hükümet de bu konunun arkasına saklanarak açılım sürecini kendince başlattı,
kendince yavaşlattı ve durdurdu."
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Habur'da ortaya çıkan görüntüleri, 'barış karnavalı' olarak nitelendirdi. Bu görüntüleri, herkesin sevinçle karşılaması gerektiğini öne süren Demirtaş, "Habur'da toplanan yüz binlerce insan, barışa ne kadar hazır olduklarını, barışı ne kadar özlediklerini, istediklerini, gerçekleşebilir olduğunu göstermiştir. Oradayken maalesef ki bir takım politikacıların da kışkırtmasıyla Türkiye'de aslında barış denince herkesin aynı şeyi anlamadığı, hissetmediği ortaya çıkıyor.
Bundan Türkiye'nin her tarafında herkesin büyük sevinç duyması gerekiyordu. Şimdiye kadar ambulanslarda veya cenaze arabaları üstünde birikerek gelen gençler, bu defa otobüslerin üstünde canlı canlı el sallıyorlardı. Bu, bölge halkı için çok anlamlıdır. Belki cumhuriyet tarihi boyunca isyancılar dağdan bu şekilde inmemiştir. Bu defa böylesi bir geliş, 'evet bu ülkede barış olabilir, gerçekten savaş durabilir. Akan kanlar durabilir' duygusunu bölge halkına güçlü bir şekilde ifade etmek için fırsat yarattı.
Ama ikinci ve üçüncü gün yaşanan gelişmeler, kelimenin tam anlamıyla hazin bir durumdur. Oradaki insanların sevincinin bu kadar hırpalanması ve hala bu hırpalamanın devam ediyor olması hazin bir durumdur" açıklamasında bulundu.
Selahattin Demirtaş, siyasetin sanat, kültür ve edebiyatla kıyaslandığında itici ve kavgacı bir dil olduğunu da ifade ederek, "Neredeyse, 'siz bu kadar coşkulu ve istekli olduğunuz için size barışı getiremiyoruz' dediler. Yani siyaset bunu aşabilir mi, çok kolay bir iş değil. Sizler de tanık oldunuz, bizler de o dönemde çokça anlatmaya çalıştık. Siyaseti ne kadar demokratik bir dille, bir üslupla anlatmaya çalışırsanız çalışın kaba bir dildir. Bizlerin hayal ettiği barış dünyası tek başına siyaset
alanından çıkmaz. Hükümetin içine düştüğü açmaz, aslında başlı başına bir yardım almayı gerektiriyor. Ama hükümet bunun farkında değil. Hükümet, kendince açılım adı altında yaptığı açıklamalarda, sadece bazı çevreleri yedekleyerek gidebileceğini düşünüyor. Emek çalıştayı yapılıyor. Kürt açılımı ile alakalı çalıştaylar yapılıyor. Hükümetin bütün çalışma ve yaklaşımları gerçekten de bir destek, bir dayanışma, Türkiye toplumu ile barış havasını, barışın güçlü dilini anlatır. O birlikte olduğu çevrelerin
yedeğini alma, yedekleme şeklinde oradan aldığı güç ve destekle kendi politikasını hayata geçirme şeklinde bir taktik izliyor. Ve bu çok inciticidir. Biz geçen hafta grup toplantısında şunu belirttik. Öyle bir noktaya geldik ki, değişik toplumsal kesimler artık dua eder hale geldi. Diğer kesimler 'Allah'ım AK Parti inşallah bize yönelik açılım yapmaz diye. En son Rojda arkadaşımız bunun mağduru ve tanığıdır. Sanatçılara yönelen bir açılım ve ilk firesini verdi" dedi.
Demirtaş, sözlerini şöyle tamamladı:
"Rojda arkadaşımız gözaltına alındı. Bize yönelik açılımın da faturasını biliyorsunuz. Partimiz kapatıldı. Bin 500 gözaltı, 900 tutuklama, yüzlerce çocuk şu anda içeride. AK Parti'nin açılımı buysa, saçılımı ne olur diye çok merak ediyoruz. Bize karşı saçılımı ne olur diye merak ediyoruz. Bu nedenle bu konuda çok kararlı ve ısrarlıyız. Bu proje bir açılım projesi değil, keşke öyle olsaydı. Bunu bizden fazla daha kim isteyebilir. Yaşamı savaşın içerisinde geçmiş bu halkın, bu halkın temsilcilerinden daha
fazla kim isteyebilir barışı. Ama maalesef öyle değil, bunun çok farkındayız. Biz bunu anlatarak belki de AK Parti'ye iyilik yaparak bu eleştirilerimizi, bu baskımızı sürdüreceğiz. Bu dönemde açılım adına, barış adına iyi bir şey yapmak isteyen herkes, iğneyi önce AK Parti'ye batırmalıdır. AK Parti de, başbakan da kendine gelmelidir" dedi.
Demirtaş, 'Barış İçin Sanat" adı altında Beyoğlu'ndaki bir restoranda sanatçılarla sabah kahvaltısında bir araya geldi. Kahvaltının ardından basın mensuplarının soruları yanıtlayan Demirtaş, açılımla ilgili olarak, "Siyasetin en büyük yanılgısı, bu kadar çok konuşmaya rağmen halen dinlemenin öğrenilememiş olmasıdır. Bugün barış için veya Kürt sorunu için yaptığımız tartışmalar da, siyasi alanlarda en büyük tıkanıklık noktası bence burası. Türkiye toplumunda büyük bir çözüm ve barış potansiyeli var.
Türkiye toplumunda demokrasi isteği var. Kardeşlik ruhu var. Anadolu'nun neresine giderseniz gidin aslında kendi bağrında çok ciddi bir barış potansiyelini hisseder ve görürsünüz ama bütün bu duygu ve düşünceleri Ankara'ya doğru getirip buluşturduğumuzda orada sadece çatışma var. Siyaseti ötekileştirici ve kavgacı biri var. Çözüm üretmeyen, sorun üretmeyen biri var. 'Madem siyaset gerçekten de çözme noktasında bu kadar basiretsiz davranıyor, o halde siyaset alanı dışında bulunan yazarlar, sanatçılar ve
edebiyatçılar mutlaka böylesi dönemlerde ön açıcı olabilmeli, tıkanılan bu dönemde devrimci bir duruşla bu tıkanıklığı da aşabileceğini gösterebilmelidir' anlayışı, ilerici aydınlar, sanatçılarda ve edebiyatçılarda vardır" dedi.
Selahattin Demirtaş, ülke yönetiminin bir günlüğüne sanatçılara teslim edilmesi halinde, ülkenin barış sorunu başta olmak üzere bir çok sorunu çözüme kavuşacağını öne süren Demirtaş, "23 Nisan gibi değil, bütün sanatçılara bir günlüğüne koltuklar teslim edilse, belki de siyasetin aslında bu ülkeye nasıl zarar verdiği daha iyi anlaşılacak. Tabii siyasetçiler açısından şöyle bir riski var. Halk, sanatçıları ikinci gün de o koltukta görmek isteyecek, üçüncü gün de görmek isteyecek. En azından biz kendimiz
buna hazırız. Gerçi Başbakan'a sorsanız o da 'hani ben de eski futbolcuyum, sayılmaz mı' diye düşünecektir. Maalesef ki böyle bir anlayışa sahip bir başbakan tarafından yönetilen bir ülkede barış arayışını sürdürüyoruz. İşimiz hiç kolay değil, bunun farkındayız" diye konuştu.
Selahattin Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Partisi yeni kapatılmış siyasetçileriz. Yüzlerce yöneticimiz, belediye başkanımız, il genel meclis üyemiz, yaşları 10-12 arasındaki çocuklar, 400 civarında çocuğumuz, genç kızlar, kadınlar, nineler, dedeler cezaevinde ve biz dışarıda barışı arıyoruz. Onlar da dışarıdayken barışı aradıkları için şu anda içerideler. Şimdi içerideler ve yine barışı arıyorlar. Bütün bu baskılara, ezme politikalarına rağmen biz en azından tabanımızla birlikte, halkımızla birlikte barış söylemini, halkların kardeşlik
söylemini bir an olsun dilimizden düşürmedik. Bu bizim ilkesel yaklaşımımız. Şüphesiz ki böyle olmak ve bu şekilde devam etmek zorunda. Türkiye'nin her yerinde bu duygu hakim mi diye baktığımızda, gerçekten de belki bunun aşılmasında, bu çözüm olanaklarının güçlü bir şekilde ortaya çıkması, önümüzde aşmakta zorlandığımız en büyük bir tek engel kaldı. Bu duygu, bu çözüm ve barış anlayışını Türkiye toplumuna yayılması meselesi. Hükümet de bu konunun arkasına saklanarak açılım sürecini kendince başlattı,
kendince yavaşlattı ve durdurdu."
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Habur'da ortaya çıkan görüntüleri, 'barış karnavalı' olarak nitelendirdi. Bu görüntüleri, herkesin sevinçle karşılaması gerektiğini öne süren Demirtaş, "Habur'da toplanan yüz binlerce insan, barışa ne kadar hazır olduklarını, barışı ne kadar özlediklerini, istediklerini, gerçekleşebilir olduğunu göstermiştir. Oradayken maalesef ki bir takım politikacıların da kışkırtmasıyla Türkiye'de aslında barış denince herkesin aynı şeyi anlamadığı, hissetmediği ortaya çıkıyor.
Bundan Türkiye'nin her tarafında herkesin büyük sevinç duyması gerekiyordu. Şimdiye kadar ambulanslarda veya cenaze arabaları üstünde birikerek gelen gençler, bu defa otobüslerin üstünde canlı canlı el sallıyorlardı. Bu, bölge halkı için çok anlamlıdır. Belki cumhuriyet tarihi boyunca isyancılar dağdan bu şekilde inmemiştir. Bu defa böylesi bir geliş, 'evet bu ülkede barış olabilir, gerçekten savaş durabilir. Akan kanlar durabilir' duygusunu bölge halkına güçlü bir şekilde ifade etmek için fırsat yarattı.
Ama ikinci ve üçüncü gün yaşanan gelişmeler, kelimenin tam anlamıyla hazin bir durumdur. Oradaki insanların sevincinin bu kadar hırpalanması ve hala bu hırpalamanın devam ediyor olması hazin bir durumdur" açıklamasında bulundu.
Selahattin Demirtaş, siyasetin sanat, kültür ve edebiyatla kıyaslandığında itici ve kavgacı bir dil olduğunu da ifade ederek, "Neredeyse, 'siz bu kadar coşkulu ve istekli olduğunuz için size barışı getiremiyoruz' dediler. Yani siyaset bunu aşabilir mi, çok kolay bir iş değil. Sizler de tanık oldunuz, bizler de o dönemde çokça anlatmaya çalıştık. Siyaseti ne kadar demokratik bir dille, bir üslupla anlatmaya çalışırsanız çalışın kaba bir dildir. Bizlerin hayal ettiği barış dünyası tek başına siyaset
alanından çıkmaz. Hükümetin içine düştüğü açmaz, aslında başlı başına bir yardım almayı gerektiriyor. Ama hükümet bunun farkında değil. Hükümet, kendince açılım adı altında yaptığı açıklamalarda, sadece bazı çevreleri yedekleyerek gidebileceğini düşünüyor. Emek çalıştayı yapılıyor. Kürt açılımı ile alakalı çalıştaylar yapılıyor. Hükümetin bütün çalışma ve yaklaşımları gerçekten de bir destek, bir dayanışma, Türkiye toplumu ile barış havasını, barışın güçlü dilini anlatır. O birlikte olduğu çevrelerin
yedeğini alma, yedekleme şeklinde oradan aldığı güç ve destekle kendi politikasını hayata geçirme şeklinde bir taktik izliyor. Ve bu çok inciticidir. Biz geçen hafta grup toplantısında şunu belirttik. Öyle bir noktaya geldik ki, değişik toplumsal kesimler artık dua eder hale geldi. Diğer kesimler 'Allah'ım AK Parti inşallah bize yönelik açılım yapmaz diye. En son Rojda arkadaşımız bunun mağduru ve tanığıdır. Sanatçılara yönelen bir açılım ve ilk firesini verdi" dedi.
Demirtaş, sözlerini şöyle tamamladı:
"Rojda arkadaşımız gözaltına alındı. Bize yönelik açılımın da faturasını biliyorsunuz. Partimiz kapatıldı. Bin 500 gözaltı, 900 tutuklama, yüzlerce çocuk şu anda içeride. AK Parti'nin açılımı buysa, saçılımı ne olur diye çok merak ediyoruz. Bize karşı saçılımı ne olur diye merak ediyoruz. Bu nedenle bu konuda çok kararlı ve ısrarlıyız. Bu proje bir açılım projesi değil, keşke öyle olsaydı. Bunu bizden fazla daha kim isteyebilir. Yaşamı savaşın içerisinde geçmiş bu halkın, bu halkın temsilcilerinden daha
fazla kim isteyebilir barışı. Ama maalesef öyle değil, bunun çok farkındayız. Biz bunu anlatarak belki de AK Parti'ye iyilik yaparak bu eleştirilerimizi, bu baskımızı sürdüreceğiz. Bu dönemde açılım adına, barış adına iyi bir şey yapmak isteyen herkes, iğneyi önce AK Parti'ye batırmalıdır. AK Parti de, başbakan da kendine gelmelidir" dedi.
