Başlangıç Inception (2010) filmi ne anlatıyor?
Başlangıç Inception (2010) filmi ne anlatıyor? Başlangıç Inception (2010) filmi internette en çok aranan filmler arasında yerini şimdiden aldı.
Filmin ÖzetiDom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur. Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır. Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları, onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır.
Haber7 yazarı Cem Küçük Başlangıç (Inception) filminin ne anlattığını yazdı.. İşte o yazı:
Gelecekte gerçekten çeşitli ekipmanlar kullanılarak başkalarının rüyalarına girilir mi, bu bilinmez. Ama Amerikalıların zihin silme ve rüya konularına ciddi yatırım yaptıkları bilinen bir gerçek Rüyalar hâlâ tam olarak açıklanabilmiş değildir. Rüyada gördüklerimizin ne anlama geldiği, kişiyi nasıl etkilediği hâlâ tartışılıyor. Sigmund Freud’a göre rüya bilinçaltını işaret eder. Kişi hapsettiği duygularını bilinçaltına atar ve orada tutar. Carl Gustav Jung’a göre rüyalar kolektif bilincin birer simülasyonudur. Jung rüyaya şöyle de bir örnekleme getirir: Kişi kendi içinde özümsediği ya da çok yakınlık duyduğu birinin hissettiği her türlü duyguyu –mutluluk, acı, ızdırap vb –kendisi de hisseder. Yani başkasının mutluluğunu, acısını rüyalar aracılığıyla o da yaşar. Freud ya da Jung rüyalar için çeşitli açıklamalar getirmiş olmalarına rağmen, bu konu hâlâ tam anlaşılabilmiş değildir. Hatta bilim insanları rüyalar çözülürse insanın kompleks yapısına dair birçok şeyin izah edilebileceğini söylerler. Toplumlar da rüyalara çok meraklıdır. Her ülkenin kendi karakteri rüyalara başka anlamlar yüklerler. Mesela biz de günah ya da düşman olarak yorumlanan yılan, Çin’de gücün simgesi olarak açıklanabiliyor. Tüm bu lafları niçin ettik? Ünlü İngiliz yönetmen Christopher Nolan’ın tam iki yıl üzerinde çalıştığı ve nihayet vizyona giren Inception (Başlangıç) isimli muazzam filmini tartışmak için.
Başlangıç aslında entelektüel bir zihin çalışması. Çok güçlü argümanları olan ve rüya kavramını tartışmaya açan Nolan rüya içinde rüya kavramının ne olduğunu da kendince izah etmiş. Film başkalarının rüyalarına girip fikir hırsızlığı yapan Cobb (Leonardo Dicaprio) ve arkadaşlarının çalışmaları üzerine kurulu. Ama yönetmen ortaya enteresan sorular koyuyor. Mesela kimin rüyasına giriliyorsa rüya kişinin kalıbını alıyor. Cobb ünlü bir işadamının rüyasına giriyor. İşadamı sürekli telefon görüşmeleri yapan, seyahatlere çıkan, para işiyle uğraşan biri. Rüyası da hemen bu duruma göre şekil alıyor. Etrafı korumalar, güvenlik ağları kaplıyor. Ne yapılırsa yapılsın bu durumdan kurtulamıyor. Rüyasına girilen kişi takıntılıysa rüya da garip şekiller beliriyor. Eski karısını unutamıyorsa, rüyaya girme amacı ne olursa olsun bu, hemen su yüzüne çıkıyor. Yaptığı her şey, girdiği her yerde karısının farklı duygusal varyasyonlarıyla karşılaşıyor. Film burada Freud’un bilinçaltı teziyle uyuşuyor. Ama filmin ortaya koyduğu başka bir fikir var. Bir insanın zihninde yatan her şeyi öğrenmek istiyorsanız onun beyninin en derin noktasına ulaşmak zorundasınız. Bu yüzden Nolan’a göre rüya içinde rüya, tekrar bir rüya, sonra bir rüya diye dördünce boyuta geçmeniz gerekiyor. Dikkati çeken bir diğer nokta da rüyada düşme konusu. Cobb’un ve arkadaşlarının işlerini başarıya kavuşturana kadar rüyada düşmemeleri ve işlerini bitirdiklerinde de bir şekilde düşüp uyanmaları gerekiyor.
Başlangıç mutlaka ama mutlaka izlenmesi gereken ve izleyenleri çok şaşırtacak bir film. Filmi izleyecekler için konuyu detaylı yazmaya niyetim yok. Nolan neticede ciddi bir işe soyunmuş ve başarılı olmuş. Bu kadar karmaşık konuyu nereye bağlayacak derken finalde amacına ulaşmış. Gelecekte gerçekten çeşitli ekipmanlar kullanılarak başkalarının rüyalarına girilir mi, bu bilinmez. Ama Amerikalıların zihin silme ve rüya konularına ciddi yatırım yaptıkları bilinen bir gerçek. Editörlüğünü Max Brockman’ın yaptığı Geleceğin Tarihini Okuyanlar kitabında Amerika’nın bu konuda ne tür araştırmalar yaptığı ve elde ettiği sonuçlar ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Amerika zihin silmede ciddi mesafeler katetmiş durumda. Teknolojinin bu kadar geliştiği ve sürekli ivme kazandığı bir dünyada artık hiçbir şeye şaşmamak lazım. Matbaayı 250 sene sonra kullanmaya başladığımızı ve birçok alanda çok geç kaldığımızı da unutmayalım.
Haber7 yazarı Cem Küçük Başlangıç (Inception) filminin ne anlattığını yazdı.. İşte o yazı:
Gelecekte gerçekten çeşitli ekipmanlar kullanılarak başkalarının rüyalarına girilir mi, bu bilinmez. Ama Amerikalıların zihin silme ve rüya konularına ciddi yatırım yaptıkları bilinen bir gerçek Rüyalar hâlâ tam olarak açıklanabilmiş değildir. Rüyada gördüklerimizin ne anlama geldiği, kişiyi nasıl etkilediği hâlâ tartışılıyor. Sigmund Freud’a göre rüya bilinçaltını işaret eder. Kişi hapsettiği duygularını bilinçaltına atar ve orada tutar. Carl Gustav Jung’a göre rüyalar kolektif bilincin birer simülasyonudur. Jung rüyaya şöyle de bir örnekleme getirir: Kişi kendi içinde özümsediği ya da çok yakınlık duyduğu birinin hissettiği her türlü duyguyu –mutluluk, acı, ızdırap vb –kendisi de hisseder. Yani başkasının mutluluğunu, acısını rüyalar aracılığıyla o da yaşar. Freud ya da Jung rüyalar için çeşitli açıklamalar getirmiş olmalarına rağmen, bu konu hâlâ tam anlaşılabilmiş değildir. Hatta bilim insanları rüyalar çözülürse insanın kompleks yapısına dair birçok şeyin izah edilebileceğini söylerler. Toplumlar da rüyalara çok meraklıdır. Her ülkenin kendi karakteri rüyalara başka anlamlar yüklerler. Mesela biz de günah ya da düşman olarak yorumlanan yılan, Çin’de gücün simgesi olarak açıklanabiliyor. Tüm bu lafları niçin ettik? Ünlü İngiliz yönetmen Christopher Nolan’ın tam iki yıl üzerinde çalıştığı ve nihayet vizyona giren Inception (Başlangıç) isimli muazzam filmini tartışmak için.
Başlangıç aslında entelektüel bir zihin çalışması. Çok güçlü argümanları olan ve rüya kavramını tartışmaya açan Nolan rüya içinde rüya kavramının ne olduğunu da kendince izah etmiş. Film başkalarının rüyalarına girip fikir hırsızlığı yapan Cobb (Leonardo Dicaprio) ve arkadaşlarının çalışmaları üzerine kurulu. Ama yönetmen ortaya enteresan sorular koyuyor. Mesela kimin rüyasına giriliyorsa rüya kişinin kalıbını alıyor. Cobb ünlü bir işadamının rüyasına giriyor. İşadamı sürekli telefon görüşmeleri yapan, seyahatlere çıkan, para işiyle uğraşan biri. Rüyası da hemen bu duruma göre şekil alıyor. Etrafı korumalar, güvenlik ağları kaplıyor. Ne yapılırsa yapılsın bu durumdan kurtulamıyor. Rüyasına girilen kişi takıntılıysa rüya da garip şekiller beliriyor. Eski karısını unutamıyorsa, rüyaya girme amacı ne olursa olsun bu, hemen su yüzüne çıkıyor. Yaptığı her şey, girdiği her yerde karısının farklı duygusal varyasyonlarıyla karşılaşıyor. Film burada Freud’un bilinçaltı teziyle uyuşuyor. Ama filmin ortaya koyduğu başka bir fikir var. Bir insanın zihninde yatan her şeyi öğrenmek istiyorsanız onun beyninin en derin noktasına ulaşmak zorundasınız. Bu yüzden Nolan’a göre rüya içinde rüya, tekrar bir rüya, sonra bir rüya diye dördünce boyuta geçmeniz gerekiyor. Dikkati çeken bir diğer nokta da rüyada düşme konusu. Cobb’un ve arkadaşlarının işlerini başarıya kavuşturana kadar rüyada düşmemeleri ve işlerini bitirdiklerinde de bir şekilde düşüp uyanmaları gerekiyor.
Başlangıç mutlaka ama mutlaka izlenmesi gereken ve izleyenleri çok şaşırtacak bir film. Filmi izleyecekler için konuyu detaylı yazmaya niyetim yok. Nolan neticede ciddi bir işe soyunmuş ve başarılı olmuş. Bu kadar karmaşık konuyu nereye bağlayacak derken finalde amacına ulaşmış. Gelecekte gerçekten çeşitli ekipmanlar kullanılarak başkalarının rüyalarına girilir mi, bu bilinmez. Ama Amerikalıların zihin silme ve rüya konularına ciddi yatırım yaptıkları bilinen bir gerçek. Editörlüğünü Max Brockman’ın yaptığı Geleceğin Tarihini Okuyanlar kitabında Amerika’nın bu konuda ne tür araştırmalar yaptığı ve elde ettiği sonuçlar ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Amerika zihin silmede ciddi mesafeler katetmiş durumda. Teknolojinin bu kadar geliştiği ve sürekli ivme kazandığı bir dünyada artık hiçbir şeye şaşmamak lazım. Matbaayı 250 sene sonra kullanmaya başladığımızı ve birçok alanda çok geç kaldığımızı da unutmayalım.