Van'da 'Kürtçe Okuyalım' Günleri
Van Belediyesi tarafından organize edilen 'Kürtçe Okuyalım' günlerinin ikinci gününde konuşan yazar Ayşegül Devecioğlu, Türkiye'nin diğer dilleri bitirerek Orta Doğu dillerinden de trajik bir şekilde kopuşunu hazırladığını savundu
Van Belediyesi tarafından organize edilen 'Kürtçe Okuyalım' günlerinin ikinci gününde konuşan yazar Ayşegül Devecioğlu, Türkiye'nin diğer dilleri bitirerek Orta Doğu dillerinden de trajik bir şekilde kopuşunu hazırladığını savundu.
Van Belediyesi tarafından organize edilen 'Kürtçe Okuyalım' günlerinin ikinci günü de iki oturum olarak devam etti. Öğleden sonra gerçekleştirilen 'Türkçe Edebiyatın Kürt Sorunu' konulu oturuma, yazar-sosyolog Oya Baydar ve yazar Ayşegül Devecioğlu konuşmacı olarak katıldı. Baydar ve Devecioğlu'nun Türkçe konuşmaları, Lis Yayınevi görevlisi Lal Laleş tarafından Kürtçe'ye çevrildi.
"Romanlarda ne yazılırsa yazılsın, ne anlatırsa anlatsın belli bir siyasal ortama oturur. O ideolojik ortam edebiyatı müthiş etkiler" sözleriyle konuşmasına başlayan yazar-sosyolog Oya Baydar, edebiyatta en etkin olanın egemen ideoloji olduğunu söyledi. Her ideolojinin karşısına başka bir ideolojinin çıktığını ve bunun edebiyata yansıdığını söyleyen Baydar, Türkiye'nin 1920 öncesi romanlarında Kürtlerin vahşi ve eşkıya kavimleri olarak adlandırıldığını söyledi. Bu imajın Cumhuriyet'in kuruluşunun inşa
sürecine kadar geldiğini belirten Baydar, "Her ulusun uluslaşma süreçleri edebiyatına yansıyor. Cumhuriyet öncesi Kürt sözcüğü çok kullanıldığı halde Cumhuriyet sonrası az kullanılmaya başlanıyor. Bunun nedeni ise uluslaşma süreçleridir" dedi.
TÜRKÇE'NİN DİLSİZLEŞMESİ
1925-1930-1937 ve 1938 ayaklanması sırasında yazılmış çok sayıda romanın olduğunu ifade eden Baydar, "Ama bu romanlarda bir Türk subayın Kürt kızına aşık olup onu asimile etmesi ve Türkleştirmesinin dışında bir konu ele alınmıyordu. Bu dönemde Türk edebiyatı asla Kürtlerin kimlik sorununu işlememiştir. Yine Türk edebiyatında Kürt sorunu 1960-70 yılından sonra feodal ilişkilere bağlanır. Değişik dönemlerde Türk edebiyatı Kürt sorununu başka bir şekilde ele aldı ama asla asıl soruna değinmedi" ifadelerini
kullandı.
Yazar Ayşegül Devecioğlu ise Kürtçe'nin asimile edildiğini savunarak, bu durumu 'Türkçe'nin dilsizleşmesi ve dille ilişkisini kaybetmesi' olarak değerlendirdi. Bu süreçlerde Türkiye'nin çok dillilikten az dilliliğe giderek büyük bir kayıp yaşadığını aktaran Devecioğlu, "Türkiye diğer dilleri bitirerek, bu dillerle ilişkisini ve Orta Doğu dillerinden de trajik bir şekilde kopuşunu hazırladı" diye konuştu.
Türkiye'nin sadece tek dilli toplum haline gelmediğini, anlatım konusunda da büyük bir kayıp yaşadığını aktaran Devecioğlu, "Yazarlar da dille ilişkilerini kaybetti. Bu süreçler, bir dilin yok olmasının ne anlama geldiğini de zorlaştırdı. Kimse şunun farkına varmadı: Bir dil kaybolduğu zaman sözcüklerin arasına sıkışmış hayat ve anlam da kaybolur. Bu beraberinde büyük ses kayıplarını getirir" şeklinde konuştu.
Dilin kelimelerin ötesinde bir şey olduğunu söyleyen Devecioğlu, "Sistemin Türkçe ve Kürtçe'ye yaptığı, olasılıkların da elimizden alınmasıdır. Bu bitiş, Türkiye'ye büyük bir yoksullaştırma getirdi" dedi.
Türkiye'nin, Kürtçe'nin ikincilleştirilmesi ve yok sayılması mekanizmalarının parçası olduğunu iddia eden Devecioğlu, bunların yanında da bir el koyma pratiğinin olduğunu, dile el konulduğunu savundu. Dile verilen zararın dünyayı kavramaya verilen zarar olduğunu aktaran Devecioğlu, "Bu süreçlerde kadınlar da dilden dışlandı çünkü eril bir dil oluşturuldu. Burası öyküsü bol olan bir coğrafya ve hakikat çok kolay incinir bir şey. Yazarların burada yaşanan acıları malzemeye dönüştürmeden yazmaları
gerekiyor. Önümüzdeki süreçlerde Kürtçe'nin Türkçe'ye yeniden bir dil olma özelliği vereceğine inanıyorum" açıklamasını yaptı.
Van Belediyesi tarafından organize edilen 'Kürtçe Okuyalım' günlerinin ikinci günü de iki oturum olarak devam etti. Öğleden sonra gerçekleştirilen 'Türkçe Edebiyatın Kürt Sorunu' konulu oturuma, yazar-sosyolog Oya Baydar ve yazar Ayşegül Devecioğlu konuşmacı olarak katıldı. Baydar ve Devecioğlu'nun Türkçe konuşmaları, Lis Yayınevi görevlisi Lal Laleş tarafından Kürtçe'ye çevrildi.
"Romanlarda ne yazılırsa yazılsın, ne anlatırsa anlatsın belli bir siyasal ortama oturur. O ideolojik ortam edebiyatı müthiş etkiler" sözleriyle konuşmasına başlayan yazar-sosyolog Oya Baydar, edebiyatta en etkin olanın egemen ideoloji olduğunu söyledi. Her ideolojinin karşısına başka bir ideolojinin çıktığını ve bunun edebiyata yansıdığını söyleyen Baydar, Türkiye'nin 1920 öncesi romanlarında Kürtlerin vahşi ve eşkıya kavimleri olarak adlandırıldığını söyledi. Bu imajın Cumhuriyet'in kuruluşunun inşa
sürecine kadar geldiğini belirten Baydar, "Her ulusun uluslaşma süreçleri edebiyatına yansıyor. Cumhuriyet öncesi Kürt sözcüğü çok kullanıldığı halde Cumhuriyet sonrası az kullanılmaya başlanıyor. Bunun nedeni ise uluslaşma süreçleridir" dedi.
TÜRKÇE'NİN DİLSİZLEŞMESİ
1925-1930-1937 ve 1938 ayaklanması sırasında yazılmış çok sayıda romanın olduğunu ifade eden Baydar, "Ama bu romanlarda bir Türk subayın Kürt kızına aşık olup onu asimile etmesi ve Türkleştirmesinin dışında bir konu ele alınmıyordu. Bu dönemde Türk edebiyatı asla Kürtlerin kimlik sorununu işlememiştir. Yine Türk edebiyatında Kürt sorunu 1960-70 yılından sonra feodal ilişkilere bağlanır. Değişik dönemlerde Türk edebiyatı Kürt sorununu başka bir şekilde ele aldı ama asla asıl soruna değinmedi" ifadelerini
kullandı.
Yazar Ayşegül Devecioğlu ise Kürtçe'nin asimile edildiğini savunarak, bu durumu 'Türkçe'nin dilsizleşmesi ve dille ilişkisini kaybetmesi' olarak değerlendirdi. Bu süreçlerde Türkiye'nin çok dillilikten az dilliliğe giderek büyük bir kayıp yaşadığını aktaran Devecioğlu, "Türkiye diğer dilleri bitirerek, bu dillerle ilişkisini ve Orta Doğu dillerinden de trajik bir şekilde kopuşunu hazırladı" diye konuştu.
Türkiye'nin sadece tek dilli toplum haline gelmediğini, anlatım konusunda da büyük bir kayıp yaşadığını aktaran Devecioğlu, "Yazarlar da dille ilişkilerini kaybetti. Bu süreçler, bir dilin yok olmasının ne anlama geldiğini de zorlaştırdı. Kimse şunun farkına varmadı: Bir dil kaybolduğu zaman sözcüklerin arasına sıkışmış hayat ve anlam da kaybolur. Bu beraberinde büyük ses kayıplarını getirir" şeklinde konuştu.
Dilin kelimelerin ötesinde bir şey olduğunu söyleyen Devecioğlu, "Sistemin Türkçe ve Kürtçe'ye yaptığı, olasılıkların da elimizden alınmasıdır. Bu bitiş, Türkiye'ye büyük bir yoksullaştırma getirdi" dedi.
Türkiye'nin, Kürtçe'nin ikincilleştirilmesi ve yok sayılması mekanizmalarının parçası olduğunu iddia eden Devecioğlu, bunların yanında da bir el koyma pratiğinin olduğunu, dile el konulduğunu savundu. Dile verilen zararın dünyayı kavramaya verilen zarar olduğunu aktaran Devecioğlu, "Bu süreçlerde kadınlar da dilden dışlandı çünkü eril bir dil oluşturuldu. Burası öyküsü bol olan bir coğrafya ve hakikat çok kolay incinir bir şey. Yazarların burada yaşanan acıları malzemeye dönüştürmeden yazmaları
gerekiyor. Önümüzdeki süreçlerde Kürtçe'nin Türkçe'ye yeniden bir dil olma özelliği vereceğine inanıyorum" açıklamasını yaptı.