Başbakan'ın 8 hesabı iddiasını yazmak etik mi, değil mi?
Vatan yazarı Reha Muhtar, Wikileaks belgelerinde Erdoğan'a ait olduğu ileri sürülen 8 banka hesabı iddiasını habercilik penceresinden değerlendirdi.
Vatan yazarı Reha Muhtar, Wikileaks belgelerinde Erdoğan'a ait olduğu ileri sürülen 8 banka hesabı iddiasını habercilik penceresinden değerlendirdi.
Kaynaklar "İsviçre'de 8 ayrı hesabı olduğunu söylüyorlar" demiş Başbakan için...
Tayyip Erdoğan da inanılmaz derecede öfkelenmiş "Söyleyenler ve araştırmadan manşete taşıyanlar alçaktırlar..." demiş...
Gazeteciliğin bir trik noktası var...
Birisi bir demeç verir, felaket bir demeçtir, suçlamaların bini bir paradır...
Gazeteci başına ve sonuna bir tırnak koyar, haberi manşetten köpürterek verir...
Suçlanan gazeteyi aradığında "Kardeşim ne yaptınız siz" dediğinde, cevap hazırdır:
"Biz yapmadık... Adam demeç vermiş... Biz demeci yayınladık..."
Gazeteci çarpıcı manşet bulduğu için tatmin, söyleyen söylediğinin manşete taşınmasından mutlu, suçlanan ise muhatap bulamamanın üzüntüsüyle mağdurdur...
***
Geçenlerde biriki gazetede, benimle ilgili bir haber çıktı...
Yalan yanlış, yazanın "Yok bu haber doğru değildir" dediği bir haber...
O gazetede çalışan yazı işleri müdürlerinden bir arkadaşımla konuşurken, "Bu yaptığınız doğru mu?.." dedim...
"Adliye haberiydi verdik" dedi...
Gazeteci triğine başvurmaktaydı...
"Bu haberin doğru olduğuna inanıyor musun?" dedim, "Bu haberin yalan unsurlar içerdiğini sen bilmiyor musun" dedim...
"Hayır inanmıyorum... Doğru olmadığının da farkındayım...Ama Adliye haberiydi verdik" dedi...
Ona şöyle söyledim:
Gazetecilik "ne yapayım adam demeç vermiş, adliyede dava açılmış ben sadece haberini yaptım" değil...
Çünkü böyle yaparak aslında yalan bir haberi kurnazlıkla okuyucuya iddia olarak veriyorsun... Yani yalan haber gazetende yayınlanıyor ve sen bu haberin aslında yalan olduğunu biliyorsun, ama iddia diye verebiliyorsun...
***
Şimdi gelelim Başbakan'ın iddia edilen İsviçre'deki gizli hesaplarına...
Boru değil, kaynaklara dayanarak Amerikalı diplomatlar yazmışlar bunu...
Bu iddia gazetede verilmeli...
"Amerikalı diplomatlar kaynakların böyle söylediğini yazdılar" diye...
Ama belgesi olmayan bu derece ağır bir suçlama bir manşet olmaz... İki mutlaka bu işin karşı görüşü, savunması bir yerlerden alınır...
Rahmetli Abdi İpekçi iki taraflı 'check' edilmeden ve karşıt görüş alınmadan haberi koydurmazdı gazeteye...
Başbakan'ın gizli hesapları haberi, Başbakanlık'tan ya da Başbakan'dan görüş alınmadan konursa gazeteye eksik kalır...
Hele manşete bir tarafı güdük konursa, haber eksik ve haksız olur...
Ama gazeteciliğin Abdi İpekçi ekolünden gelen ilkeleriyle değil de korkudan ya da yaltaklanma kaynaklı görülmüyorsa ona da "yağdanlık" denir...
Mesele yağdanlık yapmadan, ama insanın da onurunu ayaklar altına almadan gazetecilik yapabilmek...
Bu söylediklerimi anlayabiliyorsa, umut var demek...
Yoksa yağdanlıklarla, onurları ayaklar altına alan haysiyet cellatları arasında daha çok gideceğiz ve geleceğiz demek...
Reha Muhtar - Vatan
Kaynaklar "İsviçre'de 8 ayrı hesabı olduğunu söylüyorlar" demiş Başbakan için...
Tayyip Erdoğan da inanılmaz derecede öfkelenmiş "Söyleyenler ve araştırmadan manşete taşıyanlar alçaktırlar..." demiş...
Gazeteciliğin bir trik noktası var...
Birisi bir demeç verir, felaket bir demeçtir, suçlamaların bini bir paradır...
Gazeteci başına ve sonuna bir tırnak koyar, haberi manşetten köpürterek verir...
Suçlanan gazeteyi aradığında "Kardeşim ne yaptınız siz" dediğinde, cevap hazırdır:
"Biz yapmadık... Adam demeç vermiş... Biz demeci yayınladık..."
Gazeteci çarpıcı manşet bulduğu için tatmin, söyleyen söylediğinin manşete taşınmasından mutlu, suçlanan ise muhatap bulamamanın üzüntüsüyle mağdurdur...
***
Geçenlerde biriki gazetede, benimle ilgili bir haber çıktı...
Yalan yanlış, yazanın "Yok bu haber doğru değildir" dediği bir haber...
O gazetede çalışan yazı işleri müdürlerinden bir arkadaşımla konuşurken, "Bu yaptığınız doğru mu?.." dedim...
"Adliye haberiydi verdik" dedi...
Gazeteci triğine başvurmaktaydı...
"Bu haberin doğru olduğuna inanıyor musun?" dedim, "Bu haberin yalan unsurlar içerdiğini sen bilmiyor musun" dedim...
"Hayır inanmıyorum... Doğru olmadığının da farkındayım...Ama Adliye haberiydi verdik" dedi...
Ona şöyle söyledim:
Gazetecilik "ne yapayım adam demeç vermiş, adliyede dava açılmış ben sadece haberini yaptım" değil...
Çünkü böyle yaparak aslında yalan bir haberi kurnazlıkla okuyucuya iddia olarak veriyorsun... Yani yalan haber gazetende yayınlanıyor ve sen bu haberin aslında yalan olduğunu biliyorsun, ama iddia diye verebiliyorsun...
***
Şimdi gelelim Başbakan'ın iddia edilen İsviçre'deki gizli hesaplarına...
Boru değil, kaynaklara dayanarak Amerikalı diplomatlar yazmışlar bunu...
Bu iddia gazetede verilmeli...
"Amerikalı diplomatlar kaynakların böyle söylediğini yazdılar" diye...
Ama belgesi olmayan bu derece ağır bir suçlama bir manşet olmaz... İki mutlaka bu işin karşı görüşü, savunması bir yerlerden alınır...
Rahmetli Abdi İpekçi iki taraflı 'check' edilmeden ve karşıt görüş alınmadan haberi koydurmazdı gazeteye...
Başbakan'ın gizli hesapları haberi, Başbakanlık'tan ya da Başbakan'dan görüş alınmadan konursa gazeteye eksik kalır...
Hele manşete bir tarafı güdük konursa, haber eksik ve haksız olur...
Ama gazeteciliğin Abdi İpekçi ekolünden gelen ilkeleriyle değil de korkudan ya da yaltaklanma kaynaklı görülmüyorsa ona da "yağdanlık" denir...
Mesele yağdanlık yapmadan, ama insanın da onurunu ayaklar altına almadan gazetecilik yapabilmek...
Bu söylediklerimi anlayabiliyorsa, umut var demek...
Yoksa yağdanlıklarla, onurları ayaklar altına alan haysiyet cellatları arasında daha çok gideceğiz ve geleceğiz demek...
Reha Muhtar - Vatan