TESEV Başkanı Can Paker: Asker-sivil bürokrasi suni gündem oluşturuyor

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker, Türkiye'de asker-sivil bürokrasinin sınıfsal bütünlüğünü korumak amacıyla suni gün

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker, Türkiye'de asker-sivil bürokrasinin sınıfsal bütünlüğünü korumak amacıyla suni gündemler oluşturduğunu söyledi. Paker, "Kürt meselesi, din meselesi ve Kıbrıs hallolursa onlara ihtiyaç kalmaz." dedi.

AK Parti Bursa İl Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Türkiye Değişim ve Demokrasi Forumu'na katılan TSESEV Başkanı Dr. Can Paker, ülkenin mevcut bürokrasiden kurtulması gerektiğine vurgu yaptı. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir köylü toplumunun üzerine asker ve sivil bürokrasinin (yargı) kurulduğu bir devlet yapısı olduğunu belirten Paker, "Asker ve sivil bürokrasi, kendi kurduğu devletin kendi etrafında, kendine bağlı bir girişimci sınıfını, ekonomik sınıfı suni olarak oluşturmuştur. Toplumsal değişimler ekonomik altyapının bir sonucudur. Hukuk da bir sosyolojiye bağlıdır. Buna bağlı değişiklik gösterir." dedi.

Bu zamana kadar suni olarak oluşturulmuş ekonomik yapı ile asker-sivil bürokrasinin birbirini destekleyen ve koruyan bir şekilde hayatını sürdürdüğünü anlatan Dr. Can Paker, bu durumun iki seviyeli bir siyaset oluşturduğunu kaydetti. Dr. Paker, "Bunun üst seviyesini asker ve sivil bürokrasi işgal ediyordu. Gerçek siyasi kararları veriyordu bunlar. 'Kürt meselesi, din meselesi, Kıbrıs meselesi gibi' hepsi bu üst seviyenin kararları doğrultusunda şekilleniyordu. İkinci alt seviyeyi ise siyasi partiler tarafından işgal ediyordu. Onlarda sadece ekonomik kararlar veriyordu. Uzun yıllar bu böyle devam etti. Ama bu devam ederken Türkiye'de ki ekonomik altyapıda değişti ve gelişti. Ekonomik aktiviteler arttı." dedi.

Toplumsal değişimlerin değiştikçe daha da hızlandığına dikkat çeken Dr. Can Paker, Türkiye'deki önemli değişimin başlangıcında da Turgut Özal zamanında ki ekonomik değişimlerin önemli bir yerinin olduğuna değindi. Dr. Paker, bunun da Anadolu'da yeni bir orta sınıfının doğmasına neden olduğunu söyledi.

Turgut Özal zamanına kadar Türk toplumunun birbirinin benzeri homojen bir yapıda olduğuna dikkat çeken Paker, "Demokrat Parti iktidarına bakarsanız ona oy verenler hep birbirine benzer. Ama AK Parti'ye oy verenlere bakın birbirinden farklıdır. Bu da orta sınıfın oluşmasından kaynaklanmaktadır. Bu farklılaşmanın getirdiği başka bir şey ise özgürlük talebidir. Türkiye bu ekonomik altyapı değişikliği yeni özgürlük arayışlarını ortaya çıkardı. Aynı zamanda bu yeni ekonomik büyüme eskiden oluşturulmuş suni ekonomik çevrelerde yeni çatışmaya neden olmakta. Bu ekonomik çelişki iktidarla asker sivil bürokrasi desteği ile 'laiklik, İslamlaşma, başörtüsü' gibi bir takım suni nedenlerle önlenmeye çalışılıyor. Anadolu'daki orta sınıf hareketinin siyasete ağırlığını koymaya başlaması asker sivil bürokrasi ile engellenmeye çalışılıyor." şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE ŞERİAT İSTEYEN YOK"

Türkiye'de asker sivil bürokrasinin sınıfsal bütünlüğünü devam ettirmek için suni gündemler oluşturulduğuna dikkat çeken Dr. Can Paker, şöyle devam etti: "Mesela din meselesine ben öyle bakıyorum. Çünkü bizim araştırmalarımız var. Türkiye'de şeriatı isteyen yok gibi. Kürt meselesi yıllarca bu şekilde kangren haline getiren yine asker sivil bürokrasinin ortaya koyduğu politikadır. Çünkü Kürt meselesi hallolursa ihtiyaç kalmaz onlara. Din meselesi de hallolduğu zaman yine onlara ihtiyaç kalmaz. Yıllarca Kıbrıs sorununu çözememek dünyada eşi benzeri görülmemiş bir mesele. Ancak orta sınıfın bu şekilde gelişmesi özgürlük isteklerini artırdı."

Kendisi için 12 Eylül 2010 referandumunun çok önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Can Paker, şunları kaydetti: "12 Eylül 87 yıllık cumhuriyet tarihinde sosyolojik değişimler sonucu en önemli dönüm noktalarından. Türkiye'de asker sivil bürokrasinin (yargı) siyasete etkisini minimuma getiriyor. Henüz bitmedi ama olabilecek en düşük seviyeye getiriyor. Bu nedenle Hazirandan sonra gelecek seçimlerle 'kutsal devlet' yerine 'kutsal bireyi' öngören bir anayasa yapmamız, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliğini yapmamız resmen tescil edildi."

PROF. DR. BOSTANCI: KARANLIK İKTİDAR MEVCUT YÖNETİMLE ÇEKİŞİYOR

Foruma katılan Prof. Dr. Naci Bostancı ise Türkiye'de karanlık iktidarın mevcut yönetimle çekiştiğini savundu. Değişim ve demokrasinin yeni anayasa ile gerçekleşeceğine işaret eden Bostancı, "Bunu konuşurken işin arka planındaki önemli ölçüde karanlık iktidar kavramına bakmakta fayda var. Çünkü değişim ve demokrasiden söz ederken, zımni olarak muktedirlerden ve onların eşsiz konumlarını kaybetmelerinden bahsediyoruz demektir. İktidarın sadece bizde değil, dünyanın her yerinde ve tarih içinde o karanlık iktidar ilişkilerinin toplandığı bir gelenekten bahsediyoruz demektir." ifadesini kullandı.

İktidar ve muktedir olmanın 'bağışlayan ve kahreden' iki unsurdan oluştuğunun altını çizen Prof. Dr. Naci Bostancı, şu görüşleri dile getirdi:

"Eski Yunandan, Solom'da kanunları topluyor ve onları yayınlıyor. Bunu yapmanın nedeni insanlar hangi hukuki metinlerle yönetiliyor haberleri olsun. Çünkü muktedirler güya hukuka uygun olarak, ama halkın bilmedikleri hukuka uyarak diledikleri gibi iradelerini orya koyabiliyorlar. Halk bunu bilmiyorsa, muktedir olanın neye hizmet ettiğini de bilmez. O sadece hukuki olduğunu zanneder. Ama bana öyle geliyor ki 2007'de 367 zorlaması da biraz Solomu hatırlatıyor. Halkın bildiği hukuk değilmiş meğerse. Halkın bildiği hukuk ile muktedirlerin uyguladığı hukuk arasındaki mesafe milattan önce 6. yüzyılda Solom'un karşı çıktığı durumla bir benzerlik taşıyor."