Türk-afgan İlişkileri
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Köçer, Türk-Afgan ilişkilerini anlatan bir konferans verdi.
OMU Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Köçer, "Tarihten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri" konulu bir konferans verdi. Konferansta Orta Asya hakkında bilgi veren Doç Dr. Mehmet Köçer, "650 bin kilometre kare yüzölçümüyle Orta Asya'nın güneye açılan en önemli kapısı konumundaki Afganistan, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, doğuda Doğu Türkistan, Keşmir, Pakistan, güneyde yine Pakistan, batıda ise İran ile sınırları bulunmaktadır. Bu konumuyla tarihten günümüze emperyalizm ve yayılmacılık adına, Asya, yakın ve uzak doğu hakimiyet teorilerinin hep önemli bir parçası olur. Bu mücadelelerden önemli derecede etkilenir ve yıpranır. Belki de bugüne kadar istikrarı yakalayamamış olmasının en önemli sebebi budur. Günümüzde yaşananlar ise bu sürecin daha uzun süre devam edeceğinin açık bir göstergesidir. Asya'dan çıkıp Avrupa ve Afrika'nın büyük bölümlerini uzunca bir süre idare etmiş Türk milletinin, hakimiyet kurduğu sahalarda etkinliğini koruma arzusu ve nihayetinde Anadolu coğrafyasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin jeopolitiği, Afganistan'da olup bitenlerle ilgilenilmesini adeta zorunlu kılar. Bu ilişkiler çerçevesinde temelleri atılan Türk-Afgan ilişkilerinin başlangıcı oldukça eskilere dayanmakla birlikte tarih içinde bir o kadar da süreklilik arz eder. Bu nedenle günümüzde gerek tarihi ilişkiler gerek güncel hassasiyetler, gerekse de gelecek için yapılacak planlamalarda iki ülke ve toplumun birbirini görmezden gelme lüksünün olmaması gerekir. Kaldı ki Türk-Afgan ilişkileri her dönem belli bir düzeyin üstünde seyretmiştir. Zira Afganistan, yakın ve uzak tarihi, coğrafi ve etnik yapısı itibariyle sürekli Türkiye ile çok yakın ilişkiler içinde olmak durumunda kalmıştır" dedi.
Afgan coğrafyasının Türk dünyası coğrafyasının, tarihinin de adeta Türkistan'ın bir parçası gibi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Mehmet Köçer, "Söz konusu coğrafyada Türk imparatorluklarının başkentleri mevcuttur. Ayrıca Afganistan, doğu ve Batı Türkistan'a açılan önemli bir kapı olma özelliği taşıdığından, Türkiye'nin Türkistan politikaları ve hedefleri için vazgeçemeyeceği, burada yaşayan Özbek, Hazara ve Türkmenler açısından da kendini sorumlu hissedeceği, tarihi ve dini bağlarının olduğu bir ülke hüviyetindedir. Orta Asya'nın güneye, Hindistan'a, dolayısıyla da denizaşırı ülkelere açılan kapısı olması, Afganistan'ı tarih boyunca değişik orduların istila ve işgallerine maruz bırakır. Güneyde İngiliz, kuzeyde de Rus baskısına maruz kalan Afganistan, çetin bir yaşam mücadelesi verir. 1880 ile 1901 yılları arasında Afgan tahtında bulunan Abdurrahman Han, ülkesinin içinde bulunduğu bu vahim durumu, 'İki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi' benzetmesiyle vurgulamaya çalışır. Bir taraftan Bolşevik Rusya'sının faaliyetleri, diğer taraftan kendisi için hayati öneme sahip Hindistan'ın güvenliğini düşünen İngiltere'nin çıkarları karşısında bocalayan ve varlığını muhafaza etmeye çalışan Afganistan için Türkiye'nin dostluğu, bu dönemde çok önemli olmuştur. Afganistan, günümüzde de düzen ve istikrarı yakalayabilmiş değildir. Geçmişte olduğu gibi yine Türkiye yardıma koşmuştur. Siyasi istikrarı sağlamak için Türk ordusu yardıma gönderildiğinde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, bunun Atatürk'ün vasiyeti olduğunu belirtmiştir. Afganistan'ın önemini hiç kaybetmeyeceğinin bir öngörüsü niteliğindeki bu vasiyet ve akabindeki uygulama da gösteriyor ki, söz konusu coğrafya, Türkiye için kritik bir öneme sahiptir" diye konuştu.
Afgan coğrafyasının Türk dünyası coğrafyasının, tarihinin de adeta Türkistan'ın bir parçası gibi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Mehmet Köçer, "Söz konusu coğrafyada Türk imparatorluklarının başkentleri mevcuttur. Ayrıca Afganistan, doğu ve Batı Türkistan'a açılan önemli bir kapı olma özelliği taşıdığından, Türkiye'nin Türkistan politikaları ve hedefleri için vazgeçemeyeceği, burada yaşayan Özbek, Hazara ve Türkmenler açısından da kendini sorumlu hissedeceği, tarihi ve dini bağlarının olduğu bir ülke hüviyetindedir. Orta Asya'nın güneye, Hindistan'a, dolayısıyla da denizaşırı ülkelere açılan kapısı olması, Afganistan'ı tarih boyunca değişik orduların istila ve işgallerine maruz bırakır. Güneyde İngiliz, kuzeyde de Rus baskısına maruz kalan Afganistan, çetin bir yaşam mücadelesi verir. 1880 ile 1901 yılları arasında Afgan tahtında bulunan Abdurrahman Han, ülkesinin içinde bulunduğu bu vahim durumu, 'İki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi' benzetmesiyle vurgulamaya çalışır. Bir taraftan Bolşevik Rusya'sının faaliyetleri, diğer taraftan kendisi için hayati öneme sahip Hindistan'ın güvenliğini düşünen İngiltere'nin çıkarları karşısında bocalayan ve varlığını muhafaza etmeye çalışan Afganistan için Türkiye'nin dostluğu, bu dönemde çok önemli olmuştur. Afganistan, günümüzde de düzen ve istikrarı yakalayabilmiş değildir. Geçmişte olduğu gibi yine Türkiye yardıma koşmuştur. Siyasi istikrarı sağlamak için Türk ordusu yardıma gönderildiğinde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, bunun Atatürk'ün vasiyeti olduğunu belirtmiştir. Afganistan'ın önemini hiç kaybetmeyeceğinin bir öngörüsü niteliğindeki bu vasiyet ve akabindeki uygulama da gösteriyor ki, söz konusu coğrafya, Türkiye için kritik bir öneme sahiptir" diye konuştu.