Müdahil Avukatlar: Hayata dönüş operasyonunda ölümlerin sorumluları emri verenler

Bayrampasa Cezaevi'nde F tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçlarına son vermek için 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen ve 12 tutuklu

Bayrampasa Cezaevi'nde F tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçlarına son vermek için 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen ve 12 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybettiği Hayata Dönüş operasyonu ile ilgili davanın ilk duruşması devam ediyor. Saat 10:30 da Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmaya tutuksuz 39 asker sanıktan 27'si, müştekiler, müdahil ve sanık avukatları katıldı. Sanık jandarma görevlileri, 'Görev sınırını aşarak gayri muayyen şekilde birden çok adamı öldürmek' suçundan 12'şer kez müebbet, 29 tutukluyu öldürmeye teşebbüsten 29 kez, 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Davada 42 mağdur ve 55 müşteki yer alıyor. Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük ile yönetmen Sırrı Süreyya Önder, BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve Avukat Eşber Yağmurdereli de duruşmayı izledi. Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada daha sonra Roma, Atina ve Duseldorf'tan gelen 3 avukat davayı müdahil olarak takip etmek için talepte bulundu.

ASIL SORUMLULAR DÖNEMİN ADALET BAKANI VE ALİ SUAT ERTOSUN

Ardından mahkemeye müdahil olmak isteyen İzmir Barosu avukatları adına Avukat Özkan Yücel, Çağdaş Hukukçular Derneği Avukatları Başkanı Selçuk Kozağaçlı mühallik taleplerinde bulundu. Müdahillik talebinde bulunan İzmir Barosu Avukatı Özkan Yücel, asıl sorumluların dava dosyasında olmadığını belirtti. Ardından söz alan avukat Gönül Erdem de hayata dönüş operasyonlarında asıl sorumlunun dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü ve şu anda HSYK üyeliğini sürdüren Ali Suat Ertosun gibi emri veren kişilerin olduğunu savundu.

Ardından duruşmada şikayetçi sıfatıyla operasyonlarda yüzünden yaralanan Hacer Arıkan ifade verdi. Operasyonun gerçekleştiği dönemde Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunduğunu belirten Arıkan, "Bizim bulunduğumuz koğuşta herhangi bir isyan yoktu. Ağabeyim Erol Arıkan ile görüştükten sonra kendi koğuşuma gittim. Koğuşumda uyuduğum ve gece operasyon sesiyle uyandım. Kıyafetlerimi giyerken silah sesleri duydum. Bayan gardiyanlar ise uyandığımızda yerlerinde yoktu, Ramazan dolayısıyla sahur olduğu için de yerlerinde bulunmamış olabilirler. Silah sesleri olduğunda askerler bizim koğuşun önüne barikat kurmuştu koğuştan çıkmak mümkün değildi." dedi.

Bir süre sonra tavanda delikler açılmaya başlandığını belirten Arıkan, "Operasyon sırasında o deliklerden bizi yakan maddeler ve bombalar atıldı. Askerlerin kafasında gaz maskesi vardı. Bu nedenle askeri görmedim. Biz kendi sağlığımızı ve can güvenliğimizi korumak için bize atılan bombaları havalandırmaya ve camdan dışarı attık. Savunmasızdık. Atılan şeylerden yataklar tutuştu kendi imkanlarımızla söndürdük. Yaşamla ölüm arasında gittik. Nefes alamaz duruma geldik." diye konuştu.

ÖLÜMÜ BEKLERKEN BİR ARKADAŞIM TARAFINDAN KURTARILDIM

Koğuşta 27 kadın mahkum olduklarını dile getiren Arıkan, önce açılan deliklerden hortum uzatıldığını ve içeri bilmedikleri bir gaz salındığını öne sürdü. Tam bu sırada bir alev topunun koğuşa atıldığını ve yatakların yanmaya başladığını anlatan Arıkan yaşadıklarını şöyle anlattı: "Kaçışırken yumuşak bir şeye bastım. Gülseren ve Şennur'un derileri dökülüyordu. Onları söndürmek için bir şey ararken kalçama bir madde geldi ve yere düştüm ve bir daha da kalkamadım. Ben ölümü beklerken bir arkadaşım tarafından kurtarıldım. Direkt olarak hastaneye götürülmedim. Askerlerin gazino diye adlandırıldığı yere sürüklendim. Önce isim tespiti yapıldıktan sonra durumum ağır olduğu için önce cezaevi hastanesine sonra Haseki'ye oradan da Cerrahpaşa'ya götürüldüm. 3 ay Cerrahpaşa'da kaldım. Ayağa kalkamıyordum ama ayağım yatağa zincirle bağlıydı. Mahkemeye çıkıp tahliye talebinde bulunmak için tedavimi yarıda kestim ve cezaevi hastanesine oradan da cezaevine döndüm."

Sağlık sorunlarım nedeniyle Adli Tıp Kurumu'nun vermiş olduğu cezaevinde kalamaz raporu ile tahliye edildiğini anlatan Arıkan, peruğu ve kollarını sıvayarak vücudunda yanan diğer bölgeleri de gösterdi. Arıkan, ifadesini şu şekilde devam ettirdi: "Ben beni yakan maddenin ne olduğunu bilmek istiyorum. Bize atılan madde tepeden atıldı. Benim ve arkadaşlarımın kıyafetleri yanmadı. Sadece vücudumuz yandı damla damla döküldü. Bir yıl içinde 8 ameliyat geçirdim ondan öncekilerin sayısını bilmiyorum. Bacaklarımdan alınan derilerle kafam ve vücudumdaki yanıklar düzeltildi. Bir yıl önceye kadar burnum yoktu. Omzumdan alınan parçalarla bana burun yapıldı. Bu operasyona kim katıldıysa herkesten şikayetçiyim."

Ardından duruşmada sanıkların ifadesine geçildi. Mahkeme heyeti sorgulamaya yargılanan askerlerin tim komutanı olan Vedat Ceylan ile başladı. O dönemde Elazığ Komando Taburu'nda Tim komutanı olduğunu anlatan Ceylan, operasyondan 3 ay önce bütün taburun İstanbul'a getirildiğini aktardı. Hasdal Kışlası'nda konuşlandıklarını ve eğitim aldıklarını belirten Ceylan, avukatların sorularını cevaplandırdı.

Silahlarını Hasdal Kışlası'nda bıraktıklarını dile getiren Ceylan, otobüslerle cezaevine getirildiklerini ve toplumsal olaylara müdahale için ihtiyati ekip olarak beklediklerini anlattı. Yanlarına silah almadıklarını sadece cop, kalkan ve robokop kıyafetleriyle beklediklerini anlattı.

Operasyona katılmadıklarını sadece tahliye işlemi yaptıklarını anlatan Ceylan, "Silahsızdık ve toplumsal olaylara müdahale etmek için olan cop, kalkan ve robokop kıyafetleydik. İhtiyat ekibiydik. Sağlam ve sağlıklı tutukluları bize teslim ettiler. Biz de onları 50 metre ilerideki cezaevinin sevk ekiplere teslim ettik. Olaya müdahale etmedik. Silahlarımızı Hasdal Kışlası'ndaki kilitli silahlığa bıraktık." dedi.

Müdahil avukatları Ceylan'ın savunmasındaki bazı konulara sinirlenince ortam bazı bölümlerde gerginleşti. Bir savunma avukatının "Elazığ'dan buraya mahkumları 50 metre öteye götürmek için mi geldiniz?" sorusuna Ceylan cevap veremedi.

Duruşmaya savunma avukatlarının talepleri doğrultusu ara verildi.