Mhp Meclis Grup Toplantısı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, NATO zirvesinde füze savunma sistemi kurulması konusunda sağlanan ittifaka tepki göstererek, "Türkiye, NATO içinde bugün itibariyle en büyük tehdit kaynağının İran olduğu konusundaki değerlendirmelere katılmış, füze savunma sisteminin bu temelde geliştirilmesine onay vermiştir
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, NATO zirvesinde füze savunma sistemi kurulması konusunda sağlanan ittifaka tepki göstererek, "Türkiye, NATO içinde bugün itibariyle en büyük tehdit kaynağının İran olduğu konusundaki değerlendirmelere katılmış, füze savunma sisteminin bu temelde geliştirilmesine onay vermiştir. Zımnen de olsa bugün, AK Parti hükümeti füze savunma sistemini gerektiren potansiyel tehdit kaynağının İran olduğunu kabul etmiş, ancak bu ismin kamuoyuna açıklanacak metinlerde
açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır" dedi.
MHP'nin Meclis Grup Toplantısı'nda bir konuşma yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, her bayram öncesi ve sonrasında olduğu gibi bu bayramda da trafik terörünün neden olduğu ağır bilançonun Türk milletini derinden üzdüğünü söyledi. Türkiye'nin değişik yörelerinde meydana gelen kazalarda çok sayıda vatandaşın hayatını kaybettiğini ve yaralandığını belirten Bahçeli, "Artık vahim bir boyut kazanan ve çok büyük acılara sebep olan trafik facialarının önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluk
haline gelmiştir. Bayramda gülmesi gereken yüzlerin ağlamasına, kavuşması gereken yüreklerin dağlanmasına ve umutların yollarda kaybolup gitmesine bir son verilmesi önümüzdeki en acil konular arasındadır. İnsan hayatının değersiz olmadığını göstermek için iktidar partisinin sorumluluk alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Duble yol yapmakla övünen AK Parti iktidarını, kazaların nedenleri ve önleyici tedbirlerin bir an önce alınması üstüne düşünmeye, özellikle şehir içi trafiğindeki artan yoğunluğun
hafifletilmesi amacıyla lazım gelen girişimleri başlatması için gecikmeksizin harekete geçmeye davet ediyorum" diye konuştu.
Konuşmasında 24 Kasım Öğretmenler Günü mesajı da veren Bahçeli, "Elbette öğretmenlerimizin değerini ve önemini yalnızca bir günle sınırlamak mümkün değildir, doğru da olmayacaktır. Onların fedakar ve özverili çalışmalarını, milletimizin gelişmesi ve aydınlanması amacıyla gösterdikleri eşsiz çabayı her fırsatta takdir etmek ve haklarını teslim etmek hepimize düşen en temel sorumluluklardan birisi olmalıdır. Geleceğimizin güvenceleri olan çocuklarımızı hayata hazırlayan, bilgiyle tanıştıran ve onlara irfan
kazandıran öğretmenlerimizin bizim için önemi çok büyüktür" şeklinde konuştu.
Bir toplumun muhatap olduğu problemlerin ortadan kaldırılması, değilse bile azaltılması için entelektüel düzeyde tartışmanın ve ulaşılacak sonuçların kavramsallaştırılmasının çok büyük bir katkısı olacağını unutmamak gerektiğini belirten Bahçeli, bu konuda öğretmenlere büyük bir görev düştüğünü söyledi. Sorgulayan, sorumluluk alan, birlikte yaşamanın asgari şartlarını benimsemiş, çağın yönelimlerini ve eğilimlerini berrak bir zihinle kavrayan, eleştirisel bir bakış açısına sahip ve analitik düşünme
yeteneğine kavuşmuş nesillerin, öğretmenlerin eseri olacağını ifade eden Bahçeli, sürekli değişen ve her yıl yeni baştan ele alınan sınav ve öğretim sistemi, iktidar partisinin ders kitaplarına kadar giren siyasi propagandası ve eğitimin milli niteliğinin hiçbir dönemde olmadığı kadar aşınmasının öğretmenleri sıkan ve bunaltan sorun alanları olduğunu dile getirdi. Bahçeli şunları söyledi:
"Bundan dolayı öncelikle ilköğretim çağındaki evlatlarımız yalnızca adı milli olarak kalmış eğitim yapısı altında ne yapacaklarını şaşırmış, aileler umutsuz ve karamsar bir duruma gelmişlerdir. Eğitim sistemini yap boz tahtasına çeviren AK Parti hükümeti, aklında ve hedefinde olan milli niteliği zayıflatılmış, öğretmeni huzursuz ve mutsuz olan bir eğitim ve öğretim yapısını hayata geçirmek için var gücüyle uğraşmaktadır. Eğer ülkemizi yeniden ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek
istiyorsak mutlaka eğitim ve öğretimin sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek durumundayız. Görünen o ki, AK Parti'yle birlikte bunlara ulaşmak artık mümkün değildir. Sırf vatan ve millet sevgisinden dolayı siyasi eziyetlere maruz kalan, dışlanan, üzülen, hakaretamiz davranışlara muhatap olan, düşüncelerinden ve milli duruşlarından dolayı hak kayıplarına uğrayan değerli öğretmenlerimizin hesabını da mutlaka soracağımızı, bunları yapanların yanına asla bırakmayacağımızı da bu vesileyle
hatırlamak ve ilgililerine duyurmak istiyorum. Bize göre öğretmenlerimizin elinden tutulmasının ve layık oldukları ekonomik ve sosyal seviyeye taşınmalarının vakti gelmiştir ve hatta geçmektedir. Bizim, öğretmenlerimize yapılacak olan her iyi ve olumlu düzenlemenin yanında ve arkasında duracağımızı herkes bilmelidir."
AK Parti hükümetlerinin 9. yılına girdiğine işaret eden Bahçeli, AK Parti'yle birlikte cumhuriyetin temellerinin sarsıldığını, milli kabullerle hesaplaşmak isteyen çevrelerin iştahlandığını öne sürdü. Türk milletinin hiç şahit olmadığı rezaletlerin bu dönemde vasat bulduğunu, hıyanetin saklandığı mahzenden başını çıkarttığını, fitnenin belini doğrulttuğunu belirten Bahçeli, bu iktidarla birlikte Türk milletinin 36'ya bölündüğünü, Türk kimliğinin eğildiğini ve büküldüğünü, Türkçe'nin karşısına mahalli
düzeyde kullanılan bir dilin çıkarılmasına ve devlet eliyle açılan bir televizyon kanalıyla da toplumsallaştırılma çabalarına şahit olunduğunu ifade etti. Bahçeli, "Milli devlet yapımız AK Parti'yle birlikte arkadan hançer üstüne hançer yemiş, bölücü mihraklar kolları sıvayarak hain taleplerini birer birer kendilerine çanak tutan bu iktidarın önüne koymuşlardır. Türkiye AK Parti'yle yıllarca süren davalara şahit olmuş, toplumsal cepheleşme zincirlerinden boşanırcasına her tarafa yayılmış ve milli
birliğimizi tehdit eder bir hale gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi ülkemizi soymak ve milletimizin kardeşliğini sakatlamak için tek başına iktidar olmak istemiştir. Ve bunda şimdiye kadar başarılı olmuştur" dedi.
Türkiye'yi yıkmak, bölünmüş, ayrışmış, ufalanmış ve dağılmış bir ülke haline getirmek için AK Parti'nin tek başına iktidara, Recep Tayyip Erdoğan'ın da iş başına gelmesinin projelendirildiğini ve oluşturulan bu karanlık iktidar döneminin sancılarının 8 yıldır alabildiğine yaşandığını öne süren Bahçeli şunları kaydetti:
"İşte AK Parti budur, iş başına gelmesinin, iktidar olmasının çirkin ve dayanılmaz sonuçları bunlardan ibarettir. AK Parti halen iş başında olsa da, tek başına aziz milletimize ve devletimize ne kadar zarar verse de, yaptıklarından dolayı hesaba çekileceği gün yakındır. Hiçbir küresel angajmana ve çekim alanına kapılmayan MHP, yalnızca büyük Türk milletinden aldığı güç ve destekle arka arkaya sıralanmış AK Parti ve yardakçılarına hak ettikleri milli dersi vermek amacıyla uygun zamanı ve ortamı
beklemektedir. Biz, iktidar limanına yanaşmak uğruna, bir yüzüyle milletimize demokrasi ve özgürlük nutukları atıp, onlardan birisiymiş gibi propaganda yapan, öbür yüzüyle de Sevr'de akılları kalan emperyalist çevrelerle kol kola giren AK Parti projesine haddini bildirmek ve yaptıklarını misliyle ödetmek için sabırsızlık içindeyiz. Unutulmasın ki, Türk milletini bölmeye kimsenin gücü ve nefesi yetmeyecektir. Türk bayrağını çekildiği gönderden indirmeye hiçbir kirli el cesaret edemeyecektir. Üniter milli
devlet yapımızı yıkmaya çalışanlara asla müsaade edilmeyecektir. Şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarını, aralarında taksim etmeye niyetlenenlere dünya durdukça fırsat verilmeyecektir. Milletimizi yüceltmeye ve birlikte kardeşçe yaşamasına yeminliyiz. Devletimizi korumaya azimliyiz. Ne mutlu Türküm demeye de sonuna kadar kararlıyız. Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket olarak milli kaygıları olan AK Parti'ye oy vermiş kardeşlerimizi ve diğer partilere destek vermiş vatanseverleri de yanımıza alıp tam
bir güç birliği yaparak ihanete asla geçit vermeyeceğiz."
Bahçeli, geçen hafta Lizbon'da yapılan NATO toplantısı ve bu toplantıda alınan kararları da yorumladı. NATO'nun Lizbon zirvesinden sonra başta Cumhurbaşkanı Gül olmak üzere AK Parti çevrelerinde zafer kazanılmış gibi söz ve tavırlara tesadüf edilmesinin, bu konunun etraflıca değerlendirilmesini gerekli kıldığını kaydeden Bahçeli, NATO toplantısından sonra sanki Türkiye'nin tezlerinin belirleyici olduğu ve bu yönde sonuç bildirgesinin hazırlandığı gibi yanlış ve aldatıcı bir bilgi verilmeye çalışılmasının
talihsizlik olduğunu söyledi. Geçmişteki sözleriyle çelişen bir görüntü çizen Cumhurbaşkanı'nın, NATO-Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında sorulan bir soru üzerine ısrarla kendisinin NATO toplantısına gittiğini, Avrupa Birliği zirvesine gitmediğini söylediğine işaret eden Bahçeli, Cumhurbaşkanı'nın Başbakan olarak görev yaptığı 19 Kasım 2002 tarihindeki NATO Parlamenter Asamblesi 48. Genel Kurul kapanış oturumunda sarfettiği sözlerinin bugünkü düşünceleriyle çeliştiğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Gül'ün o
tarihte NATO ve AB'nin rollerini birbirlerini tamamlayacak şekilde oluşturmaları ve işbirliği ruhuyla hareket etmeleri halinde endişe etmeye gerek olmadığını vurguladığını hatırlatan Bahçeli, "Sayın Cumhurbaşkanı daha o günlerde, NATO ve AB'yle birlikte ilgili örgütlerin bir arada çalışarak krizleri önlemek için ortak politikalar takip etmelerini istemiştir. NATO ile AB'nin kaderini adeta örtüştüren bu yaklaşımlardan sonra bugün daha farklı bir noktada bulunulması dış politikadaki sapmaların, kırılmaların
ve teşhis hatalarının bir kanıtı olmuştur" şeklinde konuştu.
"NATO İÇİNDE ONAY VERDİKLERİ KARARLARI MASKELEMEK İSTİYORLAR"
19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon'da yapılan NATO zirvesinde ittifakın önümüzdeki dönem stratejine ilişkin bir dizi önemli karar alındığını ifade eden Bahçeli, bu kapsamda alınan ilke kararları arasında balistik füze tehdidi karşısında hayata geçirilecek füze savunma sisteminin Türkiye'de en fazla tartışılan konu olarak öne çıktığını söyledi. Füze kalkanı olarak bilinen füze savunma sistemi etrafında Türkiye'de yapılan tartışmalarda AK Parti hükümetinin ortaya koyduğu görüşlerin bu konuda NATO'da
alınan kararlar ışığında değerlendirilmesinin önem taşıdığını dile getiren Bahçeli, AK Parti hükümetinin bu konudaki gerçek amaçları ve hesaplarının ancak böyle bir değerlendirmeyle daha iyi anlaşılabileceğini, Türk milletini yönlendirmek için sarfettiği çabaların arkasındaki niyetler ve gerçeklerin daha açık olarak görülebileceğini belirtti. NATO Füze Savunma Sistemi'nin ittifakın yeni tehdit, tehlike ve risk değerlendirmesine dayanan, bu tehdit ve tehlikelere karşı geliştirilen bir savunma düzenlemesi
olduğuna işaret eden Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın Lizbon Zirvesi öncesinde bu konuda kamuoyu oluşturmak için Türkiye'nin bu yeni sisteme onay vermesinin bazı ön şartlara bağlı olduğunu söylediğini hatırlattı. Başbakan'ın 'Komuta kontrol mekanizmasında biz de rol almak için düğmeye basan taraf olmak istiyoruz' sözlerinin füze savunma sistemindeki bastırılmış isteğini açığa çıkarması bakımından anlamlı olduğunu söyleyen Bahçeli, bu çerçevede Türkiye'nin üç ön şartının karşılanması gerektiğini ifadeyle, adeta
Türkiye'nin bu konuda NATO ile kıran kırana bir pazarlığa girdiği ve direndiği izlenimini yaratmaya çalıştığını kaydetti. Bahşeli şöyle konuştu:
"NATO savunma planlamasında füze savunma sisteminin potansiyel bir tehdide karşı geliştirileceği, bu tehdit kaynağının operasyonel açıdan önceden belirlenmesi gerektiği, afaki tehdide karşı füze kalkanı olmayacağı herkesin bildiği bir gerçektir. Füze savunma sisteminin hangi ülkeden gelecek potansiyel balistik füze tehdidine karşı öngörüldüğü NATO içinde ele alınmıştır. Füze kalkanının operasyonel planlaması bu somut tehdit kaynağına göre yapılacaktır. Türkiye, NATO içinde bugün itibariyle en büyük
tehdit kaynağının İran olduğu konusundaki değerlendirmelere katılmış, füze savunma sisteminin bu temelde geliştirilmesine onay vermiştir. Merakımız, bundan sonra AK Parti'nin komşularıyla sıfır sorun politikasını nasıl yürüteceği ve bu konuda ne kadar samimi olacağı noktasında somutlaşmıştır. NATO Lizbon zirvesi öncesi Başbakan Erdoğan ve bu konuda da hükümetle rol paylaşımında üzerine düşeni yapan Cumhurbaşkanı Gül'ün herhangi bir ülke adının tehdit olarak belirtilmesine karşı oldukları söylemi, fiiliyatta
hiçbir anlam ve değer taşımamaktadır. Zımnen de olsa bugün, AK Parti hükümeti füze savunma sistemini gerektiren potansiyel tehdit kaynağının İran olduğunu kabul etmiş, ancak bu ismin kamuoyuna açıklanacak metinlerde açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır. Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay edercesine hiçbir komşumuzu tehdit ve hedef tanımlaması içinde göremeyiz diyen Başbakan Erdoğan'a buradan sormak isterim ki, siyasi hesaplarla kendinizin gitmeye cesaret edemediği Lizbon
zirvesinde Cumhurbaşkanı tarafından onay verilen füze savunma sistemi İran'a karşı değilse, hangi potansiyel tehdit kaynağı ülkeye karşıdır? Tehdit kaynağı İran değilse Senegal midir, Küba mıdır, yoksa Rusya mıdır? Türkiye, NATO ittifakının Doğu'daki kanat ülkesidir. Füze Savunma Sistemi'nin operasyonel unsurları Türkiye'ye konuşlandırılacağına göre, coğrafi bakımdan bu düzenlemeler İran dışında hangi ülkeyi hedef alacaktır? İran değilse, hedef Afganistan mıdır, Hindistan mıdır? Bu soruların cevabı açıktır.
Başbakan'ın bu konuda tevil ve takiye yapması artık mümkün değildir. Başbakan Erdoğan ve Lizbon senaryosunda rol paylaştığı Cumhurbaşkanı Gül zirve öncesi sanal ve sözde itirazlarını Türk kamuoyunda tartıştırarak, NATO içinde onay verdikleri kararları maskelemek, bu konudaki gerçek niyetlerini gizlemek yoluna gitmişlerdir. Gerçekler gün gibi ortadadır."
"ATANMASINA DİRENÇ GÖSTERDİKLERİ RASMUSSEN'LE AYNI ZEMİNDE BULUŞTULAR"
Füze kalkanının kurulacağı ülkenin Türkiye olarak belirlendiğini, adeta başta AB olmak üzere NATO üyesi ülkelerin güvenliğini sağlamak için bütün risklerin üstlenildiğini dile getiren Bahçeli, bu kapsamda 30'dan fazla ülkenin balistik füze sistemlerine sahip ve bunlardan bazılarının Avrupa ve Atlantik bölgesini vurabilecek durumda bulunuyor olmasının AK Parti'ye yeni bir rol ve sorumluluk yüklediğini söyledi. Balistik füzelere karşı kurulacak savunma sistemlerinin merkezi olarak bundan önce değişik
ülkelerin ismi gündeme geldiyse de, AK Parti'nin küresel destekçilerinin bu konuda Türkiye'de karar kılarak, Cumhurbaşkanı'na ve hükümete bunu kabul ettirdiklerini savundu. Bahçeli, "Burada aklımıza takılan husus ülkemizin bu meselede, iddia edildiği gibi tarihini ve coğrafyasını nasıl ve ne şekilde kullandığıdır? AK Parti iktidarının, atanmasına direnç gösterdiği ve itiraz ettiği, en sonunda da pes ettiği NATO Genel Sekreteri Rasmussen'le aynı noktada ve zeminde buluşması da son zirvenin en ilginç
noktalarından birisi olmuştur. Başbakan Erdoğan'ın füze savunma sistemine onay verilmesi için komuta kontrol sisteminin Türkiye'de olması sözde ön şartı Lizbon kararlarıyla havada kalmış, bunu sanal bir kamuoyu yönlendirme aracı olduğu açığa çıkmıştır. NATO savunma sistemlerinde komuta kontrol sorumluluğunun münferit ülkelere değil NATO askeri karargahına ait olduğu bilinen bir gerçektir. Kaldı ki, Allah korusun böyle bir an geldiğinde butona kimin basacağının ve kimin kontrol edeceğinin bir önemi ve
kıymeti harbiyesi çok fazla olmayacaktır. Savunma sistem kontrolünün Recep Tayyip Erdoğan'da ya da bir başkasında olması hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve milletimiz tüm vahşetin ve felaketin tam ortasında kalmaktan kurtulamayacaktır. Hal böyleyken Başbakan'ın düğmeye basacak ülkenin Türkiye olması yönündeki açıklamaları, pratikte hiçbir anlamı olmayan içi boş sözlerdir" diye konuştu.
NATO Lizbon zirvesi kararlarının Türkiye için tatmin edici olmaktan çok uzak olduğunu savunan Bahçeli, ortada ne bir başarı diye sunulacak gelişmenin ne de zafer diye yutturulacak diplomatik neticenin bulunduğunu söyledi. Sürekli sahte diklenmelerle, hamasi sözlerle iç politikaya dönük mesaj veren AK Parti iktidarının NATO toplantısında ağzına bir parmak bal sürülerek geri gönderildiğini dile getiren Bahçeli, her konuda konuşan Başbakan Erdoğan'ın son bir haftadır konuyla ilgili hiçbir yorum yapmadan
geri planda durması ve kendisini unutturarak tartışmaların merkezinden uzakta durmaya çalışmasının kendisine ve partisine hiçbir şey kazandırmayacağını söyledi.
(ZÇ-CC-Y)
açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır" dedi.
MHP'nin Meclis Grup Toplantısı'nda bir konuşma yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, her bayram öncesi ve sonrasında olduğu gibi bu bayramda da trafik terörünün neden olduğu ağır bilançonun Türk milletini derinden üzdüğünü söyledi. Türkiye'nin değişik yörelerinde meydana gelen kazalarda çok sayıda vatandaşın hayatını kaybettiğini ve yaralandığını belirten Bahçeli, "Artık vahim bir boyut kazanan ve çok büyük acılara sebep olan trafik facialarının önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluk
haline gelmiştir. Bayramda gülmesi gereken yüzlerin ağlamasına, kavuşması gereken yüreklerin dağlanmasına ve umutların yollarda kaybolup gitmesine bir son verilmesi önümüzdeki en acil konular arasındadır. İnsan hayatının değersiz olmadığını göstermek için iktidar partisinin sorumluluk alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Duble yol yapmakla övünen AK Parti iktidarını, kazaların nedenleri ve önleyici tedbirlerin bir an önce alınması üstüne düşünmeye, özellikle şehir içi trafiğindeki artan yoğunluğun
hafifletilmesi amacıyla lazım gelen girişimleri başlatması için gecikmeksizin harekete geçmeye davet ediyorum" diye konuştu.
Konuşmasında 24 Kasım Öğretmenler Günü mesajı da veren Bahçeli, "Elbette öğretmenlerimizin değerini ve önemini yalnızca bir günle sınırlamak mümkün değildir, doğru da olmayacaktır. Onların fedakar ve özverili çalışmalarını, milletimizin gelişmesi ve aydınlanması amacıyla gösterdikleri eşsiz çabayı her fırsatta takdir etmek ve haklarını teslim etmek hepimize düşen en temel sorumluluklardan birisi olmalıdır. Geleceğimizin güvenceleri olan çocuklarımızı hayata hazırlayan, bilgiyle tanıştıran ve onlara irfan
kazandıran öğretmenlerimizin bizim için önemi çok büyüktür" şeklinde konuştu.
Bir toplumun muhatap olduğu problemlerin ortadan kaldırılması, değilse bile azaltılması için entelektüel düzeyde tartışmanın ve ulaşılacak sonuçların kavramsallaştırılmasının çok büyük bir katkısı olacağını unutmamak gerektiğini belirten Bahçeli, bu konuda öğretmenlere büyük bir görev düştüğünü söyledi. Sorgulayan, sorumluluk alan, birlikte yaşamanın asgari şartlarını benimsemiş, çağın yönelimlerini ve eğilimlerini berrak bir zihinle kavrayan, eleştirisel bir bakış açısına sahip ve analitik düşünme
yeteneğine kavuşmuş nesillerin, öğretmenlerin eseri olacağını ifade eden Bahçeli, sürekli değişen ve her yıl yeni baştan ele alınan sınav ve öğretim sistemi, iktidar partisinin ders kitaplarına kadar giren siyasi propagandası ve eğitimin milli niteliğinin hiçbir dönemde olmadığı kadar aşınmasının öğretmenleri sıkan ve bunaltan sorun alanları olduğunu dile getirdi. Bahçeli şunları söyledi:
"Bundan dolayı öncelikle ilköğretim çağındaki evlatlarımız yalnızca adı milli olarak kalmış eğitim yapısı altında ne yapacaklarını şaşırmış, aileler umutsuz ve karamsar bir duruma gelmişlerdir. Eğitim sistemini yap boz tahtasına çeviren AK Parti hükümeti, aklında ve hedefinde olan milli niteliği zayıflatılmış, öğretmeni huzursuz ve mutsuz olan bir eğitim ve öğretim yapısını hayata geçirmek için var gücüyle uğraşmaktadır. Eğer ülkemizi yeniden ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek
istiyorsak mutlaka eğitim ve öğretimin sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek durumundayız. Görünen o ki, AK Parti'yle birlikte bunlara ulaşmak artık mümkün değildir. Sırf vatan ve millet sevgisinden dolayı siyasi eziyetlere maruz kalan, dışlanan, üzülen, hakaretamiz davranışlara muhatap olan, düşüncelerinden ve milli duruşlarından dolayı hak kayıplarına uğrayan değerli öğretmenlerimizin hesabını da mutlaka soracağımızı, bunları yapanların yanına asla bırakmayacağımızı da bu vesileyle
hatırlamak ve ilgililerine duyurmak istiyorum. Bize göre öğretmenlerimizin elinden tutulmasının ve layık oldukları ekonomik ve sosyal seviyeye taşınmalarının vakti gelmiştir ve hatta geçmektedir. Bizim, öğretmenlerimize yapılacak olan her iyi ve olumlu düzenlemenin yanında ve arkasında duracağımızı herkes bilmelidir."
AK Parti hükümetlerinin 9. yılına girdiğine işaret eden Bahçeli, AK Parti'yle birlikte cumhuriyetin temellerinin sarsıldığını, milli kabullerle hesaplaşmak isteyen çevrelerin iştahlandığını öne sürdü. Türk milletinin hiç şahit olmadığı rezaletlerin bu dönemde vasat bulduğunu, hıyanetin saklandığı mahzenden başını çıkarttığını, fitnenin belini doğrulttuğunu belirten Bahçeli, bu iktidarla birlikte Türk milletinin 36'ya bölündüğünü, Türk kimliğinin eğildiğini ve büküldüğünü, Türkçe'nin karşısına mahalli
düzeyde kullanılan bir dilin çıkarılmasına ve devlet eliyle açılan bir televizyon kanalıyla da toplumsallaştırılma çabalarına şahit olunduğunu ifade etti. Bahçeli, "Milli devlet yapımız AK Parti'yle birlikte arkadan hançer üstüne hançer yemiş, bölücü mihraklar kolları sıvayarak hain taleplerini birer birer kendilerine çanak tutan bu iktidarın önüne koymuşlardır. Türkiye AK Parti'yle yıllarca süren davalara şahit olmuş, toplumsal cepheleşme zincirlerinden boşanırcasına her tarafa yayılmış ve milli
birliğimizi tehdit eder bir hale gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi ülkemizi soymak ve milletimizin kardeşliğini sakatlamak için tek başına iktidar olmak istemiştir. Ve bunda şimdiye kadar başarılı olmuştur" dedi.
Türkiye'yi yıkmak, bölünmüş, ayrışmış, ufalanmış ve dağılmış bir ülke haline getirmek için AK Parti'nin tek başına iktidara, Recep Tayyip Erdoğan'ın da iş başına gelmesinin projelendirildiğini ve oluşturulan bu karanlık iktidar döneminin sancılarının 8 yıldır alabildiğine yaşandığını öne süren Bahçeli şunları kaydetti:
"İşte AK Parti budur, iş başına gelmesinin, iktidar olmasının çirkin ve dayanılmaz sonuçları bunlardan ibarettir. AK Parti halen iş başında olsa da, tek başına aziz milletimize ve devletimize ne kadar zarar verse de, yaptıklarından dolayı hesaba çekileceği gün yakındır. Hiçbir küresel angajmana ve çekim alanına kapılmayan MHP, yalnızca büyük Türk milletinden aldığı güç ve destekle arka arkaya sıralanmış AK Parti ve yardakçılarına hak ettikleri milli dersi vermek amacıyla uygun zamanı ve ortamı
beklemektedir. Biz, iktidar limanına yanaşmak uğruna, bir yüzüyle milletimize demokrasi ve özgürlük nutukları atıp, onlardan birisiymiş gibi propaganda yapan, öbür yüzüyle de Sevr'de akılları kalan emperyalist çevrelerle kol kola giren AK Parti projesine haddini bildirmek ve yaptıklarını misliyle ödetmek için sabırsızlık içindeyiz. Unutulmasın ki, Türk milletini bölmeye kimsenin gücü ve nefesi yetmeyecektir. Türk bayrağını çekildiği gönderden indirmeye hiçbir kirli el cesaret edemeyecektir. Üniter milli
devlet yapımızı yıkmaya çalışanlara asla müsaade edilmeyecektir. Şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarını, aralarında taksim etmeye niyetlenenlere dünya durdukça fırsat verilmeyecektir. Milletimizi yüceltmeye ve birlikte kardeşçe yaşamasına yeminliyiz. Devletimizi korumaya azimliyiz. Ne mutlu Türküm demeye de sonuna kadar kararlıyız. Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket olarak milli kaygıları olan AK Parti'ye oy vermiş kardeşlerimizi ve diğer partilere destek vermiş vatanseverleri de yanımıza alıp tam
bir güç birliği yaparak ihanete asla geçit vermeyeceğiz."
Bahçeli, geçen hafta Lizbon'da yapılan NATO toplantısı ve bu toplantıda alınan kararları da yorumladı. NATO'nun Lizbon zirvesinden sonra başta Cumhurbaşkanı Gül olmak üzere AK Parti çevrelerinde zafer kazanılmış gibi söz ve tavırlara tesadüf edilmesinin, bu konunun etraflıca değerlendirilmesini gerekli kıldığını kaydeden Bahçeli, NATO toplantısından sonra sanki Türkiye'nin tezlerinin belirleyici olduğu ve bu yönde sonuç bildirgesinin hazırlandığı gibi yanlış ve aldatıcı bir bilgi verilmeye çalışılmasının
talihsizlik olduğunu söyledi. Geçmişteki sözleriyle çelişen bir görüntü çizen Cumhurbaşkanı'nın, NATO-Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında sorulan bir soru üzerine ısrarla kendisinin NATO toplantısına gittiğini, Avrupa Birliği zirvesine gitmediğini söylediğine işaret eden Bahçeli, Cumhurbaşkanı'nın Başbakan olarak görev yaptığı 19 Kasım 2002 tarihindeki NATO Parlamenter Asamblesi 48. Genel Kurul kapanış oturumunda sarfettiği sözlerinin bugünkü düşünceleriyle çeliştiğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Gül'ün o
tarihte NATO ve AB'nin rollerini birbirlerini tamamlayacak şekilde oluşturmaları ve işbirliği ruhuyla hareket etmeleri halinde endişe etmeye gerek olmadığını vurguladığını hatırlatan Bahçeli, "Sayın Cumhurbaşkanı daha o günlerde, NATO ve AB'yle birlikte ilgili örgütlerin bir arada çalışarak krizleri önlemek için ortak politikalar takip etmelerini istemiştir. NATO ile AB'nin kaderini adeta örtüştüren bu yaklaşımlardan sonra bugün daha farklı bir noktada bulunulması dış politikadaki sapmaların, kırılmaların
ve teşhis hatalarının bir kanıtı olmuştur" şeklinde konuştu.
"NATO İÇİNDE ONAY VERDİKLERİ KARARLARI MASKELEMEK İSTİYORLAR"
19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon'da yapılan NATO zirvesinde ittifakın önümüzdeki dönem stratejine ilişkin bir dizi önemli karar alındığını ifade eden Bahçeli, bu kapsamda alınan ilke kararları arasında balistik füze tehdidi karşısında hayata geçirilecek füze savunma sisteminin Türkiye'de en fazla tartışılan konu olarak öne çıktığını söyledi. Füze kalkanı olarak bilinen füze savunma sistemi etrafında Türkiye'de yapılan tartışmalarda AK Parti hükümetinin ortaya koyduğu görüşlerin bu konuda NATO'da
alınan kararlar ışığında değerlendirilmesinin önem taşıdığını dile getiren Bahçeli, AK Parti hükümetinin bu konudaki gerçek amaçları ve hesaplarının ancak böyle bir değerlendirmeyle daha iyi anlaşılabileceğini, Türk milletini yönlendirmek için sarfettiği çabaların arkasındaki niyetler ve gerçeklerin daha açık olarak görülebileceğini belirtti. NATO Füze Savunma Sistemi'nin ittifakın yeni tehdit, tehlike ve risk değerlendirmesine dayanan, bu tehdit ve tehlikelere karşı geliştirilen bir savunma düzenlemesi
olduğuna işaret eden Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın Lizbon Zirvesi öncesinde bu konuda kamuoyu oluşturmak için Türkiye'nin bu yeni sisteme onay vermesinin bazı ön şartlara bağlı olduğunu söylediğini hatırlattı. Başbakan'ın 'Komuta kontrol mekanizmasında biz de rol almak için düğmeye basan taraf olmak istiyoruz' sözlerinin füze savunma sistemindeki bastırılmış isteğini açığa çıkarması bakımından anlamlı olduğunu söyleyen Bahçeli, bu çerçevede Türkiye'nin üç ön şartının karşılanması gerektiğini ifadeyle, adeta
Türkiye'nin bu konuda NATO ile kıran kırana bir pazarlığa girdiği ve direndiği izlenimini yaratmaya çalıştığını kaydetti. Bahşeli şöyle konuştu:
"NATO savunma planlamasında füze savunma sisteminin potansiyel bir tehdide karşı geliştirileceği, bu tehdit kaynağının operasyonel açıdan önceden belirlenmesi gerektiği, afaki tehdide karşı füze kalkanı olmayacağı herkesin bildiği bir gerçektir. Füze savunma sisteminin hangi ülkeden gelecek potansiyel balistik füze tehdidine karşı öngörüldüğü NATO içinde ele alınmıştır. Füze kalkanının operasyonel planlaması bu somut tehdit kaynağına göre yapılacaktır. Türkiye, NATO içinde bugün itibariyle en büyük
tehdit kaynağının İran olduğu konusundaki değerlendirmelere katılmış, füze savunma sisteminin bu temelde geliştirilmesine onay vermiştir. Merakımız, bundan sonra AK Parti'nin komşularıyla sıfır sorun politikasını nasıl yürüteceği ve bu konuda ne kadar samimi olacağı noktasında somutlaşmıştır. NATO Lizbon zirvesi öncesi Başbakan Erdoğan ve bu konuda da hükümetle rol paylaşımında üzerine düşeni yapan Cumhurbaşkanı Gül'ün herhangi bir ülke adının tehdit olarak belirtilmesine karşı oldukları söylemi, fiiliyatta
hiçbir anlam ve değer taşımamaktadır. Zımnen de olsa bugün, AK Parti hükümeti füze savunma sistemini gerektiren potansiyel tehdit kaynağının İran olduğunu kabul etmiş, ancak bu ismin kamuoyuna açıklanacak metinlerde açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır. Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay edercesine hiçbir komşumuzu tehdit ve hedef tanımlaması içinde göremeyiz diyen Başbakan Erdoğan'a buradan sormak isterim ki, siyasi hesaplarla kendinizin gitmeye cesaret edemediği Lizbon
zirvesinde Cumhurbaşkanı tarafından onay verilen füze savunma sistemi İran'a karşı değilse, hangi potansiyel tehdit kaynağı ülkeye karşıdır? Tehdit kaynağı İran değilse Senegal midir, Küba mıdır, yoksa Rusya mıdır? Türkiye, NATO ittifakının Doğu'daki kanat ülkesidir. Füze Savunma Sistemi'nin operasyonel unsurları Türkiye'ye konuşlandırılacağına göre, coğrafi bakımdan bu düzenlemeler İran dışında hangi ülkeyi hedef alacaktır? İran değilse, hedef Afganistan mıdır, Hindistan mıdır? Bu soruların cevabı açıktır.
Başbakan'ın bu konuda tevil ve takiye yapması artık mümkün değildir. Başbakan Erdoğan ve Lizbon senaryosunda rol paylaştığı Cumhurbaşkanı Gül zirve öncesi sanal ve sözde itirazlarını Türk kamuoyunda tartıştırarak, NATO içinde onay verdikleri kararları maskelemek, bu konudaki gerçek niyetlerini gizlemek yoluna gitmişlerdir. Gerçekler gün gibi ortadadır."
"ATANMASINA DİRENÇ GÖSTERDİKLERİ RASMUSSEN'LE AYNI ZEMİNDE BULUŞTULAR"
Füze kalkanının kurulacağı ülkenin Türkiye olarak belirlendiğini, adeta başta AB olmak üzere NATO üyesi ülkelerin güvenliğini sağlamak için bütün risklerin üstlenildiğini dile getiren Bahçeli, bu kapsamda 30'dan fazla ülkenin balistik füze sistemlerine sahip ve bunlardan bazılarının Avrupa ve Atlantik bölgesini vurabilecek durumda bulunuyor olmasının AK Parti'ye yeni bir rol ve sorumluluk yüklediğini söyledi. Balistik füzelere karşı kurulacak savunma sistemlerinin merkezi olarak bundan önce değişik
ülkelerin ismi gündeme geldiyse de, AK Parti'nin küresel destekçilerinin bu konuda Türkiye'de karar kılarak, Cumhurbaşkanı'na ve hükümete bunu kabul ettirdiklerini savundu. Bahçeli, "Burada aklımıza takılan husus ülkemizin bu meselede, iddia edildiği gibi tarihini ve coğrafyasını nasıl ve ne şekilde kullandığıdır? AK Parti iktidarının, atanmasına direnç gösterdiği ve itiraz ettiği, en sonunda da pes ettiği NATO Genel Sekreteri Rasmussen'le aynı noktada ve zeminde buluşması da son zirvenin en ilginç
noktalarından birisi olmuştur. Başbakan Erdoğan'ın füze savunma sistemine onay verilmesi için komuta kontrol sisteminin Türkiye'de olması sözde ön şartı Lizbon kararlarıyla havada kalmış, bunu sanal bir kamuoyu yönlendirme aracı olduğu açığa çıkmıştır. NATO savunma sistemlerinde komuta kontrol sorumluluğunun münferit ülkelere değil NATO askeri karargahına ait olduğu bilinen bir gerçektir. Kaldı ki, Allah korusun böyle bir an geldiğinde butona kimin basacağının ve kimin kontrol edeceğinin bir önemi ve
kıymeti harbiyesi çok fazla olmayacaktır. Savunma sistem kontrolünün Recep Tayyip Erdoğan'da ya da bir başkasında olması hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve milletimiz tüm vahşetin ve felaketin tam ortasında kalmaktan kurtulamayacaktır. Hal böyleyken Başbakan'ın düğmeye basacak ülkenin Türkiye olması yönündeki açıklamaları, pratikte hiçbir anlamı olmayan içi boş sözlerdir" diye konuştu.
NATO Lizbon zirvesi kararlarının Türkiye için tatmin edici olmaktan çok uzak olduğunu savunan Bahçeli, ortada ne bir başarı diye sunulacak gelişmenin ne de zafer diye yutturulacak diplomatik neticenin bulunduğunu söyledi. Sürekli sahte diklenmelerle, hamasi sözlerle iç politikaya dönük mesaj veren AK Parti iktidarının NATO toplantısında ağzına bir parmak bal sürülerek geri gönderildiğini dile getiren Bahçeli, her konuda konuşan Başbakan Erdoğan'ın son bir haftadır konuyla ilgili hiçbir yorum yapmadan
geri planda durması ve kendisini unutturarak tartışmaların merkezinden uzakta durmaya çalışmasının kendisine ve partisine hiçbir şey kazandırmayacağını söyledi.
(ZÇ-CC-Y)