Bdp'nin Müdahil Olma Talebi Reddedildi İstanbul
Bayrampaşa Cezaevindeki 'Hayata Dönüş Operasyonu' sırasında görev sınırlarını aşarak 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri öne sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı davada, ölenlerin yakınları ile 33 müştekinin davaya müdahil olma talepleri kabul edildi.
Bayrampaşa Cezaevindeki 'Hayata Dönüş Operasyonu' sırasında görev sınırlarını aşarak 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri öne sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı davada, ölenlerin yakınları ile 33 müştekinin davaya müdahil olma talepleri kabul edildi. Mahkeme heyeti, BDP ile 6 sivil toplum kuruluşunun aynı yöndeki istemlerini reddetti.
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Roma, Atina ve Düsseldorf barolarına kayıtlı 3 avukatın duruşmaya gözlemci olarak katılmak istediklerini söyledi.
Mahkeme heyeti, yabancı barolara kayıtlı avukatların izleyici olarak duruşmaya katılmalarını kararlaştırdı.
İstanbul Barosundan sanıklar Hasan Köse, Musa Tarhan ve Mete Koçtürk için zorunlu avukat olarak atanan Neşe Tükenmez de davanın konusunu bilmeden müdafilik görevini üstlendiğini belirterek, bu davada müdahil avukatı olarak yer almak istediğini, bu nedenle sanık avukatlığından ayrıldığını kaydetti.
İzmir Barosu avukatlarından Özkan Yücel de Türkiye'de cezaevinde insan hakları ihlallerinin devam ettiğini, 1980 askeri müdahalesinden bu yana cezaevlerinde insanlık dışı uygulamaların yapıldığını, ölümle sonuçlanan operasyonlar düzenlendiğini savundu.
Avukat Yücel, 19 Aralık 2000'de düzenlenen operasyonun önceden yapılan ciddi bir hazırlığın sonucu olduğunu öne sürerek, dönemin adalet bakanının asıl amacının ölüm oruçlarını bitirmek değil otorite sağlamak olduğunu söylediğini iddia etti.
Organize hareket edildiğini, hazırlık yapıldığını, uzun namlulu silahlar, el ve gaz bombaları kullanıldığı belirten Yücel, operasyonu planlayanların bunun sonuçlarını bildiğini kaydetti.
Yücel, 'Neden bu mahkeme salonunda o emri verenler, gaz bombalarını erlere verenler sanık olarak bulunmamaktadır? Yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlalidir bunlar. İzmir Barosu, hukukun ve insan haklarının korunmasında harekete geçmek isteyen bir hukuk kurumudur. Bu dava bütün eksikliklerine rağmen insan hakları ihlalleriyle mücadelede bir umut doğurmuştur. Erler burada yargılanırken dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Müdürü Ali Suat Ertosun madalyayla ödüllendirilmiştir' diye konuştu.
Avukat Yücel, davaya müdahil olmak istediklerini ifade etti.
ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı da derneklerinin davaya müdahil olarak katılmasının mahkeme için iyi olacağını, dernek olarak benzer davalarda müdahil tarafında yer alarak deneyim kazandıklarını söyledi.
Kozağaçlı, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olacaklarına inandıklarını belirterek, davaya katılmak istediklerini ifade etti.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi adına konuşan Abdülbaki Doğan da Türkiye'de cezaevlerindeki işkencenin günlük uygulama haline geldiğini öne sürerek, cezaevlerindeki her türlü hak ihlaline karşı kendilerini taraf olarak gördüklerini ve 26 yıldır bu alanda çalıştıklarını kaydetti.
İnsan Hakları Vakfı, Mersin Barosu, ÇHD İstanbul Şubesi ve BDP adına söz alan bazı avukatlar da benzer gerekçelerle müdahillik talebinde bulundu.
-MÜŞTEKİ VE MAĞDURLARA 500 AVUKAT-
Dosyada yer alan bazı mağdur ve müştekiler adına yaklaşık 60 avukat duruşmaya katılırken 500 civarında avukatın da bu kişilere ilişkin dosyaya dilekçe vererek müdahillik talebinde bulunduğu öğrenildi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Hayri Özdal, saldırıda ölenlerin yakınları ile Münevver Köz ve Hacer Arıkan'ın da aralarında bulunduğu 33 müştekinin davaya katılma taleplerinin kabul edildiğini açıkladı.
BDP ile 6 sivil toplum kuruluşunun aynı yöndeki taleplerinin ise suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddedildiğini bildiren Başkan Özdal, Şadi Özpolat'ın da aralarında bulunduğu operasyon sırasında cezaevinde olan bazı kişilerin ise müdahillik taleplerinin iddianamede yer almadıkları gerekçesiyle reddedildiğini kaydetti.
Duruşmaya, Özdal'ın iddianameyi okumasıyla devam ediliyor.
Bu arada, duruşmayı izleyen Prof. Dr. Yalçın Küçük, basın mensuplarının soruları üzerine yaptığı açıklamada, Türkiye'de cezaevlerinde ilk ciddi mukavemetin 1983'te Sultanahmet Cezaevinde yaşandığı belirterek, 'Orada açlık grevine başladık. Bazı arkadaşlarımız açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Türkiye tarihinde ilk defa inançları için 4 arkadaşımız 65 gün açlık grevi yaparak öldü' diye konuştu.
Küçük, olaylar başladığı zaman Gebze Cezaevinde olduğunu ifade ederek, 'Bizde silahlı hareket olmadı. Bunun altında insanlık dışı bir hapishane sistemini kabul ettirmek var. Tek hücreye karşı mukavemet ettik. Devlet de bu işi yerleştirmek için çok ciddi şiddet tedbirlerini uyguladı. Bu benim mücadelem, hayatım. Bu cezaevlerini hem Metris'te hem de yakında Silivri'de gördüm. Böyle bir dava olursa bunun içindeyim. Buradaki dava bu sisteme tepkidir, insanlık onurunu korumak işidir' dedi.
Operasyon sırasında vücudunda yanıklar oluşan ve davada müdahil sıfatıyla yer alan Hacer Arıkan da ortada operasyonun yapılmasına neden olacak isyan veya eylem olmadığını savundu.
Operasyonda kullanılan bir maddenin vücudunda yanıklar meydana getirdiğini iddia eden Arıkan, 'Asıl sorumlular buraya gelen erler değil. Yargılanması gerekenler bu emri verenlerdir. Sorumlular kimse bu emir- komuta zincirinde onların yargılanması gerekir. Ameliyatlarım hala sürüyor. Vücudumda yüzde 40, 3. ve 4. derece yanıklar oluştu. Son bir senede 8 operasyon geçirdim, ondan öncekileri sayamadım' diye konuştu.
23.11.2010 15:39:53
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Roma, Atina ve Düsseldorf barolarına kayıtlı 3 avukatın duruşmaya gözlemci olarak katılmak istediklerini söyledi.
Mahkeme heyeti, yabancı barolara kayıtlı avukatların izleyici olarak duruşmaya katılmalarını kararlaştırdı.
İstanbul Barosundan sanıklar Hasan Köse, Musa Tarhan ve Mete Koçtürk için zorunlu avukat olarak atanan Neşe Tükenmez de davanın konusunu bilmeden müdafilik görevini üstlendiğini belirterek, bu davada müdahil avukatı olarak yer almak istediğini, bu nedenle sanık avukatlığından ayrıldığını kaydetti.
İzmir Barosu avukatlarından Özkan Yücel de Türkiye'de cezaevinde insan hakları ihlallerinin devam ettiğini, 1980 askeri müdahalesinden bu yana cezaevlerinde insanlık dışı uygulamaların yapıldığını, ölümle sonuçlanan operasyonlar düzenlendiğini savundu.
Avukat Yücel, 19 Aralık 2000'de düzenlenen operasyonun önceden yapılan ciddi bir hazırlığın sonucu olduğunu öne sürerek, dönemin adalet bakanının asıl amacının ölüm oruçlarını bitirmek değil otorite sağlamak olduğunu söylediğini iddia etti.
Organize hareket edildiğini, hazırlık yapıldığını, uzun namlulu silahlar, el ve gaz bombaları kullanıldığı belirten Yücel, operasyonu planlayanların bunun sonuçlarını bildiğini kaydetti.
Yücel, 'Neden bu mahkeme salonunda o emri verenler, gaz bombalarını erlere verenler sanık olarak bulunmamaktadır? Yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlalidir bunlar. İzmir Barosu, hukukun ve insan haklarının korunmasında harekete geçmek isteyen bir hukuk kurumudur. Bu dava bütün eksikliklerine rağmen insan hakları ihlalleriyle mücadelede bir umut doğurmuştur. Erler burada yargılanırken dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Müdürü Ali Suat Ertosun madalyayla ödüllendirilmiştir' diye konuştu.
Avukat Yücel, davaya müdahil olmak istediklerini ifade etti.
ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı da derneklerinin davaya müdahil olarak katılmasının mahkeme için iyi olacağını, dernek olarak benzer davalarda müdahil tarafında yer alarak deneyim kazandıklarını söyledi.
Kozağaçlı, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olacaklarına inandıklarını belirterek, davaya katılmak istediklerini ifade etti.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi adına konuşan Abdülbaki Doğan da Türkiye'de cezaevlerindeki işkencenin günlük uygulama haline geldiğini öne sürerek, cezaevlerindeki her türlü hak ihlaline karşı kendilerini taraf olarak gördüklerini ve 26 yıldır bu alanda çalıştıklarını kaydetti.
İnsan Hakları Vakfı, Mersin Barosu, ÇHD İstanbul Şubesi ve BDP adına söz alan bazı avukatlar da benzer gerekçelerle müdahillik talebinde bulundu.
-MÜŞTEKİ VE MAĞDURLARA 500 AVUKAT-
Dosyada yer alan bazı mağdur ve müştekiler adına yaklaşık 60 avukat duruşmaya katılırken 500 civarında avukatın da bu kişilere ilişkin dosyaya dilekçe vererek müdahillik talebinde bulunduğu öğrenildi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Hayri Özdal, saldırıda ölenlerin yakınları ile Münevver Köz ve Hacer Arıkan'ın da aralarında bulunduğu 33 müştekinin davaya katılma taleplerinin kabul edildiğini açıkladı.
BDP ile 6 sivil toplum kuruluşunun aynı yöndeki taleplerinin ise suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddedildiğini bildiren Başkan Özdal, Şadi Özpolat'ın da aralarında bulunduğu operasyon sırasında cezaevinde olan bazı kişilerin ise müdahillik taleplerinin iddianamede yer almadıkları gerekçesiyle reddedildiğini kaydetti.
Duruşmaya, Özdal'ın iddianameyi okumasıyla devam ediliyor.
Bu arada, duruşmayı izleyen Prof. Dr. Yalçın Küçük, basın mensuplarının soruları üzerine yaptığı açıklamada, Türkiye'de cezaevlerinde ilk ciddi mukavemetin 1983'te Sultanahmet Cezaevinde yaşandığı belirterek, 'Orada açlık grevine başladık. Bazı arkadaşlarımız açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Türkiye tarihinde ilk defa inançları için 4 arkadaşımız 65 gün açlık grevi yaparak öldü' diye konuştu.
Küçük, olaylar başladığı zaman Gebze Cezaevinde olduğunu ifade ederek, 'Bizde silahlı hareket olmadı. Bunun altında insanlık dışı bir hapishane sistemini kabul ettirmek var. Tek hücreye karşı mukavemet ettik. Devlet de bu işi yerleştirmek için çok ciddi şiddet tedbirlerini uyguladı. Bu benim mücadelem, hayatım. Bu cezaevlerini hem Metris'te hem de yakında Silivri'de gördüm. Böyle bir dava olursa bunun içindeyim. Buradaki dava bu sisteme tepkidir, insanlık onurunu korumak işidir' dedi.
Operasyon sırasında vücudunda yanıklar oluşan ve davada müdahil sıfatıyla yer alan Hacer Arıkan da ortada operasyonun yapılmasına neden olacak isyan veya eylem olmadığını savundu.
Operasyonda kullanılan bir maddenin vücudunda yanıklar meydana getirdiğini iddia eden Arıkan, 'Asıl sorumlular buraya gelen erler değil. Yargılanması gerekenler bu emri verenlerdir. Sorumlular kimse bu emir- komuta zincirinde onların yargılanması gerekir. Ameliyatlarım hala sürüyor. Vücudumda yüzde 40, 3. ve 4. derece yanıklar oluştu. Son bir senede 8 operasyon geçirdim, ondan öncekileri sayamadım' diye konuştu.
23.11.2010 15:39:53