Okuma Eylemine Akademik Yaklaşım
Üniversite Kitabevi Merdiven Altı söyleşisinde bu hafta "Bir eylem olarak okumak" konusu ele alındı.
Erzurum'da düzenlenen kültürel etkinliklerde Üniversite Kitabevi Pazar söyleşileri yeni düzenlenen merdiven altı mekânda başladı. Eğitimci ve yazar Mustafa Nezihi Pesen'in yönettiği söyleşiye konuk olarak Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç Dr. Ali Utku katıldı. Utku konuşmasına doğrudan birkaç okuma önerisiyle, Marcel Proust'un Okuma Üzerine, Alberto Manguel'in Okumanın Tarihi ve Geceleyin Kütüphane, Umberto Eco ve Jean-Claude Carriere'nin Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın başlıklı eserlerin kısa bir değerlendirmesiyle başladı.
Okuma sözcüğünü "İnsanın dünyada karşılaştığı her şeyi anlamlı kılma yönündeki doğal etkinliği olarak" en genel anlamından "Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek" şeklindeki daha dar anlamına zengin anlam katmanlarıyla ele almak gerektiğini vurgulayan Utku, okuma etkinliğinin doğasını sorunlaştırdı: "Okuma sözcüğü, yaşamı ören anlama/anlamlandırma süreçleriyle ilgili tüm etkinlik tarzları için kullanılır. Daha özel olarak, bir metnin anlaşılması, yorumlanması etkinliğidir. Günümüz metin-anlam-yorum teorileri bağlamında okuma, pasif bir biçimde kabul edilen bir yan-etkinlik değil, okurun yabancı düşünceleri ve perspektifleri formülleştirmesine ve mevcut perspektifleri ve normları sorgulamasına olanak tanıyan "dinamik bir yeniden-yaratma süreci"dir. Bu, bir inşa eden okur modelini gündeme getirir ki, Roland Barthes, Jacques Derrida, Umberto Eco, Wolfgang Iser ve Wayne Booth gibi teorisyenler tarafından tanımlanan, okudukları metne daima çağdaş okur tipidir. Bu anlamıyla "okuma eleştirel incelemeyi, katılımı ve öz-düşünümü gerektirir. Uygun biçimde gerçekleştirilirse, metinle daha sorumlu ve işbirlikçi bir ilişki geliştirerek yorumu zenginleştirir, çoğullaştırır". Utku bu okur merkezli, eleştirel, aktif okuma kavrayışını özellikle Wolfgang Iser'in "alımlama estetiği" ve Roland Barthes'ın "okurluk metinler" ve "yazarlık metinler" arasındaki ayırımı açısından ele aldı: "Barthes, meşhur eseri S/Z'de anlam dayatmasıyla okurun imgelem uygulamasını sınırlandırmaya tasarlanmış okurluk metinlerin pasif tüketimi teşvik ettiğini öne sürerken, yazarlık metinlerin, okuru metinsel anlamın üretimine katılmaya çağırdığını düşünüyordu".
'Daha genel anlamda okuma/yeniden-okuma, okurun metinle daha yakından etkileşmesine, metnin çağrışımsal ve ayrışımsal güçlerini vurgulamasına ve metnin yapısını dipnot katmanlarıyla ve dolaşımdaki göstergelerin dolambaçlı patikalarıyla zenginleştirmesine olanak tanır. Çizgisel okuma ve yazma mantığının yerine, yaratıcı okuma ve yazma mantığını geçirerek, algısal ve kavramsal yarıklara yolu açar. Böylece metinsel yorum hem tikel bir okurun metin, yazar ve kültür arasındaki ilişkileri düşündüğü bireysel, hem de yorumlayıcı bir topluluğun yalnızca belli bir metni okumakla kalmayıp, ayrıca kendi yorumlama alışkanlıklarını ve ideolojik görüşlerini müzakere ettiği kolektif bir yeniden-okuma/yazma edimine dönüşür. Frederic Jameson'ın ifadeleriyle, okurun yeniden-okuma/yazması metnin kendisine ait "daha önceki tarihsel ya da ideolojik alt metinleri yeniden yazımı ya da yapılandırmasını öne çıkartır. "Okuma-yeniden okuma" kavramıyla doğrudan ilişkili metin-anlam-yorum tartışmaları günümüzde başta felsefe ve edebiyat olmak üzere disiplinlerin kendi metodolojilerine yönelik bir sorunlar alanına hitap ediyor görünür. Bu bağlamda genelde disiplinlerin temel başvuru alanı olarak görülen felsefenin, doktriner-argümantatif-demonstratif karakterinden olsa gerek, bir teorik ve teknik donanımlar haznesi olarak metinlerinin anlamlandırılmaya, yorumlanmaya gereksinim duyduğunun pek fazla göz önüne alınmadığını belirten Utku, birlikte ve aynı anda, felsefeyi bir okuma/yeniden-okuma etkinliği; okuma/yeniden-okumayı da bir felsefi etkinlik olarak değerlendirdi: "Bu perspektiften abartısız biçimde denilebilir ki, bir filozofu, örneğin Derrida'yı okuduğumuz zaman, derhal, bizlere ve yüksek sesle okuyan bir okurla karşılaşırız. Hatta felsefe tarihine, deneyimlerinin doğası üzerine derinlemesine düşünen, akıl yürüten ve titiz incelemelerde bulunan bir okur/filozoflar silsilesi olarak bakmak olanaklıdır".
'Okumadan korkmayalım. Okudukça yeni arayışlara gireriz. Kafam karışır diye endişe etmek yerine cesaretli olmak gerekir. Çünkü okumak aynı zamanda bir risktir. Okumada en etkili şey insanın duyduğu ihtiyaçlardır. Her okuduğumuz kitap her yeni kelime bizi yeni arayışlara götürür. Ben çok çeşitli ve hatta bazı kitapları tekrar tekrar okumaya çalışıyorum. Okumak dünyayı anlamayı ve gereğini yapmayı gerektirir. Her insanın ve her evin bir kütüphanesi olmalı.' diyen Ali Utku konuşmasında Batı'da, özellikle savaş sonrası düşüncenin yapısını belirliyor görünen metin-anlam-yorum teorisi tartışmaları açısından İslâm dünyasının entelektüel gündemini de sorguladı. İslâm dünyasında erken dönemden itibaren Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi disiplinlerin ve daha genel anlamda dil ve gramer çalışmalarının güncel tartışmalar açısından hayatiyetini koruyan sorunlara özgün açılımlar geliştirdiğini belirten Utku, günümüzde Müslüman aydınların ve akademisyenlerin Batı'da şekillenen hermenötik, yapısalcılık, post yapısalcılık akımların teorik gündemlerine geleneklerinden habersiz bir biçimde iştirak ettiklerine değindi. Bu bağlamda konuşmanın özellikle önemli ve ilginç uğraklarından birinde Utku, Batı'da yazar-metin-okur üçlüsüne ilişkin tartışmalar karşısında İslâm dünyasındaki geleneksel yaklaşımların izini sürmeye çalıştı. Batı'da moderniteyle birlikte yükselen "yaratıcı yazarlık" ve "kurgu" nosyonları karşısında İslâm dünyasında yazarın rolünü, yine Gazali, İbn Rüşd, İbn Arabî örnekleri üzerinden söze, yazıya ve metne atfedilen anlam ve değeri, okurun yazar ve metin karşısındaki konumunu değerlendirmeye çalıştı. Kur'ân'ın diğer metinlere nispetle otoritesi sorunu da tartışma odaklarından birini oluşturdu.'
Ahmet Sarı, Mehmet Dumlu, Hanefi Palabıyık, Mehmet Karacan, Abdulkadir Öğüdüm, Mahmut Balcı ve izleyicilerin sorularla katkıda bulundukları ve büyük bir dikkatle takip edilen; söyleşi okuma eyleminin çok önemli bir faaliyet olduğu gerçeğini gündeme getirdi.
Okuma sözcüğünü "İnsanın dünyada karşılaştığı her şeyi anlamlı kılma yönündeki doğal etkinliği olarak" en genel anlamından "Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek" şeklindeki daha dar anlamına zengin anlam katmanlarıyla ele almak gerektiğini vurgulayan Utku, okuma etkinliğinin doğasını sorunlaştırdı: "Okuma sözcüğü, yaşamı ören anlama/anlamlandırma süreçleriyle ilgili tüm etkinlik tarzları için kullanılır. Daha özel olarak, bir metnin anlaşılması, yorumlanması etkinliğidir. Günümüz metin-anlam-yorum teorileri bağlamında okuma, pasif bir biçimde kabul edilen bir yan-etkinlik değil, okurun yabancı düşünceleri ve perspektifleri formülleştirmesine ve mevcut perspektifleri ve normları sorgulamasına olanak tanıyan "dinamik bir yeniden-yaratma süreci"dir. Bu, bir inşa eden okur modelini gündeme getirir ki, Roland Barthes, Jacques Derrida, Umberto Eco, Wolfgang Iser ve Wayne Booth gibi teorisyenler tarafından tanımlanan, okudukları metne daima çağdaş okur tipidir. Bu anlamıyla "okuma eleştirel incelemeyi, katılımı ve öz-düşünümü gerektirir. Uygun biçimde gerçekleştirilirse, metinle daha sorumlu ve işbirlikçi bir ilişki geliştirerek yorumu zenginleştirir, çoğullaştırır". Utku bu okur merkezli, eleştirel, aktif okuma kavrayışını özellikle Wolfgang Iser'in "alımlama estetiği" ve Roland Barthes'ın "okurluk metinler" ve "yazarlık metinler" arasındaki ayırımı açısından ele aldı: "Barthes, meşhur eseri S/Z'de anlam dayatmasıyla okurun imgelem uygulamasını sınırlandırmaya tasarlanmış okurluk metinlerin pasif tüketimi teşvik ettiğini öne sürerken, yazarlık metinlerin, okuru metinsel anlamın üretimine katılmaya çağırdığını düşünüyordu".
'Daha genel anlamda okuma/yeniden-okuma, okurun metinle daha yakından etkileşmesine, metnin çağrışımsal ve ayrışımsal güçlerini vurgulamasına ve metnin yapısını dipnot katmanlarıyla ve dolaşımdaki göstergelerin dolambaçlı patikalarıyla zenginleştirmesine olanak tanır. Çizgisel okuma ve yazma mantığının yerine, yaratıcı okuma ve yazma mantığını geçirerek, algısal ve kavramsal yarıklara yolu açar. Böylece metinsel yorum hem tikel bir okurun metin, yazar ve kültür arasındaki ilişkileri düşündüğü bireysel, hem de yorumlayıcı bir topluluğun yalnızca belli bir metni okumakla kalmayıp, ayrıca kendi yorumlama alışkanlıklarını ve ideolojik görüşlerini müzakere ettiği kolektif bir yeniden-okuma/yazma edimine dönüşür. Frederic Jameson'ın ifadeleriyle, okurun yeniden-okuma/yazması metnin kendisine ait "daha önceki tarihsel ya da ideolojik alt metinleri yeniden yazımı ya da yapılandırmasını öne çıkartır. "Okuma-yeniden okuma" kavramıyla doğrudan ilişkili metin-anlam-yorum tartışmaları günümüzde başta felsefe ve edebiyat olmak üzere disiplinlerin kendi metodolojilerine yönelik bir sorunlar alanına hitap ediyor görünür. Bu bağlamda genelde disiplinlerin temel başvuru alanı olarak görülen felsefenin, doktriner-argümantatif-demonstratif karakterinden olsa gerek, bir teorik ve teknik donanımlar haznesi olarak metinlerinin anlamlandırılmaya, yorumlanmaya gereksinim duyduğunun pek fazla göz önüne alınmadığını belirten Utku, birlikte ve aynı anda, felsefeyi bir okuma/yeniden-okuma etkinliği; okuma/yeniden-okumayı da bir felsefi etkinlik olarak değerlendirdi: "Bu perspektiften abartısız biçimde denilebilir ki, bir filozofu, örneğin Derrida'yı okuduğumuz zaman, derhal, bizlere ve yüksek sesle okuyan bir okurla karşılaşırız. Hatta felsefe tarihine, deneyimlerinin doğası üzerine derinlemesine düşünen, akıl yürüten ve titiz incelemelerde bulunan bir okur/filozoflar silsilesi olarak bakmak olanaklıdır".
'Okumadan korkmayalım. Okudukça yeni arayışlara gireriz. Kafam karışır diye endişe etmek yerine cesaretli olmak gerekir. Çünkü okumak aynı zamanda bir risktir. Okumada en etkili şey insanın duyduğu ihtiyaçlardır. Her okuduğumuz kitap her yeni kelime bizi yeni arayışlara götürür. Ben çok çeşitli ve hatta bazı kitapları tekrar tekrar okumaya çalışıyorum. Okumak dünyayı anlamayı ve gereğini yapmayı gerektirir. Her insanın ve her evin bir kütüphanesi olmalı.' diyen Ali Utku konuşmasında Batı'da, özellikle savaş sonrası düşüncenin yapısını belirliyor görünen metin-anlam-yorum teorisi tartışmaları açısından İslâm dünyasının entelektüel gündemini de sorguladı. İslâm dünyasında erken dönemden itibaren Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi disiplinlerin ve daha genel anlamda dil ve gramer çalışmalarının güncel tartışmalar açısından hayatiyetini koruyan sorunlara özgün açılımlar geliştirdiğini belirten Utku, günümüzde Müslüman aydınların ve akademisyenlerin Batı'da şekillenen hermenötik, yapısalcılık, post yapısalcılık akımların teorik gündemlerine geleneklerinden habersiz bir biçimde iştirak ettiklerine değindi. Bu bağlamda konuşmanın özellikle önemli ve ilginç uğraklarından birinde Utku, Batı'da yazar-metin-okur üçlüsüne ilişkin tartışmalar karşısında İslâm dünyasındaki geleneksel yaklaşımların izini sürmeye çalıştı. Batı'da moderniteyle birlikte yükselen "yaratıcı yazarlık" ve "kurgu" nosyonları karşısında İslâm dünyasında yazarın rolünü, yine Gazali, İbn Rüşd, İbn Arabî örnekleri üzerinden söze, yazıya ve metne atfedilen anlam ve değeri, okurun yazar ve metin karşısındaki konumunu değerlendirmeye çalıştı. Kur'ân'ın diğer metinlere nispetle otoritesi sorunu da tartışma odaklarından birini oluşturdu.'
Ahmet Sarı, Mehmet Dumlu, Hanefi Palabıyık, Mehmet Karacan, Abdulkadir Öğüdüm, Mahmut Balcı ve izleyicilerin sorularla katkıda bulundukları ve büyük bir dikkatle takip edilen; söyleşi okuma eyleminin çok önemli bir faaliyet olduğu gerçeğini gündeme getirdi.