Dağıtılan Galatasaray'a kurtarıcı...

Futbolumuzun büyükleri sanki sırayla sorunlu olma nöbeti tutuyorlar. Biri yükselişe g...


Futbolumuzun büyükleri sanki sırayla sorunlu olma nöbeti tutuyorlar. Biri yükselişe geçerken diğeri mutlaka onun yerini alacak büyük bir başarısızlık yaşıyor. Bu zaman zaman 2’ye 1 ya da 1’e 2 olabiliyor. Bu hafta sonunda Fenerbahçe taraftarını sevindirirken, futbol kamuoyuna da “takım oturuyor” mesajı verdirdi. Beşiktaş tehlike sinyalleri çaldırdı. Galatasaray’ın “dağıldığını” düşünenlerse çoğunluktaydı. Öyle olmalıdır ki spor gazetelerinin büyük bölümünde manşetlere Galatasaray’ın Rijkaard sonrası dönemine kiminle devam edeceği yönünde isimler tartışılmaya başlandı.

Açıkçası Karabük önünde izlediğimiz Galatasaray’ın fazlasıyla dağılmış olduğunu söylemeliyiz ya da Karabük’ün Galatasaray’ı dağıtmaya yettiğini...

Bu dağınıklıkta Rijkaard’ın rolünün ne olduğunu kestirmek çok kolay değil. Galatasaray adına en doğrusunu bilen kişi konumunda olduğunu düşünen Hıncal Uluç zaten bir sene öncesinde Rijkaard’ın teknik direktör olmadığını söylemişti. Şimdi bütün futbol dünyamız yavaş yavaş o noktada buluşmak üzeredir.

Peki, tek suçlu teknik adam ve onun yardımcısı mıdır ya da dağılma süreci onunla mı başlamıştır?

Galatasaray yönetimi geçtiğimiz sezon ortasında sakat Baros ve Kewell’ın yarattığı boşluğu doldurmak için aldığı iki kiralık oyuncu Jo ve Santos’a yer açmak için Nonda’yı takımdan gönderdi. (Nonda-Keita, bugün Fenerbahçe’deki Niang-Dia ayarında bir ikili olmak üzereydi. Ancak bu şansını kaçırdı.) O tarihlerde Galatasaray’da santrafor bölgesinde oynayacak oyuncusu bile yoktu. Şimdi var mıdır? Uzun süre bu bölgede Arda dahil bir çok oyuncu denendi. Ligin sonu hiç de başlarda düşünüldüğü gibi olmadı.

Yönetim sezon sonunda hızını alamamış olacak ki önce Mehmet Topal’ı Valancia’ya sattı. Kewell’ı elden çıkarmak için de çok uğraştı. Dünya Kupası finalleri iyi bir vitrin olabilirdi ancak Avustralya milli takımı istenen başarıyı gösteremedi. Aksine kiralık olan Santos’un yıldızının parladığı bir turnuva oldu. Galatasaray Santos’u geri alamadı. Sonra bir gün gazetelere Ali Sami Yen Stadyumu’nun kapalı tribün taraftarını yerine oturtmayan sağ kanadın süratli oyuncusu Keita’nın satıldığı haberi düştü. Elano’nun durumu ise o günlerde öylesine belirsizdi ki Avrupa Kupaları maç kadrolarına bile ismi yazılmadı. Elano’nun durumunun ne olduğunu sanırım birçok Galatasaraylı hala bilmiyor.

Rijkaard’ın ısrarla istediği Stoch da Fenerbahçe’ye kaptırıldı!

Bu arada Galatasaray yönetiminin ve transfer komitesinin önemli ismi Haldun Üstünel görevini aniden bırakmıştır.

Sezona Cana, Insua, Pino gibi genel olarak adını daha önce yakından kimsenin duymadığı transferlerle giren Galatasaray’da işler yolunda gitmediğinden orta sahaya beyin olması ve takımı toparlaması beklenen Misimoviç takviyesi yapıldı. Ali Turan, Mehmet Batdal, Serdar Özkan ve Çağlar Birinci gibi oyuncular da yurtiçinden takıma dahil edildi.

Geçen sezonun ortasından bu yana yapılan hamlelere baktığımızda Galatasaray’ın belli bir futbol felsefesine uygun, birbirini tamamlayan hamleler yapmadığını görürüz. Açıkçası bunların Barcelona gibi dünya devi bir takımın başında şampiyonluklar yaşamış, Hollandalı, eski büyük bir futbolcunun istediği ya da yaptığı transferler olduğunu hiç sanmıyorum.

Ancak Buca deplasmanında Ayhan’ın attığı gole çocuklar gibi sevinip, maç sonunda da heyecanla kamera karşısına geçen teknik adamın yukarıda meziyetlerini saydığımız kişinin görüntüsünün üzerine oturmadığını da söylemek gerekiyor.

Baros’un teknik becerisi, golcü kişiliği ve Arda’nın yaşına göre sorumluluğu yüksek misyonunun gölgesinde kalan Galatasaray bu sezon ilk beş takım arasında belli bir futbol felsefesi ve oyun şablonu olmayan yegâne takım görüntüsü çiziyor. Artık az çok diğer dört takımın sahaya nasıl çıkıp, ne şekilde futbol oynayacağını az çok kestirebiliyoruz; ancak Galatasaray için aynı şeyi söyleyebilmek mümkün değildir.

Hal böyle olunca da Galatasaray’a bir kurtarıcı aramak şart olmuştur.

Üstelik bu dağınıklık içindeki Galatasaray Fenerbahçe’nin aksine daha henüz derbi maçlarına başlamamıştır. Birer hafta arayla oynayacağı Fenerbahçe, Trabzonspor, Kayserispor karşılaşmalarının deplasmanda olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Dün akşam saatlerinde gelen Arda’nın sakatlık haberi olası toparlama ihtimallerinden bir kaçının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Baros’un önemli bir devamlılık sorunu olduğunu da burada göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bütün bu olumsuzluklardan sonra ortaya eğer bir mucize (örneğin yıllardır Galatasaray’ın Fenerbahçe’ye yaptığını bu sefer Fenerbahçe Galatasaray’a yaparsa) çıkmazsa Galatasaray’ın önünde gerçekten çok zor günler olduğunu görüyoruz.

Böyle zamanlarda sorumluluk teknik adamların üzerine yüklenir. Muhtemelen Galatasaray yönetimi de bütün bu olup bitenlerden kendisini kolayca sıyırabilmek için Rijkaard’ın daha fazla hata yapmasını beklemektedir. Ortamın puslu havası da buna çok uygun bir ortam hazırlamaktadır.