Darfur'un Sessiz Çığlığı 'Müsteşfa' Finalde Ankara

'UN SESSİZ ÇIĞLIĞI "MÜSTEŞFA" FİNALDE

ANKARA (A.

'UN SESSİZ ÇIĞLIĞI "MÜSTEŞFA" FİNALDE

ANKARA (A.A) - 13.10.2010 - Sudan Darfur'daki Türk Kızılayı'nın Sahra Hastanesi'nde yaşananları konu alan 'Müsteşfa' isimli belgeseli, Altın Portakal Film Festivali'nde belgesel dalında finale kaldı.
Osmanlıca'da 'Hastane' anlamına gelen 'Müsteşfa' belgeseli, kameranın yasak olduğu Darfur'da dünyanın görmek istemediklerine tanıklık ediyor.
Belgeselde, hijyen koşullarının sağlanamadığı her ortamda yaşamaya çalışan çocuklar, hoyratça kendini gösteren fakirlik ve açılık kameradan izleyiciye aktarılıyor. Küçücük çelimsiz bedenlerin ölüme direnişinin gözler önüne serildiği belgeselde, dünyaya Darfur halkının 'yaşamak için' direndiği gösteriliyor.
Belgesel, Türk Kızılayı tarafından 2008 yılında Sudan'ın Darfur eyaletine kurulan ve günde yaklaşık 500 bölge insanına ücretsiz sağlık hizmeti verilen Sahra Hastanesi'nde geçiyor.
Yaklaşık 23 dakika 30 saniye süren 2010 tarihli Armağan Pekkaya ve Özgür Altınay'a ait olan belgeselin yapımcılığı ve yönetmenliğini Pekkaya, yardımcı yönetmenliğini de Altınay yapıyor.
Yapımı 'Karşı Açı' film tarafından yapılan belgeselin kamera ve kurgusu da yine Pekkaya ve Altınay tarafından üstleniliyor.

-'DARFUR'DA KAMERA VE FOTOĞRAF MAKİNASI YASAK'-

Belgeselin senaryo özetinde, Darfur'da mülteci kamplarında çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 2 milyon kişinin, uzun süredir beslenme, barınma, sağlık, güvenlik, eğitim ve adalet haklarından yoksun yaşadığı belirtiliyor.
Kamera ve fotoğraf makinasının yasak olduğu vurgulanan Darfur'da, Müsteşfa Belgeseli bölge gerçeğini bir Türk hastanesinden yansıtıyor.

-'VİCDANIMIZ, YEMEK YEMEMİZE DAHİ ENGEL OLDU'-

Armağan Pekkaya, belgeseli 'Darfurluların sessiz çığlığına çığlık eklemek için' yaptıklarını belirterek, duygularını şöyle ifade etti:
'Türk Kızılayı'nın bölgedeki hastanesine vardığımızda önceleri hiçbir şey çekemedik. Uzun süre vicdanımız, yemek yememize dahi engel oldu. Orada bulunma amacımızı hatırladığımızda birkaç gün geçmişti. Özellikle çocukların ve kadınların içinde bulunduğu durum, erkeklerin çaresizliği bizi derinden etkileyen hallerdi.
Çalışmaya başladığımızda önceleri doktorları, hemşireleri ve hastaları kameraya alıştırmaya çalıştık. Sinematografik olarak müdahaleci olmayan ve kurmaca unsurlardan uzak bir tavır oturtmaya çalıştığımız için bu gerekiyordu. İnsanların bize ve kameraya alışması için onlarla içiçe olmaya çalıştık. Sık sık iletişim kurduk. Zaman zaman da yüzlerini güldürebildik. 
Kayıtlar başladığındaysa kamera artık kimseyi rahatsız etmeyen bir araç halindeydi. Darfur'dan oldukça karışık duygularla Türkiye'ye döndüğümüzde montaj masasına oturmamız uzunca bir süre aldı. Nihayet montaja başladığımızda ise artık filmi bitirmenin ve dünyayla paylaşmanın motivasyonuyla kısa bir sürede montajı bitirebildik.'
Belgeseli, önce yakın çevrelerinin, ardından daha fazla kişinin izlediğini anlatan Pekkaya, 'Nihayet 13 Ekim Çarşamba günü 47. Altın Portakal Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapıyoruz. Ulusal ve uluslararası büyük festivallerde izleyiciyle buluşmasını istiyoruz. Tüm dünyanın gözlerini kapattığı Darfur'a gözleri açabilmek için bir çabaydı bu film' diye konuştu. 
13.10.2010 10:37:45