Avcı'nın makam odasından kimler çıktı?
Devrimci Karargâh soruşturması kapsamında tutuklanan Hanefi Avcı'nın, makam odasında ele geçirildiği öne sürülen 24 kasetin içinden '28 Şubat' sürecini de içeren 1995 ile 1998 arasının etkili birçok isminin de ses kaydının çıktığı belirtildi.
Avcı’nın ofisinde bulunduğu öne sürülen zarfta, 1995-1998 dönemine ait dinleme kayıtları çıktı. Kasetlerde Veli Küçük, Mehmet Eymür, Fatih Altaylı, Ahmet Özal ve o dönem Başbakan olan Mesut Yılmaz'a ait kayıtlar da yer alırken Avcı, cezaevinden mesaj yolladı: “Bütün kutsal değerler üzerine yemin ederim ki bende dinleme kayıtları yok. Zaten ofisimi aramadan 28 gün önce boşaltmıştım.”
Söz konusu isimler arasında eski MİT Kontraterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, dönemin Giresun Jandarma Bölge Komutanı ve halen ‘Ergenekon’dan tutuklu Veli Küçük ile işadamı Ahmet Özal da var.
Ses kayıtlarının varlığı önce Mehmet Ali Birand ile Fatih Altaylı’nın peş peşe mağdur sıfatıyla ifade vermesiyle ortaya çıkmış, bunun üzerine Avcı bir yazılı açıklamayla, ‘bütün kutsal değerler üzerine’ yemin ederek, söz konusu dinleme kayıtlarıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını belirtmişti.
Avcı, kitabını yazdıktan sonra merkeze çekilmeyi istemiş, 28 Ağustos’ta Ankara’daki Araştırma Planlama Koordinasyon (APK) Dairesi’nde görevlendirilmişti. Avcı 28 Eylül’de Eskişehir’de değil, Ankara’da yeni görev yerinde gözaltına alınmıştı. Aynı gün Eskişehir’deki evi makam odasında aranan Avcı, getirildiği İstanbul’da Savcı Kadir Altınışık’a ifade vermeyi reddetmiş ve çıkarıldığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklanmıştı.
DELİL TORBALARI AÇILDI
Avcı’nın ev ve ofisinden alındığı belirtilen delil torbaları, tutanağa göre 30 Eylül’de saat 18.15’te Hâkim Rüstem Eryılmaz ile Avukat Bahtiyar Kurt’un huzurunda açıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutanağına göre, delil torbalarının açılması esnasında hazır olabileceği belirtilen Avcı, cezaevinden gönderdiği yanıtta, katılmak istemediğini belirtti.
Sekiz sayfalık tutanağın Avcı’nın ofisinde elde edilen delileri içeren ikinci sayfasına şu not düşüldü:
“Büyük boyut sarı zarf üzerinde 24 adet teyp kaseti ve müştemilatta (makam odası) yazılı zarf açıldığında üzerinde 28.9.2010 yazılı paraf edilmiş siyah ve beyaz renklerde (24) adet 1’den 24’e kadar numaralandırılmış, ayrıca belirgin bir özelliği olmayan teyp kasetleri...”
Tutanağa göre, Avcı’nın eski makam odasında yapılan aramada elde edilenler arasında, bizzat Avcı’nın adının geçtiği herhangi bir unsurdan bahsedilmiyor.
Sıralanan deliller arasında; isimsiz ve imzasız harddiskler, CD’ler ara kablo, disk, Beşiktaş Ağır Ceza yazılı DVD, Bayrampaşa Belediyesi yazılı CD, Toplum Destekli Polislik Şube MD. yazılı CD, Eskişehir Sanayi Odası yazılı CD, Tepebaşı Belediyesi Yazılıkaya ve tarihi eser resmi bulunan CD, Eskişehir Hamamı ve Kaplıcaları / Odunpazarı Belediye yazılı CD, TRT Haber yazılı CD, 165. Yıl Klibi yazılı CD, bir cep telefonu yer alıyor.
AVUKAT: ARAMADA BEN YOKTUM
Avcı’nın avukatı Bahtiyar Kurt da, söz konusu kasetlerin ortaya çıkarıldığı öne sürülen arama sırasında kendisinin hazır bulunmadığını söyledi.
Avcı’nın o dönem yakın çalışma arkadaşı olan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Radikal muhabirinin yönelttiği, 1995 -1998 yılları arasındaki bu illegal kayıtların emniyet bünyesinde elde edilip edilmediği iddiası karşısında, “Hiçbir bilgim yok” diyerek yorum yapmak istemedi.
AVCI, KASETTEKİLERLE KAVGALIYDI
Hanefi Avcı, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadesinde Veli Küçük’ü ‘mafyayla çok sıkı irtibatta’ olmakla suçlamıştı. Avcı ‘MİT içinde çete kurdu’ dediği Eymür’le de mahkemelik olmuştu
Avcı’nın eski makam odasında çıktığı öne sürülen kayıtların özellikle 1995- 1998 arasındaki etkili isimlere ait olması, dinleme işleminin 1995 -1997 yılları arasında yapılmış olabileceğini düşündürüyor. Avcı, 1992-1996 arasında İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunmuş ve ardından terfi ederek Emniyet İstihbarat Dairesi’nde başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.
Avcı, 4 Şubat 1997’de Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu’ndaki ifadesinde, kasetlerde ses kaydı yer alan Veli Küçük’ü ‘mafya gruplarıyla çok sıkı irtibatta olmakla’ suçladı. Küçük, halen ‘Ergenekon’ soruşturmasından tutuklu bulunuyor.
Avcı, Mehmet Eymür’ü de MİT’te çete oluşturmak ve mafyayla işbirliğine gitmekle itham etti. Eymür’ün tazminat davası açması üzerinde Avcı, üçü MİT’e ait, üçü de MİT’in gizlilik gerekçesiyle gerçek kişiler üzerine aldığı altı telefon numarasını delil olarak sundu. Böylelikle MİT’in Avcı tarafından dinletildiği kuşkusu belirdi. Eymür, Ekim 2007’de MİT’e verdiği dilekçede, Avcı’nın o yıllarda Adalet ve İçişleri Bakanlığı görevi yapmış Mehmet Ağar adına hareket ederek, Susurluk’u gölgelemek için çaba gösterdiğini savundu.
BİR DE ‘KÖSTEBEK’ SKANDALI
Avcı’nın ‘devlet’le arasının açılması ise yine aynı yıllardaki ‘Köstebek Skandalı’na dayanıyor. Avcı İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı görevindeyken Deniz Kuvvetleri Karargâhı’nda ‘Köstebek skandalı’ patlak vermişti. Askerliğini onbaşı rütbesiyle Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’nda yapan polis memuru Kadir Sarmusak’ın casus olarak kullanıldığı ve Batı Çalışma Grubu’nun bazı gizli belgelerini Emniyet’e sızdırdığı ortaya çıkmıştı. O dönem İstihbarat Daire Başkanı koltuğunda oturan Bülent Orakoğlu görevinden alınıp tutuklanmıştı. Skandal üzerine kendisi de görevden alınan Avcı da o günlerde “İhtilal hazırlığı varsa izlemek polis olarak yasal hakkımızdır ” demişti.
Avcı ayrıca 3 Şubat 1998 tarihinde Birand’ın 32. Gün programına çıkarak devlet içinde bir grubun PKK ile işbirliği yaptığını ileri sürmüştü. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın söz konusu o kişiyi tespit ettiğini söyleyen Avcı, Susurluk’la ilgili çizdiği çete şemalarına Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de dahil etmişti. Bunun üzerine 21 Şubat’ta Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce tutuklanmıştı.
Tutukluluğu 10 gün süren Avcı, 2003’e kadar geri görevde tutulmuştu.
AVCI YEMİNLE REDDETİ
Avcı 8 Ekim’de Birand’a iletilmek üzere CNN Türk’ten Cüneyt Özdemir’e gönderdiği faksta kasetlerin çıktığı ileri sürülen makamını 28 gün önce boşaltmış olduğuna dikkat çekmişti. Avcı şöyle diyordu: “Bütün kutsal değerler üzerine yemin ederim ki bende ne Birand’ın ne de başka bir kişinin özel hayatı, telefon konuşması ile ilgili kayıt, bant vs yoktur olamaz da, asla yoktur. Delillerin çıktığı iddia edilen makam odasından 28 gün önce ayrıldım. 28 gün önce ayrıldığım makamım aranıp eşyalar delil diye toplanıyor. 28 Şubat döneminde dinleme gibi iddialar çok söylendiğinden 1998’de tutuklandığımdan beri evimdeki her şeyi, her eşyayı kontrol ettim. Zaten evime hiç resmi iş getirmem. Evimde, işyerimde asla ve asla bant, dinleme kaydı olamaz. Tüm eşyalarımı, şu an bulunan silahlar, pasaport, kimlik vs odamı toplayan tüm memurlarım gördü. Eşyalarımı onlar toparladı. Bende Birand’ın kaseti vs. yoktur, olamaz, olmaz. Birand en dar zamanda beni programına çıkararak destek vermiştir, neden bandı olsun? Ben fiili işlerden 1995 yılında ayrıldım. Bant bende olamaz. 35 yıllık emniyetçiyi sol örgüte yardım etti diye suçladılar. Bunu yapanlar daha da yapar diye düşünüyordum ama bu kadarını yapmazlar diyordum. Bunu da yaptılar, aslında bunlar yıllarca bu dinlemeleri kimin yaptığını göstermektedir. İnanmayanlara delildir. Asla ve asla bantın benimle alakası yok. Kimsenin bandı bende yoktur.”
BİRAND: TECAVÜZE UĞRAMIŞ GİBİ
Birand 7 Ekim’de İstanbul Adliyesi’nde Savcı Altınışık’a mağdur sıfatıyla ifade verdikten sonra Avcı’dan şikâyetçi olmadığını belirtmişti:
“Kayıtların nasıl elde edildiğini bilmiyorum. Başka biriyle konuşmalarım. İçeriği bende kalsın. Neden şikâyetçi olayım? Çünkü benim normal orada burada şey yaptığım. Emniyet besbelli ki dinlemiş. Benim tanıdığım Avcı farklı bir insandı. Daima sevecen davranmıştır. Kötülüğü olmadı. Onu farklı görüyorum.”
Bazı kayıtlarda, Birand’ın Cüneyt Özdemir ile 32. Gün programı üzerine yaptığı konuşmaların yer aldığı belirtildi. Birand, ‘Twitter’da da “İçinden hiçbir şey çıkmadı ama kendimi tecavüze uğramış gibi hissettim” diye yazdı.
ALTAYLI: SAKLANACAK ŞEY DEĞİL
Birand’ın ardından 8 Ekim’de dönemin Hürriyet yazarı Fatih Altaylı’nın da mağdur olarak ifadesi alındı. Şikayette bulunan ve ses kayıtlarının 1990’ların ortalarına ait olduğunu belirten Altaylı şunları anlattı: “O dönemde yazdığım bir yazıya gösterilen tepkilerle ilgili yaptığım telefon görüşmelerini kaydetmişler. Emniyet aleyhinde yazmıştım. O yazıya ilişkin tepkiler kaydedilmiş. 15 yıldır saklanmış. Anlaşılan o dönem Doğan Grubu’nun yöneticilerini dinlemişler. Beni arayan, polis olduğunu söyleyen kişilerle telefonda yaptığım tartışmalar. Bir de Teke Tek ekibimle yaptığım görüşmeler. Neden saklanmış olabileceğini ben de anlamadım. Saklanacak şey yok. Çeşitli kişilerle küfürleşiyoruz.”
Söz konusu isimler arasında eski MİT Kontraterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, dönemin Giresun Jandarma Bölge Komutanı ve halen ‘Ergenekon’dan tutuklu Veli Küçük ile işadamı Ahmet Özal da var.
Ses kayıtlarının varlığı önce Mehmet Ali Birand ile Fatih Altaylı’nın peş peşe mağdur sıfatıyla ifade vermesiyle ortaya çıkmış, bunun üzerine Avcı bir yazılı açıklamayla, ‘bütün kutsal değerler üzerine’ yemin ederek, söz konusu dinleme kayıtlarıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını belirtmişti.
Avcı, kitabını yazdıktan sonra merkeze çekilmeyi istemiş, 28 Ağustos’ta Ankara’daki Araştırma Planlama Koordinasyon (APK) Dairesi’nde görevlendirilmişti. Avcı 28 Eylül’de Eskişehir’de değil, Ankara’da yeni görev yerinde gözaltına alınmıştı. Aynı gün Eskişehir’deki evi makam odasında aranan Avcı, getirildiği İstanbul’da Savcı Kadir Altınışık’a ifade vermeyi reddetmiş ve çıkarıldığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklanmıştı.
DELİL TORBALARI AÇILDI
Avcı’nın ev ve ofisinden alındığı belirtilen delil torbaları, tutanağa göre 30 Eylül’de saat 18.15’te Hâkim Rüstem Eryılmaz ile Avukat Bahtiyar Kurt’un huzurunda açıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutanağına göre, delil torbalarının açılması esnasında hazır olabileceği belirtilen Avcı, cezaevinden gönderdiği yanıtta, katılmak istemediğini belirtti.
Sekiz sayfalık tutanağın Avcı’nın ofisinde elde edilen delileri içeren ikinci sayfasına şu not düşüldü:
“Büyük boyut sarı zarf üzerinde 24 adet teyp kaseti ve müştemilatta (makam odası) yazılı zarf açıldığında üzerinde 28.9.2010 yazılı paraf edilmiş siyah ve beyaz renklerde (24) adet 1’den 24’e kadar numaralandırılmış, ayrıca belirgin bir özelliği olmayan teyp kasetleri...”
Tutanağa göre, Avcı’nın eski makam odasında yapılan aramada elde edilenler arasında, bizzat Avcı’nın adının geçtiği herhangi bir unsurdan bahsedilmiyor.
Sıralanan deliller arasında; isimsiz ve imzasız harddiskler, CD’ler ara kablo, disk, Beşiktaş Ağır Ceza yazılı DVD, Bayrampaşa Belediyesi yazılı CD, Toplum Destekli Polislik Şube MD. yazılı CD, Eskişehir Sanayi Odası yazılı CD, Tepebaşı Belediyesi Yazılıkaya ve tarihi eser resmi bulunan CD, Eskişehir Hamamı ve Kaplıcaları / Odunpazarı Belediye yazılı CD, TRT Haber yazılı CD, 165. Yıl Klibi yazılı CD, bir cep telefonu yer alıyor.
AVUKAT: ARAMADA BEN YOKTUM
Avcı’nın avukatı Bahtiyar Kurt da, söz konusu kasetlerin ortaya çıkarıldığı öne sürülen arama sırasında kendisinin hazır bulunmadığını söyledi.
Avcı’nın o dönem yakın çalışma arkadaşı olan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Radikal muhabirinin yönelttiği, 1995 -1998 yılları arasındaki bu illegal kayıtların emniyet bünyesinde elde edilip edilmediği iddiası karşısında, “Hiçbir bilgim yok” diyerek yorum yapmak istemedi.
AVCI, KASETTEKİLERLE KAVGALIYDI
Hanefi Avcı, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadesinde Veli Küçük’ü ‘mafyayla çok sıkı irtibatta’ olmakla suçlamıştı. Avcı ‘MİT içinde çete kurdu’ dediği Eymür’le de mahkemelik olmuştu
Avcı’nın eski makam odasında çıktığı öne sürülen kayıtların özellikle 1995- 1998 arasındaki etkili isimlere ait olması, dinleme işleminin 1995 -1997 yılları arasında yapılmış olabileceğini düşündürüyor. Avcı, 1992-1996 arasında İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunmuş ve ardından terfi ederek Emniyet İstihbarat Dairesi’nde başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.
Avcı, 4 Şubat 1997’de Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu’ndaki ifadesinde, kasetlerde ses kaydı yer alan Veli Küçük’ü ‘mafya gruplarıyla çok sıkı irtibatta olmakla’ suçladı. Küçük, halen ‘Ergenekon’ soruşturmasından tutuklu bulunuyor.
Avcı, Mehmet Eymür’ü de MİT’te çete oluşturmak ve mafyayla işbirliğine gitmekle itham etti. Eymür’ün tazminat davası açması üzerinde Avcı, üçü MİT’e ait, üçü de MİT’in gizlilik gerekçesiyle gerçek kişiler üzerine aldığı altı telefon numarasını delil olarak sundu. Böylelikle MİT’in Avcı tarafından dinletildiği kuşkusu belirdi. Eymür, Ekim 2007’de MİT’e verdiği dilekçede, Avcı’nın o yıllarda Adalet ve İçişleri Bakanlığı görevi yapmış Mehmet Ağar adına hareket ederek, Susurluk’u gölgelemek için çaba gösterdiğini savundu.
BİR DE ‘KÖSTEBEK’ SKANDALI
Avcı’nın ‘devlet’le arasının açılması ise yine aynı yıllardaki ‘Köstebek Skandalı’na dayanıyor. Avcı İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı görevindeyken Deniz Kuvvetleri Karargâhı’nda ‘Köstebek skandalı’ patlak vermişti. Askerliğini onbaşı rütbesiyle Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’nda yapan polis memuru Kadir Sarmusak’ın casus olarak kullanıldığı ve Batı Çalışma Grubu’nun bazı gizli belgelerini Emniyet’e sızdırdığı ortaya çıkmıştı. O dönem İstihbarat Daire Başkanı koltuğunda oturan Bülent Orakoğlu görevinden alınıp tutuklanmıştı. Skandal üzerine kendisi de görevden alınan Avcı da o günlerde “İhtilal hazırlığı varsa izlemek polis olarak yasal hakkımızdır ” demişti.
Avcı ayrıca 3 Şubat 1998 tarihinde Birand’ın 32. Gün programına çıkarak devlet içinde bir grubun PKK ile işbirliği yaptığını ileri sürmüştü. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın söz konusu o kişiyi tespit ettiğini söyleyen Avcı, Susurluk’la ilgili çizdiği çete şemalarına Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de dahil etmişti. Bunun üzerine 21 Şubat’ta Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce tutuklanmıştı.
Tutukluluğu 10 gün süren Avcı, 2003’e kadar geri görevde tutulmuştu.
AVCI YEMİNLE REDDETİ
Avcı 8 Ekim’de Birand’a iletilmek üzere CNN Türk’ten Cüneyt Özdemir’e gönderdiği faksta kasetlerin çıktığı ileri sürülen makamını 28 gün önce boşaltmış olduğuna dikkat çekmişti. Avcı şöyle diyordu: “Bütün kutsal değerler üzerine yemin ederim ki bende ne Birand’ın ne de başka bir kişinin özel hayatı, telefon konuşması ile ilgili kayıt, bant vs yoktur olamaz da, asla yoktur. Delillerin çıktığı iddia edilen makam odasından 28 gün önce ayrıldım. 28 gün önce ayrıldığım makamım aranıp eşyalar delil diye toplanıyor. 28 Şubat döneminde dinleme gibi iddialar çok söylendiğinden 1998’de tutuklandığımdan beri evimdeki her şeyi, her eşyayı kontrol ettim. Zaten evime hiç resmi iş getirmem. Evimde, işyerimde asla ve asla bant, dinleme kaydı olamaz. Tüm eşyalarımı, şu an bulunan silahlar, pasaport, kimlik vs odamı toplayan tüm memurlarım gördü. Eşyalarımı onlar toparladı. Bende Birand’ın kaseti vs. yoktur, olamaz, olmaz. Birand en dar zamanda beni programına çıkararak destek vermiştir, neden bandı olsun? Ben fiili işlerden 1995 yılında ayrıldım. Bant bende olamaz. 35 yıllık emniyetçiyi sol örgüte yardım etti diye suçladılar. Bunu yapanlar daha da yapar diye düşünüyordum ama bu kadarını yapmazlar diyordum. Bunu da yaptılar, aslında bunlar yıllarca bu dinlemeleri kimin yaptığını göstermektedir. İnanmayanlara delildir. Asla ve asla bantın benimle alakası yok. Kimsenin bandı bende yoktur.”
BİRAND: TECAVÜZE UĞRAMIŞ GİBİ
Birand 7 Ekim’de İstanbul Adliyesi’nde Savcı Altınışık’a mağdur sıfatıyla ifade verdikten sonra Avcı’dan şikâyetçi olmadığını belirtmişti:
“Kayıtların nasıl elde edildiğini bilmiyorum. Başka biriyle konuşmalarım. İçeriği bende kalsın. Neden şikâyetçi olayım? Çünkü benim normal orada burada şey yaptığım. Emniyet besbelli ki dinlemiş. Benim tanıdığım Avcı farklı bir insandı. Daima sevecen davranmıştır. Kötülüğü olmadı. Onu farklı görüyorum.”
Bazı kayıtlarda, Birand’ın Cüneyt Özdemir ile 32. Gün programı üzerine yaptığı konuşmaların yer aldığı belirtildi. Birand, ‘Twitter’da da “İçinden hiçbir şey çıkmadı ama kendimi tecavüze uğramış gibi hissettim” diye yazdı.
ALTAYLI: SAKLANACAK ŞEY DEĞİL
Birand’ın ardından 8 Ekim’de dönemin Hürriyet yazarı Fatih Altaylı’nın da mağdur olarak ifadesi alındı. Şikayette bulunan ve ses kayıtlarının 1990’ların ortalarına ait olduğunu belirten Altaylı şunları anlattı: “O dönemde yazdığım bir yazıya gösterilen tepkilerle ilgili yaptığım telefon görüşmelerini kaydetmişler. Emniyet aleyhinde yazmıştım. O yazıya ilişkin tepkiler kaydedilmiş. 15 yıldır saklanmış. Anlaşılan o dönem Doğan Grubu’nun yöneticilerini dinlemişler. Beni arayan, polis olduğunu söyleyen kişilerle telefonda yaptığım tartışmalar. Bir de Teke Tek ekibimle yaptığım görüşmeler. Neden saklanmış olabileceğini ben de anlamadım. Saklanacak şey yok. Çeşitli kişilerle küfürleşiyoruz.”