Küresel krizden en çabuk Türkiye çıktı

ACADEMY 7. Uluslararası Finans Zirvesi'nde CEO'lar krizi enine boyuna konuştular.

Finans sektörüne yön veren isimleri bir araya getirerek önemli konuları irdeleyen ve bu yıl "Krizle Değişen Finansal Mimari" ana temasıyla yedinci kez kapılarını açan Active ACADEMY Uluslararası Finans Zirvesi, CEO'ların krizi nasıl yönettiklerini ortaya çıkardı.

DenizBank, Türk Ekonomi Bankası, Ziraat Bankası, Garanti Bankası ve Finansbank yöneticileri, Zirve'nin son ana oturumunda dünyada ve Türkiye'de krizin hangi noktada olduğunu ve krizle nasıl mücadele ettiklerini anlattı.

5 BANKANIN YÖNETİCİLERİ KRİZİ DEĞERLENDİRDİ

12-13 Kasım tarihleri arasında İstanbul Swissôtel'de düzenlenen Active ACADEMY 7. Uluslararası Finans Zirvesi, herkesin merak ettiği bir soruya yanıt aradı. Kapanış oturumunda CEO'ların krizi nasıl yönettiklerini irdeleyen Zirve, Türkiye'nin 5 önemli bankasının yöneticilerini aynı masa etrafında topladı. Başkanlığını Emre Berkin'in üstlendiği oturumda DenizBank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş, Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Varol Civil, Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen ve Finansbank Genel Müdürü Sinan Şahinbaş, krize dair değerlendirmelerini paylaştılar ve krizle mücadele yöntemlerini anlattılar.

İSTİKRAR SAYESİNDE KRİZDEN ÇIKTIK

"Dünya ve Türkiye krizin neresinde?", "Kriz nasıl yönetildi?" ve "Gelecekte neler olacak?" olmak üzere 3 ana soru etrafında şekillenen oturumda ilk olarak Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar söz aldı. Türkiye'nin krizden çıkış noktasında olduğunu söyleyen Çağlar, konuşmasında krizin dünya finans piyasalarında yol açtığı zararlara değindi ve Türk bankacılık sektörünün istikrarlı politikalar sayesinde bu süreçte fazla yara almadığını belirtti. Çağlar, "Türkiye'de kriz çabuk çözülecek sama batı bizim kadar şanslı değil. Çünkü nüfusu yaşlı ve tüm yatırımları tamamlanmış durumda. Çin ise kriz döneminde büyümesini sürdürdü ama orada da iç talep yetersizliği sıkıntı yaratıyor. Türkiye'nin ihracatının büyük çoğunluğu Avrupa'ya endeksli olduğu için bizim de iç talebi canlandırmamız gerekiyor," dedi.

TÜRKİYE'NİN RİSKİ AZALDI

Çağlar'ın ardından konuklara hitap eden TEB Genel Müdürü Varol Civil ise konuya "Krizin yarattığı hangi riskler azaldı, hangileri bizi bekliyor?" anlayışıyla yaklaşmak gerektiğini söyledi ve ekledi: "Eylül 2008'deki riskler ile gelecekte bizi bekleyen riskler farklı. Krizin ilk dönemlerinde finansal açıdan sistemik bir çöküş riski vardı ve yine aynı dönemde 'karşı taraf' riski fazlaydı. Ancak devletlerin ortak hareket etmesi ve tüm merkez bankalarının cömert davranması sonucunda bu riskler azaltıldı. Bu süreçte ayrıca G20 inisiyatifinin de büyük katkısı oldu. Gelecekte ise işsizlik, korumacılık ve büyümeye ilişkin riskler bizi bekliyor. Bir başka deyişle riskler finansal alandan reel kesime kayıyor. Likidite ve teşvik bolluğu ile büyüme emareleri görüldü ancak bu büyümenin kalıcı olup olmayacağını ve işsizliği azaltıp azaltmayacağını zamanla göreceğiz." Tasarruf ve yatırım dengesinin de daha tutarlı hale gelmesi gerektiğinin altını çizen Civil, 2008'in Eylül ayı öncesinde tüketimde dünyaya önderlik eden ABD'nin artık tasarrufa yönelmesi gerektiğini, bunun da bir kapasite sorunu doğurabileceğini ifade etti.

ÇOK FAZLA BEKLENTİYE KAPILMAYALIM


Finansbank Genel Müdürü Sinan Şahinbaş ise, krizin hangi noktada olduğunu şu sözlerle değerlendirdi: "Kriz 2009 yılının birinci yarısında dibe vurdu. Bu dip önümüzdeki dönemde daha derinleşecek mi bilemiyoruz. Ancak büyüme çok yavaş olacak, fazla beklentiye kapılmamak lazım. ABD'de ve Avrupa'da çeyrek bazında büyüme yaşandı. Türkiye ise 2009 yılının Şubat ayında sanayi üretiminde yüzde 24 ile en büyük düşüşü gördük. Daha sonraki aylarda da ciddi bir düşüş kaydedildi. Aralık ayında ise artı bir rakam bekliyoruz ve bunun sonucunda 2009 yılındaki toplam küçülmenin yüzde 8 seviyesinde olacağını öngörüyoruz."

2008 yılında yüzde 11'lik bir enflasyon rakamı olduğunu da söyleyen Şahinbaş, 2009 enflasyonunu yüzde 5,7 olarak tahmin ettiklerini belirtti ve ekledi: "Yüzde 6 küçülen bir Türkiye'de enflasyonun daha düşük olmasını bekleyebiliriz. 2010 yılında ise enflasyon artacak. İşsizlik oranı ise yüzde 15'lere çıkacak yani artacak. Bütün bunlara bakarak büyüme başladı diyebiliriz ancak önümüzdeki dönemde büyümenin eski krizlerde gördüğümüz hızda olmasını bekleyemeyiz."

ÖLMEDİK AYAKTAYIZ


DenizBank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş ise krizde gelinen aşamayı şöyle değerlendirdi: "Global ekonomi öldü zannettik ama sonra ölmediğini can çekiştiğini anladık. Bu dönemde gelişmiş ülkelerdeki otoritelerden radikal destek geldi ve 2,7 trilyon dolar 'ortaya saçıldı'. Ancak bu paranın nasıl geri alınacağı bilinmiyor. Yine gelişmiş ekonomilerde iki haneli bütçe açıkları, 3 haneli kamu borcu ve 2 haneli işsizlik rakamları oluştu. Bu çerçevede dünya merkezi G3'ten G20'ye genişledi ve güçlü ekonomi doğunun lehine değişti."

Hakan Ateş: "Türkiye'deki reel sektör yeniden yapılanıyor.Reel sektör yeniden yapılanıyor, bankacılık sektörü güçlü, tüm bunlar ışığında ekonomik büyüme sağlanabilirse Türkiye'nin reytinginin artacağını düşünüyoruz."

VE AMARİKAN RÜYASI BİTİYOR


Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen de konuyla ilgili şunları söyledi: "İstikrara kavuşmayan bir toparlanma yaşıyoruz. Türkiye'nin ihracatı Eylül 2008'den bu yana ilk defa arttı. Yüzde 4,6'lık bir artış yaşandı. Sanayi üretiminde daralma yaşanıyor ama bu daralmanın da yavaşladığını görüyoruz. Bunlar ülkemiz adına olumlu. ABD ise yüzde 3,5'lik bir büyüme sergiledi. Konut fiyatları da Mayıs ayından bu yana toparlanıyor. Avrupa binde 4 büyüdü. En net ülke ise Çin. Sanayi üretimi ve perakende satışlarında yüzde 16'lık artışlar sergiledi. Dünyada yaşanan bu gelişmelerin altında hiç şüphesiz ki canlandırma paketleri var."

Kamu açıklarının rekor boyutlara ulaştığını, enflasyon kaygılarının arttığını, özel sektör riskinin ise önemli ölçüde kamu riskine dönüştüğünü de sözlerine ekleyen Özen, tüm bunların 2011'de faiz artışına ve yeni vergilere neden olacağını söyledi. Küresel makro ekonomik dengesizlikler, rezerv para ve işsizlik gibi temel sorunların hâlâ çözülmediğine de dikkat çeken Ergun Özen, "Çin daha fazla tüketmek, ABD ise tasarruf etmek ve kişisel borçları azaltmak zorunda. ABD'liler Amerikan rüyasından uyanmak zorundalar," dedi.

Gelecekte ne olacak?
Banka CEO'ları oturumda geleceğe dair öngörülerini de paylaştılar. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen bu konudaki düşüncelerini "Kamu, riskleri üstlenmiş durumda. Dolayısıyla yetkisini de artıracak. Piyasa disiplini yerini devlet disiplinine bırakacak. Bu durumda getirilecek düzenlemelerin etki analizlerinin iyi yapılması gerekiyor. Türkiye, şu anda dünya finans piyasalarında sözü edilen önlemlerinin çoğunu uygulamaya dökmüş bulunuyor. Bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve bankalarımızın kredi verme gücünü engellememeliyiz. Türkiye'nin büyümesi için bankacılık sektörümüzün büyümesi gerekiyor," şeklinde açıkladı.

BELİRSİZLİĞİ AŞMAK ZORUNDAYIZ

Finansbank Genel Müdürü Sinan Şahinbaş ise konuyla ilgili şunları söyledi: "Önümüzde ciddi bir belirsizlik var. Bu belirsizliği sağlıklı bir şekilde aşmak için özellikle Avrupa ve ABD'deki bankaları, ülkemizdeki işsizlik verilerini ve iç talebi yakından takip etmeliyiz." Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar ise gelecekler ilgili önerilerini şöyle dile getirdi: "Kârlılık açısından önümüzde zor bir yıl olacak. Rekabet artacak, ölçek ekonomisi önem kazanacak ve kar marjları daralacak." DenizBank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş ise şu öngörülerde bulundu: "Bütün devletler tüketiciyi ön plana çıkarıyor. ABD ve Avrupa ülkeleri yeni düzenlemelere gidiyor. Biz de bu süreçte daha esnek olmalıyız ve uzun vadede kamu disiplini sağlamak, hazine tahvillerinin vadesini uzatmak gibi önlemler almalıyız. Hükümetin oluşturduğu orta vadeli planın da bağlayıcılığını artırmamız ve ihracatçıyı koruyacak tedbirler almamız gerekiyor."

TÜRKİYE KARLILIK AÇISINDAN İYİ BİR KONUMDA

Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Varol Civil de geleceğe dair tahminlerini şöyle sıraladı: "2010 sonuna kadar yeni standartlar gelecek, krediler ve para daha pahalı olacak. Finansal sistemin sıkıntıları bitmedi, yapısal sorunlar devam ediyor. Gelişmiş ülkeler büyüme, işsizlik ve korumacılık gibi sorunlar yaşayacak. Türkiye ise kârlılık açısından iyi bir konumda. Ancak BDDK hükümlerince bu kâr dağıtılmıyor, bünyede bırakılıyor. Oysa bünyede bırakılan her ek kâr, yani 1 ek sermaye 8 lira kredi demek. Dolayısıyla bankaların yüksek kâr elde etmesi yüksek sermayenin olması aslında kredi büyümesi için çok iyi bir done. Daha fazla gelişmek için finans sektörünün güçlenmesi gerek, güçlenme de kârla mümkün olabilir. Bunların yanı sıra sektörümüz için rekabet dezavantajı oluşturan unsurların da ortadan kaldırılması gerek. Örneğin ciddi aracılık maliyetleri ödüyoruz, bu sistem değiştirilmeli ve arbitraj yapmayacak şekilde yeniden düzenlenmeli. Ayrıca finansal piyasalarımız fazla banka dominant bir yapıda. Faizler hiç görmediğimiz kadar düşük seviyede ama hâlâ özel sektör bono çıkarmıyor. Dolayısıyla önümüzdeki döneme hazırlık açısından rekabeti zorlaştıran unsurları kaldırmamız ve banka dışı sermaye piyasalarını geliştirmemiz lazım."