Dünya Otizm Farkindalik Günü
Erzincan Baro Baskani Adem Aktürk, Dünya Otizm Farkindalik Günü dolayisiyla bir mesaj yayimlayarak, “Türkiye’de yaklasik 450 bin otizmli birey oldugu tahmin ediliyor” dedi.
Aktürk, 2 Nisan’in tüm dünyada otizm konusunda farkindalik olusturmak ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmak amaciyla, 2008 yilinda Birlesmis Milletler tarafindan Dünya Otizm Farkindalik Günü olarak ilan edildigini kaydederek mesajinda su ifadelere yer verdi:
“2 Nisan’da baslayan otizm farkindalik ayi çerçevesinde tüm dünyada otizmle ilgili arastirmalarin tesvik edilmesi ve bilinirligin artirilarak, erken teshis ve tedavinin yayginlastirilmasi hedeflenmistir. Türkiye’de yaklasik 450 bin otizmli birey oldugu tahmin ediliyor. Bunlardan yaklasik 125 bini 0-14 yas grubunda ve sadece bin tanesi özel alt siniflarda, bin tanesi kaynastirma egitiminde yer aliyor, digerleri ise evlerinde bekliyor. Bu veriler isiginda mevcut müfredat programlarinin yenilenmesini ve eksik olan bilimsel dayanakli 0-3 yas ve 15 yas üstü müfredat programlarinin gelistirilmesi gerektigine inaniyoruz.
125 bin otizmli çocuk için yeterli sayida otizm konusunda uzmanlasmis özel egitim ögretmenine, yeterli sayida dil ve konusma bozukluklari uzmanina, yeterli sayida ugrasi terapistine, daha sonra bu çocuklarimizin hem korumali is ortamlarina yerlestirilmelerine hem de grup evlerinde bagimsiz yasamalarini saglayacak sosyal hizmet uzmanina ihtiyaç vardir. Devlette bütünlük esasina dayanarak, mevcut ve yeni yapilacak okullarda fiziki sartlar düzeltilerek özel egitim siniflari ve destek odalarinin bulundurulmasi saglanmalidir.
Rehberlik Arastirma Merkezleri’nde otizmli çocuklarimizin egitsel degerlendirmesini yapan kadrolarin, çagin gereksinimlerine uygun erken tanilama ölçeklerini kullanmasi için egitimlerle desteklenmesi gerekmektedir. Devlet tarafindan ödenen destek egitim hakkinin yeterli düzeye getirilmesi saglanmalidir. Genel olarak bireylerde toplumsal etkilesim ve iletisimin önemli ölçüde bozuk ve anormal gelisimi ile ilgi ve etkinliklerin belirgin sinirliligi gibi özelliklerle kendini gösteren ve üç yasindan önce toplumsal etkilesim, toplumsal iletisimde kullanilan dil, sembolik ya da imgesel oyun, gibi alanlardan en az birinde bas gösteren gecikme ya da anormal islevlere sahip yaygin gelisimsel bozukluga otizm denmektedir.
Otizm, çocuklarda beyin sistemindeki fizyolojik fonksiyonlarin ve kimyasal dengenin bozulmasiyla, üç yasindan önce ortaya çikan yaygin gelisimsel bir bozukluktur. Bu bozukluk, çogu kez genetik nedenlere bagli olarak da ortaya çikabilmektedir. Otistik çocuklarin egitim sayesinde topluma kazandirilabildikleri ve kendi yasamlarini ve bagimsizliklarini kazanmalarinda çok önemli oldugu açik ve nettir. Bireylerin en önemli ögretmenleri aileleridir. Ne kadar yogun egitim alinirsa alinsin, evde yapilan çalismalar ve sergilenen tutumlar bireyin yasamini ve bagimsizlik yolunda giden çalismalarini önemli ölçüde etkilemektedir. Anne ve baba; çocugunun yapabildiklerini ve yapamadiklarini iyi gözlemlemeli, çocugu ihtiyaç duydugu egitimi alirken kendisinin de sorumlu oldugunu bilmeli, çocuguna firsatlar taniyarak bagimsiz yasama hazirlayabilmelidir. Çocuklarimizin problemi ne olursa olsun, öncelikle bir çocuk oldugunu lütfen unutmayalim. Yasi daha büyük olan çocuklarimizin da potansiyeline inanmaktan vazgeçmeyelim.
Birçok seyin ve insanin farkina varmadan geçip gittigimiz su hayatta, bugün hep beraber bir seyin farkina varalim.”
Kaynak: İHA
“2 Nisan’da baslayan otizm farkindalik ayi çerçevesinde tüm dünyada otizmle ilgili arastirmalarin tesvik edilmesi ve bilinirligin artirilarak, erken teshis ve tedavinin yayginlastirilmasi hedeflenmistir. Türkiye’de yaklasik 450 bin otizmli birey oldugu tahmin ediliyor. Bunlardan yaklasik 125 bini 0-14 yas grubunda ve sadece bin tanesi özel alt siniflarda, bin tanesi kaynastirma egitiminde yer aliyor, digerleri ise evlerinde bekliyor. Bu veriler isiginda mevcut müfredat programlarinin yenilenmesini ve eksik olan bilimsel dayanakli 0-3 yas ve 15 yas üstü müfredat programlarinin gelistirilmesi gerektigine inaniyoruz.
125 bin otizmli çocuk için yeterli sayida otizm konusunda uzmanlasmis özel egitim ögretmenine, yeterli sayida dil ve konusma bozukluklari uzmanina, yeterli sayida ugrasi terapistine, daha sonra bu çocuklarimizin hem korumali is ortamlarina yerlestirilmelerine hem de grup evlerinde bagimsiz yasamalarini saglayacak sosyal hizmet uzmanina ihtiyaç vardir. Devlette bütünlük esasina dayanarak, mevcut ve yeni yapilacak okullarda fiziki sartlar düzeltilerek özel egitim siniflari ve destek odalarinin bulundurulmasi saglanmalidir.
Rehberlik Arastirma Merkezleri’nde otizmli çocuklarimizin egitsel degerlendirmesini yapan kadrolarin, çagin gereksinimlerine uygun erken tanilama ölçeklerini kullanmasi için egitimlerle desteklenmesi gerekmektedir. Devlet tarafindan ödenen destek egitim hakkinin yeterli düzeye getirilmesi saglanmalidir. Genel olarak bireylerde toplumsal etkilesim ve iletisimin önemli ölçüde bozuk ve anormal gelisimi ile ilgi ve etkinliklerin belirgin sinirliligi gibi özelliklerle kendini gösteren ve üç yasindan önce toplumsal etkilesim, toplumsal iletisimde kullanilan dil, sembolik ya da imgesel oyun, gibi alanlardan en az birinde bas gösteren gecikme ya da anormal islevlere sahip yaygin gelisimsel bozukluga otizm denmektedir.
Otizm, çocuklarda beyin sistemindeki fizyolojik fonksiyonlarin ve kimyasal dengenin bozulmasiyla, üç yasindan önce ortaya çikan yaygin gelisimsel bir bozukluktur. Bu bozukluk, çogu kez genetik nedenlere bagli olarak da ortaya çikabilmektedir. Otistik çocuklarin egitim sayesinde topluma kazandirilabildikleri ve kendi yasamlarini ve bagimsizliklarini kazanmalarinda çok önemli oldugu açik ve nettir. Bireylerin en önemli ögretmenleri aileleridir. Ne kadar yogun egitim alinirsa alinsin, evde yapilan çalismalar ve sergilenen tutumlar bireyin yasamini ve bagimsizlik yolunda giden çalismalarini önemli ölçüde etkilemektedir. Anne ve baba; çocugunun yapabildiklerini ve yapamadiklarini iyi gözlemlemeli, çocugu ihtiyaç duydugu egitimi alirken kendisinin de sorumlu oldugunu bilmeli, çocuguna firsatlar taniyarak bagimsiz yasama hazirlayabilmelidir. Çocuklarimizin problemi ne olursa olsun, öncelikle bir çocuk oldugunu lütfen unutmayalim. Yasi daha büyük olan çocuklarimizin da potansiyeline inanmaktan vazgeçmeyelim.
Birçok seyin ve insanin farkina varmadan geçip gittigimiz su hayatta, bugün hep beraber bir seyin farkina varalim.”