Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten AK Parti MYK sonrası açıklamalar

AK Parti MYK sonrasında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik yaşanan pandemi sürecine değinerek "Dünyada pek çok ülke sarsıldı. Türkiye ise kendi vatandaşımızın yardımına koştuğumuz gibi 155 ülkeye de yardım ettik. Mevlana'nın sözüyle bu yardımlar dünyanın her yerine ulaştı" dedi.

Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten AK Parti MYK sonrası açıklamalar
Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten AK Parti MYK sonrası açıklamalar
AK Parti MYK sonrasında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

İşte o konuşmadan satırbaşları:

Teşkilatlarımızla ilgili değerlendirme hem genel başkanımız hem MYK için en önemli konuların başında gelmektedir. KOVİD sürecinde teşkilatlarımızla bir araya gelme noktasında çeşitli sıkıntılar oldu ama 13 Ocak'tan il kongrelerimize KOVİD önlemlerine uyarak yeniden başlıyoruz.

Yeni dönemde sizinle paylaşacağım konular çerçevesinde, demokrasi konusunda, reformlar konusunda gerçekleştireceğimiz faaliyetler var.

Geçen Senenin siyasi krizi Kasım Süleymani'nin ölümüyle başlamıştı. 2020 yılı hafızalara kazınan bir sürü olayla doldu. En önemlilerinden birisi bir pandeminin olması. Yeni aşı çalışmalarıyla umuda kavuşan bir sarsıntı yarattı.

"DOĞA KENDİNE GELDİ"

Yepyeni virüs ve bakteriler hayata giriyor. İnsanın doğayla uyumunu sağlayacak bir siyaset perspektifine geçilmesi önemli. Bir anlık sokağa çıkma yasaklarıyla, doğa kendine geldi. Öğrenilmesi gereken en önemli derslerden birisi doğa bizim rakibimiz değildir.

155 ÜLKEYE YARDIM EDEN BİR ÜLKE HALİNE GELDİK

Dünyadaki olağanüstü gelişmeler karşısında olayın başından itibaren Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Türkiye DSÖ'den çok daha önce bu krizi karşılayacak kapasitede olduğunu gösterdi. Kendi vatandaşının yardımına koştuğu gibi, aynı zamanda 155 ülkeye yardım eden bir ülke haline geldik. Avrupa'nın çeşitli yerlerinde ülkeler birbirlerinin maskelerini çalarken Türkiye'nin yardımı götürüldü.

Bu yardımlar dünyanın her yerine ulaştırıldı. Aynı anda Türkiye Cumhuriyeti'nin uçağı Avrupa'ya, Asya'ya inerken, G-7 ülkesinden örneğin bir Almanya uçağının yardım getirdiğini duymadık. Amerika uçaklarının yardım getirdiğini duymadık. Bir tek Türk uçakları Cumhurbaşkanımız ve milletimizin selamı ile kucağını açtı. Sağlık çalışanlarımız tarihi yeniden yazdılar. Bunu bir meslek olarak yapmadılar, insana sahip çıkmanın olağanüstü bir özverisiyle yaptılar. Sağlık çalışanlarımız vatanseverlik kavramına yepyeni boyutlar kazandırmıştır. Jandarma, polis ve diğer unsurlar vatandaşımızı yalnız bırakmayarak, belediyelerimiz topyekûn bir dayanışmanın nasıl olacağını dünyaya net bir şekilde göstermiş olduk.

ŞEHİR HASTANELERİ:

Cumhurbaşkanımızın vizyon projesi olarak sahiplendiği şehir hastanelerinin varlığı bizim bu salgınla mücadelede en büyük stratejik gücümüz olmuştur. Dünyanın pek çok yanında yoğun bakımlarındaki kapasitesizlik, çok büyük facialara imza atarken Türkiye şehir hastaneleri başta olmak üzere sağlıkta gerçekleştirdiği devrim sayesinde bu büyük krizi göğüsleyecek imkan ve kabiliyeti ortaya koymuştur.

AK Parti döneminde sağlık başta olmak üzere diğer alanlardaki büyük dönüşümler insan odaklı siyasetin bu zor günlerde insan haysiyetine, şerefine sahip çıkılması konusunda ne kadar büyük bir kabiliyet ortaya koyduğunu göstermiştir. Sosyal ve ekonomik etkilerini de azaltmak için önemli istikrar kalkanı ve diğer paketlerle vatandaşımıza destek olmaya çalıştık. Hükümet faaliyetleri, devlet faaliyetleri, Cumhurbaşkanımızın çalışmaları aynı şekilde sürdü.

DİYARBAKIR ANNELERİ:

Diyarbakır'daki annelere Şırnak ve Hakkari'den de katıldı. Öylesine güçlü bir vicdan çığlığı ortaya koydu ki, 'Ana gibi yar Diyarbakır gibi diyar olmaz' diye yankılandı. Bazı siyasi partilerin buna hiç sahip çıkmadığını, görmezden geldiğini, Türkiye'deki en ufak olayı bazı ajansların, medya organlarının görmezden hale geldiğini görüyoruz.

O annelere bir kere daha buradan hürmet ve saygılarımızı iletiyoruz. Evlatlarına kavuşma nöbetlerini buradan güçlü bir şekilde takip etmeye devam edeceğiz.

Türkiye'de terörle mücadelede kat ettiği mesafe 2020'de terör örgütlerine göz açtırmamıştır. Bazıları DEAŞ'la mücadeleyi propaganda amacı olarak kullanırken Türkiye tek başına ve sahada gerçekleştirmiştir. Türkiye DEAŞ'la da, PKK ve diğerleriyle mücadele eden yegane devlettir. 2020 yılında hukuk temelinde, demokrasi temelinde güçlü bir terörle mücadelenin nasıl verileceği bütün dünyaya gösterilmiştir.

AYASOFYA CAMİİ:

Cumhurbaşkanımızın defalarca çağrısına rağmen müttefiklerimizden bazıları kamyon ve tır dolu silahı terör örgütlerine vermeye devam etmiştir. Milletimizin uzun yıllar özlemi olan Ayasofya Camii'nin açılması, güçlü bir iradenin ortaya çıkmasıyla yıllar sonra gerçekleşmiştir. Nesiller boyunca arzu edilen, dua edilen, istenilen bu talep Cumhurbaşkanımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz, bu dirayet sayesinde gerçekleşmiştir. Kimisi bunun Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları ve rejimiyle hesaplaşmak olduğuna dair saçma sapan iddiaları gündeme getirdi. Kimi rahatsızlığını ortaya koydu. Sonuç olarak milletimizin sevindiğini biliyoruz. Üzerinde hiçbir şekilde engel olmamasına rağmen başka saiklerle engellenen bu durum Cumhurbaşkanımızın iradesiyle ortadan kaldırılmıştır.

Milletimizin duasına katılmak, sevindiğiyle sevinmek büyük nimettir, bu nimetten yoksun olanlara söyleyeceğimiz bir şey yok, o konuda bir tedavi olup olmadığını bilmiyoruz.

DOĞAL GAZ:

Bütün dünya kilitlenirken, yatırımlar ve diğer hususlar tamamen durmuşken, Cumhurbaşkanımız büyük projelerden bahsediyorum, hastaneler, yollar, kamu yatırımları gibi 70'in üzerinde açılış yapmıştır. Küçükleri saymıyorum, devasa yatırımlar hız kesmeyen bir hizmet süreci sürekli olarak görülmüştür. Stratejik olarak oyun değiştirici bir unsurun ortaya çıkması çok önemlidir. Yerli ve milli imkanlarla devam ettirdiğimiz doğalgaz arayışımız dış politikada oyun değiştirici tablo çıkacak şekilde gerçekleşmiştir.

Bu bütün dünyanın dikkatini çekmiş haberdir. İçeride kara propaganda odakları bunu küçümsemeye çalıştılar, gerçek olup olmadığını tartışmaya çalıştılar. Türkiye için, gelecek nesiller için son derece önemli bir aşama bu şekilde elde edilmiştir. Bunu da engellemek isteyenler oldu. Çeşitli tehditler, ambargo tehditleri oldu, sadece milletimizi dinleyen gerçek bir demokratik siyaset sayesinde geri atılmadı.

ABD SEÇİMLERİ:

ABD Başkanlık seçimleri bütün dünyayı meşgul eden sonuçlar doğuracak şekilde şekillendi. Amerikan demokrasisinin ağır bir değerler ve kurumlar krizine girdiğini gördük. AB'nin geleceği açısından önemli sonuçtur, İngiltere'nin ayrılması kesinleşti. Bundan sonrasının AB'nin Türkiye ile daha stratejik ilişkiler kurması gerekecektir. Bu kadar az göçmen gelmesine rağmen bunu istismar edenler Almanya'da ilk defa İkinci Dünya Savaşı sonrası meclise girdiler. Hollanda'da ikinci parti durumundaydı. Aynı şekilde Fransa'da görüldü. Bütün bu tablo demokrasi konusunda çifte standart uygulayanların bunu sadece Türkiye veya başkasına uyguladıklarını göstermiyor mu?

LİBYA:

Türkiye'de karışıklık çıkarılmaya çalışan zamanlarda aslında kendi ülkelerinde bu karışıklıklar çıkmaya başlayınca ne kadar sert tedbirler aldıklarını gördük. 100 yıl aradan sonra Libyalı kardeşlerimizin iradesine sahip çıkan siyasetin ortaya konulması Akdeniz'deki denklemi değiştirmiştir. Libya'da darbeci olan, toplu mezarlarından sorumlu olan Hafter güçlerinin arkasında Fransa'nın olduğu görülmüştü. CHP'den Serrac radikalmiş, Hafter sekülermiş diye tamamen meşruiyet dışı, Türkiye'nin hak ve menfaatlerine karşı duran siyaset ortaya koydu. Defalarca uyardığımız halde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hangi taraftaysa onun karşısında olanların yanında tutumlarını sürdürdüler.

Bu sözü söyleyenler geri almadıkları gibi özür de dilemiyorlar. Dış politikada Türkiye'ni hak ve menfaatleri yerine başkalarının söylediklerini tercüme ettikleri görünüyor. Türkiye'nin Suriye'deki mücadelesi sayesinde oradaki kardeşlerimizin meşru hak ve talepleri korunmuş oldu.

Türkiye'nin KKTC'nin hak ve menfaatlerini koruması, seçimlerden sonra Cumhurbaşkanımız KKTC'ye yaptığı tarihi bir ziyarettir. Rum kesimine dönük silah ambargosunu kaldırarak ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun yanlış politikaları Akdeniz'de çok daha büyük krize yol açmak üzereydi. Bu konuda da biz uyarılarımızı tekrarladık. Netice itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Türkünün davasına sahip çıkmayı sürdürdü.

Cumhurbaşkanımız küresel salgın nedeniyle iki kez toplanan G-20 zirvesi ve BM'ye iki kez video konferans yöntemiyle katıldı. BM'de reform talebini güçlü bir şekilde dalgalandıran ana siyaset haline geldiğini görüyoruz. Haksızlık, BM'nin etkisizliği artık bunun siyasete dönüşmesi gerektiği net şekilde göstermektedir.

ELAZIĞ DEPREMİ.

Bütün bu çerçeve şunu gösteriyor, Türkiye Covid sürecinde bile güçlü siyaseti ortaya koymaktan vazgeçmemiştir. CHP başta olmak üzere bize muhalefet edenler 2020'yi nasıl geçirdiler? Sadece şöyle bir sorumluzlukla bile karşı karşıya kaldık. Elazığ'da deprem sözkonusu iken ana muhalefet lideri Kızılay çadırına girdiği halde 'Kızılay çadırı görmedim' diye tavır ortaya koydu. Covid sürecinde destek olmak yerine spekülasyonu artıran bir yaklaşım gerçekleştirdiler. Öğretmenlere hakaret ettiklerine, yargı mensuplarına, çiftçilere hakaret ettiklerine şahit olduk.

Bu iktidarı seçimli ya da seçimsiz götüreceği şeklinde bu yıl da bu kadar zaman geçirilmişken Türkiye bu kadar acılar yaşamışken ortaya konulan tavırdır. İktidarı seçimsiz nasıl götüreceksiniz? Bu açık şekilde darbe, vesayet, askeri müdahale çağrısıdır. Bu bir suçtur, utanılması gereken yaklaşımdır.

Bunlar acaba kazara yapılan şeyler mi diye düşündüğünüzde öyle olmadığını görüyorsunuz. Demokrasiyi vitrin süsü haline getirerek arkadaki vesayet sisteminin en uygun zamanda nasıl fışkırdığını görüyoruz. İleride bakıldığında görülecektir ki, yeni yüzyıl ne zaman başlamıştır? Yeni milenyumun başlangıç tarihi nedir denildiğinde, 2020 yılı zikredilecektir.

Sağlıkta aşı açısında baktığımızda gelinen noktanın Türkiye'nin tedarik gücünün dünyanın pekçok ülkesinden önde olduğunu görüyoruz. Temin ettiğimiz aşı en kısa zamanda milletimizin hizmetine sunulacaktır. Aşı olanın hemen maskesini çıkarması, tedbirlerden uzaklaşması gibi bir durum sözkonusu olamaz. Burada spekülasyonlardan uzak durup Bilim Kurulu'nun tavsiyelerine göre sürecin takip edilmesinde fayda vardır.

Avrupa'nın güvenliği, demokrasisinin geleceği Türkiye sınırında başlar. Türkiye kendi sınırını koruduğu gibi AB ve NATO sınırını korumaktadır. İngiltere'nin ayrılmasıyla daha eksik Türkiye ile ilişkilerini daha sıkı tutması gereken Avrupa vardır. İngiltere ile imzaladığımız serbest ticaret anlaşması şimdiye kadar AB içinde bize en fazla destek veren İngiltere'yi AB'de kaybettik. İngiltere Türkiye'yi terörle mücadelesini iyi anlayan bir ülke. Gümrük Birliği ve serbest ticaret anlaşması çerçevesinde ilişkilerimiz devam edecektir.

KARABAĞ MESELESİ:

Karabağ meselesi 30 yıldır çözülmeyen krizin, Minsk grubunun statükoyu meşrulaştırılmaya çalıştığı kriz Azerbaycanlı kardeşlerimiz sayesinde çözüme kavuşmuştur. Cumhurbaşkanımız gününün bütün Karabağ'daki savaş boyunca Azerbaycanlı kardeşlerimize destek vermek gibi yoğun mesai sürdürmüştür. Azerbaycan'a gitmesi bu birlikteliğin, beraberliğin göstergesidir.

Azerbaycan'ın meşru topraklarındaki Ermeni işgaline destek verilmiştir. Paşinyan'ın ahlak ve insanlık dışı saldırısının neticesinde Azeri ordusunun direnişi ve Cumhurbaşkanımızın talimatları ile bu mesele hak, hukuk, Azeri kardeşlerimizin menfaatleri doğrultusunda çözülmüştür. Azerbaycan'ı bir kez daha tebrik ediyoruz.

Yılın en kötü esprisi, Paşinyan Türk ekonomisini zarara uğrattık demesi, hiçbir yetenek barındırmayan yaklaşım olarak gündeme gelmiştir."

SORULAR VE YANITLAR

"Büyük kongrenin takvimini teşkilat başkanlığımız çalışacaktır. Bir MYK'da genel başkanımıza sunulur. Şu anda erken, kesinleştiği zaman sizinle paylaşırız. Çok uzun bir demokrasi yürüyüşün sonunda büyük kongremizi gerçekleştireceğiz. Gerçek bir demokrasi, reform kongresi olacak. AK Parti'nin yürüdüğü büyük ve zorlu yol, siyaseten demlenmiş, berrakleşmiş, kristalize bir hali olacak. Büyük kongremiz demokrasi şöleni ve bayramı olarak milletimizle paylaşılacak."

"Son faşist saldırı CHP'li Fikri Sağlar'dan geldi. 'Türbanlı hakimin adaleti sağlayacağına inanmıyorum' diyor. Birisinin dininden bahsederek AB'de 'Şu dinden olan hakimin bu adaleti sağlayacağına inanmıyorum' dese nasıl bir tavır ortaya koyulur? Bu kadar acı yaşanıyor, genç kızlara geçmişte hayatların en önemli yıllarını kaybettiler, büyük bedeller ödendi ve çıkıyorlar neonazilerin üslubuyla konuşuyorlar. Ben üniversitede hizmet veren, hizmet alan ayrımı yapıyorum, başörtüsü, türban ayrımı yapıyorum, elinizde bir ölçü mü var? Netice olarak üniversiteden başörtülü olarak mezun olacak, sonra kamuda görev alamayacak. Böylesine faşistçe bir kamusal alan olur mu? Kamusal alanı siz bu şekilde zehirlerseniz ülkeyi felç edersiniz. Daha öncesinde bu işler nasıl işliyordu biliyoruz. Türkiye'de kimsenin okumadığı, görmediği kırmızı kitap vardı. Türkiye'de Cumhurbaşkanları neredeyse seçilmiş başbakanlar üzerinde vesayet makamı olarak konumlandırılıyordu.

Kaç nesli yaktılar. Cumhurbaşkanımızın imza attığı pekçok karara bakın, 12 Eylül'de hakları çalışan her şekilde insanın da hakları iade edilmiştir. Maalesef Avrupa'daki neonazilerin diliyle konuşuyorlar. Biz bunları söylediğimiz zaman diyorlar ki, hem o taraf hem AK Parti bıraksın başörtüsü meselesini diyorlar. Arkadaşlar 'iktidara gelirsek biz bunlarla mücadele edeceğiz' diyor. Biz bunlara cevap veriyoruz, kutuplaşma oluyor. Bir zalim çıkıp da başkalarına haksızlık yapmaya çalışırken susalım mı? Demokrasiyi, hukuku korumak için kutuplaşma olacaksa olsun, kadınların haklarını korumak için kutuplaşma olacaksa olsun. Kadınlar konusunda saygılı bir dil konuşmayan, kadınları hedef gösteren birinin ne demokrat olması ne de medeni olması mümkündür. Bu alenen kadın haklarına saldırıdır. Bunun sonu yok. Bu kadar acı ödenmiş, hala 28 Şubat'ta hakları alınmış öğrencilerin haklarının iadesi için Cumhurbaşkanımızın talimatları vardır. Peki bunların kaybolan hayatlarını, yıllarını kim getirecek? Sonra diyor ki, bu bir ifade özgürlüğüdür. Ne zamandan beri aşağılamak ifade özgürlüğü içine giriyor. Bunun karşısında susmayacağız.

Siyaset eylem sanatıdır. Bununla ilgili hangi eylem ortaya koydunuz. Sizin iç işleriniz bizi ilgilendirmiyor. Biz cevap verince kutuplaşma olur deniyor. Bundan geri adım atmayacağız. Bunlar geride kalmıştır, bu mevzular kapanmıştır diye konuşuluyor. Türkiye antidemokratik sayfalarını kapatmak konusunda büyük bir bedel ödemiştir. AK Parti bu bedelleri ödeyenlerin başında gelir. 27 Nisan'da verilen muhtırayı iade ettik, kağıt parçasına çevirdik. Cumhuriyetin ideali kadını okutmak, kamusal alana çıkarmaktır. Kadın haklarının bu mücadelesi verilirken, açık ve net söylüyorum mevcut liderlerin arasında hiçbirisi Cumhurbaşkanımıza yaklaşamaz. Yapılan tehditleri biliyoruz. Cumhurbaşkanımız bunların siyasi takiyyesini yüzüne vurunca müttefik olarak tepki veriyorlar.

Bu da siyasi tarihimize not olarak düşsün, bu siyasi mücadele başarılı olmasaydı bunlar yine demokrat olmayacaklardı. Bunlar zoraki demokrat oldular, ancak ilk siyasi krize kadar sürüyor, sonra patlıyor. Bir başkası çıkmış, 'Erdoğan seçime gitmez, ancak doğal afet olması lazım, Avusturalya gibi büyük yangın olması lazım' diyor. Bunlar ruh sağlığı yerinde olan insanlar değil. Darbe bir millete düşmanın yapamadığı d üşmanlığı yapma mekanizmadır, bir milletin namusuna saldırıdır. Bunu ağzına alan kişinin bu milletle gönül bağının olmadığı açıktır. Zaten orduda da darbe yapma kabiliyeti kalmamış! Darbe meselesini olumlu bir şey, kabiliyet olarak görüyor. Demokrasiye bağlı bir ordu, milletine bağlı bir ordu, seçilmiş siyasetin elinde bir ordu, TBMM'ye saygılı bir ordu, bunların gözünde ordu değil. Bunların gözünde ordu darbe yapan mekanizma. TSK milletinin emrindedir, başkomutanı Cumhurbaşkanıdır. Darbecilerden arındırıldıkça, özellikle FETÖ'den arındırıldıkça. Bana bir AB ülkesinin Dışişleri Bakanı şunu sordu, 'Bu kadar subay attınız, ordunuz zaafa uğramayacaktı' dedi. Verdiğimiz cevap açkı, PKK'yı çökertiyoruz. Ordu milletimizin göz bebeğidir. Milletin Mehmetçik dediği bir orduya kendi milletine silah çektirmek kadar bir ahlaksızlık yoktur.

İlker Başbuğ'un yaptığı açıklamalar. Büyük bir zihin karışıklığı içinde yapılan konuşma. Erken seçim olsaydı 27 Mayıs darbesi olmazdı diyor. Darbenin Cumhuriyet değerlerine saldırı olduğunu söylüyor. CIA Başkanına atıf yaparak erken seçim olsaydı CHP iktidara gelecekti gibisinden bir mantık çıkıyor. Zoraki demokratlık, güdümlü demokratlık bir yere kadar. Kafanızın bir yerinde vesayet, bir tarafında demokratlık olunca bu melezden bir şey olmuyor. Kokteyl demokratlık olmuyor. Türkiye'de genelkurmay başkanlığı yapmış birisinin ne kadar yanlış bir zihin yapısına sahip olduğunu göstermesi bakımından. Sanki Menderes erken seçime gitmeyerek darbeyi hak etmiş gibi bir şey çıkıyor. Arkasından devam ediyor, darbe girişimleri arasında mukayese yapıyor. FETÖ terör örgütününkü millet, ordu içinde nifak çıkarmış, Talat Aydemir çıkarmamış, vazgeçmiş. Darbenin aması olmaz. Darbenin birine kötü, öbürüne daha az kötü etiketleme yapıyorsanız buradan demokratlık çıkmaz.

Bakanlar Kurulu toplantı yapıyormuş, Aydemir ve arkadaşları oraya ele geçirmeyince, İnönü'ye atıfla 'artık onlar kaybetti' denmiş. Bunlar analiz, fikir özgürlüğüdür diyenler varsa, erken seçime gitselerdi darbe olmazdı, CHP de kazanacağı için darbeye gerek olmayacaktı gibi bir şeyin zerre kadar demokratlıkla alakası yoktur. Darbe en büyük alçaklıktır, bitti. Bunun daha iyisi, daha kötüsü yok. En son FETÖ'ye verilen cevap her darbeye yapılması gereken cevabı göstermiştir. Türkiye orada çok büyük krizi toplumun demokratik bilinci sayesinde atlatmıştır. Demokrasinin öncesine sonrasına ama kelimesi eklenmemesi lazım. Ama kelimesini eklerseniz siyasi münafıklık olur.

Ben de açıklama yaparken 2021 yılında en önemli mesaimiz faşizmle mücadele olacak, biz bu mücadeleyi veririz, çekinmeyiz. Bu ülkemiz için, geleceği için verilen mücadeledir. Bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz."