Bartın'ın 'Mandıra Filozofu' Salgın Dönemini Köyünde Mutlu Geçirdi
Aradığı huzuru metropol kentlerdeki çalışma hayatını bırakarak döndüğü köyünde bulan 2 üniversite mezunu 42 yaşındaki Tunç Demirkaya, Kovid19 salgını sürecinde köyde olmanın huzurunu, mutluluğunu yeniden yaşadı Demirkaya:'Ben pandemi sürecinde ister istemez kendimi büyük bir lüksün içinde buldum. Bütün dünya evlerine hapsolmuş durumdayken, biz sabah kalkıp keçilerimizi sağdık, elimize kitabımızı, bastonumuzu alıp, elimizde kitap ve çayla dağlara gittik. Bu, bizim için bulunmaz bir lüks'
SELİM BOSTANCI - Aradığı huzuru metropollerdeki çalışma hayatını bırakarak döndüğü Bartın'ın Ulus ilçesindeki köyünde bulan 2 üniversite mezunu Tunç Demirkaya, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde köyünde olmanın huzurunu, mutluluğunu yeniden yaşadı.
Lise eğitimini 1996'da tamamlayarak Çukurova Üniversitesinde İşletme ve İstanbul Üniversitesinde sosyoloji eğitimi almasının ardından yaklaşık 5 yıl İstanbul ve yine 10 yıl kaldığı Almanya'daki iş hayatını bırakarak köyüne dönen 42 yaşındaki Demirkaya, salgın sürecinden en az etkilenen kişiler arasında yer alıyor.
Dağda, tarlada keçilerinin peşindeyken elinden düşürmediği kitaplarıyla vakit geçiren, ilçede yaşayanların bir filmden esinlenerek "mandıra filozofu" benzetmesi yaptığı Tunç Demirkaya, salgın sürecinde köyünde olmanın huzurunu yaşıyor.
İlçeye bağlı Küllü köyü Hacı Mahallesi'nde yaşayan Demirkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üniversite öğrenimini tamamlamasının ardından İstanbul ve Almanya'daki iş yaşamında bir tıkanıklık hissettiğini ve "Bizim yerimiz, yurdumuz, toprağımız var. Neden kendimizi sıkıyoruz, zorluyoruz?" diyerek, yaklaşık 15 yıllık çalışma hayatının ardından 3 yıl önce doğduğu topraklara döndüğünü söyledi.
İnsanların illa bir ofiste veya metropol kentte şirketlerde çalışmak zorunda olmadığını ve kendisinin de bu düşünceyle köyüne gelerek elini, yüzünü toprağa sürdüğünü anlatan Tunç Demirkaya, şöyle devam etti:
"Köyüme, dede toprağına dönmem hayatıma huzur getirdi. Kafamızdaki birçok sorunun yanıtını buldum ve birçok şeyi sorgulamamaya başladım. İnsana dair hesaplar yapmak yerine köyümde açan yaprakları, çiçekleri, böcekleri izlemek, kuş sesleriyle uyanmaya başladım. Huzur bulmak için geldiğim köyümde ilk etapta tavuk ve kaz beslemeye başladım. Sonra keçi, yüzlerce tavuk, kaz ve bıldırcın besliyorum. Şu anda 85-90 keçiye ulaştık. Yine sokakta bulduğum yaralı köpekleri de tedavi ettirerek bu hayatıma dahil ediyorum. Aslında birçoğumuzun geçmişinde ama kısa ama uzun bir köy hayatı var. Köy hayatı yaşamak çok daha farklı bir duygu, çünkü burada ekmeğini, suyunu topraktan kazanıyorsun."
- "Kendimi büyük bir lüksün içinde buldum"
Kovid-19 salgınıyla ülkenin ve dünyanın 5-6 aydır ilginç bir süreç yaşadığını, insanların evlerine, hatta aynı ev içinde odalarına kapanmak zorunda kaldığını ifade eden Demirkaya, özellikle bu süreçte herkesin bir mağduriyet, kısıtlama içindeyken, kendisinin bu durumun ayrıcalığını ve avantajını yaşadığını dile getirdi.
Tunç Demirkaya, şunları kaydetti:
"Pandemi sürecinde toprakla uğraşan, hayvancılık yapanlar sokağa çıkma yasağından muaftı. Bu ayrıcalıktan ziyade sokakta olmak, daha doğrusu tarlada, bağda, bahçede, dağda olmak bizim için bir zorunluluktu ama bu insanlığın geneline bakınca da bir lüks oldu. Ben pandemi sürecinde ister istemez kendimi büyük bir lüksün içinde buldum. Bütün dünya evlerine hapsolmuş durumdayken, biz sabah kalkıp keçilerimizi sağdık, elimize kitabımızı, bastonumuzu alıp, elimizde kitap ve çayla dağlara gittik. Bu, bizim için bulunmaz bir lüks. Ağaç yapraklarının hışırtısını dinledim, dağda keçi doğurttum. Ben insanlara, eğer imkanınız varsa bir arada olmak, tıkış tıkış olmak zorunda değilsiniz. Korkmayın, küçük bir adım atın, köyünüze, toprağınıza dönün. Ben bu işleri parayla değil, azimle, inanarak yaptım. Tabii zorlukları yok değil ama huzur veriyor."
Salgın sürecinde dünyada mutlu olan, mutlu olmayı başarabilen ender insanlardan birinin de kendisi olduğunu, dört duvar arasına hapsolmadığını belirten Demirkaya, kimseyle temas kurmadığını, normal hayatına devam ettiğini ve bu hayatın büyük bir farklılık olduğunu, ayrıcalık olduğunu fark ettiğini vurguladı.
- "İmkanı olanlar düşünmesin, köyüne, toprağına dönsün"
Tunç Demirkaya, salgın sürecinde çok empati yapma fırsatı bulduğunu ve hayatını gözden geçirdiğini de aktardı.
Köyüne dönme, hayvanlarla iç içe olma kararının hayatında aldığı en doğru karar olduğunu söyleyen Demirkaya, "İmkanı olanlar hiç beklemesin, düşünmesin, köyüne, toprağına dönsün. Zorluklardan da korkmasınlar, bir adım atsınlar." dedi.
Köy yaşamında kendisini, bağını, bahçesini insanlardan izole ettiğini aktaran Tunç Demirkaya, "İnsanlar evlerinde sıkıldılar ve çiftliğime gelmek isteyenler oldu ama onlara tedbir ve yasakları anlattım. Yine onlara benim baktığım 200-250 hayvanımın benim sorumluluğumda ve bana ihtiyaçları olduğunu söyledim. 'Benim hastalığa yakalanmamam lazım. Lütfen beni çok rahatsız etmeyin, en azından hayvanlar için bunu yapın. Tehlike ortadan kalkınca gelirsiniz, birlikte kahvaltı yaparız, hayvanları seversiniz' dedim ve dikkate aldılar. 30 yıllık arkadaşımı dahi çiftliğe almadım." ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
Lise eğitimini 1996'da tamamlayarak Çukurova Üniversitesinde İşletme ve İstanbul Üniversitesinde sosyoloji eğitimi almasının ardından yaklaşık 5 yıl İstanbul ve yine 10 yıl kaldığı Almanya'daki iş hayatını bırakarak köyüne dönen 42 yaşındaki Demirkaya, salgın sürecinden en az etkilenen kişiler arasında yer alıyor.
Dağda, tarlada keçilerinin peşindeyken elinden düşürmediği kitaplarıyla vakit geçiren, ilçede yaşayanların bir filmden esinlenerek "mandıra filozofu" benzetmesi yaptığı Tunç Demirkaya, salgın sürecinde köyünde olmanın huzurunu yaşıyor.
İlçeye bağlı Küllü köyü Hacı Mahallesi'nde yaşayan Demirkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üniversite öğrenimini tamamlamasının ardından İstanbul ve Almanya'daki iş yaşamında bir tıkanıklık hissettiğini ve "Bizim yerimiz, yurdumuz, toprağımız var. Neden kendimizi sıkıyoruz, zorluyoruz?" diyerek, yaklaşık 15 yıllık çalışma hayatının ardından 3 yıl önce doğduğu topraklara döndüğünü söyledi.
İnsanların illa bir ofiste veya metropol kentte şirketlerde çalışmak zorunda olmadığını ve kendisinin de bu düşünceyle köyüne gelerek elini, yüzünü toprağa sürdüğünü anlatan Tunç Demirkaya, şöyle devam etti:
"Köyüme, dede toprağına dönmem hayatıma huzur getirdi. Kafamızdaki birçok sorunun yanıtını buldum ve birçok şeyi sorgulamamaya başladım. İnsana dair hesaplar yapmak yerine köyümde açan yaprakları, çiçekleri, böcekleri izlemek, kuş sesleriyle uyanmaya başladım. Huzur bulmak için geldiğim köyümde ilk etapta tavuk ve kaz beslemeye başladım. Sonra keçi, yüzlerce tavuk, kaz ve bıldırcın besliyorum. Şu anda 85-90 keçiye ulaştık. Yine sokakta bulduğum yaralı köpekleri de tedavi ettirerek bu hayatıma dahil ediyorum. Aslında birçoğumuzun geçmişinde ama kısa ama uzun bir köy hayatı var. Köy hayatı yaşamak çok daha farklı bir duygu, çünkü burada ekmeğini, suyunu topraktan kazanıyorsun."
- "Kendimi büyük bir lüksün içinde buldum"
Kovid-19 salgınıyla ülkenin ve dünyanın 5-6 aydır ilginç bir süreç yaşadığını, insanların evlerine, hatta aynı ev içinde odalarına kapanmak zorunda kaldığını ifade eden Demirkaya, özellikle bu süreçte herkesin bir mağduriyet, kısıtlama içindeyken, kendisinin bu durumun ayrıcalığını ve avantajını yaşadığını dile getirdi.
Tunç Demirkaya, şunları kaydetti:
"Pandemi sürecinde toprakla uğraşan, hayvancılık yapanlar sokağa çıkma yasağından muaftı. Bu ayrıcalıktan ziyade sokakta olmak, daha doğrusu tarlada, bağda, bahçede, dağda olmak bizim için bir zorunluluktu ama bu insanlığın geneline bakınca da bir lüks oldu. Ben pandemi sürecinde ister istemez kendimi büyük bir lüksün içinde buldum. Bütün dünya evlerine hapsolmuş durumdayken, biz sabah kalkıp keçilerimizi sağdık, elimize kitabımızı, bastonumuzu alıp, elimizde kitap ve çayla dağlara gittik. Bu, bizim için bulunmaz bir lüks. Ağaç yapraklarının hışırtısını dinledim, dağda keçi doğurttum. Ben insanlara, eğer imkanınız varsa bir arada olmak, tıkış tıkış olmak zorunda değilsiniz. Korkmayın, küçük bir adım atın, köyünüze, toprağınıza dönün. Ben bu işleri parayla değil, azimle, inanarak yaptım. Tabii zorlukları yok değil ama huzur veriyor."
Salgın sürecinde dünyada mutlu olan, mutlu olmayı başarabilen ender insanlardan birinin de kendisi olduğunu, dört duvar arasına hapsolmadığını belirten Demirkaya, kimseyle temas kurmadığını, normal hayatına devam ettiğini ve bu hayatın büyük bir farklılık olduğunu, ayrıcalık olduğunu fark ettiğini vurguladı.
- "İmkanı olanlar düşünmesin, köyüne, toprağına dönsün"
Tunç Demirkaya, salgın sürecinde çok empati yapma fırsatı bulduğunu ve hayatını gözden geçirdiğini de aktardı.
Köyüne dönme, hayvanlarla iç içe olma kararının hayatında aldığı en doğru karar olduğunu söyleyen Demirkaya, "İmkanı olanlar hiç beklemesin, düşünmesin, köyüne, toprağına dönsün. Zorluklardan da korkmasınlar, bir adım atsınlar." dedi.
Köy yaşamında kendisini, bağını, bahçesini insanlardan izole ettiğini aktaran Tunç Demirkaya, "İnsanlar evlerinde sıkıldılar ve çiftliğime gelmek isteyenler oldu ama onlara tedbir ve yasakları anlattım. Yine onlara benim baktığım 200-250 hayvanımın benim sorumluluğumda ve bana ihtiyaçları olduğunu söyledim. 'Benim hastalığa yakalanmamam lazım. Lütfen beni çok rahatsız etmeyin, en azından hayvanlar için bunu yapın. Tehlike ortadan kalkınca gelirsiniz, birlikte kahvaltı yaparız, hayvanları seversiniz' dedim ve dikkate aldılar. 30 yıllık arkadaşımı dahi çiftliğe almadım." ifadelerini kullandı.