CHP'den Dış Politika Değerlendirmesi
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz: 'Bugün gelinen noktada, Türkiye ne Suriye'nin doğusunda ne Suriye'nin batısında kendi politikalarını üretememektedir' '(Güvenli bölge) Siyasi söyleme bakılırsa, yine bir kandırılma söz konusu. Askeri yetkililer, ABD ile varılan mutabakatın takvime uygun şekilde ilerlediği yolunda açıklamalar yapıyorlar. Siyasi yetkililer ise yeni takvimler, tarih sınırlamaları ve tehditlerle dolu açıklamalar yapıyorlar'
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, "Bugün gelinen noktada, Türkiye ne Suriye'nin doğusunda ne Suriye'nin batısında kendi politikalarını üretememektedir." dedi.
Çeviköz, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, bugünün 11 Eylül saldırılarının yıl dönümü olduğunu hatırlattı.
New York'ta 18 yıl önce Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan terör saldırısının tüm dünya üzerinde uluslararası terörü küresel boyutta tırmanışa geçirdiğini aktaran Çeviköz, bu saldırıların ardından başlayan Irak ve Afganistan müdahalelerinin her iki ülkede de henüz tam anlamıyla istikrarın ve güvenli ortamın sağlandığı bir gelişmeyle sonuçlanamadığını belirtti.
Çeviköz, bu terör sarmalının daha vahim bir yansımasının 2011'den itibaren Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki ülkelerde yaşanmaya başlayan halk hareketleriyle nitelik değiştirdiğini ifade ederek, "Bugün bölgemizin karşı karşıya olduğu sorunların başında bu arka planın yaratmış olduğu ortam öne çıkıyor. Bu gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor." diye konuştu.
Türkiye'nin önce Irak, ardından Kuzey Afrika sonra da Suriye'nin yaşadığı karışıklıklardan etkilendiğini dile getiren Ünal Çeviköz, şöyle devam etti:
"Bugün ülkemizde bulunan 4 milyonun üzerinde Suriyelinin geçici koruma altında olması bu etkilenmenin en somut sonuçlarından biri. Hal böyle iken, Türkiye Suriye gibi bölgenin önemli bir ülkesinin ve 900 kilometrenin üzerinde ortak sınırı olan komşusunun sorunlarıyla ilgilendiğini gösteren bir yaklaşım içinde bulunamıyor. Türkiye'den bakıldığında, Suriye sorunu Suriye ile değil, kuzeydoğu Suriye'de ABD ile, kuzeybatı Suriye'de de Rusya ile konuşuluyor ve çözüm bu iki aktör üzerinden aranıyor."
- Güvenli bölge
Güvenli bölge konusuna dair de Çeviköz, bu konuda hem Türkiye'de hem uluslararası çevrelerde Türkiye'nin Suriye'de ne yapmak istediği hakkında çeşitli soruların mevcut olduğunu söyledi.
Çeviköz, uzun süren tartışmalar sonunda Türkiye'nin önemsediğini ileri sürdüğü güvenli bölge konusunun ABD ile bir mutabakat sağlanması ve bir ortak harekat merkezi kurulmasıyla sonuçlandığını belirterek, şöyle konuştu:
"Bu harekat merkezinin kurulması ve mutabakatın sağlanması önce büyük bir zafer olarak takdim edildi. Askeri çevrelerden gelen açıklamalarda önce ABD ile ortak hava gözlem misyonunun gerçekleştirildiği, ardından yine ortak kara gözlem misyonunun gerçekleştirildiği basın ve kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak askeri yetkililerden gelen açıklamalar ile siyasi yetkililerden gelen açıklamalar arasında bir farklılık olduğu herkesin dikkatini çekti. Siyasi söyleme bakılırsa, yine bir kandırılma söz konusu. Askeri yetkililer, ABD ile varılan mutabakatın takvime uygun şekilde ilerlediği yolunda açıklamalar yapıyorlar. Siyasi yetkililer ise yeni takvimler, tarih sınırlamaları ve tehditlerle dolu açıklamalar yapıyorlar. Hangisinin gerçeği yansıttığını anlamak mümkün değil. Sormak isteriz, eğer daha önce Münbiç'te ABD ile yaşanan tecrübe olumlu ve Türkiye'nin beklentilerine uygun şekilde sonuçlanmadıysa, o zaman Fırat'ın doğusu ile ilgili mutabakatı neden yaptınız? Eğer bu mutabakatı imzalayarak, bir ortak harekat merkezi kurarak yürürlüğe koyduysanız, o zaman bu mutabakatın içinde bir takvim bulunmuyor muydu?"
Başından beri Türkiye'nin "Orta Doğu bataklığına" girmemesi gerektiğini söylediklerini aktaran Çeviköz, "Bugün gelinen noktada, Türkiye ne Suriye'nin doğusunda ne Suriye'nin batısında kendi politikalarını üretememektedir." dedi.
Çeviköz, Türkiye'nin ülkesinde bulunan 4 milyonun üzerindeki Suriyeli ile ilgili de başarılı bir politika ve yol haritası geliştiremediğini iddia ederek, Türkiye'nin İdlib'de üzerine aldığı ve Soçi mutabakatı çerçevesinde söz verdiği görevleri yerine getiremediği için bugün sınırlarına dayanan yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya olduğunu belirtti.
Göç dalgası tehlikesinin Türkiye için önemli olduğuna vurgu yapan Çeviköz, bu tehlikenin bertaraf edilmesinin yolunun ise AB'ye tehditlerde bulunmak olmaması gerektiğini söyledi.
Çeviköz, Türkiye'nin İdlib'de bulundurduğu gözlem noktalarından üçünün artık terör grupları ile Suriye ordusu arasında ciddi güvenlik tehditleriyle karşı karşıya olduğunu, Mehmetçik'in Rusya askerleri tarafından sağlanan koridorlar vasıtasıyla lojistik destek alabildiğini savundu.
Suriye'de birçok yabancı mevcudiyet bulunduğunu ancak bir gün bunların tümünün gideceğini anlatan Çeviköz, "Türkiye ile Suriye yine baş başa ve komşu olarak kalmaya ve o şekilde yaşamaya devam edeceklerdir. Suriye sorununun çözümüne ilişkin çabalarda ve değerlendirmelerde bu gerçeklikten hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır." değerlendirmesini yaptı.
- İsrail-Filistin gerginliği
İsrail-Filistin gerginliğine de değinen Çeviköz, son zamanlarda İsrail'de yaklaşan seçimler bağlamında bazı açıklamaların yapıldığını ve bu açıklamalarda bazı ilhak söylemlerinin dile getirildiğini ibretle izlediklerini söyledi.
Çeviköz, bu tür söylemlerin sorunları çözmekten çok, daha da karmaşık hale getirici nitelikte olduğunu kaydetti.
Geçen hafta içinde dış politika alanında birçok yeni söylemle de karşılaştıklarını belirten Çeviköz, "Örneğin, Türkiye'nin şimdiye dek bölgesinde izleye geldiği nükleer silahların yayılmasının önlenmesi doğrultusundaki politikasının değiştiği gibi bir algıya sebep olan açıklamalar duyduk. Tüm dünyanın büyük duyarlılık içinde olduğu bir konuda bu tür çıkışlar yapması herkesi şaşırtmıştır. İlginç olan, bu görüşlerin dile getirildiği konuşmanın metni Cumhurbaşkanlığı sitesinde yayınlandığında bu ifadelerin metinden çıkarılmış olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı artık kendi kendine sansür uygulayan bir kurum haline gelmiştir." görüşünü savundu.
- AB ile ilişkiler
Çeviköz, AB ile ilişkiler konusunda da açıklamalarda bulunurken, 1 Kasım tarihinde Avrupa Birliği'nde yeni dönem yöneticilerin göreve başlayacaklarını hatırlattı.
AB Komisyon Başkanı olarak göreve başlayacak Ursula Von Der Leyen'in Türkiye ile ilgili açıklamalarının yeni dönemde de Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili süreçte zorluklarla karşılaşmaya devam edeceğini gösterdiğini değerlendiren Çeviköz, şunları kaydetti:
"Bu durum Türkiye'nin hukuk devleti ilkelerine sadık olmayan, kuvvetler ayrımına saygı göstermeyen, dünyada emsali görülmeyen bir sözde başkanlık sistemi ile şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten uzak bir saray yönetimi altında savrulmasından kaynaklanmaktadır. Hep söylediğimiz gibi, Türkiye yönetilememekte, dış politikada attığı adımlarla da her geçen gün daha derin bir bataklığa saplanmaktadır."
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının soruları yanıtlayan Ünal Çeviköz, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ı görevden almasının ABD'nin Orta Doğu politikasında bir değişikliğe neden olup olmayacağı yönündeki soru üzerine, ABD yönetiminde alınan kararlar ve yapılan değişikliklerin kendi iç meselesi olduğunu dile getirdi.
Çeviköz, ABD gibi büyük bir küresel aktörün izlediği dış politikanın elbette tüm dünyayı ilgilendirdiğini ifade ederek, "Dolayısıyla bu son gelişmeler çerçevesinden baktığımızda sertlik yanlısı bir politika izlenmesi taraftarı bir şahsiyetin görevden alınması değişik sonuçlar doğurabilir. Bunun Orta Doğu'daki ABD politikalarına nasıl yansımalarda bulunacağını zaman içinde göreceğiz. Ancak yerine bu görevi üstlenecek olduğu söylenecek kişinin de henüz Orta Doğu bölgesiyle ilgili ABD'nin ümit verici politikalar izleyeceğini gösteren söylemlerine rastlamadık." dedi.
Kaynak: AA
Çeviköz, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, bugünün 11 Eylül saldırılarının yıl dönümü olduğunu hatırlattı.
New York'ta 18 yıl önce Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan terör saldırısının tüm dünya üzerinde uluslararası terörü küresel boyutta tırmanışa geçirdiğini aktaran Çeviköz, bu saldırıların ardından başlayan Irak ve Afganistan müdahalelerinin her iki ülkede de henüz tam anlamıyla istikrarın ve güvenli ortamın sağlandığı bir gelişmeyle sonuçlanamadığını belirtti.
Çeviköz, bu terör sarmalının daha vahim bir yansımasının 2011'den itibaren Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki ülkelerde yaşanmaya başlayan halk hareketleriyle nitelik değiştirdiğini ifade ederek, "Bugün bölgemizin karşı karşıya olduğu sorunların başında bu arka planın yaratmış olduğu ortam öne çıkıyor. Bu gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor." diye konuştu.
Türkiye'nin önce Irak, ardından Kuzey Afrika sonra da Suriye'nin yaşadığı karışıklıklardan etkilendiğini dile getiren Ünal Çeviköz, şöyle devam etti:
"Bugün ülkemizde bulunan 4 milyonun üzerinde Suriyelinin geçici koruma altında olması bu etkilenmenin en somut sonuçlarından biri. Hal böyle iken, Türkiye Suriye gibi bölgenin önemli bir ülkesinin ve 900 kilometrenin üzerinde ortak sınırı olan komşusunun sorunlarıyla ilgilendiğini gösteren bir yaklaşım içinde bulunamıyor. Türkiye'den bakıldığında, Suriye sorunu Suriye ile değil, kuzeydoğu Suriye'de ABD ile, kuzeybatı Suriye'de de Rusya ile konuşuluyor ve çözüm bu iki aktör üzerinden aranıyor."
- Güvenli bölge
Güvenli bölge konusuna dair de Çeviköz, bu konuda hem Türkiye'de hem uluslararası çevrelerde Türkiye'nin Suriye'de ne yapmak istediği hakkında çeşitli soruların mevcut olduğunu söyledi.
Çeviköz, uzun süren tartışmalar sonunda Türkiye'nin önemsediğini ileri sürdüğü güvenli bölge konusunun ABD ile bir mutabakat sağlanması ve bir ortak harekat merkezi kurulmasıyla sonuçlandığını belirterek, şöyle konuştu:
"Bu harekat merkezinin kurulması ve mutabakatın sağlanması önce büyük bir zafer olarak takdim edildi. Askeri çevrelerden gelen açıklamalarda önce ABD ile ortak hava gözlem misyonunun gerçekleştirildiği, ardından yine ortak kara gözlem misyonunun gerçekleştirildiği basın ve kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak askeri yetkililerden gelen açıklamalar ile siyasi yetkililerden gelen açıklamalar arasında bir farklılık olduğu herkesin dikkatini çekti. Siyasi söyleme bakılırsa, yine bir kandırılma söz konusu. Askeri yetkililer, ABD ile varılan mutabakatın takvime uygun şekilde ilerlediği yolunda açıklamalar yapıyorlar. Siyasi yetkililer ise yeni takvimler, tarih sınırlamaları ve tehditlerle dolu açıklamalar yapıyorlar. Hangisinin gerçeği yansıttığını anlamak mümkün değil. Sormak isteriz, eğer daha önce Münbiç'te ABD ile yaşanan tecrübe olumlu ve Türkiye'nin beklentilerine uygun şekilde sonuçlanmadıysa, o zaman Fırat'ın doğusu ile ilgili mutabakatı neden yaptınız? Eğer bu mutabakatı imzalayarak, bir ortak harekat merkezi kurarak yürürlüğe koyduysanız, o zaman bu mutabakatın içinde bir takvim bulunmuyor muydu?"
Başından beri Türkiye'nin "Orta Doğu bataklığına" girmemesi gerektiğini söylediklerini aktaran Çeviköz, "Bugün gelinen noktada, Türkiye ne Suriye'nin doğusunda ne Suriye'nin batısında kendi politikalarını üretememektedir." dedi.
Çeviköz, Türkiye'nin ülkesinde bulunan 4 milyonun üzerindeki Suriyeli ile ilgili de başarılı bir politika ve yol haritası geliştiremediğini iddia ederek, Türkiye'nin İdlib'de üzerine aldığı ve Soçi mutabakatı çerçevesinde söz verdiği görevleri yerine getiremediği için bugün sınırlarına dayanan yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya olduğunu belirtti.
Göç dalgası tehlikesinin Türkiye için önemli olduğuna vurgu yapan Çeviköz, bu tehlikenin bertaraf edilmesinin yolunun ise AB'ye tehditlerde bulunmak olmaması gerektiğini söyledi.
Çeviköz, Türkiye'nin İdlib'de bulundurduğu gözlem noktalarından üçünün artık terör grupları ile Suriye ordusu arasında ciddi güvenlik tehditleriyle karşı karşıya olduğunu, Mehmetçik'in Rusya askerleri tarafından sağlanan koridorlar vasıtasıyla lojistik destek alabildiğini savundu.
Suriye'de birçok yabancı mevcudiyet bulunduğunu ancak bir gün bunların tümünün gideceğini anlatan Çeviköz, "Türkiye ile Suriye yine baş başa ve komşu olarak kalmaya ve o şekilde yaşamaya devam edeceklerdir. Suriye sorununun çözümüne ilişkin çabalarda ve değerlendirmelerde bu gerçeklikten hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır." değerlendirmesini yaptı.
- İsrail-Filistin gerginliği
İsrail-Filistin gerginliğine de değinen Çeviköz, son zamanlarda İsrail'de yaklaşan seçimler bağlamında bazı açıklamaların yapıldığını ve bu açıklamalarda bazı ilhak söylemlerinin dile getirildiğini ibretle izlediklerini söyledi.
Çeviköz, bu tür söylemlerin sorunları çözmekten çok, daha da karmaşık hale getirici nitelikte olduğunu kaydetti.
Geçen hafta içinde dış politika alanında birçok yeni söylemle de karşılaştıklarını belirten Çeviköz, "Örneğin, Türkiye'nin şimdiye dek bölgesinde izleye geldiği nükleer silahların yayılmasının önlenmesi doğrultusundaki politikasının değiştiği gibi bir algıya sebep olan açıklamalar duyduk. Tüm dünyanın büyük duyarlılık içinde olduğu bir konuda bu tür çıkışlar yapması herkesi şaşırtmıştır. İlginç olan, bu görüşlerin dile getirildiği konuşmanın metni Cumhurbaşkanlığı sitesinde yayınlandığında bu ifadelerin metinden çıkarılmış olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı artık kendi kendine sansür uygulayan bir kurum haline gelmiştir." görüşünü savundu.
- AB ile ilişkiler
Çeviköz, AB ile ilişkiler konusunda da açıklamalarda bulunurken, 1 Kasım tarihinde Avrupa Birliği'nde yeni dönem yöneticilerin göreve başlayacaklarını hatırlattı.
AB Komisyon Başkanı olarak göreve başlayacak Ursula Von Der Leyen'in Türkiye ile ilgili açıklamalarının yeni dönemde de Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili süreçte zorluklarla karşılaşmaya devam edeceğini gösterdiğini değerlendiren Çeviköz, şunları kaydetti:
"Bu durum Türkiye'nin hukuk devleti ilkelerine sadık olmayan, kuvvetler ayrımına saygı göstermeyen, dünyada emsali görülmeyen bir sözde başkanlık sistemi ile şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten uzak bir saray yönetimi altında savrulmasından kaynaklanmaktadır. Hep söylediğimiz gibi, Türkiye yönetilememekte, dış politikada attığı adımlarla da her geçen gün daha derin bir bataklığa saplanmaktadır."
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının soruları yanıtlayan Ünal Çeviköz, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ı görevden almasının ABD'nin Orta Doğu politikasında bir değişikliğe neden olup olmayacağı yönündeki soru üzerine, ABD yönetiminde alınan kararlar ve yapılan değişikliklerin kendi iç meselesi olduğunu dile getirdi.
Çeviköz, ABD gibi büyük bir küresel aktörün izlediği dış politikanın elbette tüm dünyayı ilgilendirdiğini ifade ederek, "Dolayısıyla bu son gelişmeler çerçevesinden baktığımızda sertlik yanlısı bir politika izlenmesi taraftarı bir şahsiyetin görevden alınması değişik sonuçlar doğurabilir. Bunun Orta Doğu'daki ABD politikalarına nasıl yansımalarda bulunacağını zaman içinde göreceğiz. Ancak yerine bu görevi üstlenecek olduğu söylenecek kişinin de henüz Orta Doğu bölgesiyle ilgili ABD'nin ümit verici politikalar izleyeceğini gösteren söylemlerine rastlamadık." dedi.